49 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Yaşadığı dönemde hürriyet, hukuk, demokrasi ve lâiklik gibi konular etrafında serdettiği fikirler ve gerçekleştirdiği fiiller itibariyle bir çekim alanı oluşturan Ali Fuad Başgil, günümüz siyasi ve sosyal tartışmalarında hâlen geçerliliğini muhafaza eden eserleriyle akademik çalışmalara konu olmaktadır. Bu çalışma, Başgil’i Türkiye’de demokrasi fikrinin kavramsallaştırılmasındaki rolü bağlamında ele almaktadır. Kendi döneminde, hususiyetle milliyetçi-muhafazakâr çevrelerce Batı’dan ithal bir kavram addedilerek mesafeli yaklaşılan demokrasi kavramını Başgil başta hürriyet, eşitlik ve adalet olmak üzere farklı kavramları birbiriyle adeta örerek somutlaştırmıştır. Şüphesiz bu durum etkilediği kesimler düşünüldüğünde Türkiye’de demokrasi bilincinin oluşması yolunda Başgil’i etkili bir isim hâline getirmiştir. Çalışmanın amacı, Başgil’in Batı’ya bakışıyla demokrasi kavramının içini dolduruşu arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktır. Başgil özellikle Avrupa’da yaşadığı dönemde şahit olduğu demokrasi kültürü ve muhitine atıfta bulunmakta ve “ince medeniyet” olarak nitelediği Batı medeniyetinin manevi temelleri üzerinde bizi düşünmeye davet etmektedir. Başgil’in gözden kaçırılan ama demokrasi tartışmalarına getirdiği en önemli boyut kanaatimizce budur. Başgil’in demokrasi anlayışının bütünlüklü bir şekilde anlaşılabilmesi demokrasinin hem maddi hem de mânevi ya da kendi ifadesiyle ahlâkî boyutlarını ortaya koymakla mümkündür. Demokrasi tanımındaki çok katmanlılık zamanının çok ilerisinde bir kavrayış içinde olduğunu göstermektedir.
Sigortalı kişileri ve toplumun tamamını sosyal riskler karşısında korumakla sorumlu olan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından SARS CoV2 virüsü sebebiyle Covid-19 hastalığına yakalanan sağlık profesyonellerine 5510 sayılı Kanun kapsamında hastalık sigortası edimleri sağlanırken, bu hastalıktan dolayı hayatını kaybeden sağlık çalışanlarının hak sahibi (eş-çocuk-anne-baba) yakınlarına ölüm sigortası edimleri sunulmaktadır. SGK tarafından sunulan edimler sivil toplum örgütleri, siyaset kurumu ve akademik çalışmalarda tartışılmaktadır. Mevcut tartışmalar genel olarak Covid-19 hastalığının meslek hastalığı olarak kabul edilerek sağlanacak hakların İş Kazası ve Meslek Hastalığı Sigortası kapsamında değerlendirilmesinin önemi ve gerekliliği ekseninde yürütülmektedir. Çalışmanın amacı, mevcut tartışmaların dışına çıkarak sadece Covid-19 değil gelecekte de yaşanması muhtemel tüm salgınlarla mücadele dönemlerinde hastalığın tespit edilmesi, bulaşının önlenmesi ve tedavisi sürecinde görev alan sağlık çalışanlarının virüs sebebiyle hastalanmaları ve hayatlarını kaybetmeleri durumunda kendileri ve hak sahibi yakınlarının sosyal güvenlik haklarını düzenleyecek etkili ve kalıcı bir politika geliştirmektir.
Purpose: To describe the birth of radiology and, its development in the late Ottoman period and during the Republic's early years in Turkiye, and to share information obtained by examining official archive documents. Method: The study was designed as a document analysis in qualitative research. Publications about the subject were examined, Turkish State Archives were scanned, and documents were analyzed. Results: Turkiye has introduced X-rays in 1896, thanks to Esad Feyzi. In the 1897 Ottoman-Greek War, X-Rays were used to aid surgery. The first experiment with X-Ray treatment in Turkiye was made in 1899 by Cemil Pasha. In 1902, a radiotherapy unit was established in Istanbul. After the Republic X-Ray machines were purchased for newly established hospitals, and radiology laboratories were established in the country. Developments in the Ottoman period continued. Conclusion: It is noteworthy that radiology laboratories were established especially in military hospitals during the Ottoman period. The establishment of the Turkish Radiology Association in the early years of the Republic, the procurement of devices from abroad for both existing hospitals and newly established hospitals, and the employment of specialists in hospitals show us that the importance of radiology was understood. To be able to continue successfully Turkiye's radiology adventure beginning in 1896, it is very important to emphasize education as it is before and maybe more, to train qualified manpower, to employ them in the right places, to follow the developments in the world, and to have centers with modern equipment.
Amaç: Spor hekimliğine dair arşiv belgelerini inceleyerek elde edilen bilgileri paylaşmak ve Türk spor hekimliği tarihine ışık tutmaktır. Yöntem: Nitel araştırma olarak tasarlanan çalışmada doküman analizi yöntemi kullanıldı. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivi katalogları ile Dışişleri Bakanlığı Türk Diplomatik Arşivi Kataloğu “spor hekimliği”, “spor doktorluğu”, “spor tarihi”, “spor ve yaralanma” ve “spor tıp tarihi” anahtar kelimeleri kullanılarak tarandı.Belirlenen kriterlere uygun dokümanlar sadece Cumhuriyet Arşivi Kataloğunda bulunarak çalışmaya dâhil edildi. Tamamı tarih metodolojisi bakımından incelendi. Ağustos-Kasım 2021 tarihleri arasında yürütülen çalışma kapsamı bakımından etik kurul izni gerektirmemektedir. Bulgular: Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Cumhuriyet Arşivi Kataloğunda yapılan tarama sonucunda 6 adet belgeye ulaşıldı. Bu belgeler 1943 ve 1981 yılları arasındaki döneme aittir. Çalışma alanıyla ilgili çok değerli görülen ve nadir bulunan bu dokümanlardan ilki, 1943 yılında düzenlenen Milli Türk Tıp Kongresi’nde Dr. Niyazi Erzin tarafından hazırlanıp sunulan rapordur. İkinci (1966) ve üçüncü (1969) belge, Cevdet Sunay’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde yayımlanan Kararnamelerdir. Bu Kararnameler ile ‘Türkiye Spor Hekimleri Derneği’nin kurulmasına, ‘Türkiye Milli Spor Hekimliği Federasyonu’nun Milletlerarası Spor Hekimliği Federasyonu ile iş birliği yapabilmesine ve unvanındaki ‘milli’ kelimesinin kullanmasına izin verilmiştir. 1978, 1979 ve 1980 yıllarında Millî Eğitim Bakanlığınca yayınlanan belgelerde Prof. Dr. Necati Akgün’ün ve Prof. Dr. Fikret Durusoy’un tayini ile ilgili kararlar yer almıştır. Sonuç: İncelenen belgelere göre; spor hekimliğinin özellikli bir disiplin olduğu, Türk sporunun gelişimi ve toplum sağlığının korunması için kritik görevlerinin bulunduğu cumhuriyetimizin ilk dönemlerinden itibaren anlaşılmıştır. Spor hekimliği uzmanlığının ülkemizde de yaygınlaşması ve nitelikli hekim yetiştirilmesi için yoğun çaba gösterilmiştir. Bu alanın Türkiye’deki öncüleri Dr. Necati Akgün ve Dr. Fikret Durusoy’dur. Alanda benzer çalışmaların yapılmasına öncülük etmek ve bu konuda bir yöntem oluşturmak çalışmanın diğer bir amacı olarak değerlendirilebilir.
Kaddafi yönetiminin devrilmesinin ardından Libya topraklarına BM ve NATO müdahalesi söz konusu olmuş ve ardından siyasi çok başlı bir yapı ortaya çıkmıştır. Kaddafi yönetiminin devrilmesinden kısa süre önce ise Doğu Akdeniz’de işlenebilirliği keşfedilen enerji rezervleri bu ortaya çıkan siyasi karışıklığın ve devletlerarası güç mücadelesinin Libya üzerinden yürütülmeye çalışılmasının önemli bir etkeni olmuştur. Yunanistan, Libya’da oluşturulmaya çalışılan siyasi otoritede etkili olmaya çalışmakta, Türkiye’yi Ege ve Akdeniz’de pasivize etmeye çalışmaktadır. Bu güç mücadelesinde Türkiye; hem Yunanistan’ın işgal ettiği Ege kara ve deniz alanlarının savunulmasına yönelik karşılık verebilmek için, hem Doğu Akdeniz’deki yetki alan hakkını korumak için, hem de KKTC’ye ait olan yetki alanlarının korunması için Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile deniz yetki alanı ve askeri işbirliği anlaşmaları imzalamıştır. Bu anlaşmalar bölgede diğer güç mücadelesinde olan devletleri rahatsız etmiştir. Bu yüzden AB, BM tarafından Libya’ya uygulanması öngörülen silah ambargosunun denetlenmesi için kendini yetkili ilan etmiş ve IRINI operasyonunu başlatmıştır. Ancak IRINI operasyonu Akdeniz bölgesinde Türkiye’yi sıkıştırma hamleleri olarak görülmektedir. Bu bilgiler ve araştırmalar ışığında, bu çalışma Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Libya yaklaşımını Yunanistan meselesi ve IRINI operasyonu üzerinden ele almış bir nitel araştırmadır.
Amaç Çalışmanın amacı 1937-1938 Milli Küme Futbol sezonunda oynanan futbol müsabakalarında gerçekleşen futbol yaralanmalarını, dönemin gazete kupürlerinden faydalanarak tespit edip güncel spor hekimliği yaklaşımıyla içerik analizine tabi tutmaktır. Gereç ve Yöntem Çalışmada 1937-1938 futbol sezonundaki spor yaralanmalarını incelemek üzere dönemin gazetelerinden içerik analizinde kullanılacaklar belirlendi. Bu gazeteler www.gastearsivi.com web adresindeki dijital arşivden incelendi. Kapsamı bakımından etik kurul onayı gerektirmeyen çalışmada, gazete kupürlerinde konu edilen futbol yaralanmaları, futbolda yaralanma sınıflamasına göre kategorize edildi. Bulgular Sezon boyunca oynanan 48 maçta toplam 37 adet spor yaralanması tespit edilmiştir. Bu 37 yaralanma içinde, yaralanma tipine göre %38 (n=14) kontüzyon, %24 (n=9) strain veya sprain, %13 (n=5) konküzyon, %11 (n=4) laserasyon, %8 (n=3) yorgunluk, %3 (n=1) künt batın travması ve %3 (n=1) hastalık hadisesi; yaralanma bölgesine göre incelediğimizde ise %59 (n=22) alt ekstremite, %24 (n=9) kafa, %11 (n=4) tüm vücut, %3 (n=1) üst ekstremite ve %3 (n=1) karın bölgesinde yaralanma olduğu gözlemlenmiştir. Bu yaralanmaların %64’ü kontakt (n=24), %36’sı (n=13) nonkontakt yaralanma mekanizmasıyla gerçekleşmiştir. Sonuç 1937-38 Milli Küme sezonunda futbol yaralanmalarına sıkça rastlanmıştır. Dönemin tıbbi ve sportif şartlarından dolayı tanı ve/veya tedavi yaklaşımları günümüzden farklı olsa da gazete kupürlerinden elde edilen bilgiler doğrultusunda döneme ait yorum yapılabilmesi değerlidir. Çalışmamızın bu sonuca uygun olarak gelecekte yapılacak benzer çalışmalara metodolojik olarak ışık tutacağına inanmaktayız.
Kırım Savaşı’nda hastane gemileriyle aktif rol oynayan İngiliz yönetimi, savaş sırasında Ruslara karşı Osmanlı Devleti’ni desteklemek için İstanbul, İzmir ve Çanakkale şehirlerinde askerî hastaneler açmıştır. Savaşın kazanılmasında etkin rolü olan İngilizler önemli sağlık hizmetlerinin yanında ülkedeki hastanelerde değişim ve dönüşüm gerçekleştirmiştir. Bu bağlamda 1854-1855 yıllarında İngilizler Kırım Savaşı esnasında Osmanlı topraklarında yaptıkları sağlık hizmetlerinin her türlü evrakını kaydetmişlerdir. Bu çerçevede kaydedilen tüm kayıtların transkripti yapılmıştır. Kırım Savaşı esnasında Sağlık sistemini yenileyen İngilizler; yönetimleri altındaki hastanelerde öncelikle düzen sağlamış, hijyen getirmiş, salgın ve ölümlü asker sayılarını düşük rakamlara çekmiş, 40 kişilik hemşire ekibi getirterek hizmetlerin hızını ve kalitesini artırmıştır. Yine İngilizler hastanelerin kapasitelerini artırmış ve hastane olarak inşa edilmeyen binaları sağlık hizmetlerine uygun hâle getirmiştir. Farklı amaçlarla hizmet eden gemileri hastane gemilerine dönüştürmüş ve eksik doktor ihtiyacını gidermiştir. Savaş devam ederken İngiltere’den gelen sağlık heyetleri tarafından yapılan denetimlerle hızlı ve kaliteli sağlık hizmeti sunmuşlardır. Bu çalışmanın amacı Kırım Savaşı’nda İngilizlerin Osmanlı topraklarında sunduğu sağlık hizmetlerini ve hastanelerde yaşanan dönüşümleri ortaya koymaktır. Çalışma kapsamında İngiliz Dışişleri Bakanlığı “English War Department (31 July 1856) [İngiliz Savaş Departmanı]” tarafından tutulan “Offical Reports of the Hospitals at Scutari, Kululeli, Abydos and Smyrna [Üsküdar, Kuleli, Çanakkale ve İzmir Hastanelerinin Resmi Raporları]” adlı orijinal arşiv belgelerinden elde edilen raporlar, telgraflar ve tutanaklardan çıkan bilgiler bütünsel olarak sunulmuştur.
The outbreaks caused by infectious diseases have been one of the biggest issues of humanity throughout the history. The big outbreak diseases have affected people's lives since ancient times. The epimemics and pandemics that caused the death of millions of people in the past have emerged under various names in the modern period. After the Spanish Flu seen at the beginning of the 20th century, this time Covid-19 stood against human beings with the negativities it caused in both health and other areas. We think that the experiences obtained from both past and finished outbreaks and Covid-19 will be guiding for the future.
Dünyada fizyoloji ile ilgili ilk çalışmalar 16. Yüzyılda, Türkiye’de ise 19. yüzyılda Batı’daki gelişmeleri anlamak ve takip etmek için yurt dışına gönderilen akademisyenlerin ülkemize dönmeleriyle başlamıştır. Kemal Cenap Berksoy, tıp eğitimi alırken fizyolojiye ilgi duymaya başlamıştır. Berksoy, fizyoloji alanında Türkiye’de ilk çalışmaları yapan hekimlerden biri olan Mehmed Şakir’in asistanlığını yaptığı dönemde ilk fizyoloji çalışmalarına başlamıştır. Ordinaryüs Profesör Doktor Kemal Cenap Berksoy, fizyoloji biliminin Türkiye’de tanınması ve ilerlemesi için çalışmalar, araştırmalar yapmıştır. Yurt dışında birlikte çalıştığı bilim insanlarından edindiği bilgileri ve orada gerçekleştirdiği çalışmalarda elde ettiği tecrübeleri, hem ülkemizdeki diğer akademisyenlerle hem de kendi öğrencileri ile paylaşmış; yurt dışındaki bazı bilim insanlarının çalışmalarını Türkiye’de tekrar etmiştir. Yurt içi çalışmalarını yaptığı dönemlerde üniversitelerde fizyoloji ile ilgili Türkçe yayınların yetersizliği nedeniyle çalışmalarını kitap haline getirmiş ve akademik dünyanın kullanımına sunmuştur. Akademik yayınlarının yanı sıra görev aldığı kürsüde hekimler yetiştirmiştir. Kemal Cenap Berksoy, uzun bir dönem boyunca Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülleri’ne aday gösterilen Türkiye’deki tek bilim insanımız olmuştur. Berksoy’un hayatı, eğitimi, akademisyenliği ve milletvekilliği dönemlerinin ayrı ayrı incelenmesi gerekir. Bu dönemler incelendiğinde Kemal Cenap Berksoy’un Türk Fizyolojisindeki önemi anlaşılabilir.
Ahlak felsefesi olarak da adlandırılan etik, ahlaki olanın özüneve temeline ilişkin kavramları ve ilkeleri araştıran bir felsefe dalıdır.Bu çalışmada, tıp fakültesi öğrencilerinin akademik etik değerlerininincelenmesi amaçlanmıştır. Çalışma nicel araştırma deseninde kesitseltanımlayıcı olarak tasarlandı. Çalışmanın örnek büyüklüğü %95 güvenaralığında 313 olarak hesaplandı (n=313). Çalışma için Sevimtarafından geliştirilmiş ölçek tercih edildi. Ölçeğin puan analizlerindetoplam puan 137,28±13,22 (minimum: 91, maksimum:165) olarakhesaplanmıştır. Ölçek toplam puanlarının yıllara göre analizinde 2. yılöğrencilerinin ölçek puanları ortalaması 143,37±11,50 ile en yüksekolarak hesaplandı. Katılımcıların ölçek puanlarının eğitim dönemine(klinik öncesi, klinik) göre değerlendirilmesinde, toplam puanda prek linik dönem öğrencilerinin ortalamalarının (139,75±13,15) klinik dönemöğrencilerine göre (134,76±12,85) daha yüksek olduğu ve 2 gruparasında istatistiksel anlamlı fark olduğu gösterilmiştir. Çalışmanınbulguları değerlendirildiğinde, öğrencilerin bilimsel araştırmaya yöne lik değerler puanının iyi seviyede olduğu görülmektedir. Buradançalışmaya katılan öğrencilerin büyük kısmının bilimsel araştırma veyayın etiği konularında temel bilgiye sahip oldukları düşünülmektedir.Bunda çalışmanın yapıldığı fakültede yurt içi ve yurt dışı örneklerdenyararlanılarak toplumun öncelikli sağlık sorunlarına yönelik, organ/sis tem temelli, mezuniyet hedeflerine dayalı, yatay ve dikey entegre eğitimprogramı modelinin uygulanmasının etkili olduğu söylenebilir.
Amaç: Bir tıp fakültesinde öğrenim gören öğrencilerin tıp tarihi dersi hakkındaki görüşlerinin değerlendirilmesidir.Yöntem: Çalışma tanımlayıcı araştırma tipinde tasarlanmıştır. Bir devlet üniversitesinin tıp fakültesinde okuyan dönem-1 öğrencilerinde 2020yılının Kasım ve Aralık aylarında yürütülmüştür. Araştırmanın evrenini, tıp tarihi dersini alan 249 öğrenci oluşturmuştur. Örneklembüyüklüğüne (n=208) ulaşılmıştır. Veriler literatür doğrultusunda oluşturulan form aracılığıyla çevrim içi olarak toplanmıştır. Etik Kurul onayıve öğrenci izinleri alınmıştır.Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalaması 18.6±1.1 yıldır ve %84.6’sı 90-100 arası akademik ortalamaya sahiptir. Öğrencilerin meslektenmemnuniyet ortalamaları 7.4±1.8 (min-max=1-10) ve %88.5’i mesleğe karşı olumlu bakış açısına sahiptirler. Öğrencilerin %64.4’ü dersinöğleden sonra işlenmesini, %98.1’i ders notu verilmesini, %76’sı ders notunun bir gün önce verilmesini istemiştir. %54.8’i kaynak kitaptakibinin gerekli olmadığını belirtmiştir. Öğrencilerin %57.7’si görsel öge olarak slayt veya barkovizyon kullanılmasını, %95.7’si derste videogösteriminin faydalı olacağını ifade etmiştir. Öğrencilerin %64.9’u dersle ilgili etkinliklere katılım, konu anlatımı, vaka anlatımı gibi aktif eğitimyöntemlerinin kullanılmasını istediklerini belirtirken; %51.9’u eğiticinin sınıfı derse katmasını istediklerini dile getirmiştir.Sonuç: Araştırmanın bulguları değerlendirildiğinde öğrencilerin aktif eğitim yöntemlerine sıcak baktıkları görülmektedir. Bu nedenleöğrencilerin dersle ilgili etkinliklere katılımını sağlamak öne çıkmaktadır. Konu ve vaka anlatımı gibi aktif eğitim yöntemleri kullanılarak derseolan ilgi artırılabilir. Derslerde video gibi görüntülü-sesli materyallerin daha fazla kullanılması önerilmektedir. Bu bakımdan dersi vereneğiticinin görsel-işitsel araçların ve çeşitli etkinliklerin nerelerde kullanılacağına ilişkin hatırlatıcı notlar hazırlaması önemlidir. Ayrıca Covid-19pandemisi ve benzeri süreçler dikkate alındığında uzaktan eğitim platformlarının aktif eğitim yöntemlerine uyumlu olmalarının sağlanmasıbaşka bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu çalışmada, Covid-19 pandemisinin sağlık sektöründe faaliyet gösteren eczane, veteriner ve optisyen firmalarının üzerindekiekonomik ve sosyal etkileri incelenmiştir. Araştırmada, nitel ve nicel araştırma yöntemlerinin birlikte kullanıldığı karmaaraştırma desenlerinden açımlayıcı sıralı karma yöntem deseni kullanılmıştır. Araştırmanın nicel boyutunda betimsel taramamodeli, nitel boyutunda genel tarama modeli kullanılmıştır. Nicel araştırma örneklemi küme örnekleme tekniği ile belirlenmiş300 firmadan oluşmuştur. Nitel örneklemi ise araştırmanın nicel boyutuna katılan firmalar arasından amaçlı örnekleme yöntemikullanılarak belirlenmiş olan 11 firmadan oluşmuştur. Araştırma verileri, gönüllülük esasına dayalı olarak uygulanan anketformları kullanılarak ve yüz yüze mülakat tekniği ile elde edilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, sağlık sektöründefaaliyet gösteren araştırmaya konu olan firmalar pandemi döneminde ekonomik olarak olumsuz etkilenmiştir. Satış ve gelirleri%50 ve daha fazla oranda artmış, fakat sabit işletme giderlerinde bir azalma olmamıştır. Firmalar iş sağlığı ve güvenliğiönlemlerine azami derecede riayet etmektedirler. Firmalar faydalandığı destek ve yardımlar ile istihdam seviyelerini koruyarakhizmetlerine devam etmektedirler. Firmaların sağlık hizmeti sunumlarına devam etmeleri pandemi ile mücadele için gerekli birdurumdur. Bu sebeple sektör özelinde destek ve yardımların sağlanması pandemi ile mücadelede başarı için gerekli ve önemlidir.
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi 2016yılından itibaren mezuniyet öncesi tıp eğitimi programınınakreditasyonu sürecine girerek tıp eğitimi kalitesinidaha da artırmayı amaçlamıştır. Bu kapsamdamevcut imkân ve kabiliyetlere yenilerinin eklenmesive var olanların da geliştirilmesi için çeşitli çalışmalarbaşlatılmıştır.Akreditasyon faaliyetlerini tamamlayıcı mahiyetteki buçalışmada Tıp Fakültesi Dekanlık Binası’nın tıp tarihigörselleri ile donatılması amaçlanmaktadır.Görseller birbirlerini tamamlayan üç farklı konseptleyerleştirilmiştir. Bunlardan ilki; Dekanlık Binası’nınhemen girişine yerleştirilen, ilk girişte öğrencileri veDekanlık Binası’na giren diğer kişileri karşılayan ikigörseldir. İkinci konsept görsellerinde yine ilk olaraküç büyük hekimin (Hipokrat, Galen ve İbn-i Sina) görselineyer verilmiştir. Üçüncü grup görseller ise moderntıbbın gelişimine büyük katkı sağlamış hekimlerve diğer bilim insanları ile tıpta yaşanan önemli gelişmelerleilgilidir.Fakülte girişinden itibaren yeni dersliklere (amfilere)giden geniş, aydınlık ve ferah koridorun ve hemen altkatında yer alan öğrenci dolaplarının bulunduğu genişsalona giden koridorun tıp tarihi görselleri ile donatılmasıtamamlanmıştır.Sonuç olarak tıp tarihi ve tıp eğitimi açısından görselfarkındalık oluşturan, öğrencilerin dikkatini tıp tarihineçeken bu görseller Tıp Fakültesi Dekanlık Binası’nıngörünümünü zenginleştirmiş ve tıbbın tarihsel gelişimsürecine verilen önemin bir göstergesi olarak var olankurum kimliği değerini ve kültürünü yansıtmaktadırlar.
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi 100. Yılında Millî Mücadelede Sağlık Hizmetleri Sempozyumu Isparta Valiliğinin himayelerinde gerçekleştirilmiştir. Ulusal sempozyum formatında düzenlediğimiz etkinliğimizin konularını ise; Osmanlı’nın son döneminde ve Millî Mücadele döneminde sağlık hizmetleri ile Cumhuriyet’in ilk yıllarında ve sonraki yıllarda Türk tıbbı olarak belirledik.
Amaç Cumhuriyet döneminde Türkiye’nin salgın tedbirlerinikolera örneği üzerinden araştırmak ve bunlarla ilgilibilgileri sunmaktır. Gereç ve YöntemÇalışma kapsamında konuyla ilgili yayınlar okunmuş,Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi Katalo ğunda tarama yapılmış, orijinal arşiv belgeleri incelen miş ve kronolojik sıralamaya uygun sonuçlara ulaşıl mıştır. Bulgular Türkiye salgınlarla mücadele etmek ve bunların ya yılmasını engellemek için gerekli tedbirleri almıştır.Bu kapsamda incelenen ilk arşiv belgesi 1924 ve sonbelge ise 1973 tarihlidir. Bulunan belge sayısı 38’dir.Kolera vakalarının görülmesi üzerine alınan tedbirle rin yanısıra hastalığın bildirimi için de bir mekanizmaoluşturulmuştur. Yurt dışında başlayan salgınlarınmemlekete bulaşmaması için özellikle sınır geçişlerin de ve ulaşım konularında tedbirler alınmıştır. Koleraaşısı üretimi ve yedeklenmesi için çaba gösterilmiş tir. Salgın görülen ülkelere aşı gönderilmiştir. 1970’teİstanbul-Sağmalcılar’daki kolera salgını ile mücadeleedilmiştir. Bu salgından sonra kolera ile mücadele içinçeşitli tedbirler alınmıştır. Aynı yıl karayolu ile haccagitmek yasaklanmıştır. Bulgaristan ile kolera mücade lesi için bir protokol imzalanmıştır.Sonuç İncelenen arşiv belgelerinden yurtdışında görülensalgınlar konusunda sınırları kapatma, deniz ve havayolu ulaşımını durdurma gibi önlemlerin alındığı gö rülmüştür. Ayrıca aşılama, hijyen, izolasyon ve tedavikonularında önemli işler başarılmıştır. Gerektiğindekesin ve radikal kararlar alınmıştır. Tüm bunlar gü nümüzde yaşanan salgınlara ve özellikle de yeni tipcoronavirus (COVID-19) pandemisine karşı devreyesokulan tedbirlerle büyük benzerlik göstermektedir.Geçmişte sağlanan başarıların veya eksik kalınanhususların bugün ve gelecekte oluşacak salgınlarlamücadelede iyi birer yol gösterici olacağını düşün mekteyiz.
Amaç: Covid-19’un Türkiye’deki ilk üç haftasını ve busalgınla mücadele kapsamında alınan tedbirleri araştırmak vebunlarla ilgili bilgileri sunmaktır.Materyal-Metot: Çalışma kapsamında konuyla ilgili resmîyayınlar, duyurular ve açıklamalar ile basın-yayın aracılığıylailan edilen gelişmeler takip edilmiştir. Cumhurbaşkanlığı vediğer devlet organlarınca yayımlanmış Kararlar ve Genelgelerbulunmuş, kronolojik metodolojiye uygun olarak inceleme vedeğerlendirmeleri yapılmıştır.Bulgular: Covid-19’un Çin’de Aralık 2019'da görülmesiylebirlikte, Türkiye'nin bu salgının memlekete yayılmamasıiçin aldığı önlemler sonucu ilk vaka 11 Mart 2020 günügörülmüştür. 17 Mart 2020’de ise Covid-19 kaynaklıilk can kaybı meydana gelmiştir. Hastalığın Türkiye’degörülmesiyle birlikte alınan tedbirler de artırılmıştır. Bunlarsınır geçişlerinin kısıtlanması, yüz yüze eğitim yerine uzaktaneğitime geçilmesi, spor müsabakalarının önce seyircisizoynanması sonra tümüyle ertelenmesi, kamu görevlilerininyurt dışına çıkışlarına kısıtlama getirilmesi, uçuşlarındurdurulması, toplu olarak bulunulabilecek tüm mekânlarınkapatılması, pandemi sistemine geçilmesi, camilerdecemaatle namaza ara verilmesi, risk grubundakilere evdençıkma yasağı getirilmesi, tecrit ve karantina uygulamaları,ulaşımda sınırlamaya gidilmesi, ekonomik önlemler ve diğertedbirler olarak sıralanabilirler.Sonuç: Tüm dünyayla birlikte Türkiye’yi de etkisi altınaalan Covid-19’a karşı ilk aşamada alınan tedbirlerin sosyalmesafeyi koruma ve izolasyon olduğu anlaşılmaktadır.Hastalığın seyrine göre tedbirler kademeli olarak artırılmış vesıkılaştırılmıştır. Bununla birlikte ilk baştan itibaren üzerindedurulan konuların yanı sıra hijyen de hep ön planda tutulmuştur.Bu sayede yayılımın azaltılması ve sağlık kuruluşlarınaolası yığılmanın önüne geçilmesi düşünülmüştür. Öncekitüm salgınlardan çok farklı olarak adeta hayatın durmasınaneden olan Covid-19’un üstesinden gelinmesi ile birliktebu mücadeleden öğrenilen bilgiler ve yaşanılan tecrübelergelecek yıllar için çok önemli birikimler olacaktır.
Amaç: Türkiye’de görev yapan yabancı hemşirelerle ilgili 1931 ve 1962 yılları arasındaki döneme ait arşiv belgelerini inceleyerekelde edilen bilgileri paylaşmaktır.Yöntem: Çalışma için konuyla ilgili yayınlar okunmuş, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı CumhuriyetArşivi Kataloğunda tarama yapılmış ve bulunan arşiv belgeleri incelenmiştir.Bulgular: İncelenen arşiv belgelerinden yabancı hemşirelerin Türkiye’de Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1960’lara kadar hemhemşirelik eğitim kurumlarında hem de hastanelerde çalıştıkları görülmüştür. Arşiv belgelerinde isimleri geçen yabancı hemşiresayısı 26’dır. Bunlar Almanya, Avusturya, Amerika Birleşik Devletleri, Çekoslovakya ve Polonya uyruğundadırlar. İsimleri ise; FriyedelÜg, Sotto Kemma, İles Yensen, Charlotte Keitel, Ella Bach, Else Schauman, Anna Haace, Margot Konrat, Elisabeth Sehulz, Hazel AvisGoff, Fransiska Karpeles, Marie Mochnacka, Grete Lindenbav, Miss Cecilia Sinclair, Miss Mag, Schweifert, Hilde Scromm, KaterinaThetter, Gertrud Sieber, Aenne Messerle, Hedwig Pfannes, Frances Bavons, Margot Henkel, Rosa Dotosch, Karin Duve ve Clara AnnaEngle’dir.Sonuç: İncelenen arşiv belgelerine göre yabancı hemşirelerin Türkiye’de hemşireliğin gelişiminde hem eğitim hem de hastaneçalışmalarının düzenlenmesi açısından dolaylı katkılar sağladıklarını söylemek olanaklıdır.
Six decades after the launch of the first satellite in 1957, space business andspace technologies are taking a new turn: From big to small, from primarilygovernment to extensively private sector and from a few players to profuselymany. The new paradigm, or “New Space”, as it has been called, can becharacterized by new startups with venture capital backing entering the fieldor in fact leading the field in new innovative applications, universities andcountries with no previous space experience joining the bandwagon, leandesign and development techniques benefitting from the newly availableCOTS parts and subsystems, mass production of satellites, constellations ofhundreds or thousands of small satellites serving old and new emerging nicheneeds, small launchers available for reaching orbit at low cost and rather shortnotice, capability to launch a rocket several times a month, and more exoticapplications such as the coming space tourism and asteroid mining. Althoughthere were initiatives in this direction in the previous century, they proved toofeeble to set a trend. “New Space” started showing its first signs of emergenceafter the turn of the millennium. However the market acceptance has reallytaken root in the last 3 or 4 years. Market data clearly shows an acceleratedpace shaping the future of space industry. This paper reviews thedevelopments in the nano and micro satellites considering them as the pillarof the New Space paradigm. The road leading to the present state and thecurrent trends are elaborated. A look to the future points to the proliferation ofspace applications among the many startups, big and small institutions,however being limited by market forces and survival by a few as the decadeproceeds.
Objective: To investigate the role of mammalian target of rapamycin (mTOR) in human granulosa cell ovarian tumors and the therapeutic effectof rapamycin in COV434 mitotic granulosa cell lines.Material and Methods: A retrospective evaluation of the medical records and pathologic sections of patients with granulosa cell ovariancarcinoma was performed. mTOR and p-mTOR expression was immunohistochemically investigated. A COV434 cell culture were treated with0.5, 1, 2, and 5 μM rapamycin. Real-time growth curve analysis via xCELLigence system and apoptotic cell analysis via YO-PRO™-1 Iodide wereperformed to assess the therapeutic effect of rapamycin on cancer cells.Results: A total of twenty patients were evaluated. mTOR staining was detected in 18 (90%) patients. Mild, moderate, intense, and very intensestaining was observed in three (15%), eight (40%), six (30%), and one (5%) sample, respectively. The mean mTOR staining ratio was 59±41%.P-mTOR staining was observed in two (10%) patients. One (5%) patient had 5% staining, and one (5%) patient had 100% staining for p-mTOR.Both of the latter patients had very intense staining. Rapamycin caused a dose-dependent growth arrest and induced apoptosis in COV434 mitoticgranulosa cells. The real-time growth curves of the cells treated with these drugs were distinguished by a marked reduced slope after exposurefor several hours, indicating a rapid onset of apoptosis. Live/dead cell analysis with YO-PRO-1 staining showed that rapamycin induced apoptosisin 24% of the cells when used at 1 μM concentration, whereas the rate increased to 61% and 72% when the cells were treated with 2 μM and 5μM rapamycin, respectively.Conclusion: mTOR expression is observed in various degrees in 90%, and p-mTOR expression is observed in only 10% of patients with granulosacell ovarian carcinoma. Rapamycin caused a dose-dependent growth arrest and apoptosis in COV434 mitotic granulosa cells.
Transvaginal small bowel evisceration is a rare, life-threatening condition, requiring urgent surgical intervention. In our case, ischemiadeveloped in the intestinal segment with evisceration, with a laceration in the small intestine of the mesentery, and finally, a small bowelresection was required. An 89-year-old woman was brought to the hospital with a sudden onset of abdominal pain, which lasted for 4hours. Upon the examination, it was found that approximately 50 cm of the small intestine was eviscerated from the vagina, with itsmesentery. The intestines were edematous, and also there were signs of ischemia on the mesentery. The patient was urgently transferred to surgery. Functional end-to-end anastomosis was performed, following a 70 cm small bowel resection. The vaginal defect wasrepaired transvaginally. Transvaginal small bowel evisceration is rarely described in the literature. It is most commonly seen in postmenopausal, elderly women who underwent vaginal surgery before and who have enterocele. The treatment is an emergent surgicalapproach. Surgical treatment should be based on individual patient. Various surgical techniques have been described for the repair oftransvaginal small bowel evisceration, such as vaginal, abdominal, laparoscopic, and combined approaches. Transvaginal small bowel evisceration should be considered in the differential diagnosis of patients with a sudden onset abdominal pain. Patients with an increasedrisk for transvaginal small bowel evisceration are postmenopausal women and patients who underwent vaginal surgery before. Afterthe accurate diagnosis, patients should be operated as soon as possible, and necessary surgery should be done.

/ 3
2 / 3