12 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Günümüzde küresel boyuta ulaşan yıkıcı etkileri ile birlikte iklim değişikliğine yönelik farkındalık düzeyi artmaktadır. Sosyal, ekonomik, ekolojik boyutlarıyla yaşamın hemen her alanını kapsayan iklim değişikliğinin nedenlerini ve sonuçlarını ortaya koymak; iklim değişikliğine yönelik önleme v e uyum politikalarını saptayıp uygulamak artık pek çok alan için zorunlu hale gelmiştir. Hemen her sektörü ve alanı etkilemesi iklim değişikliğinin farklı disiplinler tarafından incelenmesine neden olmuştur. Bu bağlamda iklim değişikliğinin hangi disiplinl ere hangi konularda ve yoğunlukta yansıdığını ortaya koymak bu çalışmanın ana temasını oluşturmaktadır. Bu durumun tespitinde lisansüstü tezler önemli bir kaynaktır. Bu nedenle çalışmada iklim değişikliğine yönelik tez çalışmaları bibliyometrik analiz çerç evesinde farklı parametrelere göre incelenmiştir. YÖK veri tabana kayıtlı 405 adet tez, yıl, üniversite, ait olduğu disiplin ve iklim değişikliğinin incelendiği konulara göre değerlendirilmiştir. Sonuç olarak sosyal bilimler ve fen bilimlerine ait farklı disiplinler içerisinde iklim değişikliği konusunun yer bulduğu görülmüştür. Sosyal bilimler alanında iklim değişikliğine yönelik tezler iktisat, uluslararası ilişkiler ve eğitim bilimlerinde yoğunlukta iken; fen bilimlerinde ise çevre mühendisliği, inşaat m ühendisliği ile şehir ve bölge planlama ilk üç sırada yer almıştır. İklim değişikliğine yönelik tezlere en çok konu olan şehir ise İstanbul’dur.
Ülkelerin büyük çoğunluğu deniz ya da okyanus kıyısında bulunmaktadır. Bu durum başkentin yer seçiminde belirli derecede etkilidir. Şöyle ki dünyadaki başkentlerin çoğunluğu kıyıda yer almaktadır. İklim değişikliğinin kıyı yerleşimleri üzerindeki olumsuzlukları dikkate alındığında, durum başkentler açısından daha önemli hale gelmektedir. Taşıdığı nüfus ve işlevler dikkate alındığında başkentlerin yer değiştirme kararlarının sosyal ve ekonomik maliyetlerinin olacağı ortadadır. Bu durum, başkentlerin ve özellikle de kıyı kesiminde bulunan başkentlerin iklim değişikliği açısından yer değişikliklerinin değerlendirilmesini gündeme getirmektedir. Bu çalışmanın savı, iklim değişikliği nedeniyle pek çok ülkede ve özellikle kıyıda yer alan başkentlerin yer değiştirmesine olan ihtiyacın artacağıdır. Çalışmada, nitel yaklaşım çerçevesinde araştırma deseni olarak durum çalışması benimsenmiş ve bu bağlamda doküman analizleri yapılmıştır. Kıyıya sahip ülkelerin başkentlerinin çoğunlukla kıyıda olduğu, iklim değişikliğine bağlı zararların tekrarlanma sıklığının arttığı ve başkent yer seçiminde iklim değişikliğinin önemli bir etken haline gelmeye başladığı sonuçlarına ulaşılmıştır.
Kentleşme hızının artması, kentlerde çözülmesi gereken sorunları da çoğaltmaktadır. Pek çok kentsel işlev için yetersiz kalan ve pahalılaşan kent toprağında, giderek büyüyen bir ihtiyaç olarak mezarlık alanlarına daha fazla yer ayrılması gerekmektedir. Bu durumda, mezarlıkların hızlı bir biçimde dolması kentler ve özellikle de büyük metropoller için giderek ağırlaşan ve acil çözüm bekleyen sorunlardan biri haline gelmektedir. Bu noktada kent yönetimleri yeni arayışlar içerisine girerek, artan mezarlık alanı ihtiyacını çözmeye yönelik politikalar geliştirmektedirler. Bu çalışmanın konusu büyük kentlerde artan mezarlık alan sıkıntısı ve buna yönelik politikaların değerlendirilmesidir. Bu bağlamda dünyanın farklı kentlerinde artan mezarlık alan ihtiyacını çözmeye yönelik sürecin ne yönde ilerlediği, büyük kentler üzerinden ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışma literatür taramasına dayalı olarak gerçekleştirilmiştir. Sonuç olarak kentlerde mezarlık alan ihtiyacı artmaktadır. Bu sorunu çözmede mezarların tekrar kullanılması, yer altı ve yer üstü çok katlı mezarlıkların oluşturulması, kremasyonun teşvik edilmesi, kalabalık kentlerde ölü gömmenin yasaklanması gibi uygulamalara ağırlık verildiği görülmektedir.
Kentleşmenin sosyal ve ekonomik boyutlarına ek olarak demografikboyutu bulunmaktadır. Kentte yaşayan insan ve kent sayısının artması olarakifade edilebilen kentleşmede bu amaca hizmet eden önemli bir politika ise mülkiidarileşmedir. Türkiye’de kent denilen yerleşimlerin ve doğal olarak kentli nüfusunartmasında mülki idare birimlerinin sayısının artmasının önemli etkileri olmuştur.Bu çalışmada kentleşme, mülki idarileşme süreci üzerindendeğerlendirilmektedir. Mülki idarileşme süreci hükümetler üzerindendeğerlendirilmiş, Türkiye’de tek parti iktidarları döneminde büyük çaplı mülkiidarileşmenin yaşandığı sonucu ortaya çıkmıştır. Mülki idare birimlerinin artmasıylakent ve kentlerde yaşayanların sayısı artmış ve kentleşme düzeyinin yapay olarakyükseltilmiş olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Mülki idarileşme süreci, kentleşme içinönemli olmakla birlikte çoğunlukla beklenen amaçları gerçekleştirememiş, bunarağmen Türkiye’de kentli nüfusu çoğaltma yönünde etkileri olmuştur.
Mekân hem insanları etkilemekte, hem de insan faaliyetlerinden etkilenebilmektedir. Toplumda insanilişkileri üzerinde önemli bir yeri olan mekân, komşuluk ilişkilerinin şekillenmesinde de önemli bir yeresahiptir. Suriye’den göçmeden önce sahip oldukları komşuları ile Türkiye’de de komşuluk ilişkisini devamettiren Suriyeli sığınmacılar, mekân değişiminin komşuluk ilişkilerine etkilerinin araştırılması için önemli birkonu olarak görülmektedir.Bu anlamda Türkiye’ye göçle gelen ve önemli sayıya ulaşan Suriyelilerin komşuluk ilişkileri açısındanmekânsal değişikliğin etkileri Gaziantep kenti örneğinde incelenmiştir. Bunun için iki farklı mekândakomşuluk ilişkilerinde bulunan aynı kişilerin yeni ve eski mekânda yaşamış oldukları komşuluk ilişkilerininincelemesi yapılmıştır.Sonuçta, Suriye’de komşuluk ilişkilerinin sağlam olduğu, mekânsal değişikliğin yeni çevre ve zorluyaşam koşullarının komşuluk ilişkilerinde değişeme neden olduğu sonucu ortaya çıkmıştır.
İlerleyen bilim ve teknoloji sayesinde kullanım alanı genişleyen biyolojik çeşitlilik öğeleri, geçmiş dönemlere oranla daha önemli hale geldi. Türlerin yok olması veya azalması ekonomik, sosyal ve çevresel açıdan pek çok sorunu da beraberinde getirmektedir. Değişen güvenlik anlayışı çerçevesinde çevreyi oluşturan unsurlarda meydana gelen sorunlar, doğrudan milli bağlamda biyolojik çeşitlilikteki yok olmalar ve bu çeşitliliğin korunması önemli bir çevresel ve milli güvenlik sorunu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmanın amacı biyolojik çeşitliliğin çevresel ve milli güvenlikle olan ilişkisini ortaya koymaktır. Sonuçta biyolojik çeşitliliğin ekonomik, çevresel ve dolayısıyla milli güvenlik açısından büyük önem taşıdığı, bu kaynaklarda meydana gelen azalma ve yok olmaların çevresel ve dolayısıyla milli güvenliği tehdit eden önemli birer unsur olarak uluslararası sorunlara neden olabileceği ortaya çıkmaktadır.
Engelsiz şehirler talep etmek, insan haklarının bir parçası olup, bu ihtiyacı karşılamak yönetimlerin temel sorumluluk alanlarındandır. Türkiyede engelsiz şehirler oluşturmak için gerekli yasal düzenlemeler mevcut olup, sorun daha çok uygulama alanında ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmanın amacı, engellilerin şehirle bütünleşmesini sağlayacak yapının yetersiz olduğu düşüncesinin Malatya şehir merkezi esas alınarak ortaya konulmasıdır. Bu amaçla Malatya şehir merkezindeki kentsel donatıların, altyapının, kamu kurum-kuruluşlarının, binaların ve işletmelerin engelli erişimine uygun olup olmadığı ortaya konulmuş ve engelsiz şehir kavramı açısından bir değerlendirmesi yapılmıştır. Yapılan incelemelerde, gelişen kent planlama anlayışı kapsamında Malatyada genel anlamda engellilerin şehir hayatında karşılaştıkları sıkıntıları giderecek olumlu gelişmelerin varlığına rağmen olumsuzlukların ve yetersizliklerin devam ettiği tespit edilmiştir. Bu anlamda engelliler açısından pek çok yapı ve hizmet erişilebilir durumda değildir.
Hava kirliliğindeki artışa bağlı olarak hava kalitesi azalmakta, yerel, bölgesel, ulusal ve küresel ölçekte yapılan düzenlemelerle hava kirliliği giderilmeye çalışılmaktadır. Bu anlamda daha temiz bir hava için yasalar çıkarılmakta, çeşitli örgütler oluşturulmakta, ekonomik ve eğitimsel önlemler alınmaktadır. Bu önlemler, öncelikle hava kirliliğinin ciddi boyutlara ulaştığı gelişmiş ülkelerde alınmaya başlanmıştır. Türkiye'de hava kirliliği, 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış olmakla beraber, kentleşmenin ve sanayileşmenin yoğun olduğu yerlerde ve özellikle de kış aylarında ciddi düzeyde sorun olmuştur. Yaşanan sorunlarla birlikte, hava kirliliğini önlemeye yönelik çeşitli yasal düzenlemeler yapılmış ve farklı nitelikte örgütlenmeler ortaya çıkmıştır. Bu önlemlerin alınmasında ülkede yaşanan hava kirliliğinin giderilmesi gereği kadar konunun uluslararası boyutunun olması da etkili olmuştur. Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de sanayileşme ve kentleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan ve bugün de devam eden bir sorun olan hava kirliliği konusunda geçmişten günümüze kadar yapılan yasal düzenlemelerin neler olduğu, yine sorunu gidermeye yönelik olarak gerek kamu örgütü gerek de sivil toplum içerisinde ortaya çıkan örgütlenmelerin neler olduğunu tarihsel süreçte ortaya koymak ve değerlendirmektir.
Türkiye, kentleşme açısından dengesiz bir gelişim içerisindedir. Bu farklılığarağmen Türkiye‟de kentleşme ve kentsel nüfus düzeyi her geçen günartmaktadır. Bu çalışmada amaç, geçmişi çok eski dönemlere dayanan bir ticaretve liman kenti olan Rize‟nin bugünkü kentleşme düzeyini demografik, ekonomikve sosyo-kültürel boyutlarıyla ortaya koymaktır. Ayrıca kentin yerleşim yerinintaşıdığı özelliklerin ve kentleşmeye olan etkilerinin ortaya konulması bugünRize‟deki kentleşme sürecini anlamak ve değerlendirmek açısından gereklidir.Rize, genel olarak Türkiye‟nin kentleşme sürecinde yaşadığı kentsel sorunlarıtaşımaktadır. Kentleşme düzeyi bakımından geçmişten beri Türkiyeortalamasının altında kalmış olmasına rağmen kentsel nüfus oranı giderekartmaktadır. Tarım kesiminde çalışan nüfusun oranı hizmet sektörü lehine süreklidüşüş göstermektedir. Kentin kurulu olduğu alan, kentleşme üzerinde olumsuzve pahalı sonuçlara neden olmaktadır.
Çevre sorunları, çevreye yönelik çesitli örgütlenmelerin ortaya çıkısı, çevre koruma ve gelistirme faaliyetlerinin artması ve toplumlarda belirli bir çevre bilinç düzeyinin olusması gibi olumlu gelismeleri de beraberinde getirmistir. Bu gelismeler içerisinde çevrenin, bilimsel tartısma ortamlarında ele alınıp degerlendirilmesi de önemlidir. Türkiye’de, çevrenin bilimsel ortamlarda tartısılıp degerlendirilmeye baslanması, 1960’lı yıllarla birlikte gelismeye baslamıstır. Bu makalede, Türkiye’de çevrenin tarihsel yolculugu, 1960–2008 döneminde, çevre alanında düzenlenen bilimsel etkinlikler üzerinden degerlendirilerek ortaya konulmustur. Bu kapsamda, çevreye yönelik sempozyum, kongre, konferans, panel, forum, çalıstay ve bilimsel toplantı gibi etkinlikler üzerinden, dönemlere göre çevre alanında ortaya çıkan tartısma konuları ve önemli sorun alanlarının neler oldugu belirlenmeye çalısılmıstır. Bu süreçte, Türkiye’de çevreye yönelik bilimsel etkinliklerde bulunan kurum, kurulus, vakıf, dernek gibi yapılanmaların neler oldugu ortaya konulurken, dönemlere göre bu birimlerin sayısı kadar, bilimsel etkinliklerin sayısının da arttıgı saptanmıstır.
Yerel yönetimler, çevre ile ilgili görev ve sorumlulukları yasalarla açıkca belirlenmiş yönetim birimleridir. Hem çevre sorunlarının ulaştığı boyut, hem de yasalarla yapılan düzenlemeler yerel yönetimleri çevre konusunda önemli yönetim birimleri haline getirmiştir. Çevreye yönelik görev ve sorumluluklarının yasalarla düzenleme konusu yapılması, çevre sorunlarının daha çok kent mekânına özgü olması gibi nedenler, çevre konusunu yerel yönetim yazınına da taşımıştır. Yerel yönetimler yazınında çevre ve çevre sorunları da ele alınmaya ve tartışılmaya başlamıştır. Bu çalışmanın amacı, yerel yönetim yazınının önemli bir bölümünü oluşturan lisansüstü tezlere (bilim uzmanlığı ve doktora tezlerine) çevre konularının ve çevre sorunlarının yansıma düzeyini ortaya koymaktır.
Bir bilim disiplinin belirli aralıklarla, kendi bilimsel yayın birikimini değerlendirmesi, disiplinin geleceği bakımından önemlidir. Bu bilimsel çalısmaların önemli bir kısmı makale biçiminde ve dergilerde yayımlanmaktadır. Bu nedenle dergiler, bu tür değerlendirmeler için önemli olanaklar sağlamaktadır. Türkiye’de çevreyle ilgili disiplinlerin olusturduğu yayın birikimi bu tür bir çalısmayı gerektirecek olgunluğa erismistir. ĐĐBF çatısı altında toplanan disiplinlerin her biri çevreye iliskin çalısmalar üretmektedir ve üniversitelerin Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi (ĐĐBF) dergileri bu birikimin önemli bir kısmını içermektedir. Türkiye’de ĐĐBF bünyesindeki disiplinler için en yaygın yayın ortamı ĐĐBF dergileridir. Bu çalısmada, ĐĐBF dergilerinde yayımlanan çevreye iliskin makalelerinin bibliyografyası olusturulmus, bibliyografya ve atıf çözümlemesi yoluyla bu çalısmaların niceliksel olarak değerlendirmesi yapılmıs ve bulgular sınıflandırılarak ortaya konmus ve yorumlanmıstır.

/ 1
2 / 1