721 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Bu çalışmanın amacı, Halk Eğitimi Merkezi (HEM) Müdürlerinin meslek etiğine ilişkin görüşlerinin belirlenebilemsidir. Veriler, araştırmacı tarafından geliştirilen yarıyapılandırışmış görüşme formu aracılığıyla toplanmıştır. HEM müdürlerinin meslek etiğine ilişkin görüşleri dört farklı soru ile belirlenmiştir. HEM müdürlerinin, dört farklı kategoride 13 adet meslek etiği tanımı, 40 adet meslek etiği ilkesi, 21 adet meslek etiğine uygun davranış kalıbı ve 44 adet mesleki etik dışı davranış kalıbı tanımı yaptıkları belirlenmiştir. HEM müdürlerinin meslek etiği literatüründe yer tanımlara benzer tanımlamar yaptığı belirlenmiştir. Sonuç olarak, HEM müdürleri tarafından meslek ahlakına ilişkin yapılan tanımlamalar Türkiye'de eğitim kurumları için, özellikle yetişkin eğitimi için oluşturulacak meslek etiği ilkelerine temel oluşturacak nitelikte olduğu görülmektedir.
Giriş: Çocuğun hastaneye yatması hem çocuk hem de ebeveynleri için stresli bir durumdur. Hastaneye yatışlar; aile üyelerinin günlük rutinlerini, aile içindeki rollerini ve görevlerini değiştirmektedir. Yapılan çalışmalar ailelerin hastanede yatan çocuklarının yanında kalma isteği, çocuklarının bakımında aktif rol alma, çocuğun durumu, tanı ve tedavi testleri konusunda bilgilendirilme ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Aile merkezli bakım anlayışı aile ve profesyonel ekibin ortaklığı ile aile ve çocuğun refah düzeyini yükseltmeyi sağlar ve bakımda kalite standardizasyonunu getirir. Aile merkezli bakım, hastane ortamında ebeveynlerin ve çocukların gereksinimlerini ve beklentilerini en iyi şekilde karşılayan bakım yaklaşımıdır. Bu derleme, Pediatri Hemşireliğinde Aile Merkezli Bakım anlayışının felsefesi ve önemi üzerine önemli bakış açılarını içermektedir
Ameliyat öncesi ve sonrası dönemde hastanın tüm sistemlerinin fonksiyonlarını sürdürebilmesi için gerekli tedavi ve bakımdesteğinin sağlanması gerekir. Bu yüzden sistemlerin ve ameliyata özgü komplikasyonların değerlendirilmesi ve hemşirelikbakımının planlanması gereklidir. Ameliyat öncesi ve sonrası bakım yönetimi, öğrencilerin öğrendiği bilgileri birleştirerekolguya özel bilgiyi kullanarak yönetmesi gereken karmaşık bir klinik durumdur. Hemşirelik öğrencilerine ameliyat öncesi vesonrası bakım yönetiminde yeterlilik kazandırmak için bilgi işleme kuramına dayalı bilgisayar destekli simülasyonda eğitimprogramı geliştirilmiştir. Bilgisayar destekli simülasyon; öğrenme içeriğine istenilen zamanda ve yerde ulaşılabilen, tekrarkullanılabilen ve bireysel öğrenmeye fırsat veren bir yöntemdir. Bu makalede, bilgisayar temelli simülasyonda bilgiyi işlemekuramına dayalı ameliyat öncesi ve sonrası bakım yönetimi eğitiminin yapılandırılması açıklanmıştır.
<Theory?Research> Component: Examle of Roy Adaptation Model Introduction: Science that is formed the basis of a professional discipline develops the interaction of theory and research process. The reseraches that based upon nursing theories and models is contribute to the nursing knowledge. Doctorate is stage of generating new information according to the principles of philosophy of science by using research methodology and using the theory in the nursing doctoral dissertations is an important to produce new knowledge for the discipline. But it is not clear for all researchers how to use the theory in a study. The guide, which developed to show how a theory uses in a theory-based research, has been guiding for researchers at this point. In this guide, using to theory summarized in three steps as a. learning the content of the conceptual model, b. a detailed review of literature about the use of the model in the research or practice, c. creating and associating of a conceptual-theoretical-empirical structure for research topics. In this article, it is aimed to describe how a doctoral dissertation could be based upon Roy's Adaptation Model, the process of creating and associating the conceptual-theoritical-experimantal structure for illustration to nursing researchers
Konut, en temel   insani   ihtiyaçlardan   biridir.   Onlarca   faktörün   etkisiyle   şekillenen   konut  ihtiyacı  ve  talebi,  sadece  etkin  işleyen  bir  finans  sistemi  ile  karşılanabilir.  Konut  kredisi;;  gayrimenkul   ipoteği   ile   teminatlanmış   anapara,   faiz   oranı   ve   vade   kompozisyonundan oluşan  finansal  bir  çözümdür.  Faiz  oranlarının  finansal  piyasalarda  belirlendiği  gerçeğiyle,  kredi  borçlusunun  sadece  anapara  ve  vade  üzerinde  etkisinin  olduğu  kabul  edilebilir.  Bu  çalışmada,   kredilerin   faiz   oranına   göre   değişen   optimum   bir   vadesi   olduğu, kredi borçlusunun,   optimum   vade   ötesinde,   anapara   üzerinde   yoğunlaşması   gerektiği  vurgulanmaktadır.   Böylece,   finansal   yorgunluğa   maruz   kalmadan,   kredi   talebinin  sürdürülebilir   tutulması   hedeflenmektedir.   Yanı   sıra   kredilerde   optimum   vadenin,   kredi  geri   ödeme   tutarlarındaki   birim   değişimin   kredi   faiz   oranına   eşitlendiği   noktada   olduğu  hesaplanmaktadır.
Şiir edebî sanatlar içinde en önemli bir dildir.Şiir dili varoluşumuz ve hayata ilişkin çok önemli ve anlamlıbilgiler verir. Biz şiir yoluyla hem kendimizi hem de dünyayı daha derinden kavrarız. Bu özellikleriyle dil hem kullanımı hem de atıflarıyla din dilini andırır. Bunanla birlikte, davranışçılık, mantıkçı pozitivizm ve enstrümentalizm gibi materyalistikpozitivistik akımlar şiir dilinin tıpkı din ve ahlak dili gibi gerçekçi olmayan bir dil olduğunu iddia etmektedir. Bu konuda onların dayanakları mantıkî doğrulama ve bilimsel açıklama ilkeleri olmuştur. Bu yaklaşımın Türk sanat ve edebiyat adamları üzerinde de derin etkisi olmuştur. Bu yazı bu tutumun aşırı indirgemeci bir yaklaşım olduğu iddiasını merkeze almaktadır. Şiir dilinin bizim ayrımlaşmamış tecrübemizi ifade eden bir dil olduğu dile getirilmektedir. Bu bağlamda bu dilin bilim dili, felsefi dil ve mantık dili ile bir karşılaştırılması da yapılmaktadır. Sonuç olarak şiir dilinin tıpkı din dili gibi hakikate atıfta bulunanve bilgi verici bir dil olduğu savunulmaktadır
Bu çalışma, günümüz Türkiyesinde marka olmuş firmalar tarafından üretilen ve fermente sucuk etiketi ile piyasaya sunulan sucukların karakteristik özelliklerinin araştırılması ve Geleneksel Türk Fermente Sucuk özellikleri ile karşılaştırılması amacı ile yapıldı. İstanbul piyasasında çeşitli markalarda satışa sunulan ve üzerinde fermente sucuk etiketi bulunan 30 adet sucuk numunesi çalışmada materyal olarak kullanıldı. Numunelerin tümünde Toplam Mezofil Aerob Mikroorganizmalar, Koliform Grubu Mikroorganizmalar, Laktik Asit Bakterileri, Stafilokok ve Mikrokoklar ile Küf ve Mayalar araştırıldı. Ayrıca pH değeri, rutubet miktarı, yağ miktarı, protein miktarı ve duyusal özellikleri incelendi. Elde edilen duyusal, fiziko-kimyasal ve mikrobiyolojik bulgulara göre, incelenen 30 adet sucuk numunesinin 8 adedinin (%26,6) fermente sucuk özelliğine yakın olduğu, 9 adedinin (%30,0) yarı fermente ve 13 adedinin (%43,3) ise ısıl işlem görmüş fermente olmayan sucuklar olduğu saptandı. Bu sonuçlara göre, fermente sucuk etiketi ile piyasaya sunulan ürünlerin 22 adedinin (%73,3) tam fermente olmaması nedeni ile ilgili yönetmelikler açısından taklit ve tağşiş kapsamına girdiği sonuç ve kanaatine varıldı.
Bu çalışmada, Türkiyede faaliyet gösteren devlet ve vakıf üniversitelerinde stratejik yönetim uygulamaları ele alınarak, bu uygulamaların üniversitelerin kurumsal performansına etkileri incelenmiş, devlet ve vakıf üniversiteleri karşılaştırılarak analiz edilmiştir. Bu doğrultuda oluşturulan hipotezler, dış ve iç çevre analizleri ile birlikte stratejik yönetim sü- reçlerinin, üniversitelerin performanslarını pozitif yönde etkileyecekleri varsayımı üzerine kurulmuştur. Araştırmada; Türkiyedeki üniversitelerde stratejik yönetim süreçlerinin devlet ve vakıf üniversiteleri karşılaştı- rıldığında hangi ölçüde uygulandığı, bu süreçlerin devlet ve vakıf üniversitelerinin performanslarına etkilerinin neler olduğunu geliştirilen modelle test edilmiştir. Ayrıca araştırmada, devlet ve vakıf üniversitelerinin stratejik yönetim konusuna yaklaşımları; stratejilerin planlanması, uygulanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi ile birlikte, dünyada ve Türkiyede değişen çevresel faktörlere karşı (stratejik esneklikleri) uyum kapasiteleri ele alınmıştır. Devlet üniversitelerinde stratejik planların uygulanması, kontrolü ve stratejik esneklik açısından sağlıklı bir dış çevre analizi yapılmadığı, vakıf üniversitelerinin ise, stratejik planlarının dış çevre analizlerinden olumlu etkilendiği ancak, stratejik yönetimin diğer aşamalarında gereken hassasiyeti göstermedikleri anlaşılmaktadır. Özellikle, devlet üniversitelerinde çevre analizlerinin ve bu kapsamda belirlenecek stratejik faktörlerin fırsat ve tehditler ile üniversitenin güçlü ve zayıf yanları açısından yeterli düzeyde yapılmadığı, bu nedenle performansa olumlu bir etki yapmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca bu üniversitelerin, dış çevrede yaşanabilecek olumlu veya olumsuz gelişmeler karşısında yeni durumlara kolay uyum sağlama esnekliğinin bulunmadığı tespit edilmiş- tir. 89 Devlet ve 41 vakıf üniversitesi olmak üzere, toplam 130 üniversitede 890 öğretim elemanı ile yapılan bu çalışmada; vakıf üniversitelerinde iç çevre analizlerinin daha sağlıklı yapıldığı ayrıca, çevresel analizlerin, üniversitelerin performansları üzerinde de olumlu bir etki yaptığı görülmüştür.
İstihbarat, tüm sosyal alanlarda olduğu gibi kredilendirme için de hayati öneme sahiptir. Krediler/GSMH oranındaki dramatik değişiklikler, kredi/toplam aktif oranındaki yükseliş, sorunlu kredilerdeki dalgalanma, yüksek karşılıksız çek protestolu senet adetleri ve yüksek kredi riski, kredi istihbaratının önemini ortaya koyan bazı nicel faktörler arasından sayılırken; kayıtdışı ekonomi, asimetrik enformasyon, finansal veri kaynaklarının dağınıklığı ile dezenformasyon ihtimali nitel faktörler olarak kabul edilebilir. Kredi süreci ile krediye konu gerçek/tüzel kişiler hakkında akıl yürütme faaliyetleri olarak özetlenebilecek kredi istihbaratının; yasal, kamusal, kurumsal, medya, dijital, kişisel ve içsel gibi çeşitli kaynakları söz konusudur. Teknolojik ilerlemeler neticesinde, gözlem, sözel ve belgesel kredi istihbaratının yanı sıra dijital ve görsel kredi istihbaratı da öne çıkmaktadır. Bu çerçevede, kredi istihbaratı, profesyonelce ele alınmalı ve kredi kuruluşları bünyesinde ayrı bir örgütsel birim kredi istihbarat birimi tarafından yürütülmelidir.
Bu çalışma Türkçede yüklemcil adöbeklerinin sözdizimsel üyelere nasıl dönüştüğü konusunu ele alır ve durum yüklemelerin yokluğunda işlevsel bir başın yüklemcil adöbeklerini sözdizimsel üyelere dönüştürdüğü önerisinde bulunur. Önceki çalışmalar sözdizimsel üyelik için iki gereklilik olduğunu göstermişlerdir: (i) görünürlülük için durum yükleme ve (ii) tip değişimi için birtakım işlevsel kategoriler tarafından sağlanan gönderimsellik belirlemesi. Türkçede ise bu iki gerekliliğin birbirleriyle yakından ilintili olduğu iddia edilmiştir. Yüklemcil adöbeklerinin üyelik için durum yüklemesi taşıması gerekliliğinin yanı sıra, durum yüklemesinin gönderimsellik belirlemesi için de gerekli olduğu savunulmuştur. Yalnız, bu iddia durum yüklemesi taşımayan ad öbeklerinin sözdizimsel üyelik statüsünün ve gönderimsel özelliğinin olmadığı anlamına gelmektedir. Bu doğru bir saptama değildir çünkü adöbekleri durum yüklemelerinin olmadığı durumlarda da hem sözdizimsel üye hem de gönderimsel olabilirler. Bu bakımdan, çalışmada adöbeklerinin üyeliğini açıklamak için dilde üyelik ve gönderimselliğin örtülü bir varoluşçu işleyici tarafından belirlendiği fikri önerilmektedir.
Bu makalede, Hz. Peygamberin göz aydınlığının (kurretü ayn) namazda olması hadisinin, mutasavvıflar tarafından nasıl anlaşıldığı ortaya konulmaktadır. Hadîsin tasavvufî şerhlerine geçmeden önce Arap dilinde "kurretü ayn" tabirinin, gözün bir şeyde karar kılması ve sevinçten kinaye olmak üzere, iki esas anlamı açıklanmıştır. Hadis şarihlerinin her iki mana ile ilgili, hadisi muhabbet ve müşâhede doğrultusundaki izahlarına kısaca yer verilmiştir. Ardından mutasavvıfların hadîse getirdikleri, zengin açıklamalar değerlendirilmiştir. Mutasavvıflar namazdaki göz aydınlığının Allaha muhabbetten kaynaklandığına kanidirler. Kişinin göz aydınlığı muhabbeti nisbetinde gerçekleşmektedir. Kimi için bu göz aydınlığı Hakkın huzurunda durma, Hakka vuslat iken, kimi için de müşâhede makamına erme sevincini yaşamaktır. Müşâhede makamından nasibi olanlar ise peygamberler ve velilerdir.
Amaç: Çalışmada yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda basınç ülseri riskini değerlendirmek üzere Suriadi ve Sanada tarafından geliştirilen Basınç Ülseri Risk Değerlendirme Ölçeğinin Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışmalarının yapılması amaçlanmıştır. Yöntem: Bu çalışma metodolojik özellikte olup, bir eğitim ve araştırma hastanesi yoğun bakım ünitesinde yatan 38 hasta ile, Suriadi ve Sanada Basınç Ülseri Risk Değerlendirme ölçeği kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler; Kappa katsayısı, Spearman korelasyon analizi, Madde toplam puan korelasyonu ve Olağanlık katsayısı ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Türkçe ölçeğin dil geçerliği, çeviri ve geri çeviri, içerik geçerliği için uzman görüşü alınmıştır. Güvenirlik açısından; iki gözlemcinin birbirinden bağımsız olarak ölçek puanlamalarının korelasyon katsayısı 24. saatte r=0,87 ve 72. saatte r=0,94 olarak bulunmuştur (<0,001). Maddelerin Ölçek Toplamı ile Korelasyonu; madde 1 için; r=0,768 (<0,001), madde 2 için, r=0,601(<0,001),ve madde 3 için; r=0,278 (<0,001) olarak belirlenmiştir Sonuç: Yoğun bakım ünitelerinde kullanılmak üzere geliştirilen Suriadi ve Sanada Basınç Ülseri Risk Değerlendirme ölçeği, Türk toplumu için kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir araçtır.
Sağ ve sol kanattaki siyasi partilerin kadınların ekonomik katılımına yaklaşımlarında farklılıklar var mıdır? Bu makale işte bu soruya Türkiye'deki, ideolojik olarak zıt oldukları var sayılan iki siyasi parti, AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) ile CHP'ye (Cumhuriyet Halk Partisi) odaklanarak cevap aramaktadır. Araştırmanın muhafazakardemokrat olan partisi AKP ülkede 2002'den beri tek başına hükümeti kurmuş, sosyal-demokrat CHP ise bu çerçeve dahilinde ana muhalefet partisi olarak yer almıştır. Bu çalışmanın saha araştırması üç ana eksene dayanmaktadır. Bu eksenlerden birincisi, parti dokümanlarıdır ve partilerin programları, tüzükleri ve düzenli yayınlarını içerir. Partilerin düzenli yayınları, AKP için Türkiye Bülteni, CHP için Halk'tır. Araştırmanın ikinci ekseni olarak, biri merkez solda (Cumhuriyet Gazetesi), diğeri merkez-sağda (Yeni Şafak Gazetesi) olmak üzere seçilmiş iki gazete bulunmaktadır. Araştırmanın üçüncü ekseni ise, partilerin farklı hiyerarşi seviyelerinden en az bir erkek ve bir kadın siyasetçiyle yapılan röportajlardır. Bu röportajlar, ilçe, il ve genel merkezde, yönetim kurulu, gençlik kolları yönetimi ve kadın kolları yönetiminde gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, erkek ve kadın taban siyasetçileri, ilçe ve il belediye meclislerinden ve Parlamento'dan en az bir kadın ve bir erkek siyasetçi de röportaj kapsamına alınmıştır. İki siyasi partinin programlarına göre, hem AKP hem de CHP kadınların çalışmasını desteklemektedir ve de her iki siyasi parti de bu konuda seçmenlere benzeri sözler vermektedir. Röportaj yapılan siyasetçi grupları içinde, AKP'li erkekler, kadınların çalışması konusuna dair en muhafazakar yaklaşımlarda bulunan kesimi oluşturmaktadır. Öte yandan, AKP'li kadınlar ise kendi siyasi partilerinin erkek üyelerinden çok, CHP'nin üyeleri gibi düşünmektedir. Bu çalışmanın verileri, sağ kanat siyasi partilerdeki kadınların eşitlikçi değerleri kendi partilerindeki erkeklerden daha fazla benimsediğine dair literatürü desteklemektedir
Bu çalışma Türkiye ve Danimarka'daki hemşirelik öğrencilerinin HIV/AIDS'li bireylere karşı tutumlarını karşılaştırmak, tutumlarıile bakım isteklilikleri arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla korelasyonel tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Yöntem: Çalışmanın örneklemini2004-2005 yılı bahar döneminde dördüncü sınıfta öğrenim gören, Türkiye'den 52 öğrenci ve Danimarka'dan 47 öğrenci olmak üzere toplam99 öğrenci oluşturmuştur. Veriler, 1991 yılında Bliwise ve arkadaşları tarafından geliştirilen, test-tekrar test katsayısı r= .92 ve iç tutarlılıkkatsayısı ? =.86 olarak bulunan, Türkiye'de geçerliliği Çimen, Bahar, Öztürk ve Bektaş tarafından yapılan test-tekrar test katsayısı r= .82 veiç tutarlılık katsayısı ? =.86 bulunan AIDS Tutum Ölçeği (ATÖ) kullanılarak toplanmıştır. Elde edilen verilerin değerlendirilmesindebağımsız gruplarda t testi, Pearson momentler çarpımı korelasyon analizi ve Cronbach alfa analizi kullanılmıştır. Bulgular: Danimarka'dakihemşirelik öğrencilerinin AIDS Tutum Ölçeği puan ortalamalarının (33.1 ± 9.3) Türkiye'deki hemşirelik öğrencilerininkinden (37.6 ± 11.2)düşük olduğu, puan ortalamaları arasındaki bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p=.036). Danimarka'daki hemşireliköğrencilerinin AIDS'li hastalara bakım verme istekliliği puan ortalamasının (8.6 ± 1.8) Türkiye'deki hemşirelik öğrencilerinin bakım vermeistekliliği puan ortalamasından (5.6 ± 1.9) yüksek olduğu saptanmış, puan ortalamaları arasındaki bu fark istatistiksel olarak ileri düzeydeanlamlı bulunmuştur (p=.000). Türkiye'deki hemşirelik öğrencilerin ATÖ puan ortalamaları ile bakım verme istekliliği puan ortalamalarıarasında orta düzeyde ve negatif yönde, istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu ( r=-.56, p=.000), Danimarka'dakihemşirelik öğrencilerin ATÖ puan ortalamaları ile bakım verme istekliliği puan ortalamaları arasında güçlü düzeyde ve negatif yönde,istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır ( r=-.74, p=.000). Sonuç: Artan kültürel hareketlilik nedeniylegelecekte çok daha çeşitli kültürel geçmişe sahip olan bireylere/hastalara hizmet verecek hemşire öğrencilerin kültürel yetkinlikte bakımverebilecek becerilerle donatılmaları, HIV/AIDS'li bireylere yönelik olumlu tutum geliştirilmesi ve bakım istekliliğinin arttırılması içinözellikle Türk öğrencilerin ders programında AIDS hastalığı ve cinselliğe ilişkin derslere yer verilmesi gereklidir.
Bu çalışmanın amacı; "Algılanan Öğretmen Davranışları Ölçeği" geliştirmektir. Bu ölçek ilköğretim birinci kademede okuyan öğrencilerin, öğretmenlerinin sınıf içinde ya da sınıf dışında gösterdikleri davranışları nasıl algıladıklarını (demokratik-otoriter) ortaya koymak amacıyla geliştirilmiştir. Araştırmanın verileri, Diyarbakır ili Büyükşehir Belediye sınırları içinde alt-orta-üst sosyo-ekonomik düzeydeki okullardan seçkisiz olarak belirlenen ve aynı öğretmen tarafından beş yıl boyunca okutulan beşinci sınıf öğrencilerinden 692 öğrenci üzerinden elde edilmiştir. Ölçeğin güvenirlilik çalışması için test-tekrar test (.70), testi yarılama (.79) ve Cronbach Alpha katsayıları(.75) hesaplanmış, elde edilen güvenirlilik katsayıları yüksek bulunmuştur. Ölçeğin madde analizi ile belirlenen ortalama ayırt edicilik değeri de rjx=.38 olarak hesaplanmıştır. Ölçeğin geçerlilik çalışması için yapılan faktör analizi sonucunda, ölçeğin iki faktörden oluştuğu gözlenmiştir.
Türkiye‟de 1985 yılından beri faaliyet gösteren Katılım Bankaları, bankacılık sektörünün önemli aktörlerinden biridir. 2006 tarihli 5411 sayılı Bankacılık Kanunuyla „banka‟ statüsü kazanan Katılım Bankaları, „konvansiyonel bankacılığa‟ daha da yakınsamıştır. Kredilendirme işlevlerini „paranın zaman değeri‟ yerine „malın zaman değeri” konseptine dayandıran Katılım Bankaları, „faiz‟ yerine „kâr payı‟ iddiasıyla mevduat toplamakta, kredi tahsis etmekte ve bankacılık hizmetleri sunmaktadır. Bu çalışmada; mevduat sahiplerine dağıtılacak kâr oranını hedefleyen, fon transfer fiyatlaması ve kredilerin maliyetlendirimesine dayanan bir yaklaşım önerilmektedir. Bu yaklaşım çerçevesinde; mevduat–kredi sürecini etkileyen nitel ve nicel parametreler değerlendirilmekte, yanı sıra kredi riski ve likidite riski yönetiminin önemi vurgulanmaktadır.
Amaç: Çocuklar, ilaç hataları açısından riskli bir topluluktur. Bu topluluğun gelişimsel özellikleri, bir çok ilacın çocuk formunun olmaması ve sulandırılarak uygulanması hata riskini ve etkisini artırmaktadır. Bu çalışmanın amacı, çocuk ilaç uygulama hatalarını azaltma girişimlerinin etkinliğinin değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Girişimsel özellikteki bu araştırmanın verilerinin toplanmasında gözlem yöntemi kullanılmıştır. Girişim öncesinde 1 686, girişim sonrasında 1 460 ilaç dozu gözlemlenmiştir. Saptanan her hata nedenine yönelik önleme yöntemleri uygulanmıştır. Girişim öncesi ve sonrası verilerin değerlendirilmesi ki kare analizi ile yapılmıştır. Etik kuruldan (B.30.2..0.82.00.00/1407) ve hastaneden (B.30.2..0.70.10.00-3435) gerekli izinler alınmıştır. Bütün hemşirelere çalışmanın amacı hakkında bilgi verilmiş ve bütün hemşireler araştırmaya katılmayı kabul etmiştir. Bulgular: Girişim öncesi % 28,2 olan hata oranı girişim sonrasında % 21,4 dür. İlaç uygulama sürecinde en sık zaman ve doz hatası yapılmıştır. Girişim öncesi zaman hatası oranı %10,6 iken, girişim sonrası %7, doz hatası oranı %10,3 iken daha sonra %7,3 olmuştur. Girişim sonrasında, zaman hatasında %3,6 ve doz hatasında %3 oranında anlamlı bir azalma olduğu saptanmıştır. İş yükü, ilacın geç gelmesi ve ilaç uygulamalarına ilişkin rehberlerin yetersizliği hataya en sık yol açan etmenlerdir. Çıkarımlar: İlaç uygulama hatalarını önleme girişimleri ile hata sıklığında azalma sağlanmıştır. Sonuçlarımız ile uluslararası diğer çalışma sonuçlarının benzerliği, ilaç uygulama hatalarının evrensel bir sorun olduğunu desteklemektedir. Bu çalışma, ilaç uygulama hatalarının çok etmenli olduğunu, hataya yol açan etmenlerin anlaşılması ve azaltılmasına yönelik yönetim uygulamalarının kullanılmasını desteklemektedir.
Bu araştırmanın temel amacı; sokakta çalışan çocukların depresif belirti düzeylerini ortaya koymak ve bu belirtileri sokakta çalışmayan çocukların depresif belirti düzeyleri ile karşılaştırmaktır. Bununla birlikte bu araştırma da örnekleme alınan çocukların sosyo-demografik özellikleri ile depresif belirti düzeyleri arasındaki ilişkileri ortaya koymak amaçlanmıştır. Araştırmanın evreni Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde yaşayan 12-17 yaşlarındaki tüm çocuklardır. Araştırmada 12-17 yaşlarında sokakta çalışan 82, aynı yaş grubundan sokakta çalışmayan 82 (kontrol grubu) olmak üzere toplam 164 çocuk örneklem olarak alınmıştır. Araştırmada çocukların depresyon düzeyleri “Kovacs Çocukluk Depresyon Ölçeği” ile ortaya konulmuştur. Ayrıca örnekleme alınan çocukların demografik özelliklerini ortaya koymak amacıyla anket uygulaması yapılmıştır. Sokakta çalışan çocukların depresif belirti düzeyleri, sokakta çalışmayan çocuklarınkine göre daha yüksektir. Bununla birlikte göç etmiş ailelerin çocuklarının, fazla kardeşe sahip olan çocukların, anne-babalarının eğitim ve gelir düzeyleri düşük olan çocukların depresif belirti düzeyleri de yüksek bulunmuştur. Sağlıklı bir toplumun oluşması, sağlıklı bireylerin yetişmesi ile mümkün olacaktır. Bu sebeple çocukların ruh sağlığını tehlikeye düşürecek çevresel faktörlerin tespit edilmesi ve gereken önlemlerin alınması önem arz etmektedir.
Kredi sistemi; finansal enformasyon, kredi derecelendirme, kredi riski yönetimi, alacak ve kredi sigortası sistemleri, kredi türev piyasaları ve kredi garanti programlarından oluşan bütünleşik bir mimaridir. Kredi sisteminin ana amacı; bir ekonomik sistemde tüm kredi kanallarının işlerliğini sağlamak ve finansman ihtiyacı olan tüm gerçek ve tüzel kişilerin kredi kaynaklarına erişimini kolaylaştırmaktır. Kredi sisteminin önemli unsurlarından olan kredi garanti programları, geleneksel olarak, maruz kalınan kredi riskinin sabit bir yüzdesini karşılar. Bu çalışmada; bu sabit karşılama oranı yerine, beklenen zararın kredi fiyatına yansıtılması, kredi riskinden kaynaklanan beklenmeyen zararın ise kredi garanti programları tarafından karşılanması önerilmektedir.
Doğu Anadolu Bölgesinde hızla göç alan yerleşim alanları içinde Van Gölü havzası, başta Van şehri kentleşme alanları olarak oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Havzada hızlı nüfus artışı sonucunda jeolojik özelliklerin dikkate alınmadığı yanlış ve çarpık bir kentleşme,bilinçsiz ve kontrolsüz sanayileşme çabaları ile ortaya çıkan çevre kirliliği, Van Gölü çevresindeki kentsel alanların, hatta kırsal alanların yaşamsal olanaklarını tehdit edici önemli unsurlar arasında yer almaktadır. Van kenti ve kentin yakın gelişim alanlarında detay sedimantolojik ve tektonik etütlerin yapılaşmada dikkate alınması bilinçli bir kentleşme için örnek oluşturacaktır. Bu yaklaşımla yapılan inceleme sonucunda, yaşanabilecek yıkıcı bir deprem anında sergileyebilecekleri davranışların önceden kestirilebilmesi için, Van şehri ve yeni kentleşme alanlarında yüzeylenmiş genç çökellerin sedimantolojik özelliklerinin belirlenmesi, ilgili etken olabilecek aktif tektonizmanın incelenmesi ve bu çökellerin jeoteknik özellikleriyle ilişkilendirilmesi sonucunda, özellikle son yıllarda Van şehrine yaşanan yoğun göçe bağlı olarak ortaya çıkan çarpık kentleşme olgusunun önüne geçilmesi çalışmalarında kullanılabilecek temel veriler elde edilmiştir. Bu verilerin kentleşme çalışmalarında kullanımıyla, olasılı depremlerin ortaya çıkarabileceği zararların olabildiğince aza indirgenmesi mümkün olacaktır. Bununla birlikte yeni kentsel gelişim alanlarında bir yapılaşma ölçütü olarak değerlendirilebilecek zeminlerin mühendislik özelliklerinin jeoteknik verilerle donatılarak yerel ve resmi yönetimlere aktanlması, Van şehri ve yakını kentleşme alanlarının belirlenmesi politikalarına bir temel oluşturacak ve Van Gölü Havzası'nda bir model oluşturacak biçimde sağlıklı bir çevrede gelecek kuşaklar için yaşanabilir bir kent yaratılması konusunda büyük bir katkı sağlayacaktır. Bunun somut bir kanıtı olarak proje çalışmalan süresince çalışma amaçları doğrultusunda devamlı vurgulanan sağlam zeminlerde sağlıklı yer seçimi önerileri ve yeni yönelimler, 2004 yılında Van şehri Toplu Konut Projesi kapsamında Edremit traverten kaya zemin alanlarında hayata geçirilmiş bulunmaktadır.

/ 37
37 / 37