TY - JOUR TI - Bir İşkâl Çözüm Yöntemi Olarak Neshin Aidiyeti AB - Müşkilü’l-Kur’ân, kendisinde ilk bakışta aralarında çelişki olduğu düşünülen âyetlerden ve bu âyetler uzlaştırılırken hangi yolların/yöntemlerin uygulanacağından bahsedilen bir Kur’ân ilmidir. Bir müfessir hatta bir mümin açısından işkâlin hakiki anlamda Kur’ân’a izafesi mümkün değildir ve âyetler arasında olduğu düşünülen işkâller/çelişkiler Kur’ân’da değil, öznenin vehminde zuhur etmektedir. Dolayısıyla bu ilimde hem çelişki tespitinin hem de çelişkinin giderilmesinin tefsir metodolojisinin yorumcu bağlamı ile ilişkili olduğu, bu ilmin oldukça dinamik bir zeminde varlık kazandığı ve müfessirin yorum yetisini belirleyen karakteristik bir özelliğe sahip olduğu görülür. Müşkilü’l-Kur’ân’ın diğer Kur’ân ilimlerinden ayrılan yönü, onun Kur’ân’la ilgili genel tespit ve istatistiksel bilgilerden öte tefsirin pratik boyutuyla alakalı olmasıdır. Bu sebeple müşkilü’l-Kur’ân’ın kapsamı zamana, kültüre, yorumcunun bakış açısına, bilgi birikimine ve ekol tercihlerine göre değişme potansiyeline sahiptir. Bununla birlikte disiplinlerin müşkil kavramını farklı şekillerde tanımlıyor olması ve erken dönemde kaleme alınan müstakil eserler ile Zerkeşî sonrasında yazılan ulûmü’l-Kur’ân literatüründe konunun kapsamıyla ilgili görülen değişiklik, müşkilü’l-Kur’ân ilminin mahiyeti ve muhtevası ile ilgili terminolojik-kronolojik-metodolojik bir analiz yapmayı gerektirmektedir. Zerkeşî öncesindeki yapısıyla müşkilü’l-Kur’ân ilmi içeriği kadar hedef kitlesiyle de sonraki süreçte ortaya çıkan yapısından ayrışmaktadır. İbn Kuteybe gibi isimlerin eserlerine bakıldığında bu ilmin mülhidlere cevap verme gibi bir misyonunun olduğu da görülür. Hâlbuki özellikle yakın dönemde ele alındığı kapsam ve yöntemlerle müşkilü’l-Kur’ân şer’î ilimlerin iç dinamiklerinden hareket etmektedir. Dolayısıyla Zerkeşî’nin, erken dönemde kapsamlı bir içeriğe sahip olan müşkilü’l-Kur’ân ilmini, farklı bir isimle ve muhtevasını daraltarak tefsirin iç dinamiklerinden beslenen bir alan olarak tanımladığı, Süyûtî sonrasında ise bu ilmin standart bir form kazandığı söylenebilir. Bu süreç müşkilü’l-Kur’ân ilminin konusu ve muhtevası ile ilgili bazı değişimleri beraberinde getirmiştir. Zira erken dönemde inkârcıların Kur’ân hakkındaki şüphe ve itirazlarına cevap verme gibi bir amacı da olan müşkilü’l-Kur’ân, Zerkeşî sonrasında daha çok anlaşılma güçlüklerinin giderilmesini konu edinen bir alana evrilmiştir. Bu çerçevede Zerkeşî’nin tanımladığı yapısıyla bu ilimde ortaya konulan yöntem ve tasnifler kelamullahı anlamlandırma çabasının bir ürünüdür. Bu anlamlandırma çabasının terminolojik ve teorik çerçevede şer’î ilimler şemsiyesi altında sistematize olması, müşkilü’l-Kur’ân ilmini kelam ve fıkıh/usul alanlarına açar. Müşkilü’l-Kur’ân konusunda kaleme alınan eserlerde ve fıkıh usulü literatüründe, âyetler arasında söz konusu olan çelişki vehimlerinin sebeplerinden ve bunları giderme yollarından bahsedilmiştir. Bu yolların neler olduğu işkâlin hangi kapsamda ele alındığına göre değişir. İşkâli lafızlardaki kapalılıkları da içerisinde barındıracak şekilde ele alanlar, bu kapalılıkları giderirken rivâyetler, siyak/bağlam, hakikat-mecaz, akıl, kıyas, örf gibi çok farklı delillere başvururlar. Zahiri çelişki durumunda ise cem‘, tercih, nesih, terk gibi yöntemler kullanılır. Klasik dönemde bu yöntemlerden hangisinin önce uygulanacağı hususunda ekollerin tercihlerindeki farklılıklara rağmen âyetler arasındaki işkâl izlenimleri giderilirken izlenen yollarla ilgili neredeyse ittifak vardır. Modern dönemde ise bazı araştırmacılar, bu yöntemlerden biri olan neshin doğrudan müşkilü’l-Kur’ân’la alakalı olduğunu iddia etmekte ve literatürde neshe, âyetler arasındaki çelişkiler yorumlanamadığında başvurulduğunu belirtmektedirler. Neshin, âlimlerin âyetler arasındaki çelişki izlenimlerini gideremediklerinde başvurdukları bir yöntem olduğuna dair modern dönemde ortaya atılan bu iddia müşkilü’l-Kur’ân’ın tanımı, mahiyeti ve muhtevası ile yakından ilişkilidir. Bu bağlamda kavramların karşılıkları ve çelişki izlenimleri giderilirken kullanılan yolların/metotların mahiyet-muhteva sarkacında nereye denk düştükleri hayati öneme sahiptir. Zira neshin bir işkâl çözüm yolu olarak kabul edilmesi fıkıh perspektifi açısından onun Kur’ân’da teâruzun bulunmadığını kanıtlayan yollardan biri olmasından kaynaklanır ve nesih, birbiriyle çelişen iki farklı hükmün farklı zamanlarda geçerli olduğu anlamına gelir. Çelişki ise bu iki hükmün aynı zamanda geçerli olduğu savunulduğunda ortaya çıkar. AU - Yüksek, Muhammed İsa DO - 10.18505/cuid.960641 PY - 2021 JO - Cumhuriyet İlahiyat Dergisi VL - 25 IS - 3 SN - 2528-9861 SP - 1065 EP - 1080 DB - TRDizin UR - http://search/yayin/detay/483344 ER -