720 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Bireyin kişiliği doğumdan başlayarak tüm yaşamı süresince toplumsal kurumlardaki yaşantılarla şekillenir. Anne babanın çocuk yetiştirmetutumları birçok sosyal ve çevresel etkenden daha önemli olup çocuğun sosyal, duygusal ve bilişsel gelişimini etkiler. Ailenin sosyokültürelyapısının, ebeveynlerin çocuk yetiştirme değer ve inançlarını etkileyen önemli bir etmen olduğu kabul edilmektedir. Farklı toplumlarda annebabanın çocuk yetiştirme tutumları arasında farklılıklar olması, kültürel değerlerle açıklanabilir. Günümüzde küreselleşme nedeniyle farklıkültürden birey ve ailelere hizmet sunulması zorunlu duruma gelmiştir. Farklı kültürlerdeki anne babaların çocuk yetiştirme tutumlarını bilensağlık profesyonelleri, çocuğun gelişimini ve gereksinimlerini daha iyi değerlendirebilir, sorunları belirleyebilir ve uygun girişimlerdebulunabilirler. Bu derleme makale, anne babaların çocuk yetiştirme tutumları ve tutumlar üzerine kültürün etkisini irdelemek amacıylahazırlanmıştır. Anne baba tutumları ile ilgili önemli kavramlara yer verilerek, anne baba tutumlarının çocuk üzerindeki etkilerine değinilmiştir.
Bu çalışmada sınıf yönetiminde önemli bir yeri olan motivasyon kavramı, motivasyon sürecinin işleyişi, motivasyonun özellikleri, sınıf yönetiminde öğrenci motivasyonu, öğrenci motivasyonunu etkileyen etmenler konularına ilgili alanyazın doğrultusunda yer verilmiştir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden döküman incelemesi yöntemi kullanılmıştır. Araştırma için konuyla ilgili kaynaklara ve verilere ulaşılarak alan yazın taraması yapılmıştır. Araştırma ile ilgili kitap, tez ve raporlar incelenmiş elde edilen veriler sistematik bir biçimde bütünleştirilmeye çalışılmıştır. Motivasyon kavramını, davranışa enerji ve yön veren ve bireylerin belirli amaçlara yönelmesini sağlayan güçler olarak tanımlamak mümkündür. Motivasyon kavramının temelinde davranışların tetiklenmesi, yönlendirilmesi ve sürdürülmesi yatar. Motivasyonun temel amacı, baskı ve zorlama olmadan bireylerin istekli, verimli ve etkin çalışmalarını sağlamaktır. İnsanlar temel beklentileri karşılandığı sürece daha verimli çalışacak, motivasyonları da yüksek olacaktır. Motivasyon ile performans arasında doğru orantı vardır. Öğrencinin motivasyonu ne kadar yüksekse, performans da o derece yüksek olacaktır. Sınıf ortamında etkili ve verimli öğrenme-öğretme sürecinin gerçekleştirilebilmesi için öğretmenin planlı ve programlı olması, öğretim ortamında ilgili yöntem, teknik, araç-gereç ve materyalleri etkili şekilde kullanması, bilgi donanımının iyi olması, iyi bir rehber olmasının yanısıra öncelikle öğrencilerin ilgili konuya motivasyonunu sağlamak ve bunu ders boyunca sürdürebilmek önem taşır. İyice motive olmuş (güdülenmiş) öğrencilerden oluşan sınıfın varlığı hem öğrenme-öğretme faaliyetlerini kolaylaştırmakta, hem de sınıfta istenmeyen davranışlar azalmakta, dolayısıyla da sınıf yönetimi kolaylaşmaktadır
Bu çalışmada Türkçe Öğretim Merkezlerinde görevli öğretim elemanlarının Türkçenin yabancılara öğretimi kapsamında okuma temel becerisinin gelişimine yönelik olarak kullanılan metinlerin AB ortak metni açısından değerlendirmeleri üzerinde durulmuştur. Araştırmanın çalışma grubunu Cumhuriyet Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi, Gazi Osman Paşa Üniversitesi, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Mersin Üniversitesi, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi bünyesinde Türkçe öğretim merkezlerinde görev yapan 14 öğretim elemanı oluşturmaktadır. Araştırmanın kaynak verilerine ise araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu aracılığıyla ulaşılmıştır. Araştırma konusu ekseninde tasarlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu yabancılara Türkçe öğretimi konusunda 3 uzmanın görüşü alındıktan sonra yeniden şekillendirilmiştir. Gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra üniversitelerde bu konuda uzman ve ilgili derslere giren 14 öğretim elemanıyla görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırmada öğretim elemanlarının yabancılara Türkçe öğretimi alanında okuma temel becerisinin gelişim sürecine yönelik olarak kullanılan metinlerin AB ortak metni ve metin nitelikleri açısından eleştiri, öneri ve tespitleri bulunmaktadır. Elde edilen bu eleştiri, öneri ve tespitler çerçevesinde yabancılara Türkçe öğretimi alanında kullanılan okuma metinlerinin okuma temel becerisinin gelişimi kapsamında AB ortak metni ve metin nitelikleri açısından daha nitelikli hale getirilmesinin alan açısından daha faydalı olacağı düşünülmektedir. Bunlara ek olarak AB ortak metninde belirlenen seviyelerin Türkçe için uygunluğu, metinlerdeki söz varlığının değerlendirilmesi, metinlerin öğrenme ve öğrenci ihtiyaçları açısından değerlendirilmesi, AB çerçeve metninde belirtilen okuma amaçlarının kullanım yoğunluğu vb. noktalara da değinilmiş olup yabancı dil olarak Türkçe öğrenen öğrencilerin AB ortak metni de gözetilerek okuma temel becerisinin gelişimine katkı sağlayacağı düşünülen önerilerde bulunulmuştur.
-
Bu çalışmanın amacı öğretmen adayları ile öğretim üyeleri arasındaki iletişimin ne düzeyde olduğu ve bazı değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemektir. Araştırmanın örneklemini 2014-2015 akademik yılında İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrenimine devam eden 351 ve Bulgaristan Trakia Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenimine devam eden 203 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Karagöz ve Kösterelioğlu (2008) tarafından geliştirilen "İletişim Becerilerini Değerlendirme Ölçeği" kullanılmıştır. Araştırma var olan durumu belirlemeye yönelik olduğu için tarama modeline uygun olarak düzenlenmiştir. İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde öğrenim gören öğretmen adaylarının öğretim üyelerinin iletişim becerileri ile ilgili algıları genel ortalama puanlarına göre göreceli olarak orta düzeyde; saygı, ifade becerisi, değer, motivasyon ve demokratik tutum alt boyutlarına göre göreceli olarak yüksek düzeyde; engeller alt boyutuna göre göreceli olarak çok düşük düzeydedir. Öğretmen adaylarının öğretim üyelerinin iletişim becerileri ile ilgili algıları bölüm ve sınıf değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterirken; cinsiyet, yaş ve medeni duruma göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir. İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği bölümünde okuyan öğretmen adaylarının öğretim üyelerinin iletişim becerileri ile ilgili algıları okul öncesi öğretmenliği, İngilizce öğretmenliği ve rehberlik ve psikolojik danışmanlık bölümünde okuyan öğrencilerin algılarından daha yüksek olduğu bulunmuştur. Eğitim fakültesinde öğrenim gören birinci sınıf öğretmen adaylarının öğretim üyelerinin iletişim becerileri ile ilgili algıları ikinci sınıf, üçüncü sınıf ve dördüncü sınıf öğrencilerinin algılarından daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bulgaristan Trakia Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde öğrenim gören öğretmen adaylarının öğretim üyelerinin iletişim becerileri ile ilgili algıları genel ortalama, saygı, ifade becerisi, değer, motivasyon ve demokratik tutum alt boyutlarına göre göreceli olarak yüksek düzeyde; engeller alt boyutuna göre göreceli olarak düşük düzeydedir. Öğretmen adaylarının öğretim üyelerinin iletişim becerileri ile ilgili algıları cinsiyet ve sınıf değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterirken; bölüm, yaş ve medeni duruma göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Bulgaristan Trakia Üniversitesi'nde öğrenim gören birinci sınıf öğretmen adaylarının öğretim üyelerinin iletişim becerileri ile ilgili algıları ikinci sınıf, üçüncü sınıf ve dördüncü sınıf öğrencilerinin algılarından daha yüksek olduğu bulunmuştur
Geleceğin öğretmenleri olan Eğitim Fakültesi öğrencilerinin öğretmenlik mesleği alan bilgisi yanında çocukları sevmeleri de önem taşımaktadır. Bu araştırma eğitim fakültesi öğrencilerinin çocuk sevme eğilimlerinin incelenmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın çalışma gurubunu 2014-2015 Eğitim öğretim yılında İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Eğitim Fakültesi Lisans Programına devam eden 288 öğrenci oluşturmuştur. Araştırma ilişkisel tarama modelinde yapılmış betimsel bir çalışmadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak öğrencilerin demografik bilgilerini elde etmek amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilmiş Demografik Bilgi Formu ve Barnett ve Sinisi (1990) tarafından insanların çocuklara yönelik tutumlarını ölçme amacıyla geliştirilen, Duyan ve Gelbal (2008) tarafından Türkçe 'ye uyarlanan Barnett, Çocuk Sevme Ölçeği kullanılmıştır. Ölçeğin güvenirliği Cronbach Alpha değeri 0.92, test tekrar test güvenirliği ise 0.85 olarak bulunmuştur. Araştırma verileri, Kolmogorov Smirnov testi, Mann Whitney U Testi ve Kruskal Wallis H Testi ile analiz edilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, eğitim fakültesi öğrencilerinin çocuk sevme eğilimleri; cinsiyet, daha önce çocuk bakma durumu, çocuklarla oyun oynama, çocukları sevme, geçirdiği çocukluk dönemi, ileride çocuk sahibi olmak isteme, aile tipi ve bölümlere göre farklılaşmakta; öğrencilerin çocukluğunun geçtiği yer, yaş, medeni durum ve kardeş sayısına göre ise farklılaşmamaktadır. Buna göre; kadın öğrenciler erkek öğrencilerden, daha önce çocuk bakan öğrenciler daha önce çocuk bakmayan öğrencilerden, çocuklarla oynayan öğrenciler, çocuklarla oynamayan öğrencilerden, çocukları daha fazla sevmektedir. Çocukluk dönemi çok iyi, iyi ve orta geçen öğrenciler çocukluk dönemi kötü geçen öğrencilerden, ileride çocuk sahibi olmak isteyen öğrenciler, çocuk sahibi olma konusunda kararsız olan ve çocuk sahibi olmak istemeyen öğrencilerden, çekirdek aileye sahip olan öğrenciler, dağılmış ve geniş aileye sahip öğrencilerden çocukları daha çok sevmektedir. Okul Öncesi Öğretmenliği bölümü öğrencileri, Türkçe Öğretmenliği, İngilizce öğretmenliği ve Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü öğrencilerinden çocukları daha çok sevmektedir
Amaç: Yaşam kalitesi, kültürel ve entellektüel bağlamda kişinin öz-algı durumu olarak tanımlanır.Türkiye'de, 812 yaş tip 1 diyabetli çocukların yaşam kalitesini ebeveyn perspektifi ile değerlendiren diyabete özgü yaşam kalitesi ölçeği bulunmamaktadır. Bu çalışma, 8-12 yaş aralığındaki diyabetli çocukların yaşam kalitesini ebeveyn perspektifi ile değerlendiren Pediyatrik Yaşam Kalitesi EnvanteriTM 3.0 Diyabet Modülü-Ebeveyn Formu'nun geçerlik ve güvenirliğini test etmek amacıyla metodolojik olarak yapılmıştır.Yöntem: Bu çalışmanın örneklemi İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi, Ege Üniversitesi Çocuk Hastanesi, Behçet Uz Çocuk Hastanesi ve Tepecik Hastanesi Çocuk Endokronolji Polikliniğine kayıtlı 8-12 yaş aralığında Tip 1 diyabetli çocuğu olan 111 ebeveynden oluşmuştur.Verilerin değerlendirilmesinde sayı/yüzde, Cronbach ? analizi, açıklayıcı ve doğrulayıcı faktör analizi kullanılmıştır.Bulgular: Ölçeğin Cronbach's alpha değeri 0,86'dır. Kaiser-Meyer-Olkin katsayısı 0,80 ?2=1527,5 p<0,001 olarak bulunmuştur.(p<0,001).Model uyum göstergeleri; Karşılaştırılmalı Uyum İndeksi=0,87, İyilik Uyum İndeksi=0,78 ve Yaklaşık Hataların Ortalama Karekökü=0,051 olarak p<0,001 bulunmuştur.Sonuç:Bu ölçek; 8-12 yaş tip 1 diyabetli çocuklarını yaşam kalitelerini ebeveyn perspektifi ile değerlendirebilen geçerli ve güvenilir bir ölçektir.
Akrilamid (2-propenamide, AA) karbonhidrattan zengin besinlerin ısıtılması sonucunda oluşmaktadır. Akrilamid monomeri yüksek sıcaklıklarda ve nem oranının düşük olduğu ortamlarda hazırlanmış patates ve tahıl ürünleri gibi bazı besinlerin yapısında, kızartma ile, fırınlama veya ızgara ile oluşmaktadır. Patates cipslerinde ve kızartmasında 3500 mg/kg düzeyine kadar akrilamid oluştuğu rapor edilmiştir. Bugüne kadar edinilen bilgiler AA'in bir aminoasit olan asparajin (asn) ve belirli indirgen karbonhidratların arasında yüksek sıcaklıklarda Maillard reaksiyonu ile oluştuğu bildirilmiştir. Akrilamidin hayvan modellerinde toksisitesi tanımlanmıştır. Laboratuvar hayvanlarında oluşturduğu karsinojeniteye dayalı olarak karsinojenik potansiyeli vardır ve üreme ve sinir sisteminde hasar yaratmaktadır. Akrilamidin insanlarda ve laboratuvar hayvanlarında nörotoksik etkisi kanıtlanmıştır. Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumu besinlerdeki akrilamidi 'İnsanlar İçin Grup 2A Olası Kanserojen' sınıfına ve Avrupa Birliği ise Sınıf 2 karsinojen ve mutajen sınıfına almıştır. Akrilamid etkisinin azaltılması için günlük beslenmemize meyve ve sebzelerden oluşan bir örüntüyü eklememiz son derece fayda sağlayacaktır
Bu çalışma, günümüz Türkiye'sinde marka olmuş firmalar tarafından üretilen ve fermente sucuk etiketi ile piyasaya sunulan sucukların karakteristik özelliklerinin araştırılması ve Geleneksel Türk Fermente Sucuk özellikleri ile karşılaştırılması amacı ile yapıldı. İstanbul piyasasında çeşitli markalarda satışa sunulan ve üzerinde fermente sucuk etiketi bulunan 30 adet sucuk numunesi çalışmada materyal olarak kullanıldı. Numunelerin tümünde Toplam Mezofil Aerob Mikroorganizmalar, Koliform Grubu Mikroorganizmalar, Laktik Asit Bakterileri, Stafilokok ve Mikrokoklar ile Küf ve Mayalar araştırıldı. Ayrıca pH değeri, rutubet miktarı, yağ miktarı, protein miktarı ve duyusal özellikleri incelendi. Elde edilen duyusal, fiziko-kimyasal ve mikrobiyolojik bulgulara göre, incelenen 30 adet sucuk numunesinin 8 adedinin (%26,6) fermente sucuk özelliğine yakın olduğu, 9 adedinin (%30,0) yarı fermente ve 13 adedinin (%43,3) ise ısıl işlem görmüş fermente olmayan sucuklar olduğu saptandı. Bu sonuçlara göre, fermente sucuk etiketi ile piyasaya sunulan ürünlerin 22 adedinin (%73,3) tam fermente olmaması nedeni ile ilgili yönetmelikler açısından taklit ve tağşiş kapsamına girdiği sonuç ve kanaatine varıldı.
Enerji alımının düzenlenmesinde, hipotalamus, gastrointestinal sistem, beyaz ve kahverengi yağ dokusu ile kaslar rol oynamaktadır. Enerji dengesinin sürdürülmesi karşılıklı olarak etkileşen karmaşık ve dinamik bir süreç ile sağlanmaktadır. Bazı genetik ve hormonal etmenler de insanın yeme davranışında etkilidir. Son yıllarda, sindirim sisteminden salgılanan peptid türündeki kolesistokinin (CCK), peptid YY (PYY), glukagon benzeri peptid- 1 (GLP-1) ve ghrelin gibi hormonların doygunluk sinyalleri oluşturduğu ve dolayısı ile bunların etkisi ile besin alımının denetlendiği bildirilmiştir. Bu nedenle potansiyel olarak obezitede görülen postprandiyal iştah hormon değişimlerinin, iştahı veya yeme davranışını değiştirdiği ile ilgili veriler net olmamakla birlikte şuana kadar peptidlerin vücut ağırlığı kaybında ve ağırlığın korunmasında etkili olup olmadığı bilinmemektedir.
Hukuka uygunluk nedenlerinin manevi unsurları, ceza hukukunun tartışmalı meselelerinden biri olup, bu konuda çok farklı görüşler ileri sürülmüş- tür. Hukuka aykırılığı objektif olarak kabul eden klasik suç öğretisinde bu unsurlara yer verilmezken, özellikle Alman Ceza Hukukunda şahsi haksızlık öğ- retisinin gelişimiyle haksızlığın manevi unsurlarından söz edilmeye başlanmış- tır. Türk Ceza Hukukunda da yeni Türk Ceza Kanununun yürürlüğünden sonra, öğretide söz konusu unsurların kabulü yönünde bir eğilim mevcuttur. Ne var ki manevi unsurları kabul eden görüş, bunların gerçekleşmemesi halinde bağlanacak sonuçlar hususunda oldukça farklı yaklaşımlar sergilemektedir. Çalışmamızda konuyla ilgili tartışmalar ve ileri sürülen görüşler özetlenerek, Türk Hukuku bakımından bir değerlendirme yapılmıştır.
Günümüzde hemşirelik eğitiminde bilgi ve becerinin geliştirilmesi için birçok eğitim yöntemi ve stratejisi denenmektedir. Eğitim yöntem ve stratejilerinin önemli bir grubunu simülasyonlar oluşturmaktadır. Simülasyon bir olay, ya da gerçek yaşam durumlarının gerçeğe uygun bir modelinin geliştirildiği ya da gerçeğe yakın koşulların oluşturulduğu bir yöntemdir. Simülasyon hasta bakımını geliştirmek ve hasta güvenliğini sağlaması nedeniyle hemşirelik eğitiminin önemli bir parçasıdır. Bu makalede öğrenme çevresinin yapılandırılmasıyla birlikte bilgi ve beceri kazandıran simülasyonların, basitten karmaşığa doğru, gerçek durumlara benzerliğini artıran farklı birçok çeşidi tanıtılmış ve simülasyonun üstün yanlarından bahsedilmiştir.
Gıda tozlarının daha iyi anlaşılması, gıda sanayide kullanılan üretim tekniklerinin iyileştirilmesi, üretim verimlerinin artırılması, üretim hattındaki kayıpların azaltılması, temizlik için üretime ara verilme zamanı ve sıklığının azaltılması ve etkin proses alet/ekipman dizaynı için gıda tozlarının fiziksel, kimyasal ve davranış özelliklerinin karakterize edilmesi gereklidir. Gıda maddelerinden elde edilen toz ürünlerin karmaşık yapıları nedeniyle, istenen kalite ve özelliklerde ürün elde edilebilmesi için toz partiküllerinin şekil, boyut, fizikokimyasal yapı, çözünme gücü ve partiküller arası yapışma kuvveti gibi özelliklerin kontrol edilmesi gereklidir. Proses maliyetlerini azaltmak ve gıda proseslerinin ve bu proseslerde kullanılan alet/ekipmanların dizaynını doğru yapabilmek, toz kütlesi akışı, akışa karşı direnç, kek oluşturma potansiyeli ve yüzeylere yapışma kuvveti gibi özelliklerin iyi anlaşılmasını gerektirir. Bu araştırmada gıda tozlarının genel özellikleri ve günümüze kadar kullanılan bazı karakterizasyon tekniklerinden bahsedilmiştir. Ayrıca, gıda tozları mühendisliği alanında yapılan çalışmaların ve partikül karakterizasyonunun sağlayabileceği potansiyel faydalara değinilmiştir.
Türk Modernleşmesi tartışmalarında din ve dini yaşantı konuları siyasal alanda devam eden laiklik tartışmalarının ve siyasi tarih yazımı anlayışı- nın gölgesinde kalmaktadır. Türk modernleşmesi literatürüne hâkim olan çatışma ve telfik paradigmaları özellikle erken Cumhuriyet Dönemindeki taşradaki dini yaşantı ve muhalefeti açıklamak için yeterli olmamaktadır. Türk modernleşmesinin bu yönünü ele almak için, Maduniyet Ekolü çerçevesinde geliştirilen tarih yazım metodu kullanılabilir. Taşradaki dini muhalefet Maduniyet perspektifinden değerlendirildiğinde ulaşabildiği metot ve enstrümanlarla Cumhuriyet modernleşmesine direnen aktörlerin varlığı göze çarpmaktadır. Dönemin aktörlerinin hatıratı bu çalışmanın temel kaynağıdır. Bu hatıratlardaki anlatılar madun muhalefet biçimleri perspektifinden de- ğerlendirilecektir. Sonuç olarak hatıralara dayanan maduniyet okuması Türk modernleşmesinin ele alınan boyutu ve yönüyle ilgili yeni sorular sorup cevaplarını aramaya imkân sağlamaktadır.
Sosyal tarih yazımına daha çok vurgu yapan çalışmalarla birlikte Türk modernleşmesi okumaları çeşitlense de din-devlet-toplum ilişkileri göz önüne alındığında literatürdeki alternatif okumaların sayısının yetersizliği dikkat çekmektedir. Bu yetersizlikten hareket eden bu çalışma, tek parti döneminde taşrada ulema ve sufiler tarafından gerçekleştirilen farklı bir muhalefet türünün varlığını ve bu muhalefet türünü analiz etmenin imkânını sorgulamaktadır. Ana akım literatürde, ulema ve sufilerin modernleşmeci reformlara karşı reaktif ve toplumsal bir eylemliliğe girmemeleri pasifizim veya boyun eğme olarak yorumlanmıştır. Bu çalışma bahsedilen figürlerin gelenekle olan ilişkisine, farklı zaman algılarına, farklı gerçeklik algılarına ve verdikleri haysiyet ve prestij mücadelesine odaklanarak, bunların modern dışı bir eylemlilik ve muhalefete karşılık geldiğini iddia etmektedir
Amaç: Bu çalışma ilköğretimde altı, yedi ve sekizinci sınıf öğrencilerinin algıladıkları ebeveyn kontrolünün sigaraya yönelik algılarına etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Çalışmanın örneklemini altı, yedi ve sekizinci sınıfl arda okuyan toplam 514 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmanın verileri Çocuk Karar Denge Ölçeği ve Anne-Baba İzlem Ölçeği Ergen Formukullanılarak elde edilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde ortalama, yüzdelik hesaplamalar, Kruskal wallis analizi, ileri analiz için düzeltilmiş bağımsız gruplarda t-testi ve düzeltilmiş Mann-Whitney U testi kullanılmıştır. Bulgular: Öğrencilerin ebeveyn tutumunu ilgili, az ilgili ve ilgisiz olarak algılama durumlarına göre çocuk karar denge ölçeğinin yarar alt boyutundan aldıkları puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır (p<0.05). Ebeveyn kontrolü ile okul izlemi alt boyutu sigara yarar algısı, sağlık izlemi alt boyutu sigara zarar algısı ve kısıtlayıcı izlem alt boyutu sigara yarar algısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır (p<0.05). Sonuç: Algılanan ebeveyn kontrolü yüksek olan çocukların sigara yarar algıları düşük ve sigara zarar algıları yüksek bulunmuştur.
Türkiyenin siyasi, ekonomik ve sosyal elitleri genelde dindar muhafazakârlar özelde ise onların en önemli yukarı doğru sosyal hareketlilik mecrası olan İmam Hatip Liseleri üzerinde sürdürdükleri kısıtlayıcı politi- kaları 1997 yılında yaşanan 28 Şubat Süreci paralelinde hızlandırdılar. Uygulamaya konulan yeni yüksek öğrenim sınav sistemi ve üniversitelerdeki başörtüsü yasağı İmam Hatip Lisesi mezunlarının Türkiye yük- sek öğretim hayatında mevcudiyetlerini imkansız hale getiriyordu. Bu imkansızlık neticesinde çok sayıda İmam Hatip mezunu üniversite okumak için göç etti ve Avrupada bir İmam Hatip diasporası oluşturdu. Bu diasporik varoluşun ve Avrupada üniversite okumanın bu öğrencilerin Türkiyede dindar muhafaza- kar toplumsallığa bakışında bir dizi değişikliğe neden olduğu gözlemlenmiştir. Bu değişikliklerin önde ge- leni bizatihi dindar muhafazakar çevrelerin diaspora algısına karşı geliştirilen eleştiridir. İkinci olarak göz- lemlenen değişiklik ise dindar muhafazakar çevrelere ve özellikle İmam Hatip camiasına karşı geliştirilen eleştirel tutumdur. Son olarak Avrupada üniversite okuyan İmam Hatip Mezunu öğrencilerin siyasi söy- lemi terk ederek belirgin bir şekilde kültürel söyleme yöneldikleri gözlemlenmiştir. Bu çalışma Avusturya, Almanya, Hollanda ve Bosna-Hersekde çeşitli şehirlerde üniversite okuyan h50den fazla öğrenciyle yapı- lan yüz yüze mülakatlara ve katılımcı gözlemlere dayanmaktadır.
Bu makale, son yıllarda Türkiye toplumunda siyasal kimlikler ve yaşam tarzları konusunda yaşanan tartışmalara ampirik veriler temelinde bir açıklık getirmeyi amaçlamaktadır. Zaman zaman laiklik ve sekülerleşme, zaman zaman da dindarlık ve muhafazakârlık kavramları üzerinden sürdürülen tartışma, siyasetin yaşam tarzlarına dayandığı ve de yaşam tarzlarını manipüle ettiği iddiasına dayanmaktadır. Cumhuriyet, kuruluşundan bu yana geleneksel yaşam tarzını Batılı ve modern bir yaşam tarzıyla değiştirmeyi esas almıştır. Bu bakımdan Türkiye çağdaşlaşması, sosyo-kültürel değişimleri hedefleyen üstyapısal bir değişim süreci olarak yorumlanabilir. Demokratikleşme sürecinde farklı siyasal kimlikler modernleşmenin yönü ve biçimi konusunda farklı yaklaşımlar ve politikalar önermişlerdir. Bu bakımdan Türkiye'de özellikle son on yılda yaşanan siyasal değişimin yaşam tarzları konusunda bir tartışma başlatması hiç de şaşırılacak bir hadise değildir. Çünkü geçmişte toplumsal sekülerleşmeyi hedefleyen siyasal proje, 2000'li yıllarda muhafazakâr demokratların iktidara gelmesiyle devre dışı kalmış ve bu kez de toplumun "muhafazakârlaşması"ndan söz edilmeye başlanmıştır. Bu konuda yapılan araştırmaları da dikkate alan makale, politik kimlikler ile yaşam tarzları arasındaki ilişkiyi üç farklı politik kimlik üzerinden sorgulamaktadır. Bu çalışma, kendini Güney Marmara Bölgesi'yle sınırlayan bir saha araştırmasının verilerine dayanmaktadır. Söz konusu araştırmanın verileri, Mayıs 2013 yılında Güney Marmara Sosyal Yapı araştırma projesi çerçevesinde anket tekniğiyle derlenmiştir. Toplam 72 sorudan oluşan anketin siyasal kimlik eksenli sorusu temel alınarak, bölge halkının sosyo-kültürel eğilimleri analiz edilmiştir
Eğitim ve demokrasi birbiriyle yakından ilişkili iki kavramdır. Eğitimin en önemli görevlerinden biri demokratik yaşam tarzını benimsemiş bir toplum oluşturmaktır. Bu da demokrasiyi yaşam biçimi haline getirmiş ve olumlu demokratik tutuma sahip öğretmenler yetiştirmekle mümkündür. Bu araştırma, öğretmen adaylarının demokratik tutumları ve demografik özellikleri arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma örneklemini, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi'nde 2014-2015 yaz döneminde pedagojik formasyon programında öğrenim görmekte olan toplam 126 öğretmen adayı oluşturmuştur. Araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Demokratik Tutum Ölçeği kullanılmıştır. Demokratik Tutum Ölçeği, Tutum Araştırma Laboratuvarı tarafından geliştirilen Teacher Opinionaire on Democracy ölçeğinin G ve H formlarından oluşturulmuştur. Ölçeğin Türkçeye adaptasyon, geçerlik -güvenirlik çalışmaları Gözütok (1995) tarafından gerçekleştirilmiş ve ölçeğin güvenilirlik katsayısı .87 olarak bulunmuştur. Bunun yanında öğretmen adaylarının demografik bilgilerini elde etmek amacıyla araştırmacı kullanılmıştır. Araştırma verileri Bağımsız Grup t Testi, Mann Whitney U Testi ve Kruskal Wallis H Testi ile analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda görülmüştür ki; öğretmen adaylarının demokratik tutumları medeni durum, çocuk sayısı, gelir düzeyi, anne eğitim düzeyi, baba eğitim düzeyi ve ailedeki kardeş sayısına göre farklılaşmamakta; cinsiyet ve yaşa göre ise farklılaşmaktadır. Buna göre; kız öğretmen adaylarının demokratik tutumları, erkek öğretmen adaylarına göre daha olumludur ve 31-35 yaş aralığında olan öğretmen adaylarının demokratik tutumu, 20-25 yaş aralığında olan öğretmen adaylarından daha olumludur.
Bu çalışmanın amacı, Halk Eğitimi Merkezi (HEM) Müdürlerinin meslek etiğine ilişkin görüşlerinin belirlenebilemsidir. Veriler, araştırmacı tarafından geliştirilen yarıyapılandırışmış görüşme formu aracılığıyla toplanmıştır. HEM müdürlerinin meslek etiğine ilişkin görüşleri dört farklı soru ile belirlenmiştir. HEM müdürlerinin, dört farklı kategoride 13 adet meslek etiği tanımı, 40 adet meslek etiği ilkesi, 21 adet meslek etiğine uygun davranış kalıbı ve 44 adet mesleki etik dışı davranış kalıbı tanımı yaptıkları belirlenmiştir. HEM müdürlerinin meslek etiği literatüründe yer tanımlara benzer tanımlamar yaptığı belirlenmiştir. Sonuç olarak, HEM müdürleri tarafından meslek ahlakına ilişkin yapılan tanımlamalar Türkiye'de eğitim kurumları için, özellikle yetişkin eğitimi için oluşturulacak meslek etiği ilkelerine temel oluşturacak nitelikte olduğu görülmektedir.

/ 36
36 / 36