TY - JOUR TI - Beyân ve Bedî‘ İlminde Tazmin Üslûbu AB - Tazmîn, Arap dilinde özellikle de nahiv, tefsir, belâgat ve Kur’ân ilimlerinde oldukça önemli bir olgudur. Tarih boyunca birçok âlim buna ehemmiyet vererek kitaplarında titiz bir şekilde incelemişler ama ortak bir tanım yapmamışlardır. Bu üslûbun ilintili olduğu her bir ilim dalı için farklı tanımlar icra edilmiştir. Mesela nahivde tazmîn ‘bir harfi başka bir harfin yerinde kullanmak’ şeklinde tanımlanırken, belâgatte ‘belâgate ait bir faydadan dolayı veya iki fili birbirine yakınlaştırmak maksadıyla bir fiili diğerinin yerine kullanmak’, fıkıhta ‘insanın bir şeyin bedelini üstlenmesi’, şiirde ‘şairin başkasının sözünü alıp kendi şiirinde kullanması’, aruzda ‘ilk beytin manasının ancak kendinden sonra gelen beyit ile tamamlanması’ şeklinde tanımlanmıştır. Arap dili, belâgat ve tefsirle ilgili eserlerde tazmîn üslûbuna müstakil bir şekilde yer verilmemiş, farklı mevzularda kısmen veya dağınık bir şekilde temas edilmiştir. Nedeni ise tazmîn sanatının nahiv, beyân ve bedî‘ ilimlerinde yer almasıdır. Nahivcilere göre tazmîn nahvin ilminin, belâgat âlimlerine göre beyân ve bedî‘ ilminin, tefsircilere göre ise hem nahvin hem de belâgat ilminin konusudur. Genel anlamı itibariye kısaca “bir kelimenin iki kelimenin yerini tutması” şeklinde ifade edebileceğimiz tazmîn üslûbu, bir kelimenin birden fazla mana içermesi nedeniyle belâgat âlimleri tarafından beyân ve bedî‘ ilimleri içerinde ele alınmıştır. Beyân ilmindeki tazmîn bir lafza başka bir mananın verilmesi anlamına gelirken, bedî‘ ilmindeki tazmîn ise bir şairin bir başka şairin şiirinin beytinin tamamını veya bir kısmını alması manasına gelir. Tazmîn üslubu, lafızda incelik bildirmesi, mütekellimin meramını ifade ederken onu hataya düşmekten koruması, muhataba anlatmak istediğini mu’tâd olanın dışında kısaca anlatması ve anlatılanın geniş manalar içermesi bakımından önem arz etmektedir. Belâgat âlimleri tazmîn üslûbunun hakikat mi yoksa mecâz mı olup olmadığı konusunda farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Onlar tazmînin yerini belirlemede zorlanmışlardır. Tazmîn hakikat mi yoksa mecâz mı ya da ikisi arasında bir konumda mı? Belâgat ulemasından bir grup şu görüşü ifade etmişlerdir: Tazmîn hakikatin bir türüdür. Çünkü onların geleneğinde asıl olan lafzın hakiki manasında kullanılmasıdır. Ancak fer‘i olarak kullanılmaksızın asıl manaya uygun olan başka bir mana kastedilebilir. Ya da onun için başka bir lafız takdir edilir. Tazmîn kinâye ya da idmâr babından olmayıp aksine hakikat kabilindendir. Burada hakiki manası ile uygun düşen ve kastedilirken kendisine tabi olan başka bir mana hedeflenmektedir. İkinci grup belâgat uleması tazmînin hakikat ve mecâzın bileşimi olduğu görüşündedirler. Bu görüş, mezkûr lafzın kendi manasına ve karine ile hazfedilmiş lafzın manasına delalet etmesi dolayısıyla olmaktadır. Bu görüş, karinenin asıl mananın kastedilmesini engellemesini şart koşmayan usûlculere aittir. Üçüncü grup ise tazmîni hakikata mukabil mecâzın bir bölümü olarak ya da alakanın müşabehet haricinde bir şey olduğu mecâz-ı mürsel olarak kabul etmektedirler. Cümlede lafzın delaletini siyâk ya da lafzın varid olduğu makam belirler. Kelime veya lafzın kullanılmadan önceki manası ya mücerred ya da mutlak manadır. Lafız bu mutlak manadan çıkıp siyâka yani bu sözü duyan kimseye uygun olarak yeni bir manaya nakledildiğinde bu yeni bir mana olur. Buna göre belâgatteki tazmînin yerinin belirlenmesi lafzın siyâk ya da belâgat açısından hangi amaçla gelmişse ona göre şekillenir. Başka bir deyişle, lafzın cümledeki delaletine göre belirlenmesi en uygun metot olacaktır. Buna göre tazmîn, terkipte asıl mananın murad edilmesiyle hakikat ile asli mananın dışında farklı bir anlamın kastedilmesiyle de mecâzla ilintilidir. Zira tazmînde anlam yönünden bir kelime ile iki kelimenin kastedilmesi esastır. Tazmîn üslubu, hakikat ve mecâz ile ilintili olduğu gibi kinâye ile de ilintilidir. Zira kinâyede söylenen söz ile asıl manaya paralel olarak farklı bir anlam ifade etmek mümkündür. Kinâyede bir cümlede ifade edilen terkipte hem asli anlam hem de dolaylı olarak farklı anlam ortaya çıkıyorsa, tazmînde de durum bundan farklı değildir. Onda da bir kelime ile iki farklı anlam murad edilmektedir. Bu yönüyle tazmîn kinâyeden farklı düşünülmemelidir. Bedî‘ ilmindeki tazminde ise belâgat âlimleri, meşhur bir şairin beytinden alıntı yapmayı veya meşhur değilse bile bazı uyarıları dikkate alarak kısmen yapılan alımların şiire zarar vermeyeceği konusunda aynı kanaati paylaşmışlardır. Bu da tazmîn üslûbunun güzelliğini ve inceliğini ortaya koyması açısından oldukça önemlidir. İktibas ve tazmînden her biri Kur’ân-ı Kerim, hadis-i şerifler, nesir veya şiirden meşru alıntı çerçevesine giren terimler olduğundan bu tür alıntıları iktibas olarak isimlendirme konusunda birçok belâgat âlimi fikir birliği içerisindeymiş gibi görünse de iktibas ve tazmîn konusunda net bir tanım ortaya koymamışladır. Bunun temel sebebi de Kur’ân-ı Kerim’in şiirden tenzih edilmesidir. Zira Kur’ân-ı Kerim belli olduğu için şiirle karıştırılması mümkün değildir. AU - Akyüz, Dr. Öğr. Üyesi Zafer DO - 10.18498/amailad.1098875 PY - 2022 JO - Amasya ilahiyat dergisi VL - 0 IS - 18 SN - 2667-7326 SP - 325 EP - 357 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/1191369 ER -