5 sonuç

Tümünü Listeye Ekle
Ulûhiyyet anlayışı, inançla ilgili bütün tasavvur alanlarının belirleyicisi konumunda bir şemsiye kavram olma özelliğine sahiptir. Bu alanlardan öne çıkanlar, ulûhiyyet makamının insan ile iletişim biçimi olan nebevî öğreti ve bu makamın muhatabı olarak insanın bizatihî kendisidir. Allah’ın tabiat ve kullarıyla olan ilişkisinin doğru yorumunu yok sayan anlayışlar hatalı inançların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bunlar arasında Allah’ın kâinata müdahalesini reddeden deist düşünceyi, yaratıcının varlığı ile kötülüklerin bir arada bulunmasını çelişkili görenleri, tabiatın oluşum ve gelişimini kendi içinde açıklayan tabiatçı düşünürleri saymak mümkündür. Yine dine muhalif olduğu gerekçesiyle aklı öteleyen söylemler, insanın fiillerindeki rolünü dışlayan, taklidî din anlayışını öne çıkaran fikirler dikkat çekmektedir. Bu ve benzeri yaklaşımlar, İslâm’ın tabiat ve insan anlayışıyla telifi mümkün olmayan çeşitli düşüncelerin ortaya çıkmasına kaynaklık teşkil etmiştir. Mâtürîdî’nin kendi döneminde bu konularla ilgili yapmış olduğu analizler, günümüzde tabiat ve insana ilişkin çeşitli sorunlara ışık tutacak derinlikte olduğundan, makalemizde onun fikirleri güncel bağlantılar eşliğinde değerlendirilecektir.
Evrenin yapısını ve işleyişini belirleyen temel ilkelerin dayandığı dinamikler olması itibariyle düşünce ve eylemlerin ve her tür muamelenin doğruluk ve gerçekliklerini ifade eden hak ve hakikat kavramları, İslam’ın önemli değerlerini temsil etmesi dolayısıyla önem kazanmakta, hakikat arayışı içinde olan kişilerin hangi zaviyeden meseleye yaklaşması gerektiğine dair önemli ipuçları taşımaktadır. Hak/hakikat bilinci sadece teorik boyutuyla ön plana çıkan fikrî bir düzleme değil, aynı zamanda uygulama sahasına taşan şumüllü bir etki alanına da sahip olduğu için, kendisini doğru şekilde temsil noktasında insanlara sorumluluk yüklemektedir. Bireysel ilişkilerin tanzimi kadar toplum düzeninin tesisi ve toplumsal ilişkilerin devamının temini açısından da büyük bir kıymete sahip olan hak, hakikat ve hikmet kavramlarının birbiriyle kurdukları ilişkinin tespitine ve bu kavramlar yoluyla açığa çıkması beklenen düşünce örgüsünün keşfedilmesine ihtiyaç vardır. Bunun için doğru şekilde analizine ve ilişki içinde bulunduğu kavram ağının çözümlenmesi gerekmektedir. Hiçbir kişi ve kurumun kendisinden vazgeçemediği ve aynı zamanda günümüz insanının birçoğunun ihlalinden şikâyetçi olduğu bu mahiyetler, Mâtürîdî’nin ufkunda zengin bir açılıma kavuşmuştur. Makalemiz, Mâtürîdî penceresinden bu konuların analizini, birbirleriyle ilişki biçimlerini ve taşıdıkları vasıfları tespit ve değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
Son zamanlarda, küresel yaygınlık açısından artış gösteren, iletişim ve medya organları vasıtasıyla kapsamlı bir etkinlik düzeyine ulaşan şiddetin nedenleri arasında dinlerin öğretilerinin de olduğu ifade edilmekte ve yaşanan şiddet vak’aları bazı kesimler tarafından bilinçli şekilde İslam dinine mal edilerek onun şiddet içeren bir din olduğu iddiası her fırsatta dile getirilmektedir. Bu iddiayı doğrulamak için öne sürülen gerekçelerin neler olduğu, bunların geçerlilik durumları, İslam toplumlarında görünür hale gelen şiddet vak’alarının asıl kaynağının ne olduğu ve niçin dinle irtibatlandırıldığı, makalemizin konu alanlarını oluşturmaktadır.
İslâm tarihi boyunca üzerinde en çok tartışılan meselelerden biri olankader konusu, günümüzde de bu özelliğini korumaya devam etmektedir.Mustafa Sabri Efendi bu konuda müstakil bir eser kaleme almak suretiylemevzuyu çeşitli yönlerden detaylı şekilde tartışmıştır. Bu nedenle kaderhakkında söz söylemek isteyen kimsenin müstağni kalamayacağı şahıslararasındaki yerini almıştır. Makalemiz, Mustafa Sabri Efendinin kaderyorumunu, konuyla ilgili görüşlerinin tahlil ve değerlendirmesini elealmaktadır.
Her yönüyle sınırlı ve eksik bir yaratılışa sahip olan insan maddî ve manevî yönden kendini geliştirmeye ihtiyaç hisseder. Manevî yönden tekâmül için insana en büyük katkıyı sağlayacak olan şey imandır. İmanın mâhiyetini merak etme ihtiyacı işte bu noktada devreye girmektedir. Merak edilen imanla ilgili konular arasında imanın ne olduğu, kişide nasıl gerçekleştiği, imanda bir derecenin olup olmadığı meseleleri öne çıkmaktadır. Makale içinde bu temel sorulara cevap aranacaktır.

/ 1
2 / 1