TY - JOUR TI - İslam Hukuku Perspektifiyle Hukukî Realizmin Analizi AB - Bu çalışmada öncelikle hukukî realizm temel ilke ve yaklaşımlarıyla tanıtılacak, ardından belirlenen hususlarda İslam hukuku ile mukayese yapılacaktır. İcmâ edilen, sübut ve delâlet bakımından kat’iyyetin bulunduğu meseleler bakımından yapılacak tahlilde hukukî realizmde savunulan belirsizlik yaklaşımına İslam hukukunda yer yoktur. Çünkü İslam hukukunda icmâ, en ileri düzeyde belirginleşen, sabite haline dönüşen, tartışmaya kapanan meseleleri ve hukuk alanını ifade eder. İcmâ edilen hususlar İslam’ın sabiteleri, dokunulmazları, omurgasıdır. Hukukî realizmde ifade edilen usulî (köke ilişkin), kavramsal ve ilkesel belirsizliğin aksine İslam hukukunda belli kaynaklar, kavramlar ve ilkeler üzerinde belirginlik ve sabite söz konusudur. Hukuki realizmde görülen, hukukun yargı kararıyla varlık kazanması ve belirginleşmesi yaklaşımı, yargıçları hukuk yapıcılar olarak ön plana çıkarmakta, yargıçlar devletini beraberinde getirmekte, yasama ve yürütmeyi büyük oranda zayıflatmaktadır. Hukukî realizmdeki belirginliğin tüketici, mutlak; İslam hukukunda içtihadî alandaki belirginliğin ise nisbî olduğu söylenebilir. İçtihatla belirginleşen hukuk hiçbir müçtehit tarafından mutlak hukuk olarak değerlendirilmeyecek, kendi içtihadıyla bağlı olan müçtehidin zihin dünyasında da hata ihtimali her zaman mevcut olacaktır. Hukukun kaynağını göz ardı eden yaklaşım, yapısal olarak İslam hukukuyla çelişik nitelikte olmak zorundadır. Çünkü İslam hukukunun yapısal tahlilini ifade eden fıkıh usulü ilmi özde kök algısı ve kökün tespitine dayanır. Realizmin aksine İslam hukuku bakımından hukuk düzleminde ahlakı reddetmek imkânsızdır, hukukun gerek teorisi ve gerekse pratiğinde ahlak vazgeçilemez konumdadır. Realistlerin adaletin hukuka tâbî olduğu yönündeki yaklaşımlarına karşılık, icmâ edilen kat’î hususlarda adaletin hukuka tabi olduğu söylense de içtihadî düzlemde hiçbir yaklaşım bakımından adaletin sabitlenmesinden söz etmek mümkün değildir. İçtihatlarla oluşan mevcut hukuk adil olsa da yeni içtihatlarla oluşabilecek yeni hukuk da adil olacaktır. Bu haliyle içtihadi düzlemde adalet, hukuk tarafından yönlendirilmekte ve aynı zamanda hukuku yönlendirmektedir. Hem yön vermesi hem de yönlendirilmesi, adaletin İslam hukukuna özgü görünümüdür. Realistler hukuk alanında kurallara karşı çıkarlarken, İslam hukukçuları genel hukuk kurallarını ortaya koymuşlar ve teferruatıyla tahlil etmişlerdir. Realistler bütün hukuk kurallarının ihtimal ifade ettiğini söylerken; İslam hukukçuları, bazı kuralların kesinlik, bazılarının ise ihtimal ifade ettiğini vurgulamak suretiyle denge yaklaşımını esas almışlardır. Realizmde kavramlar ve metodoloji önemsiz ve değersizdir, önemli olan sonuçlardır. İslam hukukunda ise metot sonuç kadar hatta sonuçtan da önemlidir. Hukukî realizmde görülen haliyle, genel hukuk kurallarını yok sayarak olaya odaklanmak şeklinde bir yaklaşımı İslam hukukunun hiçbir dönemi ve ekolü için savunmak mümkün değildir. Çünkü herhangi bir yargının İslamî olarak nitelendirilebilmesi için temelde Kitap’a ve sünnete dayanma zorunluluğu vardır. Plüralist (çoğulcu) yaklaşım, ilk bakışta, alternatif zenginliği sunması bakımından olumlu gibi görülebilse de tutarlılık bakımından güçlü riskleri barındırmaktadır. Her hukuk sistemi ve ekolünün nevi şahsına münhasır tarihi, coğrafyası, kavram haritası ve metodolojisi vardır. Her medeniyet havzasının ürettiği hukuk normlarında, o medeniyetin değer kodları yüklüdür. Doğduğu medeniyetin değer kodlarından arındırılmış bir hukuk sistemi düşünülemez. Plüralist yaklaşımın karşılaşacağı en büyük direnç kültürel tutarlılık alanındadır. Çünkü başka bir hukuk sisteminden normlar almak o medeniyet havzasından değer aktarımı yapmak anlamına gelir ki bu da hukukun işleyişinde esaslı tutarsızlık ve çatışmalara yol açar. Hukuk sistemine dâhil olan her kural, kavram ya da prensibin Kitap, sünnet, icmâ ve İslam’ın temel ilkelerine uygunluk testine tabi olduğu görülür. İslam hukuku bağlamında söz konusu edilebilecek plüralist yaklaşımın özünü bu kural oluşturur. Farklı mezheplerin çözümlerini alabilmek bakımından sınırlı ve kurallı bir çoğulculuktan söz edilebilir. Diğer hukuk sistemlerinin çözümlerini herhangi bir denetim sürecinden geçirmeden doğrudan sistem içerisine almak şeklindeki bir plüralist yaklaşım İslam hukuku açısından mümkün değildir. Ancak fethedilen bölgelerdeki insanların bir kısım uygulamaları İslam hukukuna uygunsa ve örf delili kapsamında mevcut uygulamaların devamına hükmedilir. Önemli olan Kitab’a, sünnete, İslam’ın temel ilkelerine uygun olmaktır. Herhangi bir uygulamanın başka bir hukuk sisteminde meşrû ve merî olması, onun İslam hukuku bakımından merdud olarak nitelendirilmesi için mutlak ve muayyen bir sebep değildir. AU - AK, AYHAN DO - 10.18505/cuid.1151808 PY - 2022 JO - Cumhuriyet İlahiyat Dergisi VL - 26 IS - 2 SN - 2528-9861 SP - 717 EP - 741 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/1169701 ER -