TY - JOUR TI - Nûr ve Zulmet/Karanlık Kavramları Üzerine Tasavvuf Merkezli Bir İnceleme AB - Eski çağlardan beri ışık, çeşitli dinî telakkiler ve gnostik (irfanî) akımlarda hem ilâhî varlık veya tecellîleri hem de mânevî aydınlanmayı ifade eden bir terim olarak kullanılmıştır. İslâm toplumunun başından beri ilişki içinde bulunduğu eski kültür havzalarında ışık-karanlık sembolizminin merkezî bir önem taşıdığı ve çokça kullanıldığı görülmektedir. Nûr ve zulmet karşıtlıkların çatışması olarak görülse de birbiri içerisinde bütünlük oluşturan iki kavramdır. Düalist dinlerin (gnostik) yapısında nûr; ışık tanrısına zulmet; karanlık tanrısına tekabül eden ontolojik tanımlamalardır. Bu anlayışta iyilik ile kötülük, ışık ve karanlığın birbirinden ayrı ve birbirine eşit derecede iki ezeli ve ebedi güçten kaynaklanmaktadır. “İkicilik veya iki tanrıcılık” olarak bilinen düalizm inancına sahip Maniheizm, Sabiilik ve Zerdüştilik dinlerinin nûr ve zulmet anlayışları parçalı ve bölünmüşlük üzerine kuruludur. Tam bir kaos barındıran bu dinlerin nûr-zulmet telakkisine karşı İslâm düşünürleri “Allah’tan başka ilah yoktur” anlamındaki tevhid akidesi ile cevap vermektedirler. İslâm düşünürlerine göre düalist dinler, yanılgı barındırmalarının yanında nûr ve zulmet anlayışları da şirk ve acizlik içermektedir. İslâmî ilimlerden biri olan tasavvuf, nûr- zulmet hususunu ontolojik olarak ele almanın yanında bilgi ve ahlaki önermelerle de açıklama yoluna gitmektedir. Özellikle vahdet-i vücûd anlayışı çerçevesinde ele alınan nûr-zulmet hususları Allah’ın nûrunun tecellisinin âleme ve insana yansıması üzerinden değerlendirilmektedir. Hakikat nûru, perdelerle örtülüdür. İnsanın amacı da zulmet perdelerinden geçerek vücûd itibarıyla nûr olan Allah’a yakınlaşmaktır. Zira insan Allah’ın nûrunu taşır. Ancak kişi kendisini Allah’tan gayrı görerek zulmete düşer. Kesret âleminde zulmet perdelerinin aşılması gerekmektedir. Bu meyanda “Allah nûrdur” âyetinden yola çıkan mutasavvıflar için hidayet nûr, bu nûrdan uzaklaşmak da zulmet yani dalalettir. Dolayısıyla nûr ve zulmet kavramlarını mutasavvıflar “Allah’a yakınlık ve uzaklık” şeklinde özel bir cihetle değerlendirmektedir. Mutasavvıflar açısından zulmet Allah’ın varlığını ve birliğini bilmemekten ibarettir. O’nu bil(e)meyen ve onaylamayan insan zulmün karanlığındadır. Allah’ın nûru akış halinde ise insan fıtratındaki tevhidî bilgiyi Allah’a döndürerek o nûrdan feyizlenmelidir. İnsanın keşf ve zevk yoluyla hakkın tecellilerini anlayacağını ve âlemin her an oluş halinde olduğunu iddia eden vesileci sudûr anlayışı temsilcilerine göre nûr, ilk Muharrik olan Allah’tır. Allah, ışığın kaynağı Nûrların nûru (Nûru’l-Envar) iken diğer varlıklar yaratıcı nûrdan sudûr etmektedir. Vesileci Sudûr anlayışının etkilerini gördüğümüz Gazzâlî ve ondan etkilenen Sühreverdî açısından zulmet âleme ve insana anlam kazandıran nûrdan nasiplenmemektir. İnsan-ı kâmil marifet nûrunun yansıdığı ayna olmakla beraber gaflet ve zulmetin şerrinden korunan Hakikât-ı Muhammediye’nin temsilcisidir. İnsan-ı kâmil, Allah’ın nûru ile aydınlattığı kimse ise de şeytan ve nefsânî zulmetlere eğilim gösterebilir. Dolayısıyla mâsiva ile dünyadan uzaklaşma ve Allah’a tam olarak yönelmekten vazgeçmemelidir. Son olarak ubûdiyet bağlamında değerlendirilen nûr; Allah’a layıkıyla kul olmayı, zulmet ise şeytanın istilalarına mağlup insanı ifade eden kavramdır. Belli bağlamlarla yorumlanan bu kavramların felsefi hareketlere esas teşkil ettiğini de söylemek mümkündür. AU - aktulga gürbüz, sevda DO - 10.32955/neu.ilaf.2023.9.1.04 PY - 2023 JO - Yakın Doğu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi (Online) VL - 9 IS - 1 SN - 2148-6026 SP - 56 EP - 68 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/1181696 ER -