543 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Bu çalışma Ağustos 2009 - Temmuz 2010 tarihleri arasında Terkos Gölü’nde yaşayan Cyprinidae famiyasına ait (Tinca tinca L., 1758, Scardinius erythrophthalmus, L., 1758 ve Abramis brama, L., 1758) bazı balıklarda görülen Ligula intestinalis plerocercoid (L., 1758) faunasının mevsimsel olarak dağılışını incelemek amacıyla yapılmıştır. Çalışma süresince 165 kadife, 166 kızılkanat ve 161 çapak balığı olmak üzere toplam 492 balık örneği incelenmiştir. Balıkların vücut boşluğunda bu parazite rastlanılmıştır. Araştırmada L. intestinalis plerocercoidi ile yıllık enfeksiyon oranı kadife balığında %63, kızılkanat balığında %33 ve çapak balığında %23 olarak tespit edilmiştir. Terkos Gölü balıklarında L. intestinalis’in yıllık ortalama yaygınlığı ise %40 oranında bulunmuştur. Lugulosis’in mevsimlere göre dağılımı sonbaharda %34, kış %43, ilkbahar %51 ve yazda ise %31 olarak tespit edilmiştir. Araştırmada enfeksiyonun sıcaklık artışı ile doğru orantılı olmadığı tespit edilmiştir.
Megabakteriozis gastrik bir mantar olan Macrorhabdus ornithogaster tarafından oluşturulan, daha çok Psittaci ve Passerine ailesine ait kuşlar başta olmak üzere çeşitli kanatlı türlerinde görülen bir infeksiyondur. Hastalık dünyanın birçok bölgesinde bildirilmiş olup, etkenin gelecekte memelilerde de infeksiyonlara neden olabileceğine dikkat çekilmektedir. Megabakteriozisin teşhisi, ajanın kültüre edilmesindeki güçlükler nedeniyle daha çok nekropsi, histopatoloji ve PCR yöntemleriyle yapılmaktadır. Bu derlemede, megabakteriozis ve M. ornithogaster’le ilgili veriler, son gelişmeler ışığında özetlenmiştir.
Bu araştırmada, ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin günlük hayatta karşılaştıktan temel fen kavramlarına ilişkin düşüncelerinin sınıf seviyesine göre değişimi incelenmiştir. Araştırma, 2007- 2008 eğitim öğretim yılı içerisinde Ankara ilinde bulunan, Turhan Feyzioğlu İlköğretim Okulu 6-7-8. sımf öğrencilerinden 26'şar öğrenciye, toplamda 78 kişilik bir gruba uygulanmıştır. Veriler hayvan, bitki, kuvvet, ışık, elektrik ve hâl değişimi kavramlanm içeren 18 soruluk bir tamlayıcı test ve 9 öğrenciyle yapılan mülakat sonucu elde edilmiştir. Nicel verilerin analizinde SPSS paket programı; mülakatların analizinde betimsel analiz kullanılmıştır. Araştırma bulgulanna göre öğrencilerin kavramlara ilişkin bilimsel gerçeklere uygun olan bilgileriyle birlikte bilimsel gerçeklere uygun olmayan bilgilerinin de olduğu saptanmıştır. Genel olarak sınıf seviyesi arttıkça bilimsel ifadelerin de arttığı sonucuna ulaşılmıştır. Fakat gelişimsel olarak bakıldığında 7. sınıfların 6 ve 8. sınıflara göre daha düşük seviyede olduğu görülmüştür. Anahtar Sözcükler: Fen kavramlan, Bilimsel düşünme
Bu çalışmada, sucul ekosisteme toksik kirletici olarak bulaşabilen organik fosforlu pestisitlerden fenitrothionun subletal konsantrasyonlarının, Tilapia (Oreochromis niloticus) üzerinde sekonder stres yanıtı araştırılmıştır. Subletal fenitrothion konsantrasyonlarının (5, 50 ve 100 μg/L) etkisinde kalan Tilapia’nın (Oreochromis niloticus) sekonder stres yanıtı hematokrit ve plazma glukoz ölçümleri ile değerlendirilmiştir. 96 saat süren deneyler iki tekrarlı olarak yürütülmüş ve yarı statik yöntem kullanılmıştır. Kan örnekleri deneyin 1. ve 96. saati sonunda alınmıştır. 1 ve 96 saat süreyle fenitrothionun etkisinde kalan balıkların hematokrit değerleri kontrol grubuna göre istatistik olarak önemli düzeyde azalmıştır (p<0.05). Plazma glukoz düzeyleri her iki örnekleme zamanında da kontrole göre istatistik olarak önemli düzeyde artarken (p<0.05), 50 ve 100 μg/L fenitrothion konsantrasyonunda zamana ve doza bağlı değişim göstermiştir. Bu çalışmada değerlendirilen parametreler göz önüne alındığında tilapianın subletal fenitrothion konsantrasyonlarının etkisinde kalmasının strese neden olduğu belirlenmiştir.
Bu çalışmada, sucul ekosisteme toksik kirletici olarak bulaşabilen organik fosforlu pestisitlerden fenitrothionun subletal konsantrasyonlarının, Tilapia (Oreochromis niloticus) üzerinde sekonder stres yanıtı araştırılmıştır. Subletal fenitrothion konsantrasyonlarının (5, 50 ve 100 µg/L) etkisinde kalan Tilapia'nın (Oreochromis niloticus) sekonder stres yanıtı hematokrit ve plazma glukoz ölçümleri ile değerlendirilmiştir. 96 saat süren deneyler iki tekrarlı olarak yürütülmüş ve yarı statik yöntem kullanılmıştır. Kan örnekleri deneyin 1. ve 96. saati sonunda alınmıştır. 1 ve 96 saat süreyle fenitrothionun etkisinde kalan balıkların hematokrit değerleri kontrol grubuna göre istatistik olarak önemli düzeyde azalmıştır (p<0.05). Plazma glukoz düzeyleri her iki örnekleme zamanında da kontrole göre istatistik olarak önemli düzeyde artarken (p<0.05), 50 ve 100 µg/L fenitrothion konsantrasyonunda zamana ve doza bağlı değişim göstermiştir. Bu çalışmada değerlendirilen parametreler göz önüne alındığında tilapianın subletal fenitrothion konsantrasyonlarının etkisinde kalmasının strese neden olduğu belirlenmiştir
Bu çalışma ile 16 kışlık ekmeklik buğday çeşidinin tane verimi ile değişik verim öğeleri arasındaki ilişkileri korelasyon ve path analizi yöntemleri ile belirlenmiştir. Van ekolojik koşullarında, 2005-2006 ve 2006-2007 yetiştirme sezonunda yürütülmüştür. İki yılın ortalamasında, tane verimi metrekarede başak sayısı (r=0.752**), başakta tane sayısı (r=0.469**), başak tane verimi (r=0.188*),. bitki boyu (r=0.250**), tane dolum süresi (r=0.365**) ve başak boyu (r=0.355**) arasında önemli derecede pozitif korelasyonlara sahip olmuştur. Buna zıt olarak tane verimi ile vejetasyon süresi (r=-0.415**) arasında önemli derecede olumsuz ilişkiler bulunmuştur. Tane verimi ile diğer incelenen öğeler arasında istatistiki önemsizlikte ilişkiler tespit edilmiştir. Path analizinden elde edilen doğrudan etkiler, tane verimine birinci derecede metrekarede fertil başak sayısının, ikinci derecede başakta tane veriminin etkili olduğunu göstermiştir. Bu nedenle, bölgede ekmeklik buğday ıslah çalışmalarında tane verimini geliştirmek için en önemli seçim kriterleri olarak metrekarede başak sayısı ve hatta erken başaklanma süresi, başakta tane sayısı ve başakta tane verimi kullanılabilir.
Öz: Ankara (Ayaş) ekolojisinde 5 yıl boyunca yetiştirilen 11 böğürtlen çeşidinin (Arapaho, Black Satin, Bursa 1, Bursa 2, Bursa 3, Cherokee, Chester, Dirksen Thornless, Jumbo, Navaho ve Ness) pomolojik özelliklerinden; meyve ağırlığı, toplam asit ve suda çözünebilen kuru madde miktarları mukayese edilmiştir. Her pomolojik özellik için çalışmada elde edilen verilere “Tekrarlanan Tesadüf Parselleri Deneme Deseni”nde varyans analizi (11x5x3) uygulanmıştır. Yapılan analizlerde, pomolojik özellikleri üzerine yıl, çeşit ve çeşit x yıl interaksiyon faktörlerinin etkileri oldukça önemli bulunmuştur (P<0.0001). İnteraksiyona ilişkin alt-grup karşılaştırmalarında, aynı yıl içinde çeşitler arasındaki farklar değerlendirmeye alınmıştır. Bunun sonucunda, meyve ağırlığı bakımından Chester, Dirksen Thornless ve Jumbo çeşitlerinin en fazla meyve ağırlığına sahip çeşitler; toplam asitlik bakımından Dirksen Thornless, Bursa 2 ve Ness çeşitlerinin en fazla asitliğe sahip çeşitler olduğu; suda çözünebilen kuru madde miktarı açısından Bursa 2, Navaho ve Chester çeşitlerinin en fazla suda çözünebilen kuru madde miktarına sahip oldukları bulunmuştur. Sonuç olarak, pomolojik özelliklerde oluşan farklılık; i) çeşitler arasındaki farklılıktan, ii) yıllar boyunca oluşan ekolojik farklılıktan ve iii) çeşit ile yıllar boyunca oluşması muhtemel ekolojik etkiler arasındaki interaksiyondan kaynaklanmaktadır.
Bu çalışmada, Van gölü çevresindeki suyu çekilmiş alanlardan alınan toprak numunelerinden alkalo-tolerant Bacillus sp izolasyonu yapıldı. İzolatlar arasından alkalo-tolerant Bacillus sp. XIS l susu çalışmanın amacına uygun suş olarak seçilerek ksilanaz üretimi araştırıldı. Test suşlarında ksilanaz prodüksiyonunun plasmit kökenli olup olmadığı belirlendi. Araştırma neticesinde, ksilanaz prodüksiyonu açısından negatif olan alkalo-tolerant Bacillus cereus P109 susu ise trasforme olmaya yönelik alıcı sus olarak bulundu. Ksilanaz pozitif alkalo-tolerant Bacillus sp. XI51 suşundan alkali lizi metoduyla plasmid izole edildi. Plasmit, protoplast transformasyon tekniği ile ksilanaz negatif Bacillus cereus P109 suşuna aktarıldı. Plasmid DNA agaroz jel elektroforezinde sepera edildi. Bu çalışma, alkalo-tolerant özellikte olan Bacillus sp. izolasyonu, alkalo-tolerant Bacillus sp. suşlarında ksilanaz prodüksiyonu belirlenmesi, plasmit kökenli olup olmadığı ve gen aktarım olanaklarının araştırılması amacıyla ele alındı.
Satureja coerulea'nın son yıllarda, şehirleşme nedeni ile yok olduğu sanılıyordu. Bu tür, Flora of Turkey'de gösterilen lokalitelerden farklı olarak, Kırklareli'nde iki yeni bölgeden toplanmıştır. Bu çalışmada, Trakya bölgesinden toplanan S. coerulea'nın tanıtıcı karakterleri, ayrıntılı morfolojik ve anatomik özellikleri ile dağılışı incelenmiştir. Bitkinin yaprak, brakte, çiçek, kaliks ve korolla gibi organlarının morfolojik özellikleri çizilmiştir. Gövde ve yaprak kısımlarından alınan enine kesitler anatomik olarak incelenmiştir.
Güneyden Bitlis masifi (Permiyen, Paleozoyik metamorfîtleri, Üst Kretase kireçtaşları ve ofiyolitler), doğudan Üst Kretase ve Tersiyer birimleri, kuzeyden ve batıdan Tendürek, Süphan ve Nemrut volkan kütleleri ile sınırlanmış olan Van Gölü kapalı bir havza durumundadır. Van Gölü tamamen tektonik kökenli bir havza üzerinde yer almaktadır. Yaşının en çok 100 bin yıl olabileceği önceki çalışmalarda önerilen Van Gölü'nde, gerek tektonik ve/veya volkanik aktivitelere gerekse paleoiklimlerdeki değişimlere bağlı olarak son buzul dönemi ile günümüz arasında (kabaca son 20 bin yılda) göl su seviyesinin önemli mertebelerde değişimlere uğradığı bilinmektedir. Bu dönem içersinde, güncel seviyesine (1646 m) kıyasla-340 m ile +72 m Paleoiklimin kurak olduğu dönemlerde göldeki su seviyesi göreceli olarak düşmeye başlamış, günümüzdeki su düzeyinden yaklaşık 340 m daha aşağılara inmiştir. Buna karşın iklimin yağışlı olduğu dönemlerde, göl suyu seviyesi göreceli olarak yükselmeye başlamış, aşağı yukarı günümüzden 18000 yıl öncesinde şimdiki seviyeye nazaran 72 m kadar yükseklere erişmiştir. Bu zamandan sonra oluşan iklim salmımları sonucu su seviyesinde düşmeler olmuş ve Van Gölü havzasındaki göl sekileri meydana gelmiştir. Bu sekilerin oluşumu sırasında tektonizmamn aktif olduğu zamanlarda ve bölgelerde dağ ve dağ eteklerinden göle doğru alüvyon yelpazesi-moloz ve çamur akıntısı ve akarsular aracılığı ile yakın çevredeki jeolojik birimlerden kırıntılar taşınmıştır. Hatta kuzeydeki volkanik aktivitenin olduğu zamanlarda göle volkanik kırıntılar gelmiştir. Bu malzemeler ve kırıntılar göl tarafından işlenerek göl sekisi düzlüklerini ya da göl deltası düzlüklerini oluşturmuştur. Kırıntıların olmadığı kesimlerde göl suyu metamorfikler, ofiyolitler veya Neojen birimleri gibi ana kayalan işleyerek (aşındırarak) seki şeklinde düzeltmiştir (aşınma sekisi). Daha sonra su yüzüne çıkan sekiler üzerinde ayrışma ve toprak oluşumu başlamıştır. Van Gölü havzasında bulunan sekiler üzerindeki toprakların jenezinin saptanabilmesi için gölün güneybatı kesiminde yer alan Hasbey Ovası toprakları seçilmiştir. Farklı düzeylerdeki sekilerden oluşan Hasbey Ovası topraklarının çoğunluğu alüvyal kökenli ve karbonat içeriklidir. Göl sekilerindeki toprak oluşumları genellikle Hasbey Ovası topraklarına benzerlik göstermektedir. Bu nedenle Hasbey topraklarının oluşum özelliklerinin belirlenmesi Van Gölü havzasındaki sekiler üzerinde oluşan topraklar için bir model olacaktır.
Nympha alba L. ve Oenanthe aquatica (L.) Poiret sucul türleri Türkiye'nin doğusundan (C6 karesinin doğusundaki kısımlar) ilk defa kaydedilmiştir. Öksin elementi olan ve Türkiye'de sadece Rize çevresinden (A8) bilinen Hyalopoa pontica (Ball.) Tzvelev'ın Süphan dağındaki yayılışı ilginçtir. Endemik taksonlardan Puccinellia bulbosa (Grossh.) Grossh. subsp. caesarea Kit Tan Kayseri çevresindeki (B5) tuzcul steplerde, Cephalaria anatolica Schchian Erzurum çevresinde (A8) sınırlı bir alanda yayılışı bilinen taksonlardır. B9 karesi için 37, B7 karesi için 7, toplam 44 takson yeni kayıt olarak verilmiştir. B9 - B7 kareleri için verilen yeni kayıtlardan 9'u İran-Turan fitocoğrafik bölge elementi, 3'ü Avrupa-Sibirya, 3'ü Euxine fitocoğrafik bölge elementi ve 1 'ü Akdeniz fitocoğrafik bölge elementidir. Yeni karelerin 11 'i endemiktir.
Türkiye'de ilk kan grubu oranlarıyla ilgili araştırma 1918 yılında yapılmış ve 1958 yılına kadar bir çok araştırıcı da çalışmıştır. Yapılan çalışmalardaki denek sayısının azlığı ve genellikle de verilerin yorumlanmasında istatistiki yöntemlerin kullanılmayışı veya uygun kullanılmayışı nedeniyle, Türkiye genelini kapsayacak nitelikte görülmemiştir. Van İli Sağlık Müdürlüğü'nün, Van il merkezinde yaptığı genel sağlık taraması esnasında isteyen kişilerin kan gruplarını da tespit etmiştir. Araştırmamızın materyalini sağlık taraması sırasında tespit edilen bu kan grupları oluşturmaktadır. Araştırmada 6982 kişinin ABO ve Rh kan gruplarının fenotip oranlan ve gen frekansları saptanmıştır. Buna göre % 39.99 oranında A, % 17.09 oranında B, % 14.66 oranında AB ve % 28.26 oranında O kan grubu tespit edilmiştir. A geninin frekansı 0.2945, B geninin frekansı 0.1738 ve Ö geninin frekansı 0.5315 olarak hesaplanmıştır. Ayrıca % 89.49 oranında Rh (+), % 10.51 oranında Rh (-) kan grupları saptanmıştır. Araştırmamızda Türkiye genelini kapsayacak nitelikte görülen 8 araştırma ve bölgesel nitelikte Diyarbakır (Albayrak, 1989), Trakya (Akbay ve ark., 1989) ile Adana, Kayseri, Trabzon illerinde (3 il birlikte) yapılmış 4 araştırma ele alınarak incelenmiştir. Bu araştırmaların incelenmesiyle elde edilen veriler, Van'da yaptığımız araştırma verileriyle karşılaştırılmıştır. Buna göre A kan grubu ve A geni frekansı ülkemizin batısından doğusuna doğru gidildikçe, yavaş bir şekilde azalma göstermektedir. B kan grubu ve B geni frekansı ise ülkemizin batısından doğusuna doğru gidildikçe fazlalaşmaktadır. O kan grubu ve O geni frekansı da ülkemizin batısından doğusuna doğru gidildikçe yavaş yavaş azalmaktadır.
Deneme Y.Y.Ü. Ziraat Fakültesi deneme alanlarında üç tekerrürlü olarak kurulmuş ve Tir buğdayından seçilmiş 11 hat üzerinde yürütülmüştür. Hatlarda toplam toprak üstü kurumadde, tane kurumadde, hasat indeksi, azot alımı, azot hasat indeksi ve azotun bitkide dağılımı saptanmıştır. Toplam toprak üstü kuru madde, toplam toprak üstü azot miktarı, tanede azot miktarı ve azot hasat indeksi bakımından hatlar arasında önemli genotipik farklılıklar bulunmuştur. 5 nolu hattan toplam toprak üstü kurumadde, tane kurumadde, toplam toprak üstü azot miktarı, tanede azot miktarı bakımından en yüksek değerler elde edilmiştir.
Bu çalışmada Lycopersicon esculentum Mill. cv. H-2274 (domates) fıdeciklerinde artan alüminyum konsantrasyonlarına bağlı olarak gözlenen büyüme inhibisyonları düşük vakumlu Scanning Elektron Mikroskobu Mikrografları (LV-SEM) ve EDX Analizleri (Energy Dispersive X-Ray Microanalysis) ile incelendi. Çalışmamızda düşük konsantrasyonlarda uygulanan alüminyum kök emici tüyleri gelişiminde artışlara neden olurken, özellikle 200 ppm alüminyum konsantrasyonundan itibaren de düşüşler söz konusu idi. 5O ppm alüminyum konsantrasyonundan itibaren hipokotil epidermal hücrelerinde uzama büyümesinin önemli ölçüde indirgendiği gözlenirken, alüminyum uygulamalarına bağlı olarak kotiledonların anatomik yapılarında kaydedilen en belirgin farklılık alt epidermal hücrelerde stoma sayılarında saptanan düşüştü. L. esculentum Mili. cv. H-2274 (domates) fıdeciklerinin kökçük ve hipokotil epidermal hücrelerinin bazı makro ve mikro besin elementleri içeriklerinin de toksik konsantrasyonlarda (500 ve 1000 ppm) uygulanan alüminyumun etkisiyle değişebildiği görüldü.
Bu araştırmanın amacı Siyah Alaca sığırların döl verirn özelliklerine ait tanımlayıcı değerleri ve verim özelliklerine çevre faktörlerinin etkilerini belirlemektir. Bu amaçla Tahirova Tarım işletmesinde yetiştirilen 300 baş Siyah Alaca sığırın 1990-1999 yılları arasındaki döl verimi özellikleri incelenmiştir. Döl verim özelliklerine ait ortalama değerler, ilkine damızlıkta kullanma yaşı 490.14±47.70 gün, ilkine buzağılama yaşı 782.24±56.59 gün, buzağılama aralığı 397.39138.17 gün, servis periyodu 120.31±38.19 gün, gebelik süresi 276.66±2.51 gün, gebelik başına aşım sayısı 1.90+1,40,.buzağılama oranı %83.19, buzağılarda 6. aya kadar yaşama gücü %96.22, ölü doğum oranı %5.34, yavru atma oranı %0.43, ilk aşımda döl tutma oranı %47.45, sürüde yıllık yenilenme oranı %21.60'dir. Laktasyon sırası ve buzağılama yaşının servis periyodu ile buzağılama aralığına etkisi çok önemli (P<0.01) bulunmuştur.
Bu araştırmanın amacı Siyah Alaca sığırların süt verim özelliklerine ait tanımlayıcı değerleri ve verim özelliklerine çevre faktörlerinin etkilerini belirlemektir. Bu amaçla, Tahirova Tarım işletmesinde yetiştirilen 105 baş Siyah Alaca sığırın 1990-1999 yılları arasındaki süt verim özellikleri incelenmiştir. Süt verim özelliklerinden laktasyon süresi, laktasyon süt verimi, 305 günlük süt verimi, EC-305 günlük süt verimi ve kuruda kalma süresi için. ortalamalar sırasıyla, 311.02±32.42 gün, 6311.68±74.91 kg, 6170.85±67.06 kg, 6659.75±157.43 kg, 68.09+1.49 gün olarak saptanmıştır. Laktasyon süt verimi, 305 ve EÇ-305 günlük süt verimine verim yılının ve laktasyon sırasının etkisi; laktasyon süresine verim yılının; 305 günlük süt verimine buzağılama mevsiminin etkisi önemli bulunmuştur (PO.05). Buzağılama yaşının bütün özelliklere etkisi önemsiz bulunmuştur.
Bu çalışmada, sera koşullarında yetiştirilen 7 günlük fasulye (Phaseolus vulgaris L.) ve mısır (Zea mays L.) fidelerinde asetilsalisilik asit (ASA) 'in transpirasyon hızı ve ağırlık değişimi üzerine etkileri araştırılmıştır. Denemelerde ASA'in üç farklı konsantrasyonu (50, 250,1000 ppm) kullanılmıştır. ASA çözeltileri fidelerin yapraklarına püskürtme yoluyla uygulanmıştır. Fasulye fidelerine yapılan uygulamalarda; ASA, düşük konsantrasyonda (50 ppm) transpirasyonu artırmış, yüksek konsantrasyonda (1000 ppm) ise azaltmıştır (p< 0.01). 50 ve 250 ppm konsantrasyonlarında uygulanan ASA fidelerin % su içeriği ve % kuru ağırlık miktarlarında önemli sayılabilecek bir değişiklik meydana getirmemiştir (p> 0.05). Fakat ASA'in yüksek konsantrasyonları (1000 ppm), p< 0.01 önem seviyesinde fidelerin % yaş ağırlığında ve su içeriğinde azalışa, % kuru ağırlığında artışa neden olmuştur. Ayrıca 1000 ppm'lik ASA fidelerin yapraklarında pörsüme şeklinde belirtilerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Mısır fidelerine yapılan uygulamalarda, her üç ASA konsantrasyonu transpirasyonu önemli oranlarda (p< 0.01) azaltmış ve bu azalma yüksek konsantrasyonda (1000 ppm) daha fazla olmuştur. Fasulyedeki gibi mısır fidelerinde de 50 ppm ASA % su içeriği ve % kuru ağırlık miktarında, 250 ppm ASA ise % su içeriğinde önemli sayılabilecek bir değişiklik meydana getirmemiştir (p> 0.05). 250 ppm ASA fidelerin % kuru ağılığını artırmıştır (p< 0.05). 1000 ppm ASA fidelerin % yaş ağırlık kaybında ve % kuru ağırlığında önemli oranlarda (p< 0.01) artışa, % su içeriğinde ise azalışa neden olmuştur. ASA'in transpirasyon ve ağırlık değişimi üzerindeki etkisinin konsantrasyona ve bitki türüne göre farklılık gösterdiği genel olarak yüksek konsantrasyonlarda transpirasyonu azalttığı ve kuru madde oranını arttırdığı sonucuna varılmıştır.
Bu çalışmada, Cip Baraj Gölü'nün kopepod ve kladocer faunası Haziran 1999 - Mayıs 2000 tarihleri arasında incelenmiştir. Kladoserlerden 4 tür, kopepodlardan 2 tür olmak üzere toplam 6 tür saptanmıştır. Ayrıca Cip Baraj Gölü' nün ortalama kladocer ve kopepod yoğunluğu (birey sayısı $m^3$) ve bazı fiziksel ve kimyasal parametreler verilmiştir.
İnci kefali (Chalcalburnus tarichi), Van gölü havzasında ekonomik öneme sahip endemik bir cyprinid türüdür. Bir inci kefalinin sol dorso-lateral bölgesinde görülen tek loplu, ceviz şekilli bir kitle makroskopik ve mikroskobik olarak incelendi. Bu kitle lipom olarak tanımlandı.
Pluteus thomsonii (Berk. & Br.) Dennis (Pluteaceae) were recorded for the first time from Turkey.

/ 28
27 / 28