13 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
İnsan öğrenmesi artımlıdır(tüm bilgiler tek seferde verilmez) ve basit örneklerle başlar. Eğitim sistemlerimiz bu hipotez üzerine kurulmuştur. Önce temel / basit konular kavratılır, ardından zor konulara geçilir. Makinelerin öğrenmesini amaçlayan yapay öğrenme alanında da bu hipotez kullanılarak planlı öğrenme (curriculum learning) ve türevleri geliştirilmiştir. Planlı öğrenme iteratif eğitime sahip algoritmalarda eğitim örneklerinin sürece hangi sırada dahil edileceği sorusuna cevap arar. Bu projenin de temel araştırma sorusu budur. Bu kapsamda yenilikçi planlı öğrenme yöntemlerinin geliştirilmesi, yapay örnek üretim yöntemlerinin geliştirilmesi, yapay örnek içeren veri kümeleri için planlı öğrenme yöntemlerinin geliştirilmesi, YSA?lar harici algoritmalar için planlı öğrenmenin etkisinin incelenmesi, geliştirilen algoritmaların dağıtık öğrenme ile gerçeklenmesi ve geliştirilen algoritmaların teorik analizlerinin yapılması konularında çalışmalar metin veri kümeleri üzerinde başarı ile yürütülmüştür. Proje çıktısı olan yöntem, yazılım ve yayınlara https://github.com/projectSOTS/ adresinden erişilebilir.
Background: Diseases of the skin and subcutaneous tissues still cause mortality in some parts of the world. This research aimed to examine the relationship between diseases of the skin and subcutaneous tissue-related mortality as of ICD-10 and health expenditure on purchasing power parity from the World Bank Database. Material and Methods: “Domestic private health expenditure per capita, PPP (current international $)” and “Domestic general government health expenditure per capita, PPP (current international $)” were collected from the World Bank Country Data for each country in which skin and subcutaneous tissue-related mortality were reported in the World Health Organization (WHO) ICD-10 Mortality database for 1996 to 2017. Results: A total of 13 countries were reported for mortality. Male deaths related to skin and subcutaneous tissue in Oman, Sri Lanka, Azerbaijan, Turkmenistan, and Ukraine were higher than female deaths. In Seychelles, Brunei Darussalam, Syrian Arab Republic, Belarus, Kazakhstan, and Russian Federation, female deaths were higher than male deaths. The correlation direction was positive, showing that an increase in country codes in the WHO ICD-10 list causes an increase in deaths. Conclusion: Deaths resulting even from skin diseases with an extremely low mortality level have been reported. At this point, when gender is discriminated, it is seen that women and men differ significantly in skin diseases. For this reason, studies and field applications must be carried out to raise awareness about skin diseases in the male gender.
Giriş: Kondiloma Akuminata (KA), Human Papiloma Virüs’ün (HPV) yol açtığı, cinsel yolla bulaşan, yaygın bir viral hastalıktır. Kondiloma Akuminata’nın tedavisi için çeşitli yöntemler olmakla birlikte, bunların hiçbiri %100 yanıt oranına ulaşamaz. Bu çalışmada daha iyi yanıt oranı ve rekürrensin engellenmesi için, ablatif sıvı azot kriyoterapisi ile elektrokoter ile cerrahi eksizyonun birlikte kullanımının etkinliği ve nüks oranları değerlendirilmeye çalışıldı. Amaç: Kondiloma Akuminata tedavisinde kriyoterapi ile birlikte cerrahinin sinerjistik etkisini değerlendirmek. Yöntemler: Bu retrospektif çalışmada, Kondiloma Akuminata (lokalize veya yayılmış) tanısı ile dermatoloji kliniğine başvurmuş perianal lezyonları olan ve lezyonları perianal bölge ile birlikte anal dentata kadar uzanan hastalar değerlendirildi. Kriyoterapi ile tedavi edilen küçük lezyonların yanısıra büyüklüğü 4 cm’den büyük olan hastalarda cerrahi olarak eksizyonel yöntemler kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya alınan 57 hastanın 33’ü kadın, 24’ü erkekti. Ortalama yaş 27,2 olarak saptandı. Hastaların 51’i tedaviye devam etti. Tüm hastalara kriyoterapi başlandı, 14 hastada ek olarak topikal imiquimod başlandı, 10 hastada lezyonlar anal dentata kadar uzanım gösterdiğinden ve boyutları 4 cm’nin üzerinde olduğu için, cerrahi olarak elektrokoterizasyon uygulandı. Kriyoterapi yapılan hastalarda nüks %24,3 iken, hem kriyoterapi yapılan, hem de imiquimod kullanılan hastalarda bu oran %21,4 idi. Cerrahi uygulanan hastaların beşinde 3. ayda rekürrens gelişti ve bu hastalar tekrar cerrahi tedaviye alındılar. Takiplerinde bir hastada nüks saptandı. Uygulanan tedavilerde ciddi bir komplikasyon gelişmedi. Sonuç: Yaptığımız çalışma sonucunda anatomik lokalizasyon ve lezyonun büyüklüğünün KA’nın tedavisinde belirleyici olduğu ve kriyoterapiye ek olarak yapılan cerrahinin nüks oranlarını azalttığı tespit edildi.
Son dönemlerde ilahiyat fakültesi öğrencilerinin, eğitim sürecinde gelecekle ilgili planlarını tasarlarken mevcut akademik etkinlik ve başarılarını göz önüne almadıkları için karar sürecinde olumsuz yönde etkilendikleri düşünülmektedir. Bundan dolayı araştırmanın amacı, İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin gelecek zaman algısı ile akademik erteleme davranışı arasındaki bağı istatistiksel anlamda ortaya çıkarmaktır. Alan araştırması olan bu çalışmanın örneklemi, Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencileridir (n=319). Araştırmada “Gelecek Zaman Algısı Ölçeği”, “Akademik Erteleme Davranışı Ölçeği”, ve “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Buna bağlı olarak araştırmada t–testi, tek yönlü varyans (ANOVA) analizi, ve Bonferroni testleri uygulanmış, hesaplama olarak pearson korelasyon katsayısı kullanılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen veriler SPSS 16.0 programı ile değerlendirilmiştir. Araştırmada öğrencilerin Gelecek Zaman Algısı ile Akademik Erteleme Davranışı düzeyleri; cinsiyet, öğretim türü, anne-baba tutum, not ortalaması ve bir yılda kaç kitap okuma gibi değişkenler açısından ele alınmıştır. Sonuç olarak Gelecek Zaman Algısı ile Akademik Erteleme Davranışı arasında 0,345 oranında pozitif yönde anlamlı ilişkinin olduğu belirlenmiştir. Ayrıca cinsiyet, anne-baba tutum, not ortalaması değişkenleri ile akademik erteleme davranışı; kitap okuma sayıları değişkeni ile gelecek zaman algısı arasında anlamlı bir farklılaşma tespit edilmiştir. Öğretim türü değişkenine göre her iki düzey açısından anlamlı bir farklılaşma bulunmamıştır.
Devletler hem dünyaya kendilerini duyurmak hem de dünyadan haberdarolabilmek için tarihi süreç içerisinde kendi haber ajanslarını kurmuşlardır. İngiltereReuters Haber Ajansıyla, ABD Associated Press ve United Press ile, Fransa AgenceFrance Press ile Rusya İtar-Tass Ajansı ile dünyaya bağlanmakta, Türkiye ise 1920’dekurmuş olduğu Anadolu Ajansı ile sesini duyurmaktadır. Orta Asya’nın dünyaya vefarklı görüşlere en açık ülkesi durumundaki Kırgızistan’da 1937’de kurulan ve halenyayın hayatına devam eden Kabar Ulusal Haber Ajansı, Kırgızistan’ın sesi olarak uzunyıllardan beri faaliyet göstermektedir. Türkiye ile tarih boyunca sürekli iyi ilişkilerkurmuş olan Kırgızistan, resmi haber kanalı aracılığıyla da bu ilişkileri sıcaktutmaktadır.Araştırma, Kırgızistan’da yayın yapan Kabar Ulusal Haber Ajansı’nda Türkiyeile ilgili olan haberleri kapsamaktadır. 01 Ocak 2018 – 15 Nisan 2018 tarihleri arasında3,5 aylık sürede Ajansta Türkiye ile ilgili haberler, toplam haberlerin % 16,54’ünüoluşturmaktadır. Bu oran Türkiye’nin, Kırgız Milli Haber Ajansı tarafından yakındantakip edildiğini göstermektedir. Kırgızistan’da faaliyet gösteren Türk eğitimkurumlarının, yardım kuruluşlarının, Türk Büyükelçiliği ve Büyükelçiliğe bağlıbirimlerin, ekonomik ortaklığı olan kuruluşların yapmış oldukları etkinlikler, sosyal,kültürel, dini ve siyasi faaliyetler Kabar.kg’da Türkiye’nin sürekli gündemde kalmasınısağlamıştır.Ajansta çıkan haber başlıkları ve haber içerikleri genelde olumlu olarak elealınmış ve yorum yapılmaktan kaçınılmıştır. Haber yazım formatı, haber-fotoğraf ilişkisi ve haber dili açısından zayıf olmakla birlikte web sayfası tasarım açısındanbaşarılı ve doyurucu niteliktedir.
Turkey is a country which acquired a significant part of their income from farming and animal husbandry. Orf is a frequent disease all over the world, in areas where sheep and goat are raising. Complications due to orf are rare. Erythema multiforme is one of the complications of orf. A total of ten patients with lesions of erythema multiforme following orf were existed. Eight of the patients were female and two were male. All of the patients were living in rural areas and occupied with animal husbandry. The mean age of the patients was 34.3 years and ages of the patients ranged from 17 to 63. The mean time for the formation of orf lesions was 11.4 (range 7-20) days, while the mean time passed for erythema multiforme development was 6.7 (range 5-9) days. In terms of orf position; in two of our patients there was localization on the left side whereas in the remaining patients, localization was found on the right side. Topical corticosteroids, systemic antibiotherapy and systemic corticosteroid therapy were planned to patients as a treatment. The results of this study show that orf-related erythema multiforme occurs more frequently than we thought. Patients referred to us with a complaint of erythema multiforme following orf infection. Awareness of the public and physicians will provide a better understanding of the relationship between orf and erythema multiforme.
Okula bağlanma, öğrencinin okuluyla özdeşleşmesi, okuluna ait olduğu duygusunu geliştirmesi, okuluyla gurur duyması, kendisini okulda güvende hissetmesi, okulda öğretmen ve arkadaşları ile olumlu iletişim ve ilişkiler kazanması vb. anlamda kullanılan bir kavramdır. Günümüzde öğrencinin okul ve öğretmenle hatta arkadaşla bir bağ kurmasının, başarısında önemli bir role sahip olduğu düşüncesiyle okula bağlanma çalışılmaya değer bir konu olarak görülmektedir. Bu çerçevede çalışmanın karşılaştırılarak bazı değişkenler açısından okula bağlanma düzeylerini incelemektir. Tarama modeline uygun olarak gerçekleştirilen bu çalışma, Gümüşhane'de Fevzi Paşa Ortaokulu (N=124), Dumlupınar Ortaokulu (N=122) ve On beş Temmuz Şehitler Anadolu İmam Hatip Ortaokulu (N=124)'nda, 2016-2017 öğretim yılı bahar döneminde öğrenim gören öğrencilerden seçilen 370 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak "Çocuk ve Ergenler İçin Okula Bağlanma Ölçeği (OBÖ-ÇE)" kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel analizi, Tek Yönlü Varyans (Anova) Analizi ve T-Testi testleri ile yapılmıştır. Çalışmada okula bağlanma ölçeğine ilişkin güvenilirlik (Cronbach Alpha) değeri 0.883 olarak bulunmuştur. Bu hesaplamalar neticesinde örneklemin okula bağlanma düzeylerinin en düşük puanı 13, en yüksek puanı 65'dir. Çalışmada öğrencilerin okula bağlanma düzeyleri ile okul, cinsiyet, sınıf ve yaş gibi değişkenler arasında farklılaşma olup olmadığı incelenmiştir. Araştırmada okula bağlanma düzeyi ile yaş ve sınıf değişkenleri arasında istatiksel açıdan anlamlı bir farklılaşma tespit edilmiş, okul türü ve cinsiyet değişkenleri arasında ise anlamlı farklılaşma tespit edilememiştir
Bu araştırmanın amacı, İlahiyat Fakültesindeki öğrencilerin akademik güdülenme düzeylerinin akademik özyeterlik ile ilişkisini belirlemektir. Araştırmanın örneklemini Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencileri (n=345) oluşturmaktadır. Araştırmada "Akademik Güdülenme Ölçeği", "Akademik Özyeterlik Ölçeği", ve "Kişisel Bilgi Formu" kullanılmıştır. Araştırma verilerine tek yönlü varyans (ANOVA) analizi, t-testi ve LSD testleri uygulanmış, pearson korelasyon katsayıları hesaplanmış, regresyon analizi yapılmıştır. Araştırma örnekleminden toplanan veriler, SPSS 16.0 programı kullanılmış olup, ulaşılan bulgular yorumlanmıştır. Araştırmada akademik güdülenme ile akademik özyeterlik arasında % 36.3 oranında ilişkinin olduğu saptanmıştır. Çalışmada öğrencilerin akademik güdülenme düzeyleri ile akademik öz yeterlilik düzeyleri; öğretim türü, cinsiyet, yaş, sınıf, ekonomik durum, ailede karar alma durumu ve kitap okuma sayıları gibi değişkenler açısından ele alınmıştır. Sonuç olarak öğretim türü ve cinsiyet açısından her iki düzeyde anlamlı bir farklılaşma bulunmamıştır. Yaş, sınıf değişkenleri ile akademik özyeterlik ve ekonomik durum, ailevi karar alma, kitap okuma sayısı gibi değişkenler ile akademik güdülenme arasında anlamlı bir farklılaşma tespit edilmiştir.
Ahmet Hamdi Akseki ülkemizde din eğitimi ve din hizmetleri konusunda önemli yeri olan bir şahsiyettir. Bu yüzden kendisi hakkında iki sempozyum tertip edilmiş ve orada sunulan tebliğlerde onun din eğitim ve öğretimi konusundaki görüşleri ele alınmıştır. Fakat bu sempozyumlarda Akseki'nin din öğretimi ilke ve yöntemleri sistematik ve özel bir konu olarak ele alınmamıştır. Bu açıdan bu çalışmada, eğitimci kişiliğinin genel hatlarından bahsedilerek onun bu yönü değerlendirmeye alındı ve derslerde uygulamış olduğu din öğretimi ilkeleri günümüz öğretim ilkeleri açısından incelenip değerlendirildi. Çalışma nitel bir desene dayalı olarak tarihsel dökümantasyon ve içerik analizi yöntemiyle geliştirildi. Bu noktada, öğretim ilkelerinin açık bir şekilde görüldüğü beş kitabın birleştirilmiş şekli olan Akseki'nin "Yavrularımıza Din Dersleri" adlı eserindeki din öğretimi ilkelerinin neler olduğu ortaya koyulmaya çalışıldı. Akseki'nin "Yavrularımıza Din Dersleri" adlı eserinde genel olarak, çocukların bilgi, beceri ve zihinsel yapılarına göre bir öğretim tarzının olduğunu, aynı zamanda çocuklara yeni bilgiler öğretmeye çalışırken iletişim ilkelerini etkili kullandığını söylemek mümkündür. Buna ek olarak ders verirken konuyu şiir, hikâye, kıssa ve yaşanmış olaylarla pekiştirmesi, konuları sıkıcı olmadan anlatması ve uzatmaması, çocukların hiç kimseye ihtiyaç duymadan dersleri anlayabilecek sadelikte dili kullanması sebebiyle, yaşadığı dönemde din öğretimi ilkelerine önemli derecede yer verdiği ortaya çıkmıştır. Bu amaçla Din Eğitimi alanına özellikle Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerine önemli katkılar vereceği düşüncesiyle yapılmaya değer bir çalışma olduğu kanaatini taşımaktayız.
Akral lentiginöz malign melanom (ALMM) nadir görülen ve kötü prognozlu bir malign melanom alt tipidir. Sıklıkla ileri evrede tanı alır. Karakteristik dermatoskopik bulguları olan bir ALMM vakası sunmaktayız.
14-15 Mayıs 2008 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin düzenlemiş olduğu "Uluslararası Çevre ve Din" adlı Sempozyum'da İslâm'ın çevreyle olan ilişkisinin ne olduğu bilimsel olarak bildirilerde ifade edildiyse de, eğitim yönünün çok fazla dile getirilmediği görülmektedir. Bu çalışmada, "İslam'da çevre bilinci ve eğitimi hangi perspektiften yola çıkarak ele alınmıştır?" konusu ön plana çıkarılacaktır. İslam'da çevre bilinci ve eğitiminin hangi konulara dayalı olarak ele alındığını ve insanlara nasıl bir çevre bilinci verildiğini açıklamaya yöneliktir. Çalışmanın amacı, İslam'da çevre bilincini ve çevresel değerlere nasıl sahip çıkıldığını eğitim yönüyle ortaya koymaya çalışmaktır. Yöntem ise, Kur'an ve hadislerdeki çevre eğitiminin ana çerçevesini ortaya koyarak konuya açıklık getirmektir. Çevre eğitimi, bilim tarihine henüz 1970 yılında girmeye başlamış ve bu tarihte "Dünya Günü"nde ilk defa planlanmış genç bir bilimsel anlayıştır. Fakat İslam'da çevre eğitimi, Kur'an'ın ilk ayetlerinde yer alan bir konudur. İslam'da çevre bilincinin ve eğitiminin, Kur'an'ın indiriliş sırası gözetilirse ilk inen ayetlerin sıralaması olarak 9-10. ayetlerle başladığı söylenebilir. Bu ayetlerde "Elbiseni temiz tut ve bütün pisliklerden arın" denilerek çevre eğitimine vurgu yapılmaktadır. Hz. Peygamber'in öğretilerinde de bu duruma paralel olarak çevresel bilinç oluşturmaya özen gösterilmiştir. Konuyla ilgili "Yarın kıyametin kopacağını bilseniz dahi, elinizdeki fidanı dikin", "Siz de evlerinizin avlularını ve bulunduğunuz sahayı temiz tutunuz" vb. hadislerde çevre bilinci ve eğitimine yönelik vurgular yapılmıştır
Amaç: Bu çalışmada akral melanositik nevusların klinik ve dermoskopik özellikleri araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Mart-Kasım 2009 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji polikliniğine başvuran 154 hasta değerlendirildi. Hastaların yaşları 7-74±12,8 arasında değişmekteydi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, deri tipi, lezyonların anatomik lokalizasyonu, rengi, çapı, tipi, çıkış zamanı, dermoskopik paternleri prospektif olarak incelendi. Bulgular: Çalışmaya alınan 154 hastanın 235 akral melanositik nevusu değerlendirildi. Hastaların 85i erkek (%55,2) 69u kadın (%44,8) olup yaş ortalaması 28,1 olarak saptandı. Çalışmaya dahil edilen lezyonların 213ü (%90,6) edinsel iken, 22si (9,4) konjenitaldi. Lezyonların 112si palmar bölgede, 66sı parmaklarda ve 57si plantar bölgede lokalize idi. Çalışmada en sık paralel oluk paterni ve onun varyantları saptanırken (%58,7), daha sonra sırasıyla kafes benzeri patern (%13,6), retiküler patern (%8,9), homojen patern (%6), fibriler patern (%5,1) ve globüler patern (%1,7) saptandı. Bireylerin hiçbirinde paralel sırt paterni saptanmazken iki lezyonda çok bileşenli patern saptandı. Lezyonların yerleşim yerine göre dermoskopik paternleri karşılaştırıldığında ortak olarak en sık paralel oluk paterni saptanmakla birlikte bazı bölgelerde paralel oluk paterninden sonra daha sık görülen paternler farklılık gösteriyordu bu da istatistiksel olarak anlamlıydı. Sonuç: Çalışmamızın sonuçları daha önce yapılan çalışmalar ile uyumlu bulunmakla beraber, diğer çalışmalara göre retiküler patern ve homojen patern daha yüksek oranda saptanırken, fibriler patern daha düşük oranda saptandı. (Türk­derm 2014; 48: 224-8)
Türkler tarihin her alanında olduğu gibi denizcilik alanında da uzun bir maziye sahip olmuştur. Çaka Bey’le denizdeki en ciddi faaliyetler başlamıştır. Anadolu Selçukluları zamanında limanlar ve tersaneler kurulmuştur. Osmanlıların Karesi Beyliği’nin ilhakı ile başlayan denizcilik faaliyetleri, Kanuni Sultan Süleyman Devri’nde altın çağını yaşamıştır. XVI. Yüzyılda Müslüman elçiler hem karada hem de denizlerde Osmanlı sultanından ve aynı zamanda Müslümanların halifesinden yardım talep etmekteydiler. XVII. Yüzyıldan itibaren ise denizcilik alanında duraklama ve gerileme devri başlamıştır. Cumhuriyet devrinde ise Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile boğazlarda Türkiye’nin hâkimiyeti gerçekleşmiştir. Bu çalışmanın amacı Tarih öğretmen adaylarının Türk Denizcilik Tarihi’nin önemine ilişkin görüşlerini tespit etmektir. Araştırma nitel araştırmadır. Öğrencilerin cevapları içerik analizine göre değerlendirilmiştir. Öğrencilerin cevaplarına bakıldığında tarih öğretmen adaylarının Türk Denizcilik Tarihi’nin en önemli olayı olarak Çanakkale Cephesi Deniz Savaşları’nı gördükleri anlaşılmaktadır.

/ 1
2 / 1