2.734 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Araştırma, Ankara Beypazarı ilçesi kentsel alanda yaşayan hane halklarının, meyveli maden suyu tüketimlerini etkileyen faktörleri kapsamaktadır. Araştırmanın ana materyalini 240 haneden anket yöntemiyle toplanan veriler oluşturmuştur. Hanelerin özellikleri ve tüketimlerinde etkili olan zevk, tercih ve düşüncelerinin de ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu amaçla tüketimi etkileyen faktörlerin belirleyebilmek için Binary Logit Regrasyon yöntemi uygulanmıştır. Uygulanan lojistik regresyon yöntemiyle meyveli maden suyu tüketme olasılığını etkileyen yedi değişken belirlenmiştir. Gıda sanayideki firmalar kar oranlarının artırma da stratejilerini belirlerken ya da reklam veya promosyon çalışmalarında kadınlara ve gençlere yönelik çalışmaları mevcut potansiyeli artırırken erkek ve yaşlılara yönelik çalışmalarda yeni tüketiciler kazandırılması beklenir.
Bu çalışmanın amacı; kefir tüketimini arttırmak için farklı tatlarda kefir içecekleri geliştirerek kalite özelliklerini belirlemektir. Farklı tatlarda kefir içeceği üretmek için fenolik bileşenler bakımından yüksek olan erik (%10) ve pekmez (%7,5) kullanılmıştır. Üretilen kefir örneklerinin 1., 7. ve 14. gün depolama günlerinde kimyasal analizler (pH, titrasyon asitliği, kurumadde ve renk), mikrobiyal analizler (toplam mikroorganizma, Lactobacillus spp., Lactococcus spp. ve maya içerikleri), toplam antioksidan (ORAC yöntemi), toplam fenolik madde miktarı ve duyusal özellikleri belirlenmiştir. Sonuç olarak kefir örneklerin pH, titrasyon asitliği ve kuru madde sonuçları depolama süresince sırasıyla 4,11-4,39; 0,22-0,30 ve %11,9- 17,02 aralığında değişim gösterdiği tespit edilmiştir. Renk analizinde pekmez kullanılarak üretilen kefir örneğinin kırmızılık renk parametresinin diğer kefir örneğine göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Toplam antioksidan miktarı 1. gün kontrol, erik ilaveli ve pekmez ilaveli kefir örneklerinde sırasıyla 13,30; 16,80 ve 17,35 µmol ml-1 , toplam fenolik bileşen miktarı sırasıyla 945,70; 2535,8 ve 2357,6 mg ml-1 olarak belirlenmiştir. Toplam mikroorganizma içeriği depolama süresince 8,91-9,80 log kob ml-1 aralığında değişmiştir. Lactobacillus spp. ve Lactococcus spp. içeriği sırasıyla 1. gün pekmez kullanılarak üretilen kefir örneğinde en yüksek düzeyde olduğu (9,11 ve 9,91 log kob ml-1 ) olduğu belirlenmiştir. Maya içeriği erik ve pekmez kefir örneklerinde kontrol örneğine göre yüksek belirlenmiştir. Duyusal analiz sonuçlarına göre panelistler tarafından erik kullanılarak üretilen kefir içeceği en çok beğenilmiştir. Araştırma sonucunda tüketiciye toplam fenolik madde ve antioksidan aktivitesi oldukça yüksek farklı iki alternatif ürün geliştirilmiştir.
Bu çalışmanın temel amacı, iklim değişikliğinin tarım ve gıda güvenliği üzerindeki etkileri ve bu olumsuz etkilere karşı geleneksel ekolojik bilgiyi içeren sürdürülebilir agroekolojik çözümlere ilişkin çok disiplinli bir bilimsel değerlendirme yapmak ve önerilerde bulunmaktır. İklimdeki değişiklikler, sıcak hava dalgaları, taşkın ve kuraklıklar gibi ekstrem hava ve iklim olayları ve afetlerindeki artışlar, gıda temininin kararlılığını kesintiye uğratacaktır. Birçok çalışma, bugünkü ve gelecek iklim değişiklikleri ve değişkenliğinin yerel ölçekteki ve bu değişikliklerin tarım, su ve toprak kaynakları gibi başka sistemler üzerindeki etkilerinin ne olacağına ilişkin bilimsel ve sosyoekonomik ayrıntıların önemini ve karmaşıklığını vurgulamıştır. Gıda ve su güvenliği ile iklim değişikliği arasındaki yakın bağlantı nedeniyle, iklim değişikliği, büyük olasılıkla gıda güvenliğinin, gıdanın varlığı, erişim, tüketim ve sürdürülebilirliğinden oluşan dört boyutunu da etkileyecektir. Küresel iklim değişikliğinin tarım üzerindeki etkilerinin benzetimini yapan en kapsamlı model çalışmalarından birisinde, her şey bugünkü gibi senaryosuna dayanarak, iklim değişikliğinin 2080 yılına kadar potansiyel küresel tarımsal üretim çıktısını % 3,2den daha fazla azaltacağı öngörülmüştür. Gelişmekte olan ülkeler ise, tarımsal üretimdeki % 9,1 oranındaki azalma ile en fazla etkilenecektir (örneğin, Afrikadaki % 16,6 oranındaki önemli azalma). Bazı kapsamlı çalışmalar ise, çalışması, karbondioksit (CO2) gübrelemesinin etkisine ilişkin kabullere ve salım senaryolarına bağlı olarak, tüm bölgelerin ürün rekoltesinde önemli artış ve azalışlarla karşılaşabileceğini göstermiştir. Yerel kaynak ve geleneksel bilgiden yararlanarak gıda güvenliğini sağlamanın en önemli araçlarından biri agroekolojidir. Agroekoloji emek yoğun olduğu ve çok az fosil yakıt, enerji ve yapay gübre kullanımı gerektirdiği için, insan kaynaklı iklim değişikliği ile savaşım ve Yerkürenin artan yüzey ve alt troposfer hava sıcaklıklarını düşürülmesine katkı sağlar. Ayrıca, geleneksel tarım sistemlerinin sürdürülebilirliğini sağlayan ekolojik düzenekleri anlamak ve bunları yerelde var olan ve uygun yaklaşım ve teknikleri çok sayıda çiftçi tarafından uygulanabilir yapan ekolojik ilkelere taşımak da gereklidir.
Günümüzde yağlı tohumlu bitkilerin biyoyakıt olarak değerlendirilmesinin, gelecekte kanatlı yemlerinin vazgeçilmezi olan ve insan gıdası olarak ta kullanılan soyanın yem karmalarında kullanımını olumsuz etkileyeceği kaçınılmazdır. Bu nedenle soyaya alternatif olabilecek yeni protein kaynaklarının ortaya konulması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Son yıllarda alternatif protein kaynakları olarak yapraklar, deniz algleri, bakteriler ve böcekler gibi kaynaklardan proteinlerin elde edilmesi ve bunların hayvan beslemede kullanımına yönelik çalışmalar yapılmış ve bunların kanatlı hayvanların performansı üzerine etkileri incelenmiştir. Bu derlemede, alternatif protein kaynakları ve bunların kanatlı hayvanların verim ve sağlık durumları üzerine etkileri değişik literatürler taranarak ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Fasulye (Phaseolus vulgaris L.), 28,8 milyon hektar ekim alanı ve 23,1 milyon ton üretimi ile dünyanın en yaygın olarak yetiştirilen baklagil türüdür. Ülkemizde 93.174 hektar ekim alanı ve 200.000 ton üretim ile nohut ve mercimekten sonra üçüncü sırada yer alır. Fasulye, toplam yemeklik tane baklagil üretimimizin %16,8ini oluşturmaktadır. Çalışmada, Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir ve Kırşehir illerinden oluşan TR71 Bölgesinde kuru fasulye tarımının mevcut durumu ele alınmıştır. Türkiyedeki kuru fasulye ekim alanının %12,6sını ve kuru fasulye üretiminin %13,8ini oluşturan TR71 Bölgesinde fasulye verimi 234 kg/dadır. Ekim alanı ve üretim miktarı bakımından Niğde ili ilk sırada yer almakta olup, bölge ekim alanının %38,16sını ve üretim miktarının %45,90nını oluşturmaktadır. Nadas alanları bakımından ekilebilen arazinin yaklaşık %30unu oluşturan TR71 Bölgesinde, nadas alanlarında kuru fasulye tarımının yaygınlaştırılması hem bölge çiftçisine hem de ülke ekonomisine büyük kazanç sağlayacaktır.
Kimyasal ve biyolojik açıdan değişken bir yapı gösteren toprağın mikrobiyal populasyonu mevsimsel farklılıklarında etkili olduğu bitki kök salgıları ve toprak üstü yapıların toprak içeriğine karışmasıyla da değişebildiği düşünülmektedir. Bitkinin gelişip büyüdüğü toprağın üst katmanları, iklimsel farklılıklardan kaynaklanan su içeriği, sıcaklık gibi etkilerle dinamik olup, bitkinin yaprak, dal ve meyve gibi toprak üstü yapılarının da toprağa katılarak içeriği değiştirdiği bulunmuştur. Aynı ekolojik toprak parçası üzerinde yer alan farklı ağaç türlerinde mevsimsel farklılıklara bağlı olarak da mikrobiyal populasyonun değişebileceği düşünülmüştür. Bu amaçla aynı bahçe içerisinde yetişen farklı yedi ağaç seçilmiş, sonbahar ve ilkbahar ayları içerisinde bu ağaçların yüzey toprağının farklı bölgelerinden 5-10 cm derinliğe ulaşılacak şekilde örnekler alınmıştır. Alınan örneklerde toplam mikroorganizma, gram negatif bakteri ve sporlu bakteri sayıları (adet/g) kültürel sayım metoduyla tespit edilmiştir. Buna göre sonbahar mevsiminde; toplam mikroorganizma sayısı en fazla elma ağacının toprağında, en az ise çam ağacının toprağında belirlenmiştir. Gram negatif bakteri sayısı açısından en fazla ıhlamur en az kayısı, dut ve elma da, sporlu bakteri sayısı bakımından en fazla dut, en az ise ıhlamur ağacının toprağında belirlenmiştir. İlkbahar mevsiminde ise; toplam mikroorganizma sayısı en fazla elma ağacının toprağında en az ise kayısı ağacının toprağında belirlenmiş olup, gram negatif bakteri sayısı açısından en fazla ceviz en az kayısı ağacının toprağında, sporlu bakteri sayısı en fazla kavak, en az ise dut ağacının toprağında tespit edilmiştir. Genel olarak bakıldığında morfolojik açıdan en zengin populasyon çeşitliliğinin sonbahar mevsiminde görüldüğü belirlenmiştir.
Bu çalışma Niğde Altunhisar ilçesinde bulunan doğal badem popülasyonlarında ümitvar badem genotiplerinin belirlenmesi amacıyla 2013 yılında yapılmıştır. Araştırmada 280 genotip, kabuklu meyve iriliği, kabuğun sütur açıklığı, kabuk sertliği, iç bademin rengi, iç badem kabuğunun düzgünlüğü, iç bademin tüylülüğü, iç badem tadı, çift iç oranı, sağlam iç oranı, kabuklu meyve ağırlığı, kabuk kalınlığı, kabuklu boy, kabuklu genişlik, kabuklu kalınlık, kabuklu meyve şekli, gözeneklilik, kabuk rengi, iç badem ağırlığı, iç badem boy, iç badem genişlik, iç badem kalınlık, iç oranı, iç badem iriliği, ikiz oranı, genişlik indisi ve kalınlık indisi gibi meyve özellikleri bakımından incelenmiştir. Genotiplerden iç meyve ağırlığı en az 0,70 g ve iç oranı en az %25 olanlar değerlendirmeye alınmıştır. Değerlendirmeye alınan genotiplerin kalite durumuna göre tartılı derecelendirme puanları hesaplanmıştır. Tartılı derecelendirmede kabuklu meyve iriliği, kabuğun sütur açıklığı, kabuk sertliği, iç bademin rengi, iç badem kabuğunun düzgünlüğü, iç bademin tüylülüğü, iç badem tadı, çift iç oranı, sağlam iç oranı gibi özellikler kullanılmış ve en yüksek puan alan 15 genotip ( 98, 160, 196, 187, 162, 191, 282, 168, 176, 261, 213, 6, 112, 147, 241 nolu genotip) ümitvar olarak seçilmiştir. Seçilen ümitvar genotiplerin kabuklu meyve ağırlıkları 2,37 (no 187)3,80 (no 241) g; iç badem ağırlıkları 0,71 (no 187)1,0 (no 241) g; iç oranları %25,17 (no 162)29,97 (no 6); kabuk kalınlıkları 1,96 (no 282)3,29 (no 162) mm; çift iç oranı %0,0019,00; ikiz iç oranı %0,005,00 arasında belirlenmiştir. Kabuk sertliği bakımından 15 genotip çok sert sınıfında yer almıştır. Genotiplerin 14ü ufak, 1i orta iri olarak değerlendirilmiştir. İç badem tadı bakımından 12 genotip tatlı ve 3 genotip orta, iç badem tüylülüğü bakımından ise 6 genotiporta tüylü, 9 genotip az tüylü olarak saptanmıştır. Genotiplerin 8i orta açık, 1i açık ve 6sıkoyu badem renginde belirlenmiştir. 2014 yılı vegetasyon başlangıcında, özellikleri öne çıkmış olan genotiplerde fenolojik incelemeler yapılacak ve araştırma ikinci yılın sonunda üstün özellikli genotiplerin belirlenmesi suretiyle tamamlanmış olacaktır.
Bu çalışmanın amacı döllü etlik piliç yumurtalarına in ovo DL-metiyonin enjeksiyonunun kuluçka randımanı ve civciv ağırlığına etkisini belirlemektir. Denemede 34 haftalık yaştaki Ross 308 ebeveyn hatlardan elde edilen 132 adet döllü etlik piliç yumurtası kullanılmıştır. Döllü yumurtalar iki deneme gruplarına tesadüfî dağıtılmıştır. Deneme grupları 1) Kontrol ve 2) DL-metiyonin enjekte edilen gruplardan ve üçer tekerrürden oluşturulmuştur. Enjeksiyonlar kuluçkanın 16. gününde uygulanmıştır. Çalışmanın sonunda, kuluçka randımanı kontrol ve DL-metiyonin enjekte edilen gruplarda sırasıyla %90,29 ve %84,74. Oransal civciv ağırlığı ise kontrol ve DL-metiyonin enjekte edilen gruplarda sırasıyla %70,04 ve %72,70 bulunmuştur. Çalışmanın sonunda DL-metiyonin enjeksiyonunun oransal civciv ağırlığını kontrol grubuna göre %3,8 arttırdığı belirlenmiştir. DL-metiyoninin kuluçkadan sonra daha ağır civciv elde etmek için in ovo besin maddesi olarak kullanılabileceği önerilmektedir.
Bu çalışmada, 1991-2012 yılları arasında patatesin üretim ve fiyat etkileşimi gecikmesi dağıtılmış ekonometrik modellerden Koyck yaklaşımı ile analiz edilmiştir. Patates, iktisadi olgulardan cobweb (örümcek ağı) teoremine uygun bir ürün olarak bir önceki yılın fiyatlarına göre cari yılda üretim miktarı artabilmekte veya azabilmektedir. Koyck modeli sonuçlarına göre ise, patatesin geriye dönük en fazla iki yılın fiyatlarından etkilendiği, patates fiyatlarında ortaya çıkan değişimin patates üretiminde önemli ve hissedilebilir bir etkiye sahip olabilmesi için gereken zamanın ise 1,45 yıl olduğu belirlenmiştir. Öte yandan, cari yıldaki patates fiyatlarındaki 1 TL lik artış, üretimi 711151,80 ton artırırken, bir önceki dönemde fiyatlardaki 1 TL lik artış üretimi 421001,86 ton ve iki dönem önceki patates fiyatlarındaki 1 TL lik artış 249233,10 ton artırmaktadır. Patates fiyatlarının gecikmeli değerleri üretim üzerinde pozitif yönlü bir etki yapmakla beraber bu etki gittikçe azalan bir trend ortaya koymaktadır. Buda Koyck modelinin yapısal özelliğini betimlemektedir. Sonuç olarak, etkin pazarlama organizasyonlarının oluşturularak üretici-tüketici zincirinin oluşturulması, böylece arz fazlası veya talep fazlası gibi sorunların oluşmasının önüne geçilmesi, üretim planlanması yapılarak hem daha verimli hem de daha kaliteli üretim yapısının oluşturulması, arz talep dengesinin oluşturularak istikrarlı üretim ve istikrarlı fiyat politikalarına yer verilmesi ekonomik olarak alınabilecek bazı önlemler olarak görülebilir.
Şadok [Citrus grandis (L.) Osbeck] turunçgiller içerisinde en iri meyveli olan türdür. Düşük sıcaklıklara duyarlı olması nedeniyle subtropik koşullarda nispeten korunmuş yerlerde yetiştirilebilme imkanına sahip olan şadok türü içerisinde birçok çeşit bulunmaktadır. Altıntop meyvelerinde var olan acılığın şadokta yok denecek kadar az olması, renkli çeşitlerin varlığı ve kırmızı renkli şadok meyvelerinin C vitamini, toplam fenolik maddeler ve karatenoidlerce çok zengin olması, ayrıca superoksit anyon ve hidrojen peroksit gibi serbest radikalleri yok etmede etkin olduğunun bulunması bu türe olan ilginin artmasına neden olmuştur. Şadok türüne ait çeşitlerin önemli bir kısmı Ülkemize getirilmiş ve adaptasyon çalışmalarına başlanmıştır. Bu çalışmada Pink şadok, Reinking şadok, Şadok W.N., Kao Panne şadok, doğal bir şadok mandarin melezi olan Citrus hassaku ve şadok-altıntop karşılaştırılmasının yapılması açısından Henderson altıntopunun meyve verim ve pomolojik özellikleri incelenmiştir. Denemede yer alan çeşitlerin 2011 ve 2012 verimleri arasında büyük bir varyasyon gözlenmiştir. 2011 yılında en yüksek verim Henderson altıntop çeşidinde; 2012 yılında ise Citrus hassakudan elde edilmiştir. Şadok çeşitlerinin meyve verimi 2011 yılında 5-60 kg; 2012 yılında ise 8,6-50 kg arasında değiştiği saptanmıştır. Çalışma sonunda, en ağır meyveler Citrus hassakuda, en kalın kabuk Pink şadok; Kao Panne ve Reinking çeşitlerinde, en yüksek suda çözünebilir kuru madde/asitlik oranı ise Şadok W.Nden elde edilmiştir.
Hayvansal üretimin en önemli endüstriyel alanlarından biri olan ruminant yetiştiriciliğinde başarı; teorik besleme prensipleri, pratik yetiştirici bilgileri, hayvan sağlığı ve hayvan sayısına bağlıdır. Yüksek verimli hayvanların ve özellikle süt ineklerinin çok sayıda besin maddesine duydukları gereksinmelerin ve bunlar arasındaki dengelerin sınırlı sayıda yemle sağlanmasının olanaksız olduğu, besleme olayında salt besin madde gereksinmesi karşılamanın yeterli olmadığı, bunlar arasındaki oran veya dengelerin de mutlaka dikkate alınması gerektiği günümüzün tartışmasız bir gerçeğidir. Ruminant hayvanların et ve özellikle süt üretiminde gözlenen kayda değer artış tesadüf değil, genetik ilerleme yanında besleme, yem ve yem teknolojisindeki gelişme ile de yakından ilişkilidir. Yem, yem teknolojisi ve hayvan besleme çalışmaları, ekonomik kriterler, sürdürülebilirlik ve ürün kalitesi ile ilişkili olarak son on yılda önemli aşamalar kaydetmiştir. Mevcut çalışma kapsamında, yem kaynakları ve yem teknolojisi, mineraller, vitaminler ve amino asitler, yem katkı maddeleri (antibiyotiklere alternatif büyüme uyarıcılar, rumen modülatörleri, alternatif yem katkıları, sindirime yardımcı eksojen enzimler, bitkisel ekstraktlar, toksin bağlayıcılar ve diğer etkicil maddeler), besleme-ürün (et-süt-döl) kalitesi ve fonksiyonel gıda üretimi (süt ve et), besleme-üreme performansı, besleme-hayvan sağlığı, besleme-çevre sıcaklığı, besleme-küresel ısınma konuları incelenmiştir.
Murat Nehrinin (Elazığ-Palu ilçe merkezi sınırları içindeki bölümünde) zooplanktonunu belirlemek amacıyla Haziran 2011- Mayıs 2012 tarihleri arasında aylık olarak alınan örnekler incelenmiştir. Araştırma sonucunda toplam 33 tür teşhis edilmiştir. Teşhis edilen türlerden 25 tür Rotifera, 6 tür Cladocera ve 2 tür ise Copepoda grubundandır. Zooplanktonik organizmaların sayısal olarak % 75,76 sını Rotifera, % 18,18ini Cladocera ve % 6,06sını Copepoda türleri oluşturmuştur. Kış ayları zooplankton tür çeşitliliğinde belirli bir azalmanın kaydedildiği dönem olmuştur. İlkbahar ve yaz aylarında zooplankton tür çeşitliliğinde belirgin bir artış kaydedilmiştir. Zooplankton özellikle ilkbahar aylarında en yüksek tür ve birey sayısı ile ortaya çıkmıştır. En fazla tür sayısı Nisan ayında (dokuz tür) kaydedilmiştir. En az tür ise Ocak ayında (dört tür) kaydedilmiştir. Çalışma alanının pH, sıcaklık, çözünmüş oksijen değerleri ölçülmüştür. Araştırma bu bölgede yapılan ilk çalışma olması bakımından önem taşımaktadır.
Bu çalışmada, Keban Baraj Gölü Ağın ve Örencik Bölgesinden yakalanan Capoeta trutta (Heckel, 1843) bireylerinin üreme biyolojileri karşılaştırılmıştır. Bu amaçla bir yıl boyunca aylık olarak balık örnekleri alınmış ve eşey ayrımı yapılmıştır. Ağın bölgesinden yakalanan dişi Capoeta trutta bireylerinin 2. yaşında, Örencik bölgesinden elde edilen dişi bireylerin ise 3. yaşında eşeysel olgunluğa ulaştığı tespit edilmiştir. Buna karşılık erkek C. trutta bireylerinin bütün bölgelerde 2 yaşında eşeysel olgunluğa eriştikleri tespit edilmiştir. Hem dişi hem de erkek bireylerin gonadosomatik indeks (GSİ) değerlerinin mayıs ayında maksimuma eriştiği ve balıkların üreme zamanının mayıs-haziran ayları arası olduğu belirlenmiştir.
Bu çalışmada, Enterococcus faecalis KP tarafından üretilen enterosin KPnin inhibitör aktivitesi üzerine gıda koruyucularından p-hidroksi-benzoik asit ve propil-parabenin etkisi incelenmiştir. Test mikroorganizması olarak enterosin KP bakteriyosinine dayanıklı olan Staphylococcus aureus, Escherichia coli O157:H7 ve Salmonella Typhimurium kullanılmıştır. Enterosin KP (1600 AU/ml) tek başına ve p-hidroksi-benzoik asit (%0,1- 0,3) ve propil-paraben (%0,008-0,16) ile birlikte kullanılarak Staphylococcus aureus, Escherichia coli O157:H7 ve Salmonella Typhimuriumun gelişimi üzerine inhibitör aktivitesi belirlenmiştir. Enterosin KP, p-hidroksi-benzoik asit (%0,1-0,3) ve propilparaben (%0,008-0,16) ile birlikte kullanıldığında inhibitör aktivitesinin arttığı ve hatta Staphylococcus aureus, Escherichia coli O157:H7 ve Salmonella Typhimuriumun enterosin KPye karşı duyarlı hale geçtikleri belirlenmiştir. Sonuç olarak, enterosin KP diğer gıda koruyucu sistemleriyle birlikte kullanıldığında inhibitör aktivitesi ve spektrumunun arttığı saptanmıştır.

/ 137
138 / 137