3.056 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Bu çalışmada, Van Merkez ve Gürpınar ilçesi köylerindeki kuzularda Beyaz Kas Hastalığı ve Enzootik Ataksi'nin aynı zamanda ortaya çıkıp çıkmadığının belirlenmesi amacıyla yapıldı. Araştırmada 3-56 günlük 26 Akkaraman kuzusu kullanıldı. Beyaz Kas Hastalığı ve Enzootik Ataksi'nin tanısında, klinik bulgular ile hematolojik ve serum biyokimyasal paremetreler değerlendirildi. Serum kreatin kinaz (CK), aspartat aminotransferaz (AST) ve laktat dehidrogenaz (LDH) aktiviteleri Beyaz Kas Hastalığı'nın, serum Bakır konsantrasyonu (Cu) Enzootik Ataksi'nin belirlenmesinde dikkate alındı. Ayrıca Hematokrit değer (İHtc) ve hemoglobin konsantrasyonu (Hb) aneminin, serum demir (Fe) konsantrasyonu latent demir noksanlığının olabilirliğini saptamak amacıyla ölçüldü. Ölçümler 18 kuzuda 3, 10, 17, 24, 31 ve 42. yaşam günlerinde, klinik hasta 8 kuzuda (4-8 haftalık) sağaltım öncesi günde gerçekleştirildi. Vitamin E+selenyum uygulanan kuzularda, serum CK, AST ve LDH aktivite ölçümleri tekrarlandı. Hematolojik ve serum biyokimyasal parametreler 3.-42. günlük 8 kuzuda normal sınırlarda bulundu. 17-31. günlerde artan serum CK, AST ve LDH aktiviteleri 8 kuzuda subklinik, klinik bulgular ve yüksek enzim değerleri 10 kuzuda klinik Beyaz Kas Hastalığı olduğunu gösterdi. Subklinik ve klinik Beyaz Kas hastalıklı kuzularda, 1 mg selenyum+300 I.Ü. vitamin E uygulamasından sonra enzim aktivitelerinde önemli azalma ve bir hafta içinde normal değerlere dönüş belirlendi. Subklinik ve klinik Beyaz Kas hastalıklı kuzularda, bir bakır noksanlığı (marjinal veya fonksiyonel), anemi ve latent demir noksanlığı olmadığını, bu kuzuların Cu, Htc, Hb ve Fe değerlerinin, sağlıklı kuzuların değerlerinden farklı olmaması gösterdi. , Sonuç olarak, Van merkez ve Gürpınar ilçesi köylerindeki kuzularda Beyaz Kas Hastalığı'nın görüldüğü ve hastalığa bir bakır [ noksanlığının eşlik etmediği saptandı. Etkin ve rasyonel profilaksi ve sağaltımın sağlanması için bu durum dikkate alınmalıdır.
Familyal hiperkolesterolemili.heterozigot veya homozigot hastalar, özellikle ayak bileği^ dizler, el bileği ve proksimal interfalanjiyal eklemlerde tekrarlayıcı poliartrit veya tenosinovit atakları geçirebilirler. Yapılan bir çalışmada yetişkin heterozigot hastaların % 40'ında en az bir eklem atağı görülmüştür. Asil ağrısı veya tendonit % 29 hastada, oligaartiküler artrit % 7 hastada ve poliartiküler veya romatizmal ateş benzeri artrit % 40 oranında görülmüştür. Ateş, lökositoz ve yüksek ESR nadiren görülür. Antiinflamatuvar ilaçlar bu'atakların seyrini etkilemektedir. Sedimantasyon yüksekliği muhtemelen yüksek plazma LDL düzeyleriyle bağlantılıdır, Bu makalede hiperkolesteroleminin eşlik ettiği romatizmal ateş benzeri olgu klinik ve laboratuvar bulguları sunularak tartışıldı.
Endokardial yastık defektleri; atrial septumun inferior kısmının, atriovertriküler valvlerin ve ventriküler septumun inflow parçasının tam olmayan gelişmesi sonucu çeşitli derecelerde malformasyonlardan oluşan kongenital defektlerdir. Temel defekt sol ventrikül girişini sağ atriumdan ayıran antrioventriküler septumun yetersizliğidir. Küçük bir ostium primum atrial septal defektten (ASD) komple atrioventriküler (AV) kanala kadar değişen anomalilere neden olur. Ventriküler septal defekt, mitral ve triküspit kapaklarda da defektler olabilir. Kapak deformiteleri olduğunda değişen büyüklükler de 5 veya 6 leafletten oluşan kapaklar olabildiği gibi kommisürelerde de yetersiz olabilir. Sıklıkla aspleni, polispleni sendromu, Down Sendromu, Ellis - van Creveld Sendromu gibi diğer kongenital anomaliler ile birlikte olabilir. İnkomplet vakalar komplike değil ise asemptomatikdirler, bu nedenle ileri yaşlarda tanı konur. Kliniğimize başvuran erişkin yaştaki iki hastaya fizik muayene ve ekokardiografi bulguları ile endokardial yastık defekti tanısı kondu ve yayınlanması uygun görüldü.
Fötal gelişim sırasında akciğerler, postnatal gaz değigimine hazırlık için hızlı bir farklılaşma dönemi geçirirler. Bu çalışmada farklanma dönemlerinde ortaya çıkan morfolojik değişiklikler 12, 14, 16, 18 ve 20 günlük fötal sıçanlarda ışık mikroskobik seviyede araştırılmıştır. Yüzde 10'luk tamponlanmıs nötral formalin ve Bouin fiksatiflerinde bütün olarak tesbit edilen fötüsler, rutin protokolü takiben parafin içinde bloklanmıstır. Alınan kesitler Hematoksilen-Eosin, Mallory-Azan ve Van-Gieson ile boyanarak değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgulara göre, sıçan embriyolarında geniş plevral kavite içinde mezensim ile çevrili az sayıda pulmoner bronş izlendi. Pulmoner bronşların yalancı çok katlı yüksek prizmatik epitel ile döşeli oldukları görüldü. Gelişimin 14. gününde yalancı çok katlı prizmatik silyalı epitel ile döşeli bronşlar etrafında yoğunlaşan mezensimal halka dikkati çekmiştir. Bu periyotta akciğerlerin ilk kan damarları ortaya çıkmıştır. Prenatal 16. günde bronş ağacı dallanması artmış ve bronşlar geniş lümenli olarak izlenmiştir. İntrauterinal 18. günde akciğer loblarının segmentlerinin sayıca arttığı görülmüştür. Bu dönemde mezensimal stroma içinde kan damar segmentlerindeki artış çok belirgindi. Prenatal 20. günde ise akciğerlerin erişkin dokuya benzer biçimde süngerimsi görünüm aldığı, terminal bronsiyol, solunum bronşiyolleri ve postnatal gaz değişimine hazırlık olarak çok sayıda terminal keselerin (primitif alveol) şekillendiği izlenmiştir.
Bütün canlılarda mevcut organ ve dokuların farklı fonksiyonları vardır. Bu görev farklılığı organ ve dokuların da farklı yapılarda olmasına sebep olmuştur. İnsan gıdası olarak kullanılmayan hayvan dokularındaki farklılık fazla önenısenmemekle beraber değerli bir gıda olan et, yani kas dokudaki farklılıklar son derecede önemlidir.Kas dokudaki bu fonksiyon farklılığı kesim sonrasında et kalitesine büyük oranda etki etmektedir. Bu yüzden vücuttaki en az çalışan kaslardan (M. psoas major, M.psoas minor, M. qaudratus lumborum've M. iliacus oluşan bonfile yumuşak olmakta ve pahalı olmasına rağmen tüketiciler tarafından tercih edilmektedir. Bu çalışmada, değerli et preparatlarınm anatomik yapıları ve fonksiyonları ile organoleptik kaliteleri arasında bir ilişkinin olup olmadığı konu ile ilgili literatürler taranarak incelenmiştir. Yapılan incelemelerde kasların anatomik yapılarının ve fonksiyonlarının etlerin organoleptik kalitesine etki eden önemli faktörlerden oldukları ortaya çıkmıştır. Anatomik yapıları teııdinöz ve fazla fonksiyonel kaslardan oluşan preparatların daha sert olduğu ve son derece az fonksiyonu olan kaslardan oluşan preparatların da daha yumuşak ve lezzetli olduğu görülmüştür.
Bu çalışmada 8 adet erkek ve dişi tavşan üzerinde medulla spinalis ve ganglion spinalelerin morfolojik ve morfometrik özellikleri incelendi. Medulla spinalisin segınentlerinin $C_1 ve C_4$ segmenlleri arasında belirgin derecede craniale, $C_8 ve T_2$ segmentleri arasında ise caudale kayma gösterdiği görüldü. Lumbal bölgede segmentlerin genellikle kendileri ile aynı sayıdaki vertebraların içinde olduğu gözlenirken, sacral bölgeye ait segmentlerin dikkati çekecek şekilde craniale kaydığı görüldü. İlk cervical sinirler üzerindeki ganglion spinalelerin canalis vertebralis içinde olduğu, $C_4 ve T_{10}$ arasındaki ganlionların ise for intervertebrale laterale içinde onbirinci throcal sinirden itibaren ise ganglionlanucâııalis vertebralis içinde yenildiği gözlenmiştir. Ganglion spinalelerin cervical ve thoracal bölgenin cranialinde küçük yuvarlak , thoraeal bölgenin sonu ve lumbal bölgede oval ve daha büyük lumbal bölgenin sonu ve sacral bölgede mekik şeklinde olduğu görülmüştür. Ganglion spinalelerin 11. thoracal sinirden itibaren medulla spinalise bitişik olduğu gözlenmiştir. Medulla spinalisin transversal çapının en dar olduğu bölge $T_3 ve T_{12}$ segmentleri arası olarak tespit edildi.
Bu çalışmada Istanbul bölgesinden satın alınan 15 adet yerli tiftik keçisi kullanıldı. Keçilerde conus medullarisiıv apexi'nin 2. ve 3.sacral vertebralar arasında yer aldığı, spinal sinirlerin intradural uzunluğunun Le'dan, extradural uzunluğunun $L_6$ den itibaren dereceli olarak arttığı tespit edildi. Spinal sinirlerin radix dorsalis'lerinin medulla spinalis'den çıkışında ve durameteri deldiği yerde cranial yönde yaptıkları açının cranial'den caııdal'deki radix dorsalis'lere gidildikçe büyüdüğü görüldü. Segment uzunluklarının ölçümünde medulla spinalisin conuş medullaris'in dışında kalan en kısa segmentin 12.1 mm ile $T_1$ ve 10.mm ile $L_6$ olduğu belirlendi. Kök uzunluğunun 13.4 mm ile Cı de en uzun olduğu tespit edildi. Birinci vertebra cervicalis ile 6. vertebra lumbalis arasındaki ganglion spinalenin canalis vertebralis dışında diğer bölgedeki ganlion spinalelerin ise canalis vertebralis'in içinde olduğu tespit edilmiştir.
Bıı çalışma 10 adet olgun ve değişik cinsiyetle Beyaz Yeni Zelanda Tavşanının (Oryctalagus Cunicuhıs L.) plexus brachialis'leri üzerinde yapıldı. Bilinen diseksiyon tekniğine göre tavşanların sinirleriyle birlikte plexus'leri çıkartıldı. Plexus brachialis'in oluşumuna katılan rami ventrales'deki ve plexus'ten çıkan sinirlerin morfolojik özellikleri tespit edildiç Daha sonra tespit edilen yerlerden 0.2-0.4 cm kalınlığında enine sinir kesitleri alındı. Bu kesitler stereomikroskopta 0.66x2x10 veya 2x2x10 büyütmede incelendi ve diyagramları çizim aynasından çizildi. Tavşanlarda plexus brachialis $C_5, C_6,C_7,C_8 , Th_1 ve Th_2$ rami ventrales tarafından sekillendirilmektedir.Plexus'im cranial'inden çıkan sinirler daha cranial rami ventrales'ce caudal'den ventrales'deki demet fazla sayıda fakat demet öapları büyük olmasına rağmen plexus'ten çıkan demet sayı ve çaplarının bir örneklilik göstermedikleri gözlendi. Sinir kesitlerinde karşımıza çıkan bu demetler farklı kasları innerve etmektedir. Plexus'ten çıkan sinirlerin neuroftomisi gerektiğinde tüm sinirin kesilmesi yerine sadece kası innerve eden sinir demetlerinin kesilmesi daha uygun olacktır.
Ticari preparatlarda asiklovir konsantrasyonları, C8 kolonu, organik çözücü içermeyen 20 mM HClO4 (pH 2.0) mobil fazla ayrılmıştır. Asiklovir fluoresan detektörde emisyonu 260 ran ve eksitasyonu 375 nm'ye ayarlanarak standartlara karşı okundu. 6 tablet (T) arasında önemli bir farklılık olduğu tesbit edildiği halde (p<0.0001), tekrarlar arasında farklılık görülmedi (p<0.24). Asiklovir tabletleri prospektüsteki miktara (200 ng/ml) göre su ile seyreltildi. Tabletlerin ortalama asiklovir değerleri 170.09ng/ml ±7.01 SE, 166.73ng/ml ± 4.01 SE, 145.2ng/ml ± 14.8 SE, 167.74ng/ml ± 7.6 SE, 58.29ng/ml ± 5.9 SE, 162.09ng/ml ± 2.3 SE olarak bulundu. Asiklovir geri alma oranı %94 bulundu. Bir tabletin diğerlerinden oldukça düşük dozda ve diğer 5 tabletinde kutusunda yazılan miktardan önemli düzeyde düşük dozda asiklovir içerdiği saptandı (p<0.05).
Bu çalışma Van merkezinde bulunan 5 ilkokul'daki 180 çocuktan alınan dışkı örneği ile yapılmış, intestinal parazitlerin yaygınlığı ile buna etki eden faktörler araştırılmıştır. Sonuçta bu parazitlerin % 62.7 oranında yaygın olduğu tespit edilmiştir. Yöredeki sosyoekonomik düzeyin düşük olması, altyapı eksikliği, beslenme alışkanlıkları ile hayvanlarla olan ilişkilerin sıklığj intestinal parazitlerin yayılışının artışına etkili olabileceğine dikkat çekilmiştir.
Kolon öncesi derivatizasyonla sütle ampisilinin lluorometrik tayini yapıldı. Fluorometric ampisilinin separasyonu, C18 kolonu kullanılarak yüksek performanslı sıvı kromalografisi yardmuyle gerçekleştirildi. Mobil faz olarak iyi bir separasyon veren HClO4 + Metanol (55:45, v/v) seçildi. Deteksiyonlar eksitasyon 346 nnı ve emisyon 422 ran de yapıldı. Standart ampisilin ve ampisilin eklenmiş süt numuneleri %7 fonnaldchid'de çözündürülen 0.4 M sitrik asit solüsyonuyla derivatize edildi. Basit ekstraksiyon basamağı daha ileri temizlik gerektirmeden süt numunesinde başarıldı. Başka kirlilikler gözlenmedi. Derivatize ampisilinin fluorejenik özelliği UV detektör limitlerinden daha iyi olarak, en az 10 ng/ml yi ölçmeye izin verdi.Ampisilin ilave edilen sütten ampisilinin geri alınma oram % 98.5-112 bulundu. Bu metod basil ve süt numunelerinde ampisilin kalıntısını ölçmek için çok daha duyarlıdır.
Bu araştırmada Ankara Etlik Hayvan Hastalıkları Araştırma Enstitüsün'den temin edilen 10 adet Yeni Zellanda Tavşanı kullanıldı. Materyallerin araştırılmasında latex ve arleriographi'den faydalanıldı. A. iliaca externa, a. iliaca intenıa ile birlikte A.iliaca communis'ten çıkar. A. gemi suprema, a. femoralis'ten diz ekleminin hemen proximalinden cranial olarak çıkar. A. circumflexa ilium profunda, a.iliaca exlerna'nin caudalinden çıkar. A.iliolumbalis, a. iliaca communis'ten ayrılır, a.iliolumbalis, iliac ve lumbal diye iki dala ayrılarak sonlanır.
Bu çalışma Toxoplasmosis'in tanısında ELISA testinin önemini ortaya koymak ve ELISA testi ile sağlıklı görünen kadınların kan serumlarında IgG ve IgM antikor titrelerinin % oranlarını saptamak amacıyla yapılmıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda ELISA testinin Toxoplasmosis'in tanısında duyarlı, uyumlu ve zaman açısından ekonomik bir test olduğu tespit edilmiştir. Sağlıklı görünen kadınların kan serumlarında IgG yönünden % 73.3, IgM yönünden ise % 13.3 pozitif titre saptanmıştır. Sonuç olarak Toxoplasmosis'te akut infeksiyonları tespit ederken ortaya çıkan pozitif litrelerin özellikle IgM yönünden ikinci serolojik bir test ile doğrulanmasının daha güven verici olacağı kanaatine varılmıştır.
Bu çalışmanın amacı tavşanların plazma ve bazı dokularında asiklovirin dağılımını tayin etmektir. Asiklovir (200mg Hemovir® /animal) 3 dişi Yeni Zelanda tavşanına ağız yoluyla verildikten sonra kan örnekleri tavşanların vena saphena'sından düzenli aralıklarla toplandı.Plazma konsantrasyonları HPLC ile ölçüldü. Asiklovirin plazma konsantrasyon-zaman eğrisi tek kompartımanlı açık farmakokinetik modele göre düzenlendi Asiklovirin ortalama Doruk Düzeyi C(max) , Doruk Düzeye Ulaşma Zamanı t (max), ve Eğrinin Altındaki Alan (EAA) sırasıyla 29.322 $mu$ g/mL, 45 dakika ve 5259.258 $mu$ g-dak./mL olarak bulundu. Asiklovir (200 mg/ animal) 3 dişi Yeni Zelanda ve 3 dişi yerli tavşana ağız yoluyla verildikten 48 saat sonra tekrar verildi ve 2 saat sonra tavşan kesilerek dokuları toplandı. Dokuların % 30 luk HCLO4 (pH: 2.0) ile ekstraksiyonıı yapıldı. Süpematantlar filtre edildikten sonra C8 (159x4.6 mm)'kolununa emekte edildi. Okumalar eksilasyon 260 11111 ve emisyon 375 mıı de yapıldı. Asiklovirin tutulma zamanı 2.8 dak. olarak belirlendi. Yeni Zelanda tavşanın ortalama asiklovir konsantrasyonu kalp, böbrek, akciğer, beyjn , yağ, ovaryum, uterus. M.loııgissimus dorsi ve M.gluteus için sırasıyla 29.457 $mu$ g/g ± 4.26 SE , 114.13 $mu$ g/g ±11.38 SE, 57.004 $mu$ g/g ± 28.60 SE, 38.18 $mu$ g/g±9.46 SE, 10.997 $mu$ g/g ± 0.55 SE , 103.08 ug/g ± 15.80 SE, 68.173 $mu$ g/g ± 19.72 SE, 33.807 $mu$ g/g ± 4.25 SE, ve 31.421 $mu$ g/g ± 3.09 SE, olarak belirlenmiştir. Yerli tavşanın ortalama asiklovir konsantrasyonu kalp, böbrek, akciğer, beyin , yağ, ovaryum, uterus, M.loııgissimus dorsi ve M. gluteus için sırasıyla 73.907 $mu$ g/g ± 30.88 SE; 132.83 $mu$ g/g ± 40.74 SE, 53.659 $mu$ g/g ±41.24 SE, 82.287 $mu$ g/g ± 31.89 SE, 124.79 $mu$ g/g ± 60.97 SE, 227.03 ug/g ±81.82 SE, 157.68 $mu$ g/g ± 69.19 SE, 50.456 $mu$ g/g ±21.78 SE and 42.283 $mu$ g/g ± 19.76 SE , olarak belirlenmiştir.
Bu araştırma ile Yeni Zelanda Tavşanlarında V.porlae'nın oluşumuna katılan dalları incelemek amaçlanmıştır. Materyallerin incelenmesinde latex enjeksiyonundan faydalanılmıştır. V.portae, karaciğerden r.dextra ve r.sinistra olarakiki kök halinde çıkar. V.cava caudalis'in ventralinde, for.epıploıcunı winslowi'm ventrolateralinde yer alır. V.gastroduedenalis, v.portae'yı v.lienalis ile ortak bir kök halinde terk eder.V.mesenterica cranialis, v.portae'nın caudale doğru devamı gibidir.
20°C ve 70°C'de tavuk yumurtası sarısında urasil, timin ve sitozinin perklorik asit ile ekstraksiyonu HCl ve $H_2SO_4$ den daha iyi çökelti verdi. Pirimidin bazları ODS kolonunda 0.3 M $NaH_2SO_4$ mobil fazı ile ayrıldı. 261 nm de tanınan kromatogramlar daha ileri temizliğe gerek olmadığını gösterdi. Serbest ortalama urasil konsantrasyonu 20°C de 49.89 ug/ml ± 20.03 ve 70°C'de 324 ug/ml ± 31.04 . Sitozinin (18.96 ug/ml ± 18.40 SE) ve timinin ( 3.73 ug/ml ± 3.45 SE) serbest ortalaması 20°C'de tavuk yumurtası sarısında güvenilir olmayacak kadar değişkendir. Geri almada, sitozin ve urasil eklenmiş yumurta sarısının 70°C asitle muamelesi bu baz konsantrasyonlarını artırması önemli görünmektedir (P<0.05). Yüksek sıcaklığın timin üzerine bir etkisi yoktur. Yumurta sarısının serbest urasil konsantrasyonu güvenilir bir şekilde ölçülebilir. Sıcaklığın asitle ekstraksiyon üzerine etkisinin, tavuk yumurta sarısında sitozin kadar urasilinde farklı şekillerde ( nükleosil, nükleotit) bulunabileceğini gösterdi. Sitozin,urasil ve timinin geri alma oranları % 96-150, % 77-180 ve % 56-67 dir.

/ 153
154 / 153