5 sonuç

Tümünü Listeye Ekle
Bu makalede, Rize kent merkezi ve kırsalında tespit ettiğimiz, çantı tekniğinde yapılan camilerin süslemeli 12 adedi ele alınmıştır. İnşa aşamalarında olduğu gibi dayanıklı ahşap türünün seçimine değin tüm ayrıntılarında geleneksel yöntemlerin tatbik edildiği camilerde, süsleme tarzı ve konularının da yine yerel uygulamaları ile karşılaşılmaktadır. Tespit edilen motif türü veya kompozisyon öğelerinin birinci grubunu Osmanlı mimarisinde geç dönem Batı etkili unsurların geleneksel teknik ve stilize karakterde yöresel anlam içeren örnekleri meydana getirmektedir. Bu bağlamda, “S-C” kıvrımları, akantus yapraklarından müteşekkil yürekler, kıvrık dallı lale, ağaçlı laleler, inci tanesi, şemse motifleri, bölgenin ahşap süsleme sanatında üslubu oluşturan unsurlar olarak irdelenmektedir. Süsleme konularının diğer iki grubunda ise ilki Ortaçağ Hıristiyan sanat dünyasında karşılaşılan ve etkileşim yoluyla aynı coğrafi bölgede geniş yayılım gösteren “saç örgü”, “sepet örgü”, “yürüyen sekiz” motiflerinin literatürde çeşitli adlandırmalarına karşın, önerilen terminolojik tanıma, desen kurgusu çözümü ve köken araştırmasından hareketle açıklık getirilmektedir. Geometrik sisteme sahip olan ikinci grup süsleme konularının başta Doğu Karadeniz olmak üzere bölgeye karakteristik özellikteki “badem geçme (halka)” motifinden ibaret olduğu örneklerle anlatılmaktadır. Süsleme üzerine derinleştirdiğimiz araştırmanın tartışmaya açılan problemlerinden birisi de, ustaların ortak tasarımlarının tespiti ve bu bağlamda Doğu Karadeniz yöresinin bazı yerleşimleri ve Transkafkasya’yı da kısmen ihtiva eden bir bölge için ahşap sanatında söyleyebileceğimiz bezeme üslubunun varlığı konusudur
Çalışmada, Revan Kalesi’nin yapımı sonrası kent hüviyetini kazanmış olan kaleiçi tarihi kent dokusunun mimari gelişim evreleri incelenerek, Türk dönemi mirasınıntarihsel ve siyasi süreçte geçirdiği değişim ve bunun kentsel çevreye yansımaları üzerindedurulacaktır. Azerbaycan/Türk hanlıklarının kuruldukları merkezlerin oluşumundakifiziki özelliklere değinilerek, kent yapısı ve mimarideki ortak karakterin tespiti üzerindenyorumlar geliştirilirken, özellikle sanatsal değer taşıyan anıtsal eserlerin büyük oranda yokolduğuna dikkat çekilmiştir. Azerbaycan’ın mimarlık tarihi bütününde önemli yer teşkileden söz konusu yapıların Ortaçağ Türk mimari geleneği içerisindeki yeri de vurgulanarak,Büyük Selçuklu mirasıyla etkileşim boyutları, örneklerle ilişkilendirilerek ele alınmıştır.Türk kentine özgü fiziki yapılanmanın Çarlık Rusyası dönemindeki müdahalelerle bilinçlibozulmasının sonuçlarına günümüz durumuyla mukayeseli eleştiri getirildiği çalışmadaayrıca büyük çoğunluğu günümüze ulaşamayan çok sayıda nitelikli yapının arşivkaynakları ve yayınlardan tespiti yapılarak görselleri yayınlanmıştır. Bu bağlamda kimiörneklerin evrensel niteliği gözetilmeden uğradıkları saldırı ve tahribatların koruma kanunuçerçevesinde yasal durumları ve Rus döneminden günümüze değin konuya yaklaşımsorunları tartışılmıştır.
Araştırmanın konusunu, Gürcistan’ın doğu sınırını da ihtiva eden Alazan (Alazani) VadisininŞeki, Fazıl-Cumakent yerleşim yeri ve Oğuz, Kerimli Köyü’nde yürütülen Azerbaycan’dakiBronz Çağı kültürlerine yönelik figür objelerin Türk kültüründeki anlamsal ortaklıkları ve bubağlamda, Türk sanatı içerisindeki yerlerinin tespiti oluşturmaktadır. Bir kısmı geometriközellikler sergileyen arkaik üsluplu buluntulardan som altından yapılmış boğa başı ile bronz veterrakotadan insan biçimli heykelciklerin yanı sıra, yine aynı malzemelerden üretilen kuşfigürinleri ve bronzdan geyik heykeli, Orta Asya Türk halklarının İslam öncesi dönemkurganlarına ait buluntuları çağrıştırmaktadır. Figür sembolizmi açısından eskiçağ kültür veinancında da yer edinen bu öğelerin ikonografik/kozmografik kaynaklarına ulaşılacağıçalışmada, bazısı bilim dünyasına ilk kez tanıtılacak olan eserlerin sembolizminde, aynızamanda Türk mitolojisindeki manalar aranmaya çalışılacaktır.
Türk saray mimarisinin yapısal özelliklerinin başında konutlarla etkileşim içerisindebulunduğu ve yapı tasarımlarının kaynağında konut şemalarının etkin rol oynadığı artık tartışma kabul etmez bir gerçektir. Aynı zamanda hükümdar veya üst düzey yöneticilerinin konut yapısı olarak Türk saraylarının birçoğunun plan ve form gelişiminde, geleneksel ev şemalarının farklı uygulamaları ile karşılaşılmaktadır. Azerbaycan Hanlıkları döneminin anıtsal eserlerinden olan Şeki Han Sarayı (XVIII. yy. ortaları), bu karakteri en iyi şekilde yansıtan örneklerden birisi olup, aynı zamanda XX. yüzyılın başlarına kadarki kent evlerine prototip oluşturan özelliği ile ayrıca önem arz etmektedir. Bu özelliğini konakların tezyinatına da aksettiren saray, Osmanlının Batılılaşma sürecinde yaygınlaşan duvar resimlerinin ünik örnekleri ile süslenmiştir
Türk resim sanatının Osmanlıda batılılaşma süreci ile ortaya çıkarak kısa süre içerisinde İmparatorluk sınırlarını aşan geniş coğrafyada benimsenmiş duvar resimlerinin başkent etkili uygulamalarına, Azerbaycanın söz konusu dönemden ulaşan bazı yapılarında da rastlanmaktadır. Başta anıtsal saray mimarisi olmak üzere, Hanlıklar devri itibariyle ülkede gelişen sivil yapılarda, doğa motifleri ve soyut karakterli figürlü konulara yer verilen duvar resimleriyle karşılaşılmaktadır. Bununla birlikte, duvar resimlerinin yaygınlaşan ilk türleri olarak kabul edilen, vazolarda çiçek demetli bitkisel kompozisyonlar ve natüralist öğelerin dini mimaride kullanıldığı sınırlı örnekler de mevcuttur. Üslup ve motiflerdeki yerel farklılıkla beraber, döneme özgü konu ve kompozisyonların tekrarı itibariyle, Batı Anadolu camilerinde yaygın duvar dekorasyonu ile paralellik sürdüren çalışmaya konu cami ve mescitlerin bezeme programında, aynı zamanda ahşap tavanlı çıtakari ve kalemişi süslemelerle, geleneksel ortaklığa işaret edecek kadar ilgi çekici örnekler bulunmaktadır. Ne var ki, çoğu metruk muamele gördükleri Sovyetler döneminde, bir kısmı işlev değişimine uğrayarak ciddi ölçüde tahrip olan dini yapıların, bilahare son dönemlerde imece usulü kaynaklarla yürütülen gelişigüzel onarımlarda mimari özgünlüğünü yitirmenin yanında, duvar resimlerinin büyük çoğunluğu da sıvalar altında bırakılmış veya yenilemelerle asli durumlarını kaybetmişlerdir. Tescilli olmalarına rağmen hiçbir koruma ve onarım çalışmasına tabi tutulmayan yapılardan kimisi mimari yönden de ilk defa araştırılarak, kitabe ve diğer yazılı kaynaklardan saptanan bilgiler ile asli durumları belirlenmeğe çalışılmıştır. Ayrıca, yapıların niteliksiz müdahalelerden kaynaklı değişim evresine değinilerek, korunması gereken söz konusu yapıtlara yaklaşım sorunu da, genel çerçevede ele alınmıştır.

/ 1
2 / 1