12 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Turizm özellikle gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri için hayati önem taşıyan bir sektördür. Dolayısıyla turizm gelirleri GSMH içinde önemli bir yer tutar. Emek-yoğun bir sektör olan turizmde dil yetkinliklerine sahip insan kaynakları önemli bir konudur. Birçok turizm çalışanı mesleki yeterliliklere sahip olmasına rağmen özellikle yabancı müşteriler ile iletişim zorlukları yaşamasına neden olacak dil becerileri yetersizliği sahip olabilmektedir. Çoğu turizm ve ağırlama hizmetleri, kişiler arası etkileşim yoluyla sağlanır. Bu, sadece hizmet sağlayıcıların ve yöneticilerin tutum ve davranışlarının değil aynı zamanda onların dil yeteneklerine de bağlı olduğu anlamına da gelir. Sözcük bilgisi yabancı dil öğreniminde, öğretiminde ve kullanımında üstesinden gelinmesi gereken önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Sözcükler duygu ve düşüncelerimizi, isteklerimizi içeren mesajları karşımızdakine ulaştırmanın yegâne araçlarıdır. Bu araştırma hem ana dil hem de öğrenilen yabancı dilin fonolojik ve semantik benzerliklerini kullanarak sözcük öğretiminin yeni bir metodunu araştırmayı hedeflemektedir. Bu araştırma, yabancı dili yoğun bir biçimde kullanmak durumunda olan Turizm ve Otel İşletmeciliği öğrencilerinin katılımı ile yapılmıştır ve sadece semantik ve fonolojik benzerlikleri olan sözcüklerin öğrenim kolaylığı sağlayıp sağlamadığını ayrıca bu tür sözcüklerin ihtiyaç duyulduğunda ne ölçüde hatırlanabildiğini ölçme amacı taşımaktadır. Bu amaçla Silifke-Taşucu MYO, Turizm ve Otel İşletmeciliği programına kayıtlı 45 örgün eğitim öğrencisine araştırma kapsamında belirlenen 30 tanesi araştırmaya özüne uygun semantik ve fonolojik benzerliğe sahip olmak üzere toplam 40 kelime ile uygulanmıştır. Araştırma sonucunda katılımcıların deneysel sözcüklerini farklı zaman dilimlerinde yapılan ölçümlemelerde kontrol sözcüklere göre çok daha belirgin bir düzeyde başarılı bir şekilde anlamlarını bilebildikleri tespit edilmiştir.
In spite of their historical and cultural ties, Turkey and African countries did not develop close relations during the Cold War. The unstable environment in domestic politics of Turkey and several African countries hindered a proper rapprochement in the 1990s as well. Since the turn of the 21st century, however, they have been engaged in a fast-paced cooperation. Turkey’s growing engagement in Africa has progressed in tandem with that of other Asian powers, namely China, India, South Korea, Malaysia, and Indonesia. When the increasing presence in Africa of Latin American countries, of Brazil in particular, is added into the whole picture, it can be said that the first two decades of the 21st century has seen a boom in South South Cooperation. This paper treats the mentioned cooperation paradigm as a new aspect of Turkish foreign policy. Given the fact that Ankara was ideologically distanced to the Global South during and soon after the Cold War, the fast-paced Turkish-African cooperation over the last two decades denotes a partial revision in Turkish foreign policy orientation. In the context of this revisionist orientation, the main finding of the paper is that Turkey considers SSC as a way of not only reframing its relations with its African nations but also strengthening the cooperation between rising powers, underdeveloped nations and Islamic political-economic institutions.
Bu çalışmada, sınırlı tanıma statüsündeki Sahra Arap Demokratik Cumhuriyeti’nin(SADC) diplomatik var olma biçiminin ve düzeyinin incelenmesi amaçlanmaktadır.Diplomatik tanınma, devletin temel unsurları arasında sayılmamakla birlikte SADCörneğinde görüldüğü üzere devletin en azından “fikir” (idea) olarak varoluşunu destekleyen bir unsurdur. 44 Birleşmiş Milletler üyesi devlet tarafından tanınan ve Afrika Birliği’nin tam üyesi olan SADC, hak iddia ettiği Batı Sahra topraklarının tamamında egemenlik kuramadığı için fizikî ve beşerî varoluşunu temin edememiştir.Bu durum SADC’ın varlığını tartışmalı hale getirse de yokluğunu ispat etmeye deyetmemektedir. SADC’ın elde ettiği diplomatik destek, bu devletin “yarı-varlık” olarak hayatta kalmasını sağlamaktadır. SADC’ı diplomatik olarak tanıyıp tanımamakararı, aynı zamanda Afrika ve Orta Doğu’daki siyasal rekabetlerde hangi aktörünhangi ittifakta yer aldığını gösteren bir turnusol işlevi görmekte ve SADC’ın araçsallaştırılan bir “diplomatik varlığa” dönüşmesine neden olmaktadır.
Etnik milliyetçiliğin kitleselleşmesinde siyasal seçkinlerin söylemleri, sembol manipülasyonları ve medyagibi faktörlerin etkisi yadsınamaz. Etnik husumet ve çatışmalar da büyük oranda seçkinlerinaraçsallaştırmalarıyla etnik grubun toplumsal hafızasında yaratılan algısal güvenlik tehditlerindenbeslenmektedir. Yugoslavya’nın dağılma sürecinde ortaya çıkan çatışmalar, bu varsayımı destekleyecekniteliktedir. Zira Yugoslavya devleti, yükselen etnik milliyetçi dalganın tesiriyle dağılmaya sürüklenirkenbu süreçte siyasal seçkinlerin tutumları önemli bir etken olmuştur. Bu anlamda Balkan milliyetçilikleriningelişimini ve Yugoslavya’nın dağılma sürecini açıklayabilecek en uygun kuramsal yaklaşımlardan birinin“araçsalcılık” (enstrümantalizm) olduğu söylenebilir. Buradan hareketle çalışmada etnisite ve milliyetçiliğeilişkin kuramsal yaklaşımlar değerlendirilecek ve söz konusu yaklaşımlardan biri olan araçsalcılıküzerinden Yugoslavya Federasyonu’nun parçalanma süreci analiz edilecektir.
İdeoloji-pragmatizm ilişkisi, temelde “fikir” odaklı siyaset ile “fayda” odaklı siyaset anlayışıarasındaki karşıtlığa dayanmaktadır. Fikir odaklı siyaset, teorik olarak İdealist kabul edilirken fayda/çıkarodaklı siyaset, yoğunlukla Realist çerçevede açıklanmaktadır. Elbette Realist/pragmatist siyaset de bir fikredayanmakta ancak katı bir ideolojizm içermemektedir. Aynı şekilde, her ideolojik siyaset ütopik bir idealizmanlamına gelmemekte, hatta ideolojik siyaset de kendi bağlamında pragmatist boyutlar içerebilmektedir.İdeoloji ile pragmatizm arasındaki bu iç içe geçme halini devlet adamlarının kişisel özellikleri daha dakarmaşıklaştırmaktadır. Bir devlet adamı ideolojisine sadık bir siyaset izlerken, diğeri pragmatizm adınaideolojik esneklik gösterebilmektedir. İdeolojik ve pragmatist siyaset biçimlerinin bütün devletlerde birkarşılığı bulunabilirse de keskin ideolojik “sadakat ve ihanet” durumlarına genellikle kurumsallaşmış bir devletyapısına sahip olmayan az gelişmiş ülkelerde rastlanmaktadır. Bunlardan biri de Batı Afrika ülkelerindenBurkina Faso’dur. Burkina Faso, az gelişmiş Afrika devletlerinin siyaset anlayışını örnekleyen bir vaka olarakdeğerlendirilebilir. Bu varsayımdan hareketle makalede, ideoloji ve pragmatizmin Burkina Faso iç ve dışpolitikasına nasıl yansıdığı analiz edilecektir
Bu çalışmada Türkiye Cumhuriyeti ile Fildişi Sahili Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin  tarihî, siyasî, ticarî ve askerî boyutları analiz edilmektedir. 2000’li yılların başından itibaren Afrika devletleriyle ilişkilerini yoğunlaştıran Türkiye, bu kapsamda stratejik ve ekonomik önemi haiz Batı Afrika ülkelerinden biri olan Fildişi Sahili ile de çeşitli alanlarda  işbirliğini güçlendirmiştir. Fildişi Sahili Cumhurbaşkanı Alessane Ouattara’nın deyimiyle  iki ülke arasında “müstesna bir ortaklık” kurulmuştur. Buradan hareketle çalışmada,  Türkiye‐Afrika ilişkilerini örnekleyen bir vaka niteliğindeki Fildişi Sahili’nin siyasalekonomik önemi ve genel dış politika yaklaşımı değerlendirilmekte; Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi belgeleri kullanılarak ikili diplomatik ilişkilerin başlama süreci incelenmekte ve iki ülke arasında “müstesna ortaklık” boyutunda bir ilişkinin söz konusu olup  olmadığı analiz edilmektedir. 
Bu çalışmada dilin millî kimlik oluşumundaki rolünden hareketle Hır- vat milliyetçiliğ inin gelişim sürecinde dil unsurunun nasıl bir işlev üst- lendiğ i incelenecektir. Hırvat milliyetçiliğ inin başlang ıcı olarak kabuledilen İlirizm, Hırvatçı bir hareketten ziyade bölgesel kimlikler arasın- da dil birliğ inin sağlanmasına yoğ unlaşan bir pannasyonalist hareketniteliğ indedir. Döneminin Panslavist düşüncelerinden esinlenen İli- rizm, kendisinden sonra g ündeme gelen Yugoslavist düşünceye zeminhazırlamıştır. Hırvatçanın diğer Güney Slav dillerinden f arklılaştırıl- masına yönelik çalışmalar ise Avrupada f aşist rej imlerin yükseldiğ i yıl- larda yoğ unlaşmıştır. Benzer çabalar Yugoslavyanın dağ ılma sürecindeyeniden canlanmışsa da Hırvatistanın Avrupa Birliğ ine üyelik süreciy- le birlikte milliyetçi dil p olitikalarında yumuşama görülmüştür. Bura- dan hareketle, Hırvat dil milliyetçiliğ inin tarihsel olarak Avrupadakisiyasî dönüşümlere ayak uydurduğ u söylenebilir. Ancak Hırvatça, herhalükârda Hırvat millî kimliğ ininin simgesi olma işlevini korumuştur.
23. Calderón-Miranda, M L, Barbosa-Cánovas G V, Swanson B G (1999): Inactivation of Listeria innocua in liquid whole egg by pulsed electric fields and nisin, Int Journal of Food Microbiology, 51:7-17. 18. Fang T J, Tsai H-C (2003): Growth patterns of Escherichia coli O 157:H 7 in ground beef treated with nisin, chelators, organic acids and their combinations immobilized in calcium alginate gels. Food Microbiology, 20: 243-253. 24. Calderón-Miranda M L, Barbosa-Cánovas G V, Swanson B G (1999): Inactivation of Listeria innocua in skim milk by pulsed electric fields and nisin. Int J of Food Microbiol, 51:19-30. 25. Kumar C G, Anand S K (1998): Significance of microbial biofilms in food industry: a review. International Journal of Food Microbiology 42: 9–2.
Bu çalışma, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yetiştirilen Renkli tiftik keçilerinin Ankara (Tiftik) keçisi kullanılarak tiftik verimi ve kalitesini iyileştirme imkanlarını araştırmak amacıyla yapılmıştır. Çalışma, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi Araştırma ve Uygulama Çiftliğinde yetiştirilen Renkli tiftik keçisi sürüsünde yürütülmüştür. Erkek materyal olarak 4 baş Ankara keçisi tekesi kullanılmıştır. Büyüme için; 2001 yılında doğan 38 baş melez (F1) (Ankara tiftik keçisi x Renkli tiftik keçisi), 20 baş saf (Renkli tiftik keçisi x Renkli tiftik keçisi), 2002 yılında ise 25 melez, 31 saf genotipli oğlağın büyümesi takip edilmiş, süt kesimi ve altıncı ay yaşama gücü belirlenmiştir. Büyümede çeşitli dönemlerdeki canlı ağırlıklar ve bu dönemlerde büyüme üzerine etkili çeşitli çevre faktörlerinin etkileri ele alınmıştır. Tiftik verimi ve özellikleri için 2001 yılında doğan ve bir yaşını tamamlamış oğlaklarda (36 melez (F1), 18 saf), tiftik verimi, tiftik randımanı, elyaf inceliği, uzunluğu, elastikiyeti, mukavemeti, kempli ve medullalı elyaf oranları yönünden incelenmiştir. Keçilerin bakım ve beslenmesi, çiftlik şartlarında gerçekleştirilmiştir. İklim uygun olduğunda keçiler merada otlatılmıştır. Kış aylarında yonca-korunga samanı ve kesif yem olarak da fabrika yemi verilmiştir. Renkli tiftik keçilerinde genel olarak ikiz doğum oranı % 13.7, süt kesimi (105-gün) ve 6. aya kadar ki yaşama gücü oranı eşit ve % 94.1 olarak, melez genotipte ise ikiz doğum oranı % 20.6, süt kesimi ve 6. aya kadar ki yaşama gücü oranı % 96.8 ve 95.2; doğum, süt kesimi, 6. ay ve l yaş (sadece 2001 yılı için) canlı ağırlıkları, saf genotipte sırasıyla 2.17, 13.19, 18.41 ve 19.79 kg, melez Fi' lerde 2.13, 14.38, 20.64 kg olarak tespit edilmiştir. Genotipler arası farklar doğum ağırlığı hariç diğer dönemler için istatistiki olarak değişik derecelerde önemlidir (P<0.01, P<0.001). Büyümenin değişik dönemlerindeki büyüme üzerine etkili çeşitli çevre faktörlerinin etkileri incelenmiş olup; doğum ağırlığı dışında tüm dönemlerde büyüme üzerine genotipin etkisi önemli bulunmuştur ( P<0.01, P<0.001). Bunun yanında büyümenin çeşitli dönemlerindeki canlı ağırlıklar üzerine cinsiyet, doğum tipi ve ana yaşının etkisi de değişik düzeylerde önemli (P<0.05, P<0.01, P<0.001) bulunurken, doğum yılının etkisi önemsiz olarak tespit edilmiştir. Tiftik verimi ve tiftik randımanı Renkli tiftik keçilerinde genel olarak 423 g ve % 74.3, melez F1' lerde 832 g ve % 75.9 olarak bulunurken, çeşitli tiftik özelliklerinden elyaf inceliği, uzunluğu, elastikiyet, mukavemet, kempli ve medullalı elyaf oranları Renkli tiftik keçilerinde ,enel olarak sırasıyla 36.38 u, 7.40 cm, % 32.37, 8.19 g, % 16.17, % 13.08, melez Fi' lerde ı sıra ile 30. l İ H, 7.78 cm, % 31.58, 6.31 g, % 3.35 ve % 2.34 olarak bulunmuştur. Saf ve C'melez gruplarda, tiftik verimi, elyaf inceliği, mukavemeti, kempli ve medullalı elyaf oranı 1 bakımından fark önemli (P<0.001) bulunmuştur.Genotipin etkisi tiftik verimi, elyaf inceliği, mukavemeti, kempli ve medullalı elyaf oranlan üzerine önemli (P<0.001), aynı özelliklere cinsiyetin etkisi önemsiz olarak tespit edilmiştir. Elyaf uzunluğu, elastikiyet ve tiftik randımanı üzerine hem genotipin hem de cinsiyetin etkisi görülmemiştir. Bu çalışmada Renkli tiftik keçisi ve Ankara keçisi x Renkli tiftik keçisi F1 melezlerinde her dönem için yaşama gücü yönünden fark olmadığı ve melezlerin bölgeye adapte olabileceği, her iki genotipin doğum ağırlıklarının farksız olmasına rağmen ilerleyen dönemlerde melezlerin daha iyi bir büyüme performansı sağladığı, çalışmanın esas amacını oluşturan tiftik verimi ve kalitesinin iyileştirilmesi konusunda ise belirgin bir iyileşme sağlandığı, tiftik kalitesini belirleyen özelliklerden, inceliğin olumlu yönde düştüğü, kempli ve medullalı elyaf oranlarının oldukça azaldığı gözlenmiştir. Tiftik verimi ve kalitesinin daha ileri generasyonlarda da değerlendirmek için farklı seviyelerdeki melezleme çalışmalarının sürdürülmesinin yararlı olacağı, yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan Renkli tiftik keçisinin değerlendirilmesine, dolayısıyla korunmasına da önemli katkı sağlayacağı kanısına varılmıştır
-
Bu araştırmada Hamdani, Karagül, ve, Morkaraman koyunlarının yarı-entansif şartlarda süt verimi özellikleri incelenmiştir. Araştırma Y.Y.O. Veteriner Fakültesi Araştırma ve Uygulama Çiftliği'nde yürütülmüştür. Araştırmada 20 baş Hamdani, 25 baş Karagül ve 41 baş Morkaraman olmak üzere toplanı 86 baş koyun kullanılmıştır, Hamdanl, Karagül ve Morkaraman ırklarında düzeltilmiş laktasyon süt verimi sırasıyla 69.79, 61.47 ve 70.88 kg, laktasyon süresi 156.00, 137,92 ve 152.00 gün olarak bulunmuştur. Günlük süt verimi bakımından pik değere her üç ırkta da 45-60. günler arasında ulaşılmıştır.Laktasyonun çeşitli dönemlerindeki toplam süt verimi ve laktasyon süresi üzerine genotipin etkisi istatistik bakımdan önemli (P<0.05, P<0.01, P< 0.001) olurken, yaşın etkisi önemsiz olmuştur. Doğum tipinin süt verimine etkisi 75.günden sonra Önemli (P<0.05) , laktasyon süresine etkisi önemsiz olmuştur.Laktasyon süt verimi ve laktasyon süresi İle laktasyorıun 30-60. günler arası süt verimi arasında 0.80 ve 0.49 (P<0.001), laktasyon şilt verimi ile laktasyon süresi arasında 0.78 (P<0.001) düzeyinde fenotipik korrelasyorı katsayıları hesaplanmıştır.
Bu çalışma , soya fasulyesi ve ayçiçeği küspesi kullanımının sütten kesilmiş melez taylarda bazı kan parametreleri üzerine etkilerini incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma, her biri 4 erkek melez taydan oluşan, üç deneme grubu halinde yürütülmüştür. Araştırma süresi, 15 günlük alıştırma ve 45 günlük deneme olmak üzere toplam 60 günden oluşmuştur. Taylara günlük olarak 4 kg konsantre yem ve 1,5 kg çayır kuru otu verilmiştir. Rasyonlarda , soya küspesi ve ayçiçeği küspesinin tek başına ve kombine halde katılmasının kan serumu ; total protein, üre ve fosfor değerleri üzerine herhangi bir etkisinin olmadığı, ancak total lipid (P<0.05), kalsiyum ( P<0.05), ve magnezyum (P<0.05),(P<0.01) değerlerini istatistiki olarak etkilediği belirlendi. Sonuç olarak sütten kesilmiş tay rasyonlarına soya küspesi ve ayçiçeği küspesinin katılmasının kan metabolitlerine olumsuz bir etki yapmadığı tesbit edildi.

/ 1
2 / 1