1.297 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Bu çalışmada, ortaöğretim/lise öğrencilerinin tarih konularını öğrenirken hangi öğrenme stratejilerini ne düzeyde kullandıkları ve tarih dersini nasıl anlamlı hale getirmeye çalıştıkları araştırılmıştır. Çalışmanın evrenini, İstanbul ili Üsküdar ilçesinde bulunan tesadüfi olarak seçilmiş, Cumhuriyet Lisesi, Halide Edip Adıvar Lisesi ve Burhan Felek Lisesi olmak üzere üç resmi ortaöğretim okulu oluşturmaktadır. Çalı şmanın örneklemi, 2004-2005 eğitim-öğretim yılında bu okullarda öğrenim görenlerden rastgele seçilmiş toplam 346 öğrencidir. Çalışma, nicel ve nitel araştırma yöntemlerine dayalı olarak gerçekleştirilmiştir. Nicel araştırma boyutunda pilot çalışması yapılmış anket uygulanmıştır. Nitel araştırma boyutunda ise bireysel mülakatlar (n=13) aracılığıyla öğrencilerin öğrenme stratejileri belirlenmiştir. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre öğrencilerin yarıya yakını tarihi her koşulda sevdiklerini belirtmekteler ancak tarih dersini nasıl çalışmaları gerektiğini bilememektedirler. Tarihi nasıl çalışacağını bilemedikleri için öğrencilerin % 19,7'si tarih öğrenmekten sıkılmaktadır. Lise öğrencilerinin % 73,13'ü kendi kendilerine bu dersi öğrenmeye çalışmaktadır. Tarih derslerini çalışırken öğrencilerin en çok kullandığı strateji tekrar stratejisidir. Tarih dersini çalışırken en az başvurulan strateji ise anlamlandırma stratejisidir.
Ailenin çocuğa karşı kabul ve red tutumlarının sebeplerini, sonuçlarını ve ilişkili olduğu kavramları tahmin etme ve açıklamayı amaçlayan bir sosyalleşme teorisi olan “Ailenin Çocuğu Kabullenme ve Reddetme Teorisi”, ebeveyn çocuk etkileşimine çok yönlü bir bakış açısı kazandırmıştır (Kasuto, 2005). Kültürler arası ve kültürler içi çalışmalarında Rohner ve Britner (2002 Akt. Toran 2005) ailenin çocuğu reddetmesi ile çeşitli akıl sağlığı sorunları arasında korelasyon saptamışlardır. Sözkonusu sorunlar, depresyon ve depresif davranışlar, davranış bozukluğu, dışa vurum davranışları ve suç işleme gibi davranış problemleridir. Ailenin çocukla etkileşimi, çocuğun birebir davranışlarına yansıyacak kadar etkilidir. Bu araştırmanın amacı, annelerin kabul- red düzeyleri ile çocuklarının empati becerisi arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Araştırmanın örneklemini ise İstanbul ili Gaziosmanpaşa ilçesi Mustafa Gümüş ve Cemal Gürsel İlköğretim Okulları’ nın ve Üsküdar ilçesi Ali Fuat Cebesoy İlköğretim Okulu’ nun 4., 5. ve 6. sınıflarına devam eden 387 öğrenci oluşturmuştur.
Bu araştırmanın genel amacı, İstanbul ili resmî ilköğretim okullarında görev yapan yöneticilerin uzmanlık konusunda algılarını belirlemek ve bu algıların bireysel değişkenlere göre farklılık gösterip göstermediğini ortaya çıkarmaktır. Araştırmaya katılan okul müdürü sayısı 62’dir. Katılımcıların 10’u kadın 52’si erkektir. Araştırmanın verileri, literatür taraması ve örnekleme giren okul müdürlerine ölçek uygulama yoluyla elde edilmiştir. Araştırmanın örneklem grubu Üsküdar, Kadıköy, Ümraniye ilçelerinden random yöntemiyle seçilmiştir. Verilerin toplanması için iki ölçekten yararlanılmıştır. Katılımcılara dağıtılan anket formunda katılımcıların demografik bilgilerini içeren üç soru bulunmaktadır. Araştırmanın birinci ölçeğinde katılımcıların uzmanlık konusundaki algılarını içeren 20 madde; ikinci ölçeğinde uzmanlık konusundaki öz değerlendirmelerini içeren 20 madde bulunmaktadır. Araştırma ölçeği, 62 kişilik gruba iki hafta ara ile uygulanmıştır. Test tekrar test tekniği ile yapılan uygulamadan sonra elde edilen bilgiler araştırmacı tarafından bilgisayara girilmiştir. Araştırma verilerine göre ilköğretim kurumlarındaki yöneticiler, uzmanlıkla ilgili davranışları ara sıra yerine getirmektedirler. Yöneticilerin uzmanlık konusunda verdikleri cevapların en düşük aritmetik ortalaması uzmanlık, gelişme, öğrenme ve araştırmalarda stratejik temelli öğretimsel işlemleri destekler ve geliştirir, maddesidir ( =2,39). Yöneticiler gelişme, öğrenme ve araştırmalarda stratejik temelli öğretimsel işlemleri destekleme ve geliştirme davranışını “az” yerine getirmektedirler.
Sinan yapılarında kubbeler, mekan örtüsünde tek olarak kullanıldıkları gibi mekan genişlemesine bağlı olarak yarım kubbelerin çeşitli kombinasyonlarıyla beraber de kullanılmıştır. Bununla birlikte, Mimar Sinan, genç yaşta ana kubbe + kemer + pandantif + yarım kubbelerin sentezi olan mükemmel bir taşıyıcı sistem geliştirmiştir. Oluşan bu monolitik sistemin yapısal davranışı oldukça karmaşıktır. Bu yüzden, sistemin yük taşıma mekanizmasını ve yapısal davranışını tespit etmek, günümüzün bilgisayara dayalı hesap metotları yardımıyla mümkün olabilmektedir. Çalışmada, “SAP2000” yapısal analiz programı kullanılarak, Mimar Sinan’ın önemli bazı camilerinden dörtgen mesnet sistemi ile desteklenen; Mihrimah Sultan/Edirnekapı, Süleymaniye, Mihrimah Sultan/Üsküdar, Şehzade Mehmed; altıgen mesnet sistemi ile desteklenen; Karaahmetpaşa, Sokullu Mehmet Paşa/Kadırga; sekizgen mesnet sistemi ile desteklenen; Sokullu Mehmet Paşa/Azapkapı ve Selimiye camileri mekân örtülerinin zati ağırlıkları altında analizleri yapılmıştır. Tüm modeller, modellemede ve çözüm sonuçlarında ortaya çıkabilecek karışıklıkları önlemek maksadıyla kemerlerin kolonlara oturduğu seviyelerden yukarısı için kurulmuştur. Çözüm sonunda, ana kubbe, kemer, yarım kubbe ve pandantif dörtlüsünün karşılıklı yapısal etkileşimi belirlenmiş ve her bir sisteminin yapısal davranışı sayısal olarak ortaya konulmuştur. Altıgen ve sekizgen destek sistemi ile desteklenmiş yapıların gerek deplasman gerekse gerilme dağılımı bakımından diğer sistemlere göre daha emniyetli tarafta kaldığı gözlenmiştir.
Bu çalışmanın amacı, elit bayan basketbol takımı ve elit bayan hentbol takımı oyuncularının fiziksel uygunluk parametrelerindeki farklılıklarının incelenmesidir. Araştırmaya 2004-2005 sezonunda Türkiye 1. liglerinde şampiyon olmuş Fenerbahçe bayan basketbol takımı (N=12) ve Üsküdar Anadolu bayan hentbol takımı (N=12) oyuncuları katılmıştır. Araştırmadaki tüm ölçümler (boy uzunluğu, vücut ağırlığı, dikey sıçrama testi, otur-eriş testi, mekik koşusu, 20 metre sprint, beden kitle indeksi (BKİ), anaerobik güç, sırt kuvveti, bacak kuvveti ve sağ-sol pençe kuvveti testleri) her iki takım oyuncularına uygulanmıştır. Araştırmada elde edilen tüm veriler SPSS istatistik programında kaydedilerek, Descriptive analizleri (X ve S.S.) ve Mann- Whitney U testi uygulanarak 2 farklı branştaki sporcuların parametreleri p<0,05 ve p<0,01 düzeyinde birbirleri ile karşılaştırmaları yapılmıştır. Sonuç olarak, elit bayan basketbol ve hentbol takım sporlarında üst düzey yarışmalarda başarılı olabilmek ve optimal performans elde edebilmek için teknik ve taktik becerilerin yanında yüksek derecede fiziksel uygunluk kapasitesi gerekmektedir. Çalışmamızda elit bayan basketbolcu ve hentbolcuların fiziksel uygunluk parametreleri karşılaştırıldıklarında boy parametresi açısından basketbolcular lehine bir durum görünürken, diğer fiziksel özelliklerde herhangi bir farklılık bulunamamıştır.
Bu çalışmanın amacı, ilköğretim okulları 6, 7 ve 8. sınıf matematik dersindeki sınıf başarısını etkileyen faktörlerin; resmi ve özel ilköğretim okullarında görevyapan matematik öğretmenleri açısından değerlendirilerek karşılaştırılmasıdır. Bu amaç doğrultusunda 6 alt probleme yer verilmiştir.Araştırma, 2002-2003 Eğitim-Öğretim yılında İstanbul’un Anadolu yakasında Kadıköy, Ümraniye ve Üsküdar ilçelerinden seçilen 13 resmi ve 5 özel ilköğretim okulunda görev yapan 6, 7 ve 8. sınıf matematik öğretmenleri, okul yöneticileri, bölge müfettişlerinin yanı sıra öğrenciler ve bu öğrencilerin velileri ile yapılmıştır.Tarama modeli olan bu araştırmada, veri toplama aracı olarak anket kullanılmıştır. Çalışmanın ilk bölümü matematik öğretmenlerinin kişisel özellikleri ile ilgili sorulardan, 2. , 3. , 4. , 5. ve 6. bölümleri sırasıyla, öğrenciler, veliler, zümre öğretmenleri, öğretmenin kendisi ve okul yöneticisi tarafından yanıtlanmış olan değerlendirme sorularından, son bölümde ise okul yöneticisi tarafından yanıtlanan sicil değerlendirme sorularından oluşmaktadır.Toplanan veriler SPSS (12.0) programı çerçevesinde temel istatistik fonksiyonları kullanılarak analiz edilmiş ve bulguların ışığı altında tartışma , sonuç, öneriler verilmiştir.
Gerek mikro ve gerekse makro düzeyde toplumların gelişmesinde en belirleyici faktörün eğitim olduğunu söylemek mümkündür. Diğer taraftan, 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren insan gücü yerine makinenin ikame edilmesiyle başlayan sanayi devrimi, nitelikli insangücü ihtiyacını belirgin bir şekilde ortaya çıkarmış ve fiziksel gücün yerini el becerisi almaya başlamıştır. Günümüz bilgi toplumlarında ise hem bedensel hem de el becerisinin yerini beyin gücü almıştır. Tüm dünyada, özellikle gelişmiş ülkelerde teknolojik alanda yaşanan gelişmeler bir çok yeni mesleğin ortaya çıkmasına, bazı mesleklerin ise ortadan kalkmasına neden olmuştur. Eğitim ve meslek seçiminin bu denli önem kazandığı günümüzde çocukların fiziksel ve psikolojik özellikleri ve ailelerin tercihlerinin dikkate alınmaması düşünülemez. Ülkemizin eğitim ve teknoloji alanında yaşadığı gelişmeleri, aile yapısında meydana gelen değişmeleri ve bu gelişme ve değişmelerin çocukların eğitim ve meslek seçimi konusunda tercihleri üzerindeki etkisini belirleyebilmek için görgül (ampirik) araştırmalara ihtiyaç bulunmaktadır. Bu amaçla, Üsküdar genelinde 992 Hanehalkı Reisiyle (HHR) yüzyüze mülakat yapılmış ve HHR'nin çocuklarının eğitim ve meslek seçimi konusunda tercihleri tespit edilmiştir. Ayrıca, Üsküdar genelindeki bu veriler, DPT'nın 1988 yılında yapmış olduğu araştırma sonuçlarıyla karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırma ile aradaki farklar ve benzerlikler ortaya konmaya çalışılmıştır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhııriyeti'nde (K. K. T. C.) yürütülen bu araştırma, Kıbrıs Yerli Koyununun düşük düzeyde bulunan döl ve süt verim kabiliyetlerinin yükseltilebilmesi için Sakız ve İvesi koçlarla melezlenmesi, ada şartlarında elde edilen melez İvesi x Kıbrıs Yerli ( $F_1$ ) ve Sakız x Kıbrıs Yerli (Fi) kuzuların yaşama gücü ve büyüme özellikleri ile $F_1$ koyunların döl ve süt verimleri yönünden birbirleriyle karşılaştırılması amacıyla yapılmıştır. İvesi x Kıbrıs Yerli ( $F_1$ ) melezleri için $"AF_1"$ ve Sakız x Kıbrıs Yerli ( $F_1$ ) melezleri için ise $"SF_1"$ terimleri kullanılacaktır. $AF_1$ ve $SF_1$ kuzuların 90. güne kadar yaşama gücü değerleri sırasıyla %95.89 ve %93.42 olarak saptanmıştır. Büyüme hızı ile ilgili özelliklerden ortalama doğum ağırlığı $AF_1$ ve $SF_1$ melezi kuzular için sırasıyla 4.59 k'g ve 4.48 kg; 90. gün ağırlığı ise 27.79 kg ve 26.75 kg olarak belirlemiştir. Araştırmada, $AF_1$ ve $SF_1$ koyunların sıfat öncesi grtalanıa_ canlı ağırlık değerleri sırasıyla 57.10 kg ve 54.79 kg olarak tespit edilmiştir. Döl verim özelliklerinden tek ve ikiz doğum oranı, kuzu oranı, bir doğuma düşen kuzu sayısı ve sütten kesilen kuzu oranı $AF_1$ koyunları için sırasıyla %88.09, %67.57, %32.42, %116.67, 1.32 ve %111.90; $SF_1$ koyunlar için ise %93.35, % 39.02, %43.90,.%l7.0.7, %174.42, 1.83 ve %158.13 olarak belirlenmiştir. AFı ile SFı koyunların ortalama laktasyon süreleri sırasıyla,245.73 gün ve 243.27 gün ve laktasyon süt verimleri ise 116.92 kg ve 197.10 olarak belirlenmiştir. Bu araştırmada, gerek her iki genotipteki $F_1$ kuzuların yaşama ve büyüme hızındaki değerlerin birbirine yakın bulunması gerekse de $SF_1$ koyunların döl ve süt verim kabiliyetindeki bariz üstünlük nedenleriyle $SF_1$ koyunların kullanma melezlemesinde anaç materyal olarak tercih edilmesinin daha uygun olacağı görüşüne varılmıştır.
Türkiye'de Cumhuriyetin başından itibaren sınıf öğretmeni yetiştirilmeye önem verilmiş ve günümüzde sınıf öğretmenliği önemli standartlara kavuşturulmuştur. Yetiştirilen sınıf öğretmenlerinin sayı bakımından yetersiz kalması nedeniyle 2000'li yıllara kadar bu mesleğe dışardan atamalar devam etmiştir.Günümüzde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı gelişmiş ülkelerin çok gerisinde kalmış, Türkiye genelinde 32 olan bu sayının, göç alan illerimizde 48 ve daha yüksek olduğu hesaplanmıştır. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmenlerinin çalıştıkları eğitim-öğretim sürecinde derslerle ilgili karşılaştıkları sorunları, bunlarla ilgili görüşleri ve tercih ettikleri öğretim teknikleri hakkında bilgi toplamak, konuyla ilgili bundan sonraki tartışmalara yeni öneriler sunmaktır. Araştırma Mart-Mayıs 2003 tarihinde Üsküdar, Kadıköy, Ümraniye ve Maltepe ilçelerinde gerçekleştirilmiştir. Tesadüfi örneklem sistemiyle 211 sınıf öğretmenine araştırma konusuyla ilgili 25 soruluk görüşme formu düzenlenerek uygulanmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre sınıf öğretmenlerinin önemli bir kısmı okuma-yazma ve dört işlem derslerinin 4. sınıfa kadar devam etmesini, Türkçe-Matematik derslerine daha çok önem verilmesini ve 4. sınıftan itibaren Türkçe, Matematik ve ingilizce gibi derslere branş öğretmenlerinin girmesini istemektedir. Ayrıca sınıf öğretmenlerinin yaklaşık yarısı öğretim sürecinde soru-cevap tekniğini kullanmaktadır.
50 yaşında bir erkek hasta 1 yıldır devam kusma ve geceleri olan öksürük şikayeti ile hastanemize başvurdu. şikayetleri giderek artmış ve son 2 ayda daha da şiddetlenmiş. Akciğer filminde sağ parakardiak opasite izlendi. Toraksın bilgisayarlı tomografisinde diafragma üzerinde, içerisinde hava ve katı komponenleri içeren kitle lezyonu dörüldü. Baryumlu özefagogramda distal özefagusta divertikül ve hiatal herni izlendi. Monometrik incelemede özgün olmayan özefagus motilite bozukluğu saptandı. Hastaya başarılı bir şekilde abdominal divertikülektomi uygulandı ve postoperatif dönemde sorun yaşamadı. Epifrenik divertikülü olan hastalarda özefagus motilite bozukluğu prevelansı yüksektir ancak nadiren, bu vakada olduğu gibi, bunu sınıflamak güç olabilir.
Zeynep-Kamil Hastanesi, Üsküdar'ın, sağlık hizmetini günümüze dek sürdürebilmiş en eski sağlık kuruluşudur. Bir diğer özelliği de, İstanbul'un ilk "hususi bir hayır müessesesi" olmasıdır. Kuruluşundaki bu özellik nedeniyle, Osmanlı dönemi hastaneleri içinde ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Hastane, Yusuf Kamil Paşa ile eşi Zeynep Hanım'ın özel mülkleri olarak, hastalara "meccanen" hizmet vermek amacıyla yaptırılmıştır. Hastanenin tarihsel gelişimi, yasal statüsü ile doğrudan ilgili olmuştur. Zeynep-Kamil Hastanesi'nin tarihiyle ilgili bazı sorunlara çözüm getirmeyi hedeflediğimiz bu çalışmada, hastanenin kuruluşuyla ilgili olarak tesbit ettiğimiz yeni bulgular sunulacak ve hastanenin tarihi bakımından önemli olduğuna inandığımız yayımlanmamış vakıf belgeleri incelenecektir.
Yer yüzünde en çok şair yetiştiren, barındıran ve hakkında en çok şiir yazılan şehirlerin başında belki de İstanbul gelir. İstanbul tasvirinde yazılan şiirlerin içinde Boğaziçi'nin eşsiz güzellikteki sahillerinin ve bu sahillerdeki yerleşim alanlarının edebî bir şekilde işlendiği sahilnamelerin ayrı bir yeri vardır. Sahilnamelerde Galata'dan başlamak üzere önce Rumeli sahilleri, sonra Anadolu kıyıları Fenerbahçe'ye kadar sırasıyla ele alınır. Bu makalede, öncelikle yukarıda sözü edilen sahilname geleneği hakkında kısaca bilgi verilmiş, sonra geleneğin öncüsü kabul edilen Mustafa Fennî Efendinin ve ona nazire olan İzzet Efendinin sahilnameleri tanıtılmış, ardından bu manzumelere göre Üsküdar sahil yerleşim yerleri tek tek ele alınmıştır. Ayrıca yapılan bu çalışmada, sahilnamelerde bulunan ortak özellikler tespit edilmek suretiyle hangi manzumelerin sahilname sayılıp hangilerinin sayılamayacağı belirlenmiş, geleneğin ilk Örneğini kaleme alan Fennî'nin hangi Fennî olduğu hususundaki karışıklık giderilmiş ve şairlerin gözüyle 18: yüzyıl Üsküdar sahillerinin özellikleri ortaya konmuştur.
Amaç: Bu çalışmada çeşitli nedenlerden ERCP yapılan ve kolestazı olan hastalarda işlem öncesi ve işlem sonrası serum TM düzeylerinin incelenmesi, TM düzeylerinin çeşitli parametrelerle ilişkisinin araştırılması ve ERCP sonrası endotel aktivasyonunun değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde ERCP yapılan 30 hasta çalışma kapsamına alındı. Çalışma grubunu oluşturan 30 hastanın 11'i erkek (%36.7) ve 19'u kadındı (%63.3). Hastaların yaş ortalaması 56±13 yıl (aralık 22-78 yıl) idi. Bulgular:Bu çalışmada ERCP yapılan hastalarda işlem sonrası serum TM düzeylerinin, işlem öncesi düzeylere göre anlamlı derecede yüksek olduğu saptandı (p<0.05). EST yapılan hastalarda ERCP sonrası serum TM düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı artışlar saptanırken (p 0.05), EST yapılmayan hastalarda işlem öncesi ve sonrası değerler arasında fark saptanmadı (p 0.05). Post -ERCP pankreatit gelişen vakalarda ERCP sonrası serum TM konsantrasyonları işlem öncesi değerlerden anlamlı derecede daha yüksek bulunurken, pankreatit gelişmeyen vakalarda aradaki fark anlamlı değildi. Bu çalışmada ERCP'den 6 saat sonra erken dönemde serum TM düzeylerine bakıldığı göz önüne alınırsa, ERCP sonrası yüksek TM konsantrasyonlarının post-ERCP pankreatit gelişimini tahmin etmek açısında prediktif değeri olabilir. Sonuç: Kolestatik sarılığı olan hastalarda serum TM konsantrasyonlarının sağlıklı bireylerle karşılaştırılması, ERCP ve post-ERCP pankreatitle olan ilişkisinin ortaya konabilmesi için daha geniş, kontrollü ve zaman içerisinde TM düzeylerinin takip edildiği prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır. Akut pankreatitlerde serum TM düzeylerinin çeşitli prognostik parametrelerle ilişkisini araştıran çalışmalara ihtiyaç vardır.
Amaç: Bu çalışma 6-14 yaş arası ilköğretim çağı çocuklarında görülebilecek göz hastalıklarının prevalansını ortaya çıkarmak ve göz taramalarının bu yaş grubundaki önemini göstermek amacıyla yapılmıştır. İlköğretim çağı öğrencisinde yapılmış olan bu taramada çocuklar kırma kusuru, şaşılık ve ambliyopi sıklığı açısından incelenmişlerdir. Yöntem: İstanbul ili, Üsküdar ilçesinde 6-14 yaş grubu 3568 ilköğretim çağı çocuğuna göz taraması yapıldı ve ardından göz hastalıkları yönünden sorunu olduğu düşünülen çocuklara ay-rıntılı göz muayenesi yapıldı. Bu muayene için, içinde foropter, projeksiyon eşeli, biyomikros-kop, otorefraktometre, tonometre, keratometre, lensmetre ve indirekt oftalmoskop bulunan bir araç kullanıldı. Çocukların oftalmolojik öykülerini içeren bilgiler aileler tarafından doldurulan anket formlarından elde edildi. Bulgular: Taranan 3568 öğrenciden %10.7'sinde kırma kusuru, %2.5'inde şaşılık, %4'ünde ise ambliyopi tespit edildi. Herhangi bir göz patolojisi bulunma oranı ise %11 olarak bulundu. Anketten öğrenilen bilgiler ışığında kırma kusuru saptanan olguların %62.5'inin, şaşılık sapta-nan olguların %42.8'inin ve ambliyopi gelişmiş olan olguların %41.2'sinin tarama sırasında tespit edildiği saptandı. Sonuç: Bu kesitsel araştırma sonunda kırma kusuru, şaşılık ve ambliyopinin erken tanı ve tedavisinin önemi ortaya çıkmaktadır. Erken tanı için toplumun bu konuda bilgilendirilmesinin yanısıra geniş göz taramalarının özellikle okul öncesi dönemde yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Bu çalışmanın amacı, ilk ve orta öğretim okulu müdürlerinin yönetsel stres kaynaklarını belirleyebilmektir. Araştırma evrenini, 2001-2002 eğitim-öğretim yılında İstanbul İli Üsküdar İlçesi Milli Eğitim Müdürlüğü'ne bağlı ilk ve ortaöğretim okulu müdürleri oluşturmaktadır. Araştırma amacına uygun hazırlanan 44 soruluk ölçek, evrenin tamamına uygulanarak elde edilen veriler frekans ve yüzde dağılımına uygun olarak yorumlanmıştır. Araştırma ile, okul yöneticilerinin karşılaştıkları yönetsel stresin ağırlıklı olarak; siyasal karışma ve baskılar, yetersiz iş gören sayısı ve niteliği, araç-gerec, yetersizliği, aşırı iş yükü, aile ve sosyal yaşama zaman ayıramamak, kendini geliştirme imkanının yetersizliği ve aşırı yazışmalardan kaynaklandığı sonucuna varılmıştır.
Bu çalışma, çiğ ve pişmiş döner kebapların mikrobiyolojik kalitesini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Örnekler. İstanbul'daki 20 satış noktasından toplanmıştır Pişirmeye bağlı olarak et dönerlerinin ılış ü/evindeki mikroorganizma sayıları toplanı bakteri için 10" koh/g'daıı 10'' kob'g'n kolilbmılar için. 10"' kob/g'dan 1(): kob/g'a. laktobasiller için 104 kob/g'dan !()"' kob'ga. stafilokoklar için 10 kob/g'dan 10'kob/g'a. anaeroblar için 10" kob/g'dan 10' kohg'a. pseııdomoıuıslar içm Ki' kob/g'dan 10' koh/g"a ve küf-mayn için I O4 dan'g'dan 10' kob/g'a a/aldı. Döner kebapların iç kısımlarındaki redüksiyon daha düşüktü. Ben/er sonuçlar kanallı etin¬den yapılan dönerlerde ile elde edildi. Bulgular, pişirmenin dönerlerin dış kısımları ü/erine etkili olduğunu: bununla birlikle uygulanan sıcaklık mikrolitini ü/erine islenen tahrip edici etkiye sahip olmadığını göstermektedir. Sonuç olarak, çoğu döner kebapların hiıycmk kalitesinin düşük okluğu ve halk sağlığı açısından risk taşıdığı kanaatine varılmıştır.
-

/ 65
66 / 65