269 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Honeybee products have recently begun to attract attention with their effects on athlete performance. In the present study, it was aimed to investigate the effects of honeybee products’ mixtures on the performance and some blood biochemical parameters of young trained gymnasts. Twenty-four young gymnasts aged between 6 and 12 years were observed for 4 weeks as they continued their usual daily training schedules. The gymnasts were divided into three groups. Group 1 was administered a mixture of honey and bee pollen at a dose of 50 g/day, whereas Group 2 was provided with a mixture of honey, bee pollen, royal jelly and propolis. Group 3 served as the control group and was administered a placebo of wheat starch at a dose of 50g/day. In the beginning and at the end of the study, performance parameters and biochemical parameters of young gymnasts were determined. After treatment, grip force and muscular strength measurements increased in Group 2 (p<0.05). The muscular endurance tests in the two honeybee product mixtures treatment groups showed improvement after supplementation (p<0.05). The improvement noted in the power test in Group 1 was significantly higher than the other groups (p<0.05). There was no significant difference between treatment and placebo groups in all investigated biochemical parameters except total protein, which was lower in placebo group. Although bee products supplements were administered only for a short period of time, the gymnasts showed higher performance in some investigated parameters. It is recommended to conduct further long-term studies using bee products.
Sanayi devriminden sonra insanlar yoğunlaşan iş hayatı ve nüfus artışı sonucu büyük şehirlere sıkışmıştır. Bu sıkışma, bireylere zihinsel ve fiziksel olarak negatif tarzda tesir etmiştir. Bu negatif etkilenmenin bir sonucu olarak bireylerin açık hava rekreasyon etkinliklerine olan ilgisinin artması ile Milli parklara ve tabiat parklarına olan ilgi de artmıştır. Günümüzde bu alanlar birçok insan tarafından rekreatif ya da turistik faaliyetlerde bulunmak için ziyaret edilmektedir. Tabiat alanlarının korunması ve toplumun faydası gözetilerek sürdürülebilir bir tarzda kullanılması çok önem kazanmaktadır çünkü rekreatif faaliyetler gittikçe gelişmekte, çeşitlilik kazanmaktadır ve tabiat alanları rekreatif ya da turistik etkinlikler bakımından çok önemlidir. Bu bakımdan araştırmamız, Sakarya’ da bulunan Poyrazlar Gölü Tabiat Parkı’nın sportif rekreasyon potansiyelini değerlendirmek için yapılmıştır. Araştırmada yöntem olarak Gülez’in 1990 senesinde geliştirdiği ve Çalık tarafından 2006’ da modellenen sportif rekreasyon potansiyeli değerlendirme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada göl sahasının incelenmesi safhasında, Sportif Rekreasyon Değeri (SRD), Peyzaj Değeri (P), İklim (İ), Ulaşılabilirlik (U) ve Olumsuz Etkenler (OSE), yapılan değerlendirmede kriterler olarak kullanılmıştır. Yapılan araştırmanın sonunda; Poyrazlar Gölü Tabiat Parkı doğal kaynak değerleri ve açık alan sportif rekreatif potansiyel değeri bakımından %77 bir oranla çok yüksek olarak tespit edilmiştir. Bu sonuca göre, Poyrazlar Gölü doğal kaynak değerleri ve açık alan sportif rekreatif potansiyel değeri bakımından çok yüksek potansiyele sahiptir. Poyrazlar Gölüne ait doğal kaynakların sportif kullanımına göre uygunluğu ise şu şekilde sıralanmaktadır: doğa yürüyüşü, dağ bisikleti, kano, paintball, ATV aktiviteleri, alandaki kuşların gözlenmesi, sportif anlamda balıkçılık ve fotoğrafçılık bölge yapısıyla en uyumlu açık alan sportif rekreatif aktiviteler olarak görülmektedir.
Hamstring muscles significantly contribute to lower limb mobility and overall body balance. Specifically, hamstring muscle tightness has been suggested as a potential factor affecting an athlete’s postural control. Therefore, this study aims to contribute to the ongoing discourse by investigating the possible relationship between hamstring muscle tightness and postural control among football players. Sixteen male football players (mean age: 20.19 ± 2.17 years, body mass index: 22.01 ± 1.82 kg/m2) with hamstring muscle tightness participated in this cross-sectional study. The assessment of hamstring muscle tightness was conducted through the Active Knee Extension Test. Additionally, the participants’ postural control was evaluated using the Biodex Balance System. The correlation between Active Knee Extension Angle and Postural Control was analyzed through Spearman correlation test. No significant relationship was found between the active knee extension angles of both dominant and non-dominant legs and the postural control measurements (p > 0.05). The study revealed a lack of correlation between active knee extension angle and postural control among football players with hamstring muscle tightness. These findings indicate that hamstring muscle tightness may not impact postural control. Furthermore, it is observed that research involving broader and more diverse participant groups is needed to comprehensively understand this relationship.
Bu araştırmada profesyonel seviyedeki kadın ve erkek futbolcuların anksiyete düzeyleri ile sürekli öfke ve öfke ifade tarzları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın örneklemini Aydın, Tokat, Elâzığ, Yalova, İstanbul, Ordu illerindeki spor kulüplerinde oynayan toplam 149 gönüllü profesyonel futbolcu oluşturmuştur. Çalışmada nicel araştırma yöntemlerinden biri olan betimsel ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Çalışma verileri araştırmacılar tarafından hazırlanmış olan demografik bilgiler anketinin yanı sıra, 1988 yılında Aaron Beck ve arkadaşları tarafından geliştirilen, Ulusoy ve arkadaşları tarafından ise 1996 yılında Türkçe geçerlilik ve güvenirlik çalışması yapılan Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ) ile 1983 yılında Spielberger tarafından geliştirilen ve Özer tarafından 1994 yılında Türkçe uyarlaması yapılmış olan Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzı Ölçeği (SÖÖĠTÖ) aracılığıyla elde edilmiştir. Elde edilen verilerin analizinde dağılımın normalliğine karar vermek için Kolmogorov-Smirnov, normal dağılımın diğer varsayımları olan basıklık ve çarpıklık değerlerinden yararlanılmıştır. Bağımsız gruplarda t-testi kullanılmıştır. Sayısal değişkenler arası ilişkiye Pearson Korelasyon analizi ile bakılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, öfke ve öfke ifade tarzı ile cinsiyet arasında anlamlı bir ilişki tespit edilememişken, Beck Anksiyete Ölçeği arasında kadın futbolcu puanlarından kaynaklanan anlamlı bir farklılık elde edilmiştir. Yaş değişkeni ile her iki ölçek alt boyutu ve genel puanları arasında anlamlı bir farklılık elde edilmemiştir. Futbol oynama süresi ile öfke ifade tarzı arasında anlamlı ilişki tespit edilememiştir, genel Beck Anksiyete ölçeği arasında negatif yönde düşük düzeyde bir ilişki elde edilmiştir. Sonuç olarak iki ölçek arasında pozitif yönde orta düzeyde bir ilişki vardır. Değişkenler ve alt boyutlara ait diğer bulgulara metin içerisinde sırasıyla yer verilmiştir.
Bu araştırma, elit düzeydeki kayakçılarda, bacak sertliği ve reaktif kuvvet indeksi (RKİ) arasındaki farklılıklarının incelenmesi amacıyla yapıldı. Araştırmaya yaş ortalaması (18,55±2,86 yıl) boy ortalamaları (172,10±6,05 cm), vücut ağırlığı ortalamaları (65,73±10,79) olmak üzere 5 farklı branşta toplam 40 erkek kayak sporcusu katıldı. Bacak sertliği ölçümü için gerekli veriler Opto Jump protokolleri üzerinden alındı. Bacak sertliği Dalleau G, ve arkadaşlarının oluşturduğu bir eşitlik ile hesaplandı. Reaktif kuvvet indeksi 40 cm standart derinlik sıçrama üzerinden alındı. Değişkenler arasındaki ilişkilerin analizinde pearson momentler çarpımı korelasyon katsayısı uygulandı. Reaktif kuvvet ile bacak sertliği değişkenlerine incelendiğinde; alp disiplini branşında (r=0,801) yüksek, snowboard branşında (r=0,636) orta, biathlon branşında negatif yönde (r=-0,402) zayıf, kayaklı koşu branşında negatif yönde (r=-0,306) düşük, kayakla atlama branşında pozitif yönde (r=0,261) zayıf ilişki tespit edildi (p= 0,001). Diğer branşlar arasında bacak sertliği ve reaktif kuvvet indeksi değişkenleri arasında anlamlı ilişki görülmemiştir. Bu araştırmanın bulguları ile biathlon, kayakla atlama ve kayaklı koşu branşı sporcularında temel güç antrenmanlarını artırarak yüksek kas katılığını üretebileceği ve yüksek katılığı sürdürmede ise patlayıcı egzersizlerin önemli bir faktör olduğu düşünülmektedir. Bunlarla birlikte kas katılığı ile hız, ani yön değiştirme ve reaktif hız performansları arasında ilişki olduğu düşünülmektedir.
Halk sağlığı uzmanları ve kuruluşları, COVID-19 sırasında 2 yaşından büyük çocuklar için evrensel maske kullanımını önermektedir. Bu çalışma, ilkokul çocuklarında cerrahi maske kullanımının fonksiyonel hareket ve denge üzerine etkilerini belirlemeyi amaçlamaktadır. Yaşları 9-12 arasında değişen altmış sağlıklı ilkokul çocuğu çalışmaya dahil edildi. Çalışmada fonksiyonellik için altı dakika yürüme testi ve 30 saniye otur kalk testi, denge değerlendirmesi için tek ayak üstünde durma testi (SLST) ve nefes darlığı için Vizüel Analog Skalası (VAS) kullanıldı. Tüm değerlendirmeler cerrahi maskeli ve maskesiz olarak karşılaştırıldı. Altı dakika yürüme testi (p=0.00) ve 30 saniye otur kalk testi (p=0.00) sonuçları incelendiğinde, maskeli ve maskesiz durumları arasında istatistiksel olarak fark vardı. SLST test koşulları arasındaki değerler birbirine benzerdi (p>0.05). Ayrıca, maske ile algılanan dispne değerlerinin derecesi, maskesiz test koşulundan daha yüksekti (p<0.05). Maske kullanımı performans parametrelerinde değişikliklere neden olabilir.
Bu araştırmada, spor bilimleri öğrencilerinin teknolojik tutum düzeyleri ile medya okuryazarlık algıları arasındaki ilişkinin bazı değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada, nicel araştırma yöntemlerinden biri olan ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak; araştırmacılar tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgi Formu”, “Teknolojiye Yönelik Tutum Ölçeği (TYTÖ)” ile “Medya Okuryazarlık Algı Ölçeği (MOAÖ)” kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini Karabük Üniversitesi Hasan Doğan Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu lisans öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini bu öğrenciler içerisinden seçkisiz örnekleme yöntemi ile seçilen 100 kadın 114 erkek olmak üzere toplam 214 kişi oluşturmaktadır. Verilerin analizinde; değişkenler arasındaki ilişkinin belirlenebilmesinde t-Testi ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA), ölçekler arasındaki ilişkinin belirlenebilmesi için Pearson Korelasyon analizi kullanılmıştır. Araştırma verilerinden elde edilen sonuçlara göre, öğrencilerim TYTÖ’nin orta düzeyde ortalamaya sahip olduğu, MOAÖ’nin de “medya araçlarının kullanımı” alt boyutunun en yüksek, “üst bilişsel medya farkındalığı” alt boyutunun ise en düşük ortalamaya sahip olduğu görülmektedir. Elde edilen bulgular, öğrencilerin teknolojik araçları kullanma konusunda yatkın olduklarını, ancak medya içeriklerini eleştirel bir bakışla inceleme konusunda daha sınırlı bir bilince sahip olduklarını ortaya koymaktadır. Bu, eğitim programlarında medya okuryazarlığının daha etkin bir şekilde ele alınmasının gerekliliğini vurgulamaktadır. Son olarak, öğrencilerin, teknolojiye yönelik tutumları arttıkça medya okuryazarlık algı düzeylerinin de artış gösterdiği söylenilebilir.
Son yıllarda hızla artan çevre, doğa sorunları ve bireysel davranışlar araştırmacıların dikkatini bu yöne çekmiştir. Buradan hareketle, araştırmanın amacı eğitim sürecinin en önemli parçalarından biri olan öğretmenlerin çevre bilinci, çevresel duyarlılık ve doğaya bağlılık davranışlarının ortaya konmasıdır. Araştırmanın evrenini Gaziantep ilindeki öğretmenler, örneklemi ise rastgele örneklem yolu ile seçilmiş 634 öğretmen oluşturmuştur. Veri toplama araçları olarak Yeşilyurt, Gül ve Demir (2013) tarafından geliştirilen “Çevre Bilinci ve Çevresel Duyarlılık Ölçeği” ve Mayer, F. S., ve Frantz, C. M. (2004) tarafından geliştirilen Türkçe uyarlaması Bektaş, F., Kural, B., & Orçan (2017) tarafından yapılan “Doğaya Bağlılık Ölçeği” kullanılmıştır. Verilerin analizinde bağımsız örneklem t testi, tek yönlü varyans analizi ve Pearson Korelasyon analizi kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre, cinsiyet değişkeninde çevresel duyarlılıkta, yaş değişkeninde ise çevre bilincinde anlamlı farklar bulunmuştur. Branş değişkenine göre doğanın parçası, çevre bilinci ve çevresel duyarlılıkta; spor deneyimine göre ise doğa ile bütünleşme ve doğanın parçası alt boyutlarında anlamlı farklar tespit edilmiştir (p<0.05). Sonuç olarak, öğretmenlerin doğaya bağlılık ile çevre bilinci ve çevresel duyarlılık durumlarının genel olarak orta seviyelerde olduğu söylenebilir. Doğaya bağlılık ve çevresel sorunların çözümü için geliştirici seminerlerin yapılması önerilmektedir. Doğa temelli spor aktiviteleri ile çevresel duyarlılık ve bilinçlendirme çalışmaları yapılabilir.
Bu araştırmada fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü öğrencilerinin tedavi edici egzersiz, fiziksel rehabilitasyon, fiziksel aktivite ve egzersiz bağımlılıklarının incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olan desen araştırma modeli ve nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılarak metaforların ve ölçek puanlarının belirlenmesi hedeflenmiştir. Araştırma grubunu Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon bölümünde öğrenim gören 178 fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü öğrencisi oluşmaktadır. Yapılan analizler sonucunda tedavi edici egzersize yönelik 38, fiziksel rehabilitasyona yönelik 30 ve fiziksel aktiviteye yönelik 3 tema algıladıkları görülmektedir. Fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü öğrencilerinin tedavi edici egzersize yönelik algılamış oldukları kategoriler “eğlendirici etki”, “fiziksel etki”, “psikolojik etki”, “tedavi” ve “zorunluluk”, fiziksel rehabilitasyona yönelik fiziksel etki”, “psikolojik etki”, “tedavi” ve “zorunluluk” ve fiziksel aktiviteye yönelik “fizyolojik etki”, “psikolojik etki” ve “fizyolojik ve psikolojik etki” kategorileri şeklinde ayrıldıkları görülmektedir. Ayrıca fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü öğrencilerinin nicel araştırma metoduna yönelik analizinde; egzersiz bağımlılığına yönelik araştırmasında cinsiyet ve yaş değişkenine göre farklılık olduğu, sınıf değişkenine göre farklılık olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü öğrencilerinin düşünceleri incelendiğinde fiziksel aktivite ve rehabilitasyona yönelik fizyolojik ve psikolojik etkilerinin olduğu, bireylerin egzersiz sayesinde vücutlarını daha güçlü ve kuvvetli hissettiklerini ve bunun sonucunda yaşam kalitelerinin arttığı söylenebilir.
Bu çalışmanın ana amacı; sporcu ve sedanter bireylerde Wingate anaerobik güç testi (WAnT) performansının beş saniyelik segmentler ekseninde incelenmesidir. Çalışmanın ikincil amacı ise fiziksel özellikler ile WAnT performansı arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktır. Çalışmaya iyi antrene durumdaki 13 erkek sporcu (Ort. yaş: 23,31 ± 2,06 yıl) ve 13 sağlıklı sedanter (Ort. yaş: 22,84 ± 1,99 yıl) gönüllü olarak katılmıştır. Öncelikle katılımcıların demografik ve antropometrik ölçüm aşaması tamamlanmıştır. Daha sonra katılımcılar, tek seanslık laboratuvar ölçümünde bir bisiklet ergometresi (Monark Wingate Ergometer model 834E) aracılığıyla 30 saniyelik WAnT (WAnT-30) protokolünü tamamlamıştır. Test yükü, vücut ağırlığının %7,5’i olarak belirlenmiştir. Test sonucunda ergometre yazılımından elde edilen WAnT-30 zirve güç (ZG) ve toplam altı segmentten oluşan beş saniyelik ortalama güç (OG) çıktıları kaydedilmiştir. Sporcular, WAnT-30 ZG ve tüm beş saniyelik segmentlere ait OG çıktılarında sedanterlere göre daha yüksek değerlere sahipti (p<0,001). Sporcularda WAnT-30 ZG değeri ile tüm beş saniyelik OG çıktıları arasında pozitif ilişki olduğu belirlenirken (p<0,05; r = 0,594- 0,970), sedanterlerde ise bu ilişki 3. segmentten sonra kaybolmuştur. Basit doğrusal regresyon sonuçlarına göre sporcularda boy uzunluğu ve vücut ağırlığı, WAnT-30 performansının en iyi belirteçleri olarak tespit edilmiştir (R2 = 0,362- 0,689 ve R2 = 0,457- 0,590 sırasıyla). Sonuç olarak, sporcuların WAnT-30’a ait tüm segmentlerde sedanter bireylere göre daha yüksek güç çıktısına sahip olduğu belirlenmiştir. Ayrıca sporcularda tam eforlu bir anaerobik performansın fiziksel özelliklerden etkilenebileceği görülmüştür. Sonraki çalışmalarda spesifik spor dallarından katılımcılarda farklı segment aralıkları kullanılarak anaerobik performansın gelişmiş bir değerlendirmesi yapılabilir.
Bu çalışma ebeveynlerin masa tenisi branşına karşı bakış açılarının ve çocuklarında gözlemledikleri değişimlerin belirlenmesini amaçlamaktadır. Çalışma nitel araştırma olarak dizayn edilmiş ve olgubilim (fenomenoloji) deseni kullanılmıştır. Çalışmanın örneklem seçiminde amaçlı örneklem yöntemlerinden kolay ulaşılabilir durum örnekleme yöntemi benimsenmiş ve bu yöntem vasıtasıyla seçilmiş 15 ebeveyn çalışma grubuna dahil edilmiştir. Ebeveynler ile hazırlanmış 5 soru kapsamında ortalama 30 dakika süren yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya başlamadan önce ebeveynler etik açıdan bilgilendirilmiş, onayları alındıktan sonra görüşmeler kayıt altına alınmaya başlanmıştır. İlgili görüşmeler yazılı ortama aktarıldıktan sonra içerik ve betimsel analizler yapılmıştır. Yapılan analizler sonucunda çocukların branşa kimi zaman seçilerek veya tesadüfen kimi zaman ise ebeveyn desteği ile başladıkları görülmektedir. Ebeveynler branşı her ortamda yapılabilmesi ve temas gerektirmemesi nedeniyle tercih ettiklerini, ayrıca çocuklarında sağlıksal, davranışsal ve akademik anlamda olumlu değişimler gözlemlediklerini, branş sayesinde çocuklarının yaşama hazırlandığını ve bundan ötürü branşın çocuklarının yaşamlarının merkezinde olduğunu ifade etmektedir. Bu çalışmadan elde edilen bulguların farklı branşlara da uygulanmasının ve bütüncül gelişim açısından öğretim programları ve serbest zaman etkinlik alanlarının dizayn edilmesinin, kazanımların genele yayılması ve daha fazla katkı sağlanması noktasında yararlı olacağı düşünülmektedir.
Bu araştırmada, rekreasyonel etkinlik olarak fitness sporu ile ilgilenen kişilerin çeşitli demografik özelliklerinin (cinsiyet, medeni durum, yaş, eğitim durumu ve haftalık boş zaman faaliyetine katılım sıklığı) rekreasyonel akış deneyimine etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda Ayhan, Eskiler ve Soyer (2020) tarafından geliştirilmiş olan “Rekreasyonel Akış Deneyimi Ölçeği” ile araştırmacılar tarafından oluşturulan bilgi formu kullanılmıştır. Fitness sporu yapan 153’ü kadın, 265’si erkek olmak üzere toplam 418 kişi araştırmaya dahil edilmiştir. Toplanan verilerin analizinde SPSS istatistiksel paket kullanılmış, istatistik tekniklerinden ikili karşılaştırmalar için kullanılan bağımsız gruplar t-testi, çoklu grupların karşılaştırılmasında kullanılan Anova analizi ve hangi gruplar arasında ayrışmanın olduğunu belirlemek için Tukey testi kullanılmıştır. Elde edilen verilere göre cinsiyet, yaş, fitness etkinliğine katılım süreleri ve Fitness merkezleri değişkenleri ile rekreasyonel akış deneyimi ölçeği ortalamaları arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark tespit edilmişken, medeni durum ve eğitim düzeyi ile rekreasyonel akış deneyimi ölçeği ortalaması arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark tespit edilmemiştir. Sonuç olarak fitness faaliyetine katılan erkek katılımcıların kadın katılımcılara göre daha fazla akış deneyimine sahip oldukları belirlenmiştir. Ayrıca katılımcıların yaş ve fitness etkinliğine ayrılan süreleri artıkça daha fazla akış deneyimine sahip oldukları görülmektedir.
Bu çalışmanın amacı paletli yüzme (monopalet) ve yüzme sporcularının beslenme bilgi düzeylerini incelemektir. Çalışmaya 94 Elit Paletli yüzücü ve 81 elit yüzücü olmak üzere toplam 175 sporcu gönüllü olarak katılmıştır. Çalışmada araştırmacılar tarafından oluşturulan “Demografik Bilgi Formu” ve yüzücülerin beslenme bilgi düzeylerini belirlemek için Çırak ve Çakıroğlu (2019) tarafından geliştirilen “Beslenme Bilgi Düzeyi” anketi kullanılmıştır. Verilerin normal dağılım gösterip göstermediğine Kolmogorov Smirnov testi ile bakılmıştır. Verilerin normal dağılım göstermediği tespit edilmiştir. İki grup karşılaştırmalarında Man-Whitney U testi, üç ve daha fazla grup karşılaştırmalarında ise Kruskall Wallis testi kullanılmıştır. Çalışmada yüzme ve paletli yüzme sporu ile uğraşan elit sporcuların beslenme bilgi düzeyleri incelendiğinde, paletli yüzme sporcularının beslenme bilgi düzeyi puanlarının yüzme sporcularına göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir (p<0,05). Sporcuların beslenme bilgi düzeyi puanları eğitim durumu ve milli sporcu musunuz? değişkenlerine göre alt boyut ve genel toplam puanlarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edilirken (p<0,05), cinsiyet, değişkenlerine göre beslenme bilgi düzeyi puanlarının istatistiksel olarak farklılaşmadığı tespit edilmiştir (p>0,05). Haftada kaç saat antrenman yapıyorsunuz? sorusuna göre beslenme bilgi düzeyi puanları incelendiğinde haftada 8 saat ve daha az antrenman yapan sporcuların puanlarının 9 saat ve üzeri antrenman yapan sporculara göre daha düşük olduğu tespit edilmiştir (p<0,05). Sonuç olarak paletli yüzme sporcularının beslenme bilgi düzeyleri yüzme sporcularından daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır.
The aim of this study is to examine the relationship between psychological well-being and post-traumatic growth levels in university students who attend sports courses and who do not, whether the characteristics of psychological well-being and post-traumatic growth after the pandemic differ according to demographic (gender, faculty, place of accommodation, exercise habits) variables and the relationship between psychological well-being and post-traumatic growth characteristics after the pandemic. The research, which was designed based on the relational research method, was conducted with 328 participants studying in physical education and sports schools and in other departments. The participants were administered the "Post-Traumatic Growth Scale" and the "Psychological Well-Being Scale" along with a personal information form to ascertain the demographic characteristics. The independent samples t-test was used to compare two independent groups, in which it was determined that the data showed normal distribution. Pearson correlation analysis and multiple linear regression analysis were employed to determine the relationship between the variables According to the findings obtained, it is noticed that the post-traumatic growth characteristics of university students are medium and psychological well-being levels are high, that post-traumatic growth characteristics and psychological well-being levels of university students studying sports differ significantly from those studying in other departments, that there is a moderate positive relationship between post-traumatic growth characteristics and psychological well-being level, and that post-traumatic growth explains the 12.6% of the total variance which psychological well-being is a significant predictor of. As a result, it has been found that university students who receive sports education have higher levels of post-traumatic growth and psychological well-being compared to students from other departments. Sports is considered an effective tool in the face of trauma-inducing situations such as pandemics.
Bu araştırmanın amacı anaerobik eşik (AE) ve anaerobik gücün (AG) kalp-atım-hızı-değişkenliği (KAHD) açısından test-öncesi, test-sırası ve sonrası değerlerle değişimi arasındaki farklılığın ve AE ile AG’nin KAHD parametreleri arasındaki ilişkinin incelenmesidir. 25 sağlıklı erkek gönüllü olarak araştırmaya katıldı (Ort. yaş=24±0,9 yıl; boy=177,5±6,2 cm; ağırlık=80,4±8,3 kg). İlk gün boy, ağırlık ve vücut kompozisyonu ölçümü yapıldı. Wingate anaerobik kapasite testi uygulandı. Test-öncesinde (30 saniye), test-sırasında (30 saniye) ve test-sonrasında (30 saniye) KAHD için kayıt alındı. İkinci gün kardiyo-pulmoner egzersiz testi Bruce protokolü uygulandı. Test başlamadan önce (30 saniye), test süresince ve test bitiminde (30 saniye) KAHD kaydı alındı. Ön-test, test ve son-test için katılımcıların KAHD parametrelerini karşılaştırmak için tekrarlanan varyans analizi (ANOVA) kullanıldı. Grup içi karşılaştırmalar Bonferroni testi ile belirlendi. AE ile AG ilişkisi için Pearson korelasyon katsayısı belirlendi. Araştırma verilerinin analizi sonucunda AE ve AG için MeanRR için test-öncesi, test-sırası ve sonrasında anlamlıdır (p<0,001). SDNN için değişim AG ölçümünde test-sırası, test-sonrası (p<0,05) ve test-öncesi, test-sonrası (p<0,01), RMSSD için ise sadece AE bölgesinde test-öncesi, test sırası ve test-öncesi, test-sonrası arasında anlamlıdır (p<0,001). LFnu (p<0,05) ve HFnu (p<0,01) için test-öncesi ile test-sırası arasında anlamlı değişim görülmüştür. AE ile AG arasında ise KAHD parametrelerinden sadece LF/HF için anlamlı pozitif ilişki söz konusudur. Bu araştırma sonuçlarına göre AE ile AG için KAHD test-öncesinden başlayarak test-sırasında ve test-sonrasında artarak düşmeye devam etmekte olup test-sonrasında toparlanma sağlanamamaktadır. AE ile AG arasında KAHD değişimleri arasındaki ilişki sadece LF/HF için pozitif yönde anlamlıdır. AE ile AG, KAHD parametrelerinin düşüşü açısından benzerlik gösterse de tam olarak birbiriyle ilişkili olduğu söylenemez.
Bu çalışmayla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) futbolunun sesini duyurabilmek ve spor psikoloji alanında yapılmış az sayıdaki çalışmalara yenisini ekleyerek KKTC’de spor psikolojisini bilimsel anlamda bir adım daha ileri götürmek hedeflenmiştir. Bu amaçla yapılan çalışmanın evrenini 2020-2021 futbol sezonu resmi rakamlarına göre 536, örneklemini ise 58 futbolcu oluşturmaktadır. Çalışma pandemi koşullarında gerçekleştirilmiştir. Çalışmada futbolcuların benlik saygılarını analiz etmek için 1965’te Rosenborg tarafından geliştirilen Benlik Saygısı ölçeğinin 10 maddelik ‘Benlik Saygısı’ alt boyutu kullanılmıştır. Demografik değişkenlerimiz ise medeni durum, kaç yıldır profesyonel futbol oynadığı, oynadığı mevki ve eğitim düzeyidir. Verilerin analizinde normallik varsayımı sağlandığından parametrik testler kullanılmıştır. Medeni durum değişkenine göre futbolcuların benlik saygılarını analiz etmek için t testi; eğitim durumu, kaç yıldır futbol oynadığı ve mevki değişkenlerine göre benlik saygılarını analiz etmek içinse ANOVA uygulanmıştır. Sonuçlara göz attığımızda medeni durum değişkeninde evli olanların ve eğitim düzeyine göreyse üniversite ve yüksek lisans/doktorası bulunanların benlik saygılarının daha yüksek olduğu ve farklılaştığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu bağlamda futbolcuların benlik saygıları üzerinde evli ve tahsilli olmanın etkili olduğu ve futbolcuların benlik saygılarını arttırdığı ve geliştirdiği yorumunda bulunulabilir. Çalışma bulguları literatür çerçevesinde tartışılmış ve gelecek çalışmalara önerilerde bulunulmuştur.
Kadınların üst düzey yöneticilik pozisyonlarına gelmesini engelleyen tutumlar ve örgütsel önyargıların beslediği görünmez engeller cam tavan sendromu olarak tanımlanmaktadır ve işgücüne katılım oranı her geçen gün artmasına rağmen üst yönetim kademelerinde kadın çalışan sayısı hala çok sınırlı olmaktadır ve bu durum toplumun birçok alanında olduğu gibi spor alanında da net bir şekilde görülmektedir. Buradan hareketle gerçekleştirilen bu araştırmanın amacı, antrenörlerin cam tavan algı düzeylerini belirlemektir. Araştırmanın evrenini 2021-2022 yılında faal olarak çalışan antrenörler oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise çeşitli branşlarda faal olarak antrenörlük yapan 51 kadın ve 132 erkek olmak üzere toplamda 183 gönüllü antrenör oluşturmaktadır. Antrenörlerin demografik özelliklerine ilişkin bilgiler “Kişisel Bilgi Formu” ve antrenörlerin cam tavan algı düzeylerini belirlemeye ilişkin bilgiler ise Karaca (2007) tarafından geliştirilmiş olan “Kadın Yöneticilerde Kariyer Engelleri Anketi” ile elde edilmiştir. Verilerin çözümlenmesinde ise frekans, ortalama, standart sapma ve yüzde analizi kullanılmıştır. Bağımsız Gruplar t-Testi ikili grupların karşılaştırılmasında kullanılmıştır. İkiden fazla grup karşılaştırmasında ise ANOVA testi uygulanmıştır. Gerçekleştirilen analizler sonucunda; cinsiyet, eğitim durumu ve mesleki deneyim değişkenlerine göre antrenörlerin cam tavan algı düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (p0,05). Sonuç olarak, kadın antrenörlerin kariyer engellerinde, çoklu rol üstlenme, kişisel tercih algıları ve stereotiplerin daha önemli faktörler olduğu görülmektedir ve antrenörlerin eğitim düzeyleri arttıkça cam tavan algılarının da arttığı söylenebilir. Antrenörlere yönelik konu ile ilgili eğitim programları düzenlenebilir.
Araştırmamızda yöneticiliği tercih eden beden eğitimi öğretmenlerinin yöneticiliği tercih etme sebeplerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma örneklemini Aydın genelinde 2022- 2023 eğitim öğretim yılında aktif olarak yönetici konumunda bulunan araştırmamıza gönüllü olarak katılan okul müdür ve müdür yardımcılarından oluşan toplam 182 beden eğitimi öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmamızda Köse (2008) in hazırlamış olduğu 30 madde 5 alt boyuttan (kendini gerçekleştirme ihtiyaçları, maddi ihtiyaçlar, sosyal ihtiyaçlar, saygı ihtiyaçları ve güvenlik ihtiyaçları) oluşan öğretmenlerin yöneticiliği tercihlerini belirlemeye yönelik ölçek kullanılmıştır. Araştırmamızda sonuç olarak; cinsiyet değişkeninde sosyal nedenler alt boyutunda istatiksel olarak anlamlı bir farklılık olduğu, eğitim değişkeninde saygı ihtiyaçları ve sosyal ihtiyaçlar alt boyutunda istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olduğu, beden eğitimi öğretmenlerinin sportif uzmanlık branşlarında alt boyutlarda istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın olmadığı, beden eğitimi öğretmenlerinin yönetici konumunda çalışmış oldukları okul türü değişkeninde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın olmadığı, yöneticiliği tercih eden beden eğitimi öğretmenlerinin kıdem yıl değişkeninde ise sosyal ihtiyaçlar alt boyutunda istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olduğu görülmüştür.
Temporomandibular disorders (TMDs) are a group of disorders characterized by pain and dysfunction in the masticatory muscles and temporomandibular joints (TMJs). Although there are limited studies on this subject, available data show that TMD complaints are common in competitive athletes. In this study, it was aimed to compare the presence of TMD in team and individual sportsmen. In this study, a cross-sectional study was conducted. A total of 338 people, 97 women, and 241 men from different sports branches, who are between the ages of 18 and 25, participated in the study. The presence of TMD in participants was assessed using the Fonseca Anamnestic Index (FAI), which contains ten questions. According to the score obtained from the questionnaire, individuals were classified as having no TMD, mild, moderate, or severe TMD. The data was analyzed statistically. 28.69% of the study group was female and 71.31% was male. There were no severe TMD cases in individual sports. While moderate and severe cases were 13.4% in females, they were 7.8% in males. There was no difference in TMD scores between team sports and individual sports (p>0.05). There was a significant difference between females and males in terms of TMD scores. The TMD scores in females were higher than in males (p=0.023). TMD scores were found to be higher in those who were stressed and had clenching or jaw pain (p=0.001, p=0.001 respectively). There was no difference between income status, tooth brushing frequency, and TMD. As far as we know, this is the first study to evaluate the relationship between sports branches and TMD. Our results showed that there was no difference in TMD scores between individual and team athletes. These results highlight the need for additional research to identify other risk factors.
Çalışmanın amacı, mini trampolin antrenmanlarının maksimum oksijen tüketim kapasitesine etkisini araştırmaktır. İstanbul Gelişim Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’ndaki mini trampolin antrenmanı yapan 18-24 yaş arası 12 erkek öğrenci (22±1,27 yaş, 68,85±8,24 kg, 174±6,07 cm) çalışmaya katılmaya gönüllü olmuştur. Katılımcıların boy ve kilo ölçümleri yapılıp, maksimum oksijen tüketim kapasitesi ölçümünün (30-15IFT) ardından 6 haftalık mini trampolin antrenmanı uygulamalarına başlanmıştır. Ölçümler, test ve antrenman uygulamaları ön test ve son test şeklinde tekrarlanarak veriler kaydedilmiştir. Normalliğin belirlenmesinde çarpıklık ve basıklık katsayıları dikkate alınmış ve verilerin (±,1,5 aralığında) normal dağıldığı görülmüştür. Analizlerde p

/ 14
2 / 14