10 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
İhvân-ı Safâ, X. yüzyılda yaşayan, yazdıkları Resâilu İhvâni’s-Safâ adlı dinî ve felsefî içerikli eserleriyle tanınan, ilk İslam felsefecileri arasında yer alan bir grup düşünürün ortak ismidir. Bu çalışmanın amacı, din ile felsefeyi uzlaştırmaya çalışan İhvân-ı Safâ’nın Faal Akıl teorisini değerlendirmektir. Sudûr teorisini benimseyen İhvân-ı Safâ’ya göre insani akıl ve Faal Akıl olmak üzere iki tür akıl vardır. Zorunlu varlık olan Yüce Yaratıcı, varlık âlemini, kendi nurundan taşırarak var etmektedir. Aynı zamanda planlı ve programlı bir yaratma fiili olan taşırma (feyezan) eyleminde doğrudan Tanrı’nın nurundan taşırılan tek varlık, Faal Akıl’dır. Onun üzerinden taşırılan feyiz ile sırasıyla Küllî Nefs, ilk heyûlâ, tabiat ve cismânî âlem yaratılmıştır. İnsani nefisler de bu feyzin ürünü olarak Küllî Nefs’ten taşmaktadır. İnsani nefsin bir yetisi, hatta kendisi olan insani akıl, Küllî Nefs ve Faal Akıl vasıtasıyla Yüce Yaratıcı’nın feyzinden pay almaktadır. Dolayısıyla maddeden bağımsız, nûrânî bir cevher olan Faal Akıl, Yüce Yaratıcı ile diğer varlıklar arasındaki asıl vasıtadır.
Bu çalışma kapsamında Bitlis yöresi ignimbiritlerinden olan pomza taşı, Ahlat taşı ve Güroymak taşlarının toz haline getirilmesiyle elde edilen harç numunelerinin dayanım sonuçları bulanık mantık yöntemiyle incelenmiştir. %10, %20 ve %40 oranında taş tozunun çimentoyla ikame edilmesiyle oluşturulan numunelere sırasıyla ultrasonik ses geçirgenlik, eğilmede çekme ve basınç dayanımı deneyleri uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlar kullanılarak her bir deney için birer bulanık mantık modeli oluşturulmuştur. Bu model ile deney sonuçlarının karşılaştırılmasıyla; yüzdesel olarak ortalama hata, ortalama mutlak hata, en büyük mutlak hata ve korelasyon katsayısı elde edilmiştir. Sonuç olarak deneysel sonuçlar ile bulanık model sonuçları arasında %99 oranında benzerlik oranı elde edilmiştir. Bu durum bulanık mantık yönteminin inşaat mühendisliği laboratuvar deneyleri için kullanılabilir bir yöntem olduğunu ortaya koymuştur.
Bu çalışmanın amacı, İhvân-ı Safâ’nın insanın mahiyeti ve nefs-beden ilişkisine dair görüşlerini eleştirel bir yaklaşımla değerlendirmektir. Çalışmada, İhvân-ı Safâ’nın konuyla ilgili görüşleri, aşağıdaki sorular bağlamında ele alınmış ve eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. İnsan nedir? İnsanı meydana getiren temel bileşenler nelerdir? Bedenin ve nefsin kaynağı nedir? Nefs ile beden ne zaman, nasıl ve niçin bir araya gelmektedir? Bunların aralarında nasıl bir ilişki ve etkileşim söz konusudur? Bunların aralarında bir uyumdan veya uyumsuzluktan bahsetmek mümkün müdür? Nefs mi bedene tabi olmakta, beden mi nefse tabi olmaktadır? Ya da bazen nefs bedene, bazen de beden mi nefse tabi olmaktadır? Nefsin bedenden veya bedenin nefsten üstün ve değerli olduğunu söylemek mümkün müdür? Ölüm ile birlikte nefs ile bedenin durumunda ne tür bir değişiklik olmaktadır? Beden olmadan nefs varlığını tek başına devam ettirebilir mi? Çalışmada İhvân-ı Safâ Risâleleri’nin Arapça nüshaları ve Türkçe tercümeleri esas alınacak, bununla birlikte konuyla bağlantılı olduğu düşünülen ilgili kaynaklardan da yararlanılacaktır.
İslam düşünce tarihinin ilk dönemlerinde vahyin dilini vahiyle özdeşleştirme ve kutsama amacını taşıyan birtakım çabalara tanık olunmaktadır. Bir şekilde bu çaba içinde olanlar arasında İmam Şafiî (öl. 820) gibi fakihler, İbn Kuteybe (öl. 889) ve İbn Fâris (öl. 1004) gibi dil bilginleri, el-Bâkıllânî (öl. 1013) gibi kelamcılar, en-Nîsâbûrî (öl. 1014) gibi hadisçiler ve Fahreddin er-Râzî (öl. 1210) gibi tefsirciler yer aldığı gibi İhvân-ı Safâ (X. yüzyıl) gibi İslam felsefecileri de yer almaktadır. Bu düşünceyi savunanlar, genel olarak Arap diline atıf yapan bazı Kur’ân ayetlerini zorlama yoruma tabi tutmakta, ayrıca sıhhat derecesi tartışmalı olan ve hadisçilerin çoğunluğu tarafından güvenilmez olarak kabul edilen bazı hadis rivayetlerini kullanmaktadırlar. İslam felsefecileri arasında yer alan ve akıl ile vahyi uzlaştırma gayretinde olan İhvân-ı Safâ ise konuyla ilgili düşüncelerini temellendirmek için hem Kur’ân ayetlerini zorlama yoruma tabi tutmakta hem de varlık düzeniyle ilgili bazı felsefî düşünce teorilerine başvurmaktadır. Bu çalışmanın amacı, genel olarak vahyin dilini de vahiy gibi kutsamaya çalışan isimleri anılan Müslüman âlim ve düşünürlerin konuyla ilgili görüşlerini din felsefesi bağlamında eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutmaktır.
Bu çalışmada insanoğlunun her geçen gün artarak ilerleyen hayat standartlarıyla beraber artan altyapı, üstyapı ve konut gibi ihtiyaçlarına cevap veren başlıca yapı malzemesi olan çimento dünyası ve çimento üretimindeki gelişmeler detaylı olarak incelenmiştir. Çimentonun keşfedilmesine kadar geçen süreçte insanoğlu taş, kil ve ağaç parçalarını çeşitli bağlayıcılarla bağlayarak barınma ihtiyacını karşılamaya çalışmıştır. Ardından keşfedilen çimentoyla beraber konutlaşmalarda artış meydana gelmiş ve hem diğer dünya ülkelerinde hem de ülkemizde çimento üretimine başlanmıştır. Çimento üretimi, beraberinde çimento teknolojilerinin gelişmesine olanak sağlamıştır. Ancak artan çimento üretimiyle beraber çevreye verilen zararlar da artmıştır. Bu zararların önlenmesi için de çeşitli teknolojiler geliştirilmiş ve geliştirilmeye de devam edilmektedir. Gelişen teknolojilerin başında atık ısı geri kazanım sistemlerinin kurulması, karbon dioksit emisyonunu azaltacak sistemlerin ve alternatif yakıtların kullanılması ve alternatif hammaddelerin çimento ile ikame edilmesi gelmektedir. Bunların yanında yenilenebilir enerji kaynaklarını da kullanarak hem çevreci hem de sürdürülebilir üretim sağlanmaya çalışılmaktadır.
Bu araştırma, Şanlıurfa koşullarında yetiştirilen zeytin ağaçlarına farklı gün aralıklarında yapılan sulamauygulamalarının verim ve peryodisiteye etkisini tespit etmek, araştırma bölgesinde yetiştirilen zeytinbitkisi için uygun sulama programını belirlemek amacıyla, GAP Tarımsal Araştırma Enstitüsü tarafından2010-2015 yılları arasında Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesine bağlı Şehit Nusret Bey Fidanlığındayürütülmüştür. Deneme Konuları S1-Susuz, S2-7 gün, S3-14 gün, S4-21gün, S5-28 gün ve S6-35 günkonularından oluşmuştur.Elde edilen araştırma sonuçları değerlendirildiğinde; ilk iki yıl ön verim olarak alınmış, 2012 yılındasulama konularına başlanılmıştır. Yapılan istatistiki analizler sonucu her dört yılda S4 konusu (21 gün) ilksırada yer almıştır.S4 konusuna uygulanan sulama suyu 749 mm, bitki su tüketimi 834 mm, elde edilenverim 1198 kg/da olmuştur.
Bu çalışmada, atık taşlardan elde edilen tozların çimento teknolojisinde katkı malzemesi olarak kullanılabilirliğiaraştırılmış ve bu kapsamda dayanım ve durabilite özellikleri belirlenmiştir. Bitlis yöresinden temin edilen 3 farklı taş atıklarıtoz halinde öğütülmüş ve elde edilen bu taş tozlarının puzolanik etkisinin olup olmadığı araştırılmıştır. Bu amaçla BitlisAhlat yöresi pomza taşı tozu (BPT), Bitlis-Güroymak ve Bitlis-Ahlat yöresi ignimbirit tozları (GTT, ATT) hazırlanan harçnumuneler içerisine %0, %10, %20 ve %40 oranlarında çimentoya ağırlıkça ikame edilmiştir. Daha sonra hazırlanan bunumuneler 7, 28 ve 90 gün standart su kürü sonrasında basınç mukavemeti, eğilme mukavemeti ve ultrasonik ses geçirgenlikdeneylerine tabi tutularak dayanım özelliklerine bakılmıştır. Durabilite özelliklerinin belirlenmesinde yüksek sıcaklık vedonma-çözünme deneyleri uygulanmıştır. Bir kısım numunelere 200, 400, 600 ve 800 °C’de ayrı ayrı yüksek sıcaklık deneyive diğer kısım numunelere ise 90 çevrim donma-çözünme deneyi uygulanarak bu deneyler sonrası basınç mukavemeti,eğilme mukavemeti ve ultrasonik ses geçirgenlik değerlerine bakılmış sonuçlar kontrol numuneleri ile karşılaştırılmıştır.
Objectives: The aim of this study was to investigate the determination of ureteral stone impaction using acute phasereactants.Methods: A total of 110 patients who had a single ureteral stone treated during a single month using medical expulsivetherapy of tamsulosin 0.4 mg/day, diclofenac 75 mg upon analgesic requirement, and at least 3 liters fluid per day wereevaluated prospectively. The patients underwent ureteroscopy and were divided into 2 groups according to the presenceor absence of impaction. The preoperative white blood cell (WBC) count, red blood cell distribution width (RDW),C-reactive protein (CRP) level, erythrocyte sedimentation rate (ESR), mean platelet volume (MPV), and neutrophil-tolymphocyteratio (NLR) in the non-impacted stone group (Group 1; n=59) and the impacted group (Group 2; n=51)were statistically compared.Results: There was no statistically significant difference in terms of age, stone diameter, body mass index, grade of hydronephrosis,or stone localization between the 2 groups. The WBC, RDW, and MPV value differences were statisticallysignificant between the groups (p=0.035, p=0.035, and p=0.005, respectively). An MPV cut-off value of 9.55 fL was definedin Group 2 with 66% sensitivity and 62% specificity for impaction. There was no statistically significant differencebetween the groups in CRP, ESR, or NLR values (p=0.44, p=0.76, p=0.54, respectively).Conclusion: Evaluation of serum MPV with a cut-off value of 9.55 fL may predict ureteral stone impaction.
Objective: The aim of the present study was to evaluate caveolin-1 (CAV-1) levels as a possible alternative for the prostate specific antigen in the diagnosis of patients with prostate adenocarcinoma (PCa).Methods: The study was conducted with 33 cases (mean age 67.2 (45-90) years) and 16 control patients (mean age 56.68 (48-77) years). Blood sample solution results of both the groups were read twice, and the average optical density of the zero standard was subtracted from the solution results’ average.Results: The average levels of prostate-specific antigen (PSA) were 1.1 (±0.64) for the control group and 12.3 (±8.7) for patients with adenocarcinoma. The average levels of CAV-1 were 336 (±41.1) in the control group and 476 (±66.9) in patients with adenocarcinoma. PCa was detected in 33 patients, 27 of whom underwent prostatectomy, and the remaining 6 began hormonotherapy. Of these 33 patients, 2 had a Gleason score of 4, 16 had a Gleason score of 6, 10 had a Gleason score of 7, 3 had a Gleason score of 8, and 2 had a Gleason score of 9. Patients with PCa had higher PSA and CAV-1 than the control group (p<0.05). CAV-1 (correlation parameter: 0.43) and PSA (correlation parameter: 0.48) were observed to increase with age (p<0.05). A positive linear correlation was observed between PSA and CAV-1 in all of the cases, but this relationship was not significant for cases with PCa (p>0.05).Conclusion: The level of CAV-1 was found to be higher in patients with PCa. CAV-1 can be used as an alternative for PSA, but it is not superior to PSA with respect to diagnosis, cost, and testing difficulty. In spite of the challenges its examination presents, CAV-1 is a protein, which should be tested in areas, such as early diagnosis, active surveillance, hormone refractory PCa, and radical prostatectomy.
İhvân-ı Safâ, 850 yıllarında bir grup İslâm düşünürü tarafından kurulmuş bir teşkilatın adıdır. Bu ad,teşkilat mensuplarından oluşan bir grup düşünürün, 964-967 yılları arasında yazdıkları “İhvân-ı SafâRisâleleri” ile özdeşleşmiştir. Nitekim günümüze kadar gelen Risâleler, bu teşkilatın ismiyleanılmaktadır. İslâm düşüncesinin ilk kez Hint-Fars düşüncesi ve Yunan felsefesi ile karşılaştığı birdönemde faaliyetlerine başlayan İhvân-ı Safâ, din ile felsefeyi, akıl ile nakli uzlaştırma çabaları içinegirmiş ve bu amaçla ciddi bir akademik teşkilat kurmuşlardır. Bu teşkilat, İslâm felsefe ve tasavvufdüşüncesinin temelini oluşturma girişimi ile birlikte kendisinden yüzyıllar sonra Avrupa’da meydanagelen bilimsel faaliyetlerin bir prototipi olması bakımından da önem arz etmektedir. Bu çalışma,İhvân-ı Safâ Teşkilatı’nın akademik dünya tarafından detaylı bir şekilde tanınmasına katkı sunmakamacıyla yapılmıştır. Çalışmada İhvân-ı Safâ Teşkilatı’nın kuruluşu, yapısı, amaçları ve faaliyetleriüzerinde durulmuştur.

/ 1
2 / 1