TY - JOUR TI - Vitamin D reseptör geni fokI polimorfizminin temporomandibular eklem dejenerasyonu ile ilişkisi AB - Amaç: Temporomandibular Eklem Düzensizliği (TME-İD) ve eklem osteoartritine (TME-OA) yatkınlık genetik varyasyonlarla ilişkili olabilir. Vitamin D Reseptörü (VDR) gen polimorfizmleri buna adaydırlar. Bu çalışmanın amacı, VDR FokI polimorfizminin temporomandibular eklem dejenerasyonu ile ilişkili olup olmadığını cinsiyete göre değerlendirmekti. Yöntem: 58 osteoartritik TME-İD hastası (32.07.±8.1) ve kontrol olarak 71 TME-İD olmayan birey (28.28±5.95) çalışmaya dahil edildi. Kan örneklerinden DNA izolasyonu standart proteinaz K/fenol-kloroform metodu ile yapıldı. VDR geni FokI polimorfizmi, polimeraz zincir reaksiyonunu (PZR) takiben restriksiyon fragment uzunluk polimorfizmi (RFLP) yöntemi ile araştırıldı. Bulgular: FokI genotip dağılımları (rs2228570, C>T) grupları arasında istatistiksel olarak farklı idi (p=0.026, χ²=7.2). Heterozigot Ff genotipi, FF genotipine göre istatistiksel olarak farklı idi (OR=0.43, %95 GA:0.2-0.92, p=0.028). TME-İD’li kadınlarda heterozigot Ff genotipi FF genotipine göre farklılık sınırında idi (OR=0.43, %95 CI:0.16-1.10, p=0.07). Yine TME-İD’li kadınlarda ff genotipi ile FF genotipi arasında fark olmamasına rağmen (%95 GA: 0.29-26.03, p=0.37) risk faktörü 2.77 kat fazla idi. TME-İD/kontrol grubu ve kadın kontrollerde de F ve f alellerinin dağılımları farklı değildi. Sonuç: FokI polimorfizminin TME-İD/TMEOA gelişmesi üzerinde önemli bir etkisi olduğu düşünülebilir. ff genotipi, TME-İD hastalarında ve TME-İD’li kadınlarda temporomandibular eklem dejenerasyonu ile ilgili olabilir. AU - YILMAZ, Ayça Dilara DO - 10.26559/mersinsbd.423103 PY - 2019 JO - Mersin Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi VL - 12 IS - 1 SN - 1308-0830 SP - 72 EP - 79 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/389139 ER -TY - JOUR TI - Dual Parametrik Eğrilerin Denklik Problemi AB - reel sayılar cismi ve D  (a, a* )  a  a*, a, a* dual cebir olsun. D nin D  (a, a* ), a  0, a, a*  alt kümesi çarpma işlemine göre değişmeli bir grup oluşturur. Bir A  a  a*  Delemanı ve S : dönüşümü için S( A)  SA  a  a* 0  olmak üzere; a ID  S   a 0 , a  0, a, a*  ve ID   a   0  1 0 , a  0, a, a* kümelerini 1  A  a* a  1  a* a  0 1       tanımlayalım. ID  ID  ID olsun. Ayrıca; 1 1 1𝑀ID  F : 𝑀ID  F :veolmak üzere; 1   𝑀ID  𝑀ID  𝑀ID şeklinde tanımlayalım. T  (a,b) ’de bir açık aralık olsun. Bir  : T  2 , t T 1 1 1 için (t)  (x(t), y(t)) şeklindeki C(2) -fonksiyonuna düzlemde bir parametrik eğri (yol) denir. G bir grup olsun. t T ve bir F G için  (t)  F(t) eşitliği sağlanıyorsa  (t) ve  (t) iki parametrik eğriye (yollara) G G -denk eǧriler denir.  (t) (t) ile gösterilir. Bu çalışma Öklid uzayındaki parametrik eğriler (yollar) için G  𝑀ID , 𝑀ID gruplarına göre G -denklik probleminin çözümünü bulmaya yönelik bir çalışmadır. 1 1 AU - DEMIRCAN BEKAR, NURCAN AU - PEKSEN, OMER DO - 10.18185/erzifbed.598364 PY - 2020 JO - Erzincan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi VL - 13 IS - Özel Sayı - 1 SN - 1307-9085 SP - 18 EP - 32 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/469908 ER -TY - JOUR TI - Kan Kültürlerinden İzole Edilen Mayaların Tanımlanmasında Ticari Bir Multipleks Tandem Polimeraz Zincir Reaksiyonu Yönteminin Değerlendirilmesi AB - Kandidemiler, dünyadaki en önemli hasta bakımı ile ilişkili enfeksiyonlardan biridir. Candida türleri-nin türe özgü antifungal duyarlılık profillerinin olması nedeni ile kandidemili hastalarda enfeksiyon etke-ni türün belirlenmesi hastaların uygun tedavisi için gereklidir. Etken türün belirlenmesinde tanımlanma süresini kısaltmak için çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Fungal ID multipleks tandem polimeraz zincir reaksiyonu (MT-PCR) (AusDiagnostics, Avustralya), klinik örneklerden sık izole edilen maya ve küflerin tanımlanması için geliştirilmiş bir testtir. Çalışmamızda, Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Merkez Laboratu-varında pozitif sinyal veren kan kültür şişelerinden maya morfolojisindeki mantarların tanımlanmasında Fungal ID MT-PCR testinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Aralık 2016-Aralık 2017 tarihleri arasında, Gram yaymasında maya hücresi saptanan, 92 ardışık hastadan alınan kan kültürü örnekleri, Fungal ID MT-PCR ve referans yöntemle test edilmiştir. Pozitif sinyal veren kan kültür şişelerinden Sabouraud deks-troz agar besiyerine pasaj yapılmış, morfolojik tanımlama yöntemleri (germ tüp testi ve corn meal Twe-en® 80 agar besiyerlerindeki morfolojik özellikleri vb.), BD Phoenix Yeast ID Panel (Becton Dickinson, Sparks, MD, Almanya) ve Bruker Biotyper “matrix-assisted laser desorption/ionization time-of- flight, mass spectrometry (MALDI-TOF MS)” (Bruker Daltonics, Almanya) sistemleri ile türler tanımlanmıştır. MALDI-TOF MS ile yapılan tanımlamalar referans yöntem olarak kabul edilmiştir. Referans yöntem ile izolatların 35’i Candida albicans, 17’si Candida glabrata, 13’ü Candida parapsilosis, 12’si Candida tropicalis, yedisi Candida krusei, ikisi Candida guilliermondii, ikisi Candida dubliniensis, ikisi Candida inconspicua, biri Candida kefyr ve biri Saprochaete capitata olarak tanımlanmıştır. Birden fazla maya türünün etken olduğu olgu bulunmamıştır. Morfolojik tanımlama yöntemleri ile izolatların %94.6’sının olası tanımı yapılmıştır. BD Phoenix Yeast ID Panel ile referans yöntem arasında uyumsuz sonuç saptanmamıştır. Fungal ID MT-PCR ile izolatların 33’ü C.albicans, 15’i C.glabrata, 13’ü C.parapsilosis, 11’i C.tropicalis, beşi C.krusei, ikisi C.guilliermondii, biri C.dubliniensis, biri C.kefyr ve 10’u Candida spp. olarak tanımlanmıştır. C.inconspicua ve S.capitata test panelinde yer almadığından, iki örnekte C.inconspicuaCandida spp. olarak tanımlanırken, bir örnekte S.capitata tanımlanamamıştır. Fungal ID MT-PCR ve referans yöntem arasındaki uyum, tür düzeyinde %88, cins düzeyinde ise %98.9 olarak bulunmuştur. C.krusei ve C.glabrata’nın saptanmasında Fungal ID MT-PCR testinin duyarlılığı sırasıyla %71.4 ve %88.2 olarak saptanmıştır. Fungal ID MT-PCR testi, cins düzeyinde tanımlamada yüksek performansa sahiptir, ancak tedavi yönetimi için önemli olan tür seviyesinde tanımlamada performansı orta düzeydedir. Fungal ID MT-PCR, Candida türlerinin erken saptanması için geleneksel tanımlama yöntemlerine ek test olarak kullanılabilir. AU - Er, Halil AU - KOYUNCU OZYURT, OZLEM AU - Ozhak, Betil AU - YAZISIZ, HATİCE AU - Ongut, Gozde AU - Eres Sarıtaş, Zübeyde AU - Donmez, Levent AU - Çolak, Dilek AU - günseren, filiz AU - Ogunc, Dilara DO - 10.5578/mb.69832 PY - 2020 JO - Mikrobiyoloji Bülteni VL - 54 IS - 4 SN - 0374-9096 SP - 596 EP - 605 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/420369 ER -TY - JOUR TI - Nefs, Akıl Ve Gönül Kavramlarını İd, Ego, Süperego Bağlamında Okuma Denemesi: Fuzûlî Divanı Örneği AB - Özünde insanın anlamaya ve açıklamaya çalıştığı benliğini, bilim adamları ve sanatçılar, çoğu zaman farklı kavramları kullanarak aynı şekilde izah eder. Divan şairleri ise kadim bilgiler, öğretiler, inançlarla şekillenen söylemlerini -başka çağ ve coğrafyalarda bambaşka adlandırılmış olsa da- insana dair temel özellikleri esas almak sureti ile evrensel biçimde işlemişlerdir. Nitekim farklı disiplinlerin alanyazınından istifade edilerek yapılacak tahliller, klasik Türk şiirinin mantık ve evrensellik çerçevesi ile kuşatılmış bir bütünlük olduğunu göstermesi açısından önem arz etmektedir. Psikoloji bilimi ve psikanaliz çalışmaları da bu noktada klasik şiirlerde anlatılan insanı farklı bir bakış açısıyla değerlendirebilme açısından çeşitli imkânlar sunmaktadır. Psikanalizle ilgili önemli çalışmalara imza atan Freud, yapısal kişilik kuramı ile insan duygu ve davranışlarının id, ego, süperego diye adlandırdığı zihinsel yapıların etkileri sonucunda ortaya çıktığını ifade eder. Bu kuramla bilinçdışı istekler, dürtüler ve haz ilkesine bağlı hareket eden bir yapı olarak id, gerçeklikle bağlantı kurmaya çalışan, bilinçli denge mekanizması ego ve geleneksel değerlerin ve ideallerin içsel temsilcisi süperego (üstbenlik) sistematize edilerek açıklanır. İdin ahlak dışı istekleri ile süperegonun mükemmelliğe ulaşmaya çalışan ahlakî ve vicdanî yönü arasında benlik işlevlerini yerine getirmeye çalışan egonun, dürtüler üzerinde egemenlik kurma ve diğer taraftan da id, süperego ile gerçekliği bağdaştırma çabasına değinilir. Gelenekte ise benliğin parçaları olarak ifade edilebilecek id, ego ve süperegonun özellikle tasavvufi şiirlerde belirginleşen nefs, akıl ve gönül/kalp kavramları ile zikredildiği söylenebilir. Klasik Türk şiirinde dünyevî zevklerin peşinden giden, insanın var olma amacı ile uyuşamayan, mantıksız içgüdüleri kovalayan nefs, bu özellikleri ile aşağılanan ve eleştirilen bir unsur olarak karşımıza çıkar. Kendi istekleri doğrultusunda harekete geçen ve İlahî gerçekliğin farkında olmayan nefse karşı kalp/gönül ise insan-ı kâmil olma idealini gerçekleştirmeye çalıştığından doğru ve yanlışı özellikle tasavvufî öğretiler çerçevesinde belirleyen manevi bir yapı olarak takdim edilir. Diğer taraftan akıl, nefsin dürtülerini bastırmak, onun haz ilkesine karşı gerçeklik ilkesini devreye sokmak durumundadır. Ancak aklın, gönlün isteklerini de çevresel koşullar gereğince denetleyip düzenlemesi gerekmektedir. Bu noktada genellikle gönlün yanında tarafını alan divan şairleri gönlün arzuları üzerinde egemenlik kurmaya çalışan aklın karşısında bir konum alır. Onu gerçek anlamı bulma konusunda eksik ve aciz olarak tanımlar. Şairler, genel olarak akıl engelini aradan çıkarıp nefsi de saf dışı bırakmak sureti ile yalnızca gönülle hemhal olma isteklerini sıklıkla vurgular. Şairin iç dünyasına, insana ve hayata bakış açısına dair bilinçli veya bilinçaltı düzeyde çeşitli ipuçları sunan nefs, akıl, gönül ve onlarla bağıntılı kullanılan imgelerin id, ego ve süperego ile örtüşen anlam çerçevesini tespit, bu makalenin amacını oluşturmaktadır. Bu doğrultuda Freud’un teorik saptamaları esas alınarak Fuzûlî Divanı’ndaki nefs, akıl, gönül, kalp odağında çeşitli anlatım hususiyetleri ve kavramlar ele alınmış; yorumlanmaya çalışılmıştır. Fuzûlî’nin, özellikle tasavvufî fikirlerinin yansıması olan anlatımlarında, nefsin hoş karşılanamayacak isteklerini, aklın ise iyi ile kötüyü ayırt etme vasfını ön plana çıkardığı görülmektedir. Ancak sorgulayan ve engel çıkaran akla karşılık şair, mutlak güzelliğin tecelli aynası olan gönlün değerlerini öncelemiş; gönlü manevî ve ulvî bir konuma yerleştirmiştir. Çalışmamızda nefs, aklı, kalp ve gönül kavramlarının Fuzûlî Divanı’nda hangi bağlamlarda kullanıldığını belirlerken içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Söz konusu bu kavramlar, divanda fişleme yöntemi ile tasnif edildikten sonra, manzumelerin teması çerçevesinde şairin kavramlara yüklemiş olduğu anlamlar üzerinden genel bir değerlendirmeye gidilmiştir. AU - KARADUMAN, Ruken DO - 10.52637/kiid.1001869 PY - 2021 JO - Kocatepe İslami İlimler Dergisi (Online) VL - 4 IS - 2 SN - 2757-8399 SP - 312 EP - 328 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/501437 ER -TY - JOUR TI - Trichosporon Türlerinin Tanımlanmasında Matriks Aracılı Lazer Dezorpsiyon İyonizasyon-Uçuş Zamanlı-Kütle Spektrometresi (MALDI-TOF MS) Sisteminin API ID 32C ve VITEK 2 ile Karşılaştırılması AB - Amaç: Trichosporon türleri doğada geniş dağılım gösterir; insanlarda ise deri ve mukozada kolonize olabilen mayalardır. Trichosporon türlerinin neden olduğu invaziv enfeksiyonlar yaygın olmamakla birlikte, bağışıklık sistemi baskılanmış hastalarda sıklıkla fatal seyirlidir. Trichosporon türlerinin doğru identifikasyonu zor olmasına karşın uygun tedavi yaklaşımları açısından önemlidir. Fenotipik ve genotipik yöntemlere alternatif olarak Matriks aracılı lazer dezorpsiyon iyonizasyon-uçuş zamanlı-kütle spektrometresi (MALDI-TOF MS) hızlı ve doğru bir identifikasyon yöntemi olarak gündeme gelmektedir. Bu araştırmada, çeşitli klinik örneklerden izole edilen Trichosporon cinsi mayaların MALDI-TOF MS (Bruker Daltonics, Bremen, Almanya) ile tür düzeyinde tanımlanması ve bu sonuçların rutin mikrobiyoloji laboratuvarlarında mayaların identifikasyonunda sıkça kullanılan API ID 32C (bioMérieux, Marcy I'Etoile, Fransa) ve VITEK 2 (bioMérieux, Marcy I'Etoile, Fransa) sistemleri ile karşılaştırılması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Yoğun bakım hastalarından izole edilen ve konvansiyonel yöntemlerle cins düzeyinde tanımlanan toplam 45 Trichosporon suşu, MALDI-TOF MS, API ID 32C kiti ve VITEK 2 otomatize sistemi ile tanımlanmış ve sonuçlar karşılaştırılmıştır.Bulgular: Her üç sistem ile yapılan tanımlama tüm izolatlar için %100 uyumlu bulunmuştur. İzolatların 44 (%97.8)'ü T. asahii, biri (%2.2) ise T. mucoides olarak tanımlanmıştır. Sonuç: Buna göre MALDI-TOF MS yöntemi invazif enfeksiyonlarda en sık rastlanan Trichosporon türü olan T. asahii'nin tanımlanmasında API ID 32C ve VITEK 2 ile aynı doğrulukta ancak daha hızlı ve kolay uygulanabilen bir yöntemdir, ayrıca düşük maliyetli olması bir alternatif oluşturmaktadır AU - PELİT, Süleyman AU - ERKÖSE GENÇ, GONCA AU - BARIŞ, Ayşe AU - erturan, zayre PY - 2017 JO - Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Dergisi VL - 47 IS - 4 SN - 0258-2171 SP - 169 EP - 175 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/257083 ER -TY - JOUR TI - Okluzal çürük teşhisinde DIAGNOdent ve Caries ID çürük teşhis cihazlarının karşılaştırılması AB - Amaç: Bu çalışmada daimi molar dişlerdeki okluzal çürüklerin teşhisinde DIAGNOdent ve Caries ID çürük teşhis cihazlarının in vitro ortamda performanslarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada oklüzal yüzlerinde kavitasyon bulunmayan 36 adet çekilmiş daimi molar diş kullanıldı. Her bir dişin santral fossasındaki fissürler DIAGNOdent ve Caries ID çürük teşhis cihazları ile bir deneyimli gözlemci tarafından skorlandı. Gold Standart amacıyla dişler histolojik kesitlere ayrıldı. Spearman’ın korelasyon katsayısı testi, histolojik muayene bulgularını diğer bulgularla ilişkilendirmek için kullanıldı. Çürük teşhis cihazlarının duyarlılık, özgüllük ve doğruluk değerleri de ölçüldü. Bulgular: Spearman’ın korelasyon katsayısı testine göre, histolojik muayene ile iki çürük teşhis cihazı arasında istatistiksel olarak önemli bir farklılık ortaya çıkmamıştır (p>0.05). DIAGNOdent’in duyarlılık değeri 0.97, özgüllük değeri 1.00, ve doğruluk değeri 0.91 olarak bulunmuştur. Caries ID’in duyarlılık değeri 0.94, özgüllük değeri 1.00, ve doğruluk değeri 0.88 olarak bulunmuştur. Sonuçlar: Çalışmadaki limitasyonlar göz önünde bulundurularak, DIAGNOdent ve Caries ID çürük teşhis cihazları için histolojik gözlem değerlendirildiğinde çürük teşhisi için benzer değerler ortaya çıkmıştır. DIAGNOdent ve Caries ID klinikte kullanım için uygundur. AU - ŞİRİN KARAARSLAN, EMİNE AU - AKTAN, Ali Murat AU - CEBE, Mehmet Ata PY - 2011 JO - Cumhuriyet Dental Journal VL - 14 IS - 3 SN - 1302-5805 SP - 175 EP - 182 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/131761 ER -TY - JOUR TI - Ortogonal dizinler kullanarak kimyasal buhar çöktürme yöntemi ile büyütülen grafenin ana etkiler analizi AB - Bu çalışmada, ortogonal dizinler kullanarak kimyasal buhar çöktürme yöntemi ile büyütülen grafenin anaetkiler analizi gerçekleştirilmiştir. Bu amaçla, etanol ve asetilen kullanarak kimyasal buhar çöktürmeprosesi ile grafen sentezinde grafen kusurluluğunu temsil eden ID/IG değeri ve grafen kalınlığını temsileden I2D/IG değeri temel yanıtlar olarak seçilmiştir. Etanol ile grafen sentezi için, ID/IG (antagonistikolarak) ve I2D/IG (sinerjistik olarak) değerleri üzerinde en etkili parametreler reaktör basıncı ve soğutmahızı olarak belirlenmiştir. Asetilenin ayrışmasında ise ID/IG (sinerjistik olarak) ve I2D/IG (antagonistikolarak) değerleri üzerinde en etkili faktörler tavlama süresi, büyütme prosesi asetilen akış hızı, büyütmeprosesi hidrojen akış hızı olarak belirlenmiştir. Optimum işletim parametreleri etanol kullanarak kimyasalbuhar çöktürme prosesi ile grafen sentezinde sırası ile reaktör basıncı için 400 mTorr, büyütme süresi için10 dakika ve düşük soğuma hızı (fan kullanmadan) olarak; asetilen ile grafen sentezinde ise sırası iletavlama sıcaklığı için 1000ºC, tavlama süresi için 10 dakika, büyütme prosesi asetilen akış hızı için 1 sscmve büyütme prosesi hidrojen akış hızı için 6 sscm olarak belirlenmiştir. ID/IG ve I2D/IG değerleri analizedildiğinde etanol ile sentezlenen grafen numunelerin daha düşük varyans ile üretilmesi bakımından dahakaliteli grafen üretimine olanak verdiği sonucuna varılmaktadır. AU - Şimşek, Barış AU - DILMAÇ, OMER FARUK DO - 10.17341/gazimmfd.416373 PY - 2018 JO - Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dergisi VL - 33 IS - 2 SN - 1300-1884 SP - 649 EP - 663 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/288531 ER -TY - JOUR TI - Hepatit B immünizasyonunda düşük doz intradermal ve subkutan aşı ile klasik intramüsküler aşı uygulama sonuçlarının karşılaştırılması AB - Amaç: Klasik 20 µg hepatit B aşısının İM uygulanmasına göre sırasıyla 1/10 ve 1/4 oranında düşük doz ve maliyetle uygulanabilen alternatif intradermal (İD) ve subkutan (SK) aşı uygulama yöntemlerinin, yeterli koruyucu antikor titresi oluşturup oluşturmadığının araştırılmasıdır. Yöntem: Sağlık personeli, öğrenci ve risk gruplarından oluşan, 3 doz aşı sonrası (3. ay) antikor ölçümü yapılan 597 kişi çalışmaya alındı. 4 doz aşı sonrası (13. ay) antikor ölçümü yapılan 483 kişi çalışmayı tamamladı. İM gruba 20 µg, İD gruba 2 µg, SK gruba 5 µg rekombinant hepatit B aşısı (Euvax B) 0, 1, 2 ve 12. aylarda uygulandı. 3, ve 13. aylarda antikor ölçümleri yapıldı. Bulgular: 3. ayda koruyucu antikor (Seroproteksiyon-Sp) geliştirme oranları; İM, İD ve SK gruplar için sırasıyla %96.6, %91.9, %88.2 iken, 13. ay Sp oranları; %98.8, %95.6, %92.5 bulundu. Yan etki açısından en emin uygulama yolu SK yol olarak görünürken, en fazla lokal yan etki İD grupta, en fazla sistemik yan etki İM grupta görüldü. Yan etkilerin hiç biri aşılamayı kesmeyi gerektirmedi. Sonuç: İD hepatit B aşı uygulama yolu, klasik İM aşı uygulama yoluna alternatif ve aşı maliyetini 9/10 oranında azaltan etkili bir yöntem olup; SK yol ise uygulama kolaylığı nedeniyle, aşı maliyetini İM aşı uygulama yoluna göre 3/4 oranında azaltan etkili bir yöntem olarak gözükmektedir. AU - Akdeniz, Hayrettin AU - KARAHOCAGİL, Mustafa Kasım AU - KARSEN, HASAN PY - 2006 JO - Van Tıp Dergisi VL - 13 IS - 2 SN - 1300-2694 SP - 28 EP - 35 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/67748 ER -TY - JOUR TI - Pulmonary Artery Systolic Pressure and Right Sided Heart Failure Symptoms: a Predictor for Progression of Iron Deficiency to Iron Deficiency Anemia in Heart Failure Patients AB - INTRODUCTION: Iron deficiency (ID) and iron deficiencyanemia (IDA) are common comorbidity in heart failure (HF).Although ID is well-known subject in HF patients, there arenot enough epidemiological studies examining the prevalenceof ID and IDA in HF patients in our country. The aim of thisstudy is to evaluate the prevelance of ID and IDA in Turkeyand to detect a marker for progression of ID to IDA in HFpatients.METHODS: ID was described as serum ferritin<100µg/L(absolute ID) or ferritin level 100-299 µg/L with TSAT<20%(functional ID). Anemia was described as a hemoglobinlevel<13g/dl in males and <12g/dl in females. Clinicaldeterminants of IDA in patients with HF were establishedusing univariate and multivariable logistic regression models.RESULTS: We examined 288HF patients.239 (83.3%) wereHF patients with ID and 49 (16.7%) were HF patients withoutID. ID prevalence was 83.3% and IDA prevalence was 44%(127/288) among all HF patients in our study. Multivariateregression analysis; pulmonary artery systolic pressure(PASP), right heart failure (RHF) symptoms, eGFR andsedimentation appeared as independently correlate with theHF patients who had IDA (P=0.027; P=0.033; P=0.086;P=0.001 respectively).DISCUSSION AND CONCLUSION: Remarkably, PASP andRHF symptoms were independent predictor for IDA. Theseparameters may be an early marker for progression of irondeficiency to iron deficiency anemia in HF patients. AU - ARGAN, ONUR AU - ÖZGÜN, Özge AU - BOZYEL, SERDAR AU - URAL, Dilek AU - KOZDAĞ, Güliz AU - AĞIR, Ayşen Ağaçdiken AU - Avci, Eyup AU - DOLAPOĞLU, Ahmet PY - 2020 JO - Kocaeli Tıp Dergisi VL - 9 IS - 1 SN - 2147-0758 SP - 68 EP - 75 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/373858 ER -TY - JOUR TI - Türk popülasyonunda miyokard infarktüsü riski ile anjiyotensin dönüştürücü enzim insersiyon / delesyon gen polimorfizminin ilişkisi AB - Amaç: Son zamanlarda yapılan çalışmalarda anjiyotensin konverting enzim (ACE) geninin DD/ID/II polimorfizmi ile kardiyovasküler hastalıklar arasında ilişki olduğu ile ilgili bazı kanıtlar gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı; ACE gen polimorfizmi ile miyokard infarktüsü (Mt) riski arasındaki ilişkiyi daha önce Ml geçirmiş olan hastalarda tespit etmektir. Yöntem: Bu çalışmaya, Vakıf Gureba Hastanesi Koroner Yoğun Bakım Unitesi'nde izlenen hastalar alınmıştır. Toplam 96 hasta çalışmaya alınmıştır (yaş ortalaması: 57.3 ± 10.2). Yaş olarak uygun 39 sağlıklı gönüllü de kontrol grubu (yaş ortalaması. 54.3 ± 9.9) olarak seçilmiştir (p> 0.05 ). ACE genotiplerini ayırmada polimeraz zincir reaksiyonu ve agaroz jel elektroforezi teknikleri kullanılmıştır. Bulgular: Hasta grubunda DD/ID/II genotip sıklığı sırasıyla %33.0, %61.5, %5.2 iken, kontrol grubunda %53-6, %43.6, %2.6'dır. Hasta grubunda ID genotipi de istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek oranda bulundu. Allel sıklığı için yapılan analizlerde D alleli %64.1 vel alleli %35.9 olarak bulundu. Kontrol grubunda da D allel sıklığı %75.6,1 allel sıklığı %24.4 idi. Allel sıklığı açısından hasta ve kontrol grupları arasında istatistiksel f ark yoktu (p> 0.05). ACE geninin DD/ID/II polimorfizmi ile koroner risk faktörlerinden yaş, diyabet, hipertansiyon, aile öyküsü, sigara alışkanlığı, düşük HDL, yüksek kolesterol ve sol ventrikül hipertrofisi açısından da fark tespit edilmedi (p> 0.05). Yorum: Sonuç olarak, miyokard infarktüsü geçiren Türk hastalarda ID genotipi sıktır. ACE geninin DD/ID/II polimorfizmi ve koroner risk f aktörleri arasında da korelasyon yoktur ve ACE geninin D allelinin bulunması Türk hasta popülasyonunda Mî riskinde anlamlı artışa neden olmamaktadır. AU - KANTARCI, GÜLÇİN AU - KURT, Tülin AU - EREN, ZEHRA AU - KANTARCI, Özkan PY - 2002 JO - Türkiye Tıp Dergisi Dahili Tıp Bilimleri VL - 9 IS - 3 SN - 1300-9338 SP - 95 EP - 101 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/19930 ER -TY - JOUR TI - Karbapenemaz üreten Enterobacteriaceae üyelerinin belirlenmesinde kromojenik besiyerleri ve Rapidec Carba NP testin performanslarının değerlendirilmesi AB - Amaç: Karbapenemaz üreten Enterobacteriaceae (CPE) suşları ülkemizde ve dünyada önemli bir sağlık bakımıyla ilişkili enfeksiyon etkenidir ve saptanmaları güçlük gösterir. Bu çalışmanın amacı; karbapeneme dirençli Enterobacteriaceae üyelerini saptamada yeni bir kromojenik besiyeri olan Chrom ID Carba agar ve OXA-48 agar besiyerleri ile Rapidec Carba NP testin performansının karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesi’nde yatan hastaların çeşitli klinik örneklerinden (derin trakeal aspirat, kan, idrar vb.) izole edilen ve karbapenem direnci fenotipik olarak disk difüzyon ve VITEK-2 Compact otomatize identifikasyon ve antibiyotik duyarlılık sistemi ile saptanan 67 Enterobacteriaceae suşu (30 Escherichia coli, 37 Klebsiella pneumoniae) dahil edildi. İzole edilen 67 suşun disk difüzyon yöntemi ve VITEK-2 otomatize sistemi ile 28 (%42)’inin karbapeneme duyarlı, 39 (%58)’unun ise en az bir karbapenem grubu antibiyotiğe dirençli olduğu saptandı. Şuslar eş zamanlı olarak Chrom ID Carba agar ve OXA-48 besiyerlerine ekildi. Suşlar 37°C’de etüvde 24-72 saat süreyle inkübe edildi. Renk değişimleri 24, 48 ve 72. saatlerde değerlendirildi. İzole edilen suşlarda Rapidec Carba NP testi de çalışılarak kromojenik agar besiyerleri ile performansları karşılaştırıldı.RapidecCarbaNP testi üretici firmanın önerileri doğrultusunda çalışıldı. Her iki yöntemin karşılaştırılmasında disk difüzyon yöntemi ve VITEK-2 otomatize sistemiyle saptanan karbapenem direnç sonuçları referans olarak kabul edildi. Bulgular: Toplam 67 izolatın, disk difüzyon yöntemi ve VITEK-2 otomatize sistemiyle 28 (%42)’inin karbapeneme duyarlı; 39 (%58)’unun ise karbapeneme dirençli olduğu belirlendi. Disk difüzyon yöntemi ve VITEK- 2 otomatize sistemi referans alındığında; Rapidec Carba NP testin uyum oranı %93 (62/67) iken;kromojenik besiyerleri (Chrom ID Carba agar ve OXA-48 agar) ile disk difüzyon yöntemi ve VITEK-2 Compact otomatize yöntemleri arasındaki uyum oranı %75 (50/67) idi. Disk difüzyon yöntemi ve VITEK- 2 otomatize sistemi referans alındığında kromojenik Chrom ID Carba agar ve OXA-48 agar besiyerleri ile Rapidec Carba NP testi arasındaki uyum oranı %69 (46/67) olarak belirlendi. Sonuç: Karbapeneme dirençli Enterobacteriaceae ailesi üyelerinin saptanmasında fenotipik yöntemlerin performansının değerlendirilmesi için, bu testlerin referans yöntem olan genotipik testlerle karşılaştırıldığı daha fazla sayıda suş içeren in vitro çalışmalara ihtiyaç olduğu görüşündeyiz. AU - Altun Demircan, Şerife AU - Kaya Kılıç, Esra AU - Kınıklı, Sami AU - Can, Gulbeyaz AU - Yağcı, Serap AU - yücel, mihriban AU - ATAMAN HATİPOĞLU, Çiğdem AU - dinc, bedia DO - 10.47582/jompac.820413 PY - 2021 JO - Journal of medicine and palliative care (Online) VL - 2 IS - 1 SN - 2717-7505 SP - 1 EP - 6 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/533728 ER -TY - JOUR TI - Duygudurum Bozukluklarında İçselleştirilmiş Damgalanma, Bilişsel İşlevler ve İşlevsellik AB - Giriş: İçselleştirilmiş damgalanma hastalıkların tanı, tedavi, rehabilitasyon ve prognozunu olumsuz etkilemektedir. Bu çalışmada remisyondaki BB ve UD hastalarını içselleştirilmiş damgalanma (İD), bilişsel işlevler ve sosyal işlevsellik (Sİ) açısından karşılaştırmak, ikinci olarak da BB ve UD tanılı hastalarda İD, bilişsel işlevler ve Sİ arasındaki ilişkilerini incelemek amaçlanmıştır. Materyal ve Metod: Kesitsel tipteki bu çalışma Akdeniz Üniversitesi Psikiyatri Polikliniği'ne başvuran ve remisyonda olan bipolar bozukluk (BB) ve unipolar depresyon (UD) hastaları ile yapılmıştır. Örnek büyüklüğü her bir hastalık grubu için 35 kişi olarak hesaplanmıştır. Temel bağımsız değişken hastalık tipi, bağımlı değişkenler ise İD, bilişsel işlevler ve Sİ. İçselleştirilmiş ruhsal hastalıklarda damgalanma ölçeği (İRHDÖ), Sİ Ölçeği formları kullanılmış, bilişsel işlevler için de Wisconsin kart eşleme testi, stroop testi, sözle bellek süreçleri testi uygulanmıştır. Bulgular: BB ve UD grupları arasında İD ve SİÖ puanları ve bilişsel işlevler açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır. Her iki hasta grubunda İD ile Sİ arasında negatif korelasyon saptanmıştır. Yalnızca UD hastalarında sözel bellek bozukluğu İD ile ilişkili bulunmuş, BB grubunda İD ile bilişsel işlevler arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır. Sonuç: UD hastaları bilişsel işlevler açısından BB hastalarıyla benzerdi, aynı zamanda İD ve Sİ arasında ters korelasyon saptandı. Buna rağmen bilişsel işlevler yalnızca UD grubunda ID ile ilişkili bulundu. AU - ÖZKAN, Çetin AU - GÖKMEN, Zehra AU - DOĞANAVŞARGİL BAYSAL, Gülsüm Özge PY - 2013 JO - Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi VL - 38 IS - 3 SN - 0250-5150 SP - 390 EP - 402 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/229772 ER -TY - JOUR TI - Pastırmalardan izole edilen mikrokok ve stafilokokların klasik yöntem ve API-ID 32 staph sistemi ile karşılaştırılmalı identifikasyonu AB - Bu çalışma, deneysel olarak yapılan pastırmaların mikroflorasında bulunan mikrokok ve stafilokokların klasik metot ve ticari API-ID 32 Staph sistemi ile karşılaştırmalı identifıkasyonu amacıyla yapıldı. Örneklerden izole edilen toplam 77 izolattan 75 'i (97.4) klasik yöntemle identifiye edilirken, bunlardan 55'i (% 73.3) stafilokok, 20'si (% 26.6) mikrokok olarak saptanmış, 2 izolat identifiye edilememiştir. API-ID 32 Staph sistemiyle ise, izolatların 53 'ü (% 70.6) stafilokok, 11'i (% 14.6) mikrokok olarak tanımlanırken, 11 izolat tanımlanamamıştır. Ayrıca S. saprophyticus, S. xylosus ve M. varians türlerinin her iki yöntemle de predominant olduğu, S. epidermidis, S. simulans, S. intermedius, S,: auricularis ile M. luteus, M. nishinomiyaensis, M. lylae ve M. roseus'un mikroflorada temsil edildiği saptanmıştır. Klasik yöntemle identifikasyonu yapılan mikrokok ve stafllokoklann, API-ID 32 Staph sistemi ile tiplendirilmesi sonucunda, 54 izblat (% 72) her iki yöntemle de benzer şekilde tanımlanırken, 21 izolatın (% 28) tanımlanmasında farklılık saptanmıştır. Farklılık gösteren izolatlardan l'i (% 1.3) soy. 9 'ıı (% 12) tür düzeyinde bulunurken, 11 'i (% 14.6) tanımlanamamıştır. Sonuç olarak, iki yöntem arasındaki farklılığın giderilebilmesi ve hızlı teknikle doğru tanımlama oranının arttırılabilmesi için, API-ID 32 Staph sistemine gıda hijyeni ve teknolojisi açısından önem taşıyan türlerin daha güvenli identifıkasyonunu sağlayacak bazı testlerin ilave edilmesi önerilir. AU - EROL, İrfan AU - ÖZDEMİR, Haydar AU - KISA, ÖZGÜL PY - 1998 JO - Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi VL - 45 IS - 1 SN - 1300-0861 SP - 135 EP - 144 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/24358 ER -TY - JOUR TI - Altı Ay - 5 Yaş Arası Çocuklarda Demir Eksikliği ve Beslenme İlişkisinin Değerlendirilmesi AB - Amaç: Demir eksikliği (DE) ve demir eksikliği anemisi (DEA) en sık besinsel eksiklik olup, çocuklarda fiziksel ve kognitifgelişim üzerinde olumsuz etkiler doğurabilmektedir. Özellikle yaşamın ilk yıllarındaki beslenme DE/DEA ile doğrudanilişkilidir. Bu çalışmadaki amacımız, 6 ay-5 yaş arasındaki sağlıklı çocuklarda beslenme ile DE/DEA arasındaki ilişkiyiaraştırmaktır.Gereç ve Yöntemler: Çalışmamız, Eylül 2014 - Eylül 2016 tarihlerinde, Pediatri Polikliniğine başvuran 6 ay-5 yaştakiçocuklarda gerçekleştirilmiştir. Çocuklar tam kan sayımı, serum demir düzeyi, total demir bağlama kapasitesi, serumferritin düzeyi ölçülerek iki gruba ayrılmıştır. Grup 1; DE/DEA olanlar, Grup 2; sağlıklı çocuklardan oluşmaktadır. Çocuklarınbeslenme özellikleri annelerinden öğrenilmiştir.Bulgular: Çalışmamızda toplam 187 çocuk yer almıştır (Grup 1=88, Grup 2=99). Her iki grupta çocukların cinsiyet veyaş ortalamaları benzerdir (sırasıyla 22.7±14.2 ve 21.8±13.3 ay, p>0.05). Grup 2’deki çocukların doğum ağırlığı dahafazla (sırasıyla 3091.1±487.8 ve 3268.7±509.3 gr, p<0.05) ve doğum haftası daha geçtir (38.5±1.2 ve 38.8±1.2 hafta,p<0.05). Ağırlık ve boy persentili, ≥50 p olan çocuk sayısı Grup 2’de daha fazladır. Toplam anne sütü ile beslenme süresibenzer iken (sırasıyla 12.6±8.5 ve 13.5±7.1 ay, p>0.05), sadece anne sütü ile beslenme süresi Grup 1’de daha uzundur(sırasıyla 5.7±2.9 ve 4.4±2.2 ay, p<0.05). Grup 1’deki çocukların ek besine başlama zamanları daha geçtir (sırasıyla6.1±2.1 ve 5.4±1.2 ay, p=0.002). DE/DEA riski; kırmızı et tüketimi < 3/hafta olan çocuklarda 4.7 kat (OR:4.7; %95 CI:2.6–8.8; p<0.001), yumurta tüketimi < 4/hafta ise 5.5 kat (OR:5.5; %95 CI: 2.7–11.3; p<0.001), balık tüketimi < 1/haftaise 3.6 kat (OR: 3.6; %95 CI:1.8–7.0; p<0.001) ve siyah çay tüketimi > 3/hafta ise 3.8 kat ( OR: 3.8; %95 Cl: 1.9-7.5;p<0.001) daha yüksektir.Sonuç: Çocuklarda DE/DEA ile beslenme arasında yakın bir ilişki vardır. Çocukların DE/DEA nden korunması için annelerindemir deposunun yeterli olması, anne sütüyle beslenme, doğru zamanda demir içeriği zengin ve biyoyararlanımı yüksekbesinlerle tamamlayıcı beslenmeye geçiş ve düzenli takip önemlidir. AU - Ünver Korğalı, Elif AU - Kaymak Cihan, Meriç DO - 10.12956/tchd.578904 PY - 2020 JO - Türkiye Çocuk Hastalıkları Dergisi VL - 14 IS - 2 SN - 1307-4490 SP - 176 EP - 184 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/432297 ER -TY - JOUR TI - L-Carnitine protection against cisplatin nephrotoxicity in rats: Comparison with amifostin using quantitative renal Tc 99m DMSA uptake AB - Amaç: Bu çalışmanın amacı sisplatinin neden olduğu nefrotoksisiteye karşı L-karnitinin koruyucu etkisini ve bu etkiyi kantitatif renal Tc 99m DMSA uptake’ini kullanarak amifostinin etkisiyle karşılaştırmaktı. Gereç ve Yöntemler: Erkek Wistar sıçanlar her biri 6 hayvandan oluşan 6 gruba ayrıldı: 1) Kontrol grubu (serum fizyolojik, 5 ml/kg); 2) L-karnitin (CAR; 300 mg/kg intraperitoneal); 3)Amifostin (AMI; 200 mg /kg intraperitoneal); 4) Sisplatin (CIS; 7 mg/kg intraperitoneal); 5) Sisplatin artı L-karnitin (CIS + CAR); 6) Sisplatin artı amifostin (CIS + AMI). Grup 5 ve 6’da L-karnitin ve amifostin sisplatinden 30 dakika once enjekte edildi. İlaçlar verildikten sonraki 72. saatte kuyruk veninden 7.4 MBq/0.2 ml Tc 99m DMSA enjekte edildi.. Radyofarmasötiğin enjeksiyonundan 120 dakika sonra sıçanlar öldürüldü ve böbrekleri çıkarıldı. Enjekte edilen dozun her bir böbrek dokusu gramındaki oranı (%ID/g) hesaplandı. Böbrek fonksiyonu BUN ve plazma kreatinin düzeyi ölçümü ile değerlendirildi. Böbrek dokusu homojenatlarında malondialdehit (MDA) ve glutatyon (GSH) ölçümü ile lipid peroksidasyonu ve glutatyon seviyesi belirlendi. Bulgular: Kontrol, CAR ve AMI gruplarında %ID/g olarak Tc 99m DMSA uptake’i sırasıyla 29.54±4.72, 29.86±7.47 and 26.37 4.54 olarak hesaplandı. Sisplatin grubunda tüm gruplar içinde en düşük %ID/g, (11.60±3.59) (p<0.01), değeri gözlendi. Sisplatin uygulamasından 30 dakika önce L-karnitin veya amifostin verilmesi sadece sisplatin verilen grupla kıyaslandığında %ID/g’de anlamlı artışa (sırasıyla, 21.28±7.73 ve 18.97±3.24) neden oldu (p<0.002). Sisplatin verilen grupta plazma BUN ve kreatinin düzeylerinde nefrotoksisite ve akut renal yetmezliği gösteren belirgin artışlar gözlendi. MDA ve GSH düzeyleri sisplatinin böbrek dokusunda neden olduğu oksidatif stres ile uyumlu idi. Sonuç: Bulgular L-karnitinin amifostine benzer şekilde sisplatinin neden olduğu nefrotoksisiteyi anlamlı düzeyde azalttığını göstermektedir. (MIRT 2011; 20: 1-6) AU - YÜREKLİ, Yakup AU - ÜNAK, PERIHAN AU - Yenisey, Çiğdem AU - ERTAY, Türkan AU - MÜFTÜLER BİBER, Fazilet Zümrüt AU - MEDİNE, Emin İlker PY - 2011 JO - Molecular Imaging and Radionuclide Therapy VL - 20 IS - 1 SN - 2146-1414 SP - 1 EP - 6 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/127474 ER -TY - JOUR TI - Tinea Kapitisin Nadir Bir Komplikasyonu: Ürtikeryal İd Reaksiyonu AB - Sıklıkla prepubertal yaş grubundaki çocukları etkileyen tinea kapitis; saç folikülü ve folikül çevresinin dermatofit kaynaklı yüzeyel fungal enfeksi- yonu olarak tanımlanabilir. Dermatofitoz tanılı hastalarda nadir görülen id reaksiyonu; dermatofit antijenlerine karşı gelişen gecikmiş tipte hi- persensitivite reaksiyonu olarak kabul edilmektedir. İd reaksiyonu, sık- lıkla papüler ve veziküler morfolojide izlenir. Ürtikeryal id reaksiyonu ise oldukça nadirdir. Bu makalede, tinea kapitis profundaya bağlı gelişen, ürtikeryal id reaksiyonu tanısı konulan iki pediatrik olgu sunulmuş ve tinea kapitisin, ürtikeryal reaksiyonların olası bir etyolojik faktörü olabi- leceği vurgulanmıştır. Olgularımızı, tablonun oldukça nadir görülmesi nedeniyle sunuyoruz. AU - ceylan, gokhan AU - İşgüder, Rana AU - KARA, Ahu AU - GÜLFİDAN, Gamze AU - AĞIN, Hasan AU - devrim, ilker AU - KIZILYEL, Okan AU - Elmas, Ömer Faruk AU - GÖRGÜN, Mustafa AU - Metin, Mahmut Sami AU - Doğan, Fatma DO - 10.5578/ced.57491 PY - 2017 JO - Çocuk Enfeksiyon Dergisi VL - 11 IS - 2 SN - 1307-1068 SP - 98 EP - 101 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/303614 ER -TY - JOUR TI - Mitral valv prolapsusu sendromunda (MVPS) semptomlar anjiyotensin dönüştürücü enzim (ACE) gen polimorfizmi (I/D) ile ilişkili midir? AB - Amaç: Mitral valv prolapsusu sendromunda (MVPS) semptomlarının ACE gen polimorfizmi (I/D) ile olan ilişkisini araştırmak.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya toplam 120 olgu (58 erkek 62 kadın; ort. yaş 43; dağılım 19-81) alındı. Ekokardiyografik olarak MVPS tanısı olan 60 birey, ekokardiyografik olarak normal olan 60 birey ile ACE gen polimorfizmi yönünden karşılaştırıldı. Genotipleme için polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) yöntemi kullanıldı.Bulgular: Genotip dağılımı tüm bireylerde; DD 15 (%12.5) ID 83 (%69.2) II 22 (%18.3), MVPS olgularında; DD 11 (%9.2) ID 39 (%32.5) II 10 (%8.3) kontrol grubunda; DD 4 (%3.3) ID 44 (%36.7) II 12 (%10) olarak bulundu (p>0.05).Sonuç: ACE gen polimorfizmi (I/D) MKPS semptomlarının gelişimi üzerinde etkili gibi görünmemektedir. AU - TANGÜREK, Burak AU - ÖZER, Nihat AU - ÇETİN, Mustafa AU - YILMAZ, Hale AU - SAYAR, Nurten AU - AKSOY, Şükrü AU - gürkan, Ufuk AU - BOLCA, Osman PY - 2008 JO - Bakırköy Tıp Dergisi VL - 4 IS - 4 SN - 1305-9319 SP - 152 EP - 155 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/85502 ER -TY - JOUR TI - Grafit ve Ömrünü Tamamlamış Atık Lastikten Elde Edilen Karbon Siyahının İyileştirilmiş Hummers Yöntemi ile Oksidasyonu AB - Grafen oksidin kimyasal sentezinde grafitin yüksek maliyeti nedeni ile kömür veya karbon siyahı gibi düşük maliyetli alternatif karbonkaynakları üzerindeki çalışmalar yoğunlaşmıştır. Bu çalışmada, İyileştirilmiş Hummers yöntemi ile grafit ve ömrünü tamamlamış atık lastiktenpiroliz ile karbon siyahının oksidasyonu gerçekleştirilmiştir. Grafen oksit (GO) ve okside karbon siyahının (CBO) ürün özellikleri –yapısal kusurluluğu, karbon içeriği, özgül ısı kapasitesi – belirlenmiş ve kıyaslanmıştır. Raman desenleri ile yapılan analiz ile ömrünü tamamlamışatık lastikten piroliz ile elde edilen karbon siyahının, nano boyutta ve yüksek saflıkta karbon siyahına (ID/IG=2,66) ve grafenokside (ID/IG=1,40) karşın daha kusurlu bir yapıya sahip olduğu belirlenmiştir (ID/IG=5,65). Buna karşın X-Ray Saçılım analizleri ile oksidekarbon siyahının grafen tabakalarında düzeninin grafen okside göre daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Okside karbon siyahının atomikkarbon içeriği 83,1% iken grafen oksidin atomik karbon içeriği 73,0% olarak belirlenmiştir. Bu sonuçlar okside karbon siyahının dahayüksek karbon içeriğine sahip olduğu görülmektedir. Çalışmadaki dikkat çekici sonuçlardan biri okside edilen karbon tabanlı malzemelerinözgül ısı değerleridir. Grafen oksidin, – 40°C ve 50°C arasında ölçülen tüm özgül ısı kapasitesi değerleri okside karbon siyahından yüksekolarak bulunmuştur. İyileştirilmiş Hummers yönteminde grafit yerine karbon siyahının belli miktarlarda kullanılmasının ürün özellikleriningrafen oksitten çok uzaklaşmaması için gerekli olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca, okside karbon siyahının grafen oksit ile su arıtmave elektronik uygulamalar gibi potansiyel endüstriyel uygulamalar bakımından kıyaslanması gerektiği sonucuna varılmıştır. AU - ALP, Recep Berk AU - DILMAÇ, OMER FARUK AU - Şimşek, Barış DO - 10.7240/jeps.523217 PY - 2019 JO - International journal of advances in engineering and pure sciences (Online) VL - 31 IS - 3 SN - 2636-8277 SP - 238 EP - 244 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/331470 ER -TY - JOUR TI - LMP-1 and Nasopharyngeal Carcinoma (NPC) AB - Amaç: Bu çalışmanın amacı nazofaringial karsinomun litik fazı üzerine etkili olduğu düşünülen LMP-1, ile H2O2 , nitrozamin ve nikotinin gibi dış faktörler arasındaki etkileşimi belirlemektir. Materyal ve Metod: insan LMP-1 (GI: 343177335) aminoasid sekansı ile nikotin (ID: 89594), nitrozamin (ID: 37183) ve H2O2 (ID: 37183) nin yapısal içeriği The National center of Biotechnology Information'a ait veri tabanına göre açıklanmıştır. LMP-1 in 3 boyutlu yapısı SWISS-MODEL web ağı kullanarak tasarlandı. Hex 6,12 hedef moleküle öncülük etmesi için kullanıldı. LigPlus+1.4.4 software ile ligand detayları tarandı. Moleküler grafikler ve analizler PyMOL ile yapıldı. Bulgular: LMP-1 in H2O, nitrozamin ve nikotin ile etkileşimi vardır. LMP-1 in H2O2 etkileşimi için harcadığı enerji (67,79 kj/mol), nikotin (-149,43 kj/mol) ve nitrozamin (-82,93 kj/mol) için kullanılandan daha düşüktür. LMP-1 ile H2O2 arasındaki etkileşimin türü Hidrojen bağı iken LMP-1 ile nitrozamin ve nikotin arasındaki etkileşim hidrofobik bağdır. Sonuç: LMP-1 H2O2 ile nitrozamin ve nikotine göre daha güçlü bağ kurar. Dış etken olan H2O2 nin LMP-1 i etkileyerek NPC li hastalarda litik enfeksiyon fazına geçişe neden olduğu tahmin edilmektedir. AU - FATCHIYAH, Fatchiyah AU - SUHARJONO, Suharjono AU - ROFİİ, Achmad AU - BUDİNİNGRUM, Anggun Indah PY - 2014 JO - Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi VL - 39 IS - 3 SN - 0250-5150 SP - 480 EP - 487 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/220586 ER -TY - JOUR TI - Migraine prevalence and related factors in Çanakkale AB - Giriş: Ağrının şiddeti, yaşam kalitesine etkisi, bireysel ve toplumsal ekonomik etkileri nedeniyle migren dünyada önemli bir halk sağlığı sorunudur. Amaç: Migrenin Batı Anadoludaki sıklığı, sosyo-demografik özellikleri ve risk faktörlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Metot: Tanımlayıcı kesitsel desendeki bu çalışmada, Anadolunun batısındaki Çanakkale il merkezinde bulunan dokuz aile sağlığı merkezinden 18-81 yaş arasında toplam 942 gönüllü katılımcıya ulaşıldı. Çalışmada katılımcılara sosyo-demografik özelliklerini sorgulayan anket ile ID-migren testi uygulandı. ID-Migren Testine göre migren olan katılımcılara baş ağrısının karakteri, tetikleyici faktörleri ve baş ağrısı atakları esnasında yaşadıkları işgücü kaybı sorgulandı. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 44,1±15,00 idi. ID-Migren testine göre migren sıklığı %15,0 (n=141), erkeklerde %4,7 (n=44) ve bayanlarda %10,3 (n=97) sıklıkta saptandı. Çok değişkenli analiz sonuçlarına göre migren gelişme riskini kadın olmak 2,7 kat (%95 GA: 1,75- 4,00), çalışıyor olmak 2,0 kat (%95 GA: 1,37-3,05) artırmaktaydı. Migren atağının günlük işlevselliği etkilediğini belirten 89 kadın (%65,0) ve 40 (%29,2) erkek katılımcı vardı. Sonuç: Çalışmamızda Anadolunun batısında migren sıklığı %15 olarak saptanmış olup, Türkiye ortalamasının altındadır. Bununla birlikte kadın olmak ve çalışıyor olmak değişkenlerinin migren olma olasılığını artırdığı tespit edilmiştir. AU - ULUDAĞ, Ayşegül AU - ŞAHİN, Erkan Melih AU - CEVİZCİ, Sibel AU - BATU, Bulut AU - GUZEY, Ozgur AU - PETRİCLİ, Utku AU - SEYHAN, Levent AU - ÖZKAN, Demet AU - ISLEYEN, Nezir AU - ARSLAN, KADİR AU - YELPAZE, Sedat AU - ASKIN, Meryem PY - 2015 JO - Turkish Journal of Family Medicine and Primary Care VL - 9 IS - 1 SN - 1307-2048 SP - 16 EP - 22 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/191944 ER -