TY - JOUR TI - Şâtıbî’nin (öl. 590/1194) Ḥırzü’l-emânî’de (eş-Şâṭıbiyye) Tażʻîf Ettiği Vecihler ve Bu Vecihlerin Günümüz Kıraat Tedrisatı Pratiğine Yansıması AB - Ebû Muhammed el-Kâsım b. Fîrruh eş-Şâtıbî (öl. 590/1194), Endülüs İslam medeniyetinden neşet eden en seçkin kıraat âlimlerinden biri olarak tarihteki yerini almıştır. Hayatının sonraki dönemlerinde karşılaştığı birtakım siyasî baskılar sebebiyle Endülüs’ten ayrılarak Kahire’ye yerleşen Şâtıbî, yetiştirdiği onlarca öğrencinin yanı sıra kıraat sahasına yönelik pek çok eseri vücuda getirmiş ve bu eserleriyle kıraat ilminin otorite şahsiyetlerinden biri haline gelmiştir. Onun, özellikle Endülüslü bir başka kıraat âlimi olan Ebû Amr ed-Dânî’nin (öl. 444/1053) eserlerinden hareketle oluşturduğu manzumeleri, gerek nazma döküldüğü dönemlerde gerekse sonraki zamanlarda kıraat ilmi açısından referans çalışmalar addedilmiştir. Şâtıbî’nin bu meyanda oluşturduğu ve belki de en çok iltifat gören çalışması ise Dânî’nin et-Teysîr fi’l-ḳırâ’âti’s-seb‘ ismini taşıyan ve yedi kıraate ait farklılıkları ihtiva eden eserini, birkaç değişiklik ve eklemeyle nazma döktüğü Ḥırzü’l-emânî ve vechü’t-tehânî adlı manzumesidir. Bu manzume, yedi kıraate (kırâ’ât-i sebaʻ) ait farklılıkların kolay bir şekilde ezberlenmesi amacıyla kaleme alınmış ve tarihten günümüze kıraat öğretiminin temel kaynaklarından biri olmuştur. Bu makale, Şâtıbî’nin, Ḥırzü’l-emânî adlı manzum eserinde zayıf addettiği bazı vecihlerin tespitini ve kıraat tedrisatı pratiğindeki durumlarını konu edinmektedir. Şâtıbî’nin, bu vecihleri, kimi zaman muteber değildir ve sahih olmadığından rivâyet edilmemiştir gibi ifadelerle açık bir şekilde, kimi zaman da istikrarsızdır ve sağlam değildir gibi ifadelerle dolaylı bir şekilde tażʻîf ettiği anlaşılmaktadır. Söz konusu bu vecihlerin toplamda sekiz tane olduğu; bunlardan iki tanesinin usul farklılıklarını, altı tanesinin de ferşî farklılıkları içerdiği görülmektedir. Bu bağlamda makalede, öncelikle ilgili vecihler, kıraat farklılıklarına yönelik olarak kaleme alınmış klasik eserlerde çoğunlukla müşahede edildiği üzere, usul farklılıkları ve ferşî farklılıklar olarak ikili bir tasnife tabi tutulmuştur. Ardından bu vecihlerin, bir yandan İbn Mücâhid (öl. 324/936), Mekkî b. Ebî Tâlib (öl. 437/1045), Ebû Amr ed-Dânî ve İbnü’l-Cezerî (öl. 833/1429) gibi kıraat alanın mühim âlimlerince nasıl işlendiği diğer yandan da Ḥırzü’l-emânî’nin şârihleri tarafından yorumlanma biçimi aktarılmıştır. Bu manzumeye yönelik sayısız şerh çalışmasının varlığı ve makalenin hacmi göz önünde bulundurularak bu noktada zikri geçen bütün şerhlere müracaat edilmemiş, bunlar arasından en muteber sayılan şerhler temel alınmıştır. Söz konusu vecihlerin hem geçmişteki hem de modern dönemdeki durumlarının net bir şekilde yansıtılabilmesi adına da bunlardan bazılarının klasik şerhlerden oluşmasına, bazılarının da modern döneme ait olmasına dikkat edilmiştir. Buna göre; Alemüddîn es-Sehâvî’nin (öl. 643/1245) Fetḥu’l-vaṣîd’i, Ebû Şâme el-Makdisî’nin (öl. 665/1267) İbrâzü’l-me‘ânî’si ve Ebû İshâk el-Caʻberî’nin (öl. 732/1332) Kenzü’l-meʻânî’si, makalenin klasik şerhlerini; Ali Muhammed ed-Dabbâʻın (öl. 1380/1961) İrşâdü’l-mürîd’i ile Abdülfettâh el-Kâdî’nin (öl. 1403/1982) el-Vâfî’si, modern dönem şerhlerini oluşturmuştur. Çalışmada son olarak bu vecihlerin, ülkemizde ve Arap dünyasında yürütülen kıraat öğretimi faaliyetleri pratiğindeki durumları ortaya konmaya çalışılmıştır. Bütün bu tetkikler çerçevesinde Şâtıbî’nin, anılan eserinde yalnızca kendisine ulaşan rivâyetlerle yetinmeyip bu rivâyetleri sıhhat süzgecinden geçirdiği ve bunlarla alakalı değerlendirmelerde bulunduğu görülmüştür. Bu itibarla onun, ilgili vecihler noktasındaki analizlerinde isabet ettiği sonucuna varılmıştır. Zira Şâtıbî’nin zayıflığına işaret ettiği bu vecihlerin, ekseriyetle hem klasik hem de modern kıraat öğretimi faaliyetlerinde okutulmadıkları, kıraat tedrisatında bu vecihlere yer verilmediği müşahede edilmiştir. Bununla birlikte Şâtıbî tarafından tażʻîf edilmesine rağmen kıraat sahasının yetkin şahsiyetlerince sahih bulunan vecihlerle karşılaşılması ise kıraat tedrisatı geleneğinde şifâhî/edâî usulün ehemmiyetini göstermesi şeklinde yorumlanmıştır. Diğer yandan Şâtıbî’nin zayıf şeklinde nitelendirdiği vecihlerin büyük bir bölümünün İbn Zekvân kanalıyla gelen okuyuşlardan oluştuğu ancak bu durumu izah sadedinde belirli bir sebepten bahsedilemeyeceği ve bunun bir tesadüften ibaret olduğu kanaatine varılmıştır. Şâtıbî tarafından zayıf şeklinde nitelendirilen bu vecihlerin kahir ekseriyetinin günümüzde yürütülen kıraat öğretimi faaliyetlerinde okutulmadığı açıkça görülmekle birlikte yine de kıraat farklılıkları öğretimine yönelik tedrisatta bunlara yer verilebileceğini söylemek mümkündür. Zira ilgili vecihlerin, kıraat farklılıklarını içeren diğer birtakım eserlerde rivâyet edildiğine rastlanmıştır. Buradan hareketle kıraatler arası farklı okuma öğretimiyle iştigal eden hocaların, bu vecihleri, öğrencilerine okutabilecekleri yönünde bir kanaatten bahsedilebilir. Ancak bu vecihlerin, Ḥırzü’l-emânî’ye nispet edilmeksizin, yalnızca kişisel ihtiyârlara dayandırılarak yapılmasının daha isabetli bir eylem olacağı anlaşılmıştır. AU - Başal, Abdulhalim DO - 10.18505/cuid.1147097 PY - 2022 JO - Cumhuriyet İlahiyat Dergisi VL - 26 IS - 2 SN - 2528-9861 SP - 699 EP - 716 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/1169698 ER -