513 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
In this study, initial and final setting time, compressive strength, and photon attenuation properties of cement mortar samples produced with 0.5%, 1%, 2%, and 4% nano-scale SiO2 addition were investigated. For this purpose, cement mortar samples were prepared and cured for 1, 2, 7, 28, and 90 days. Increases in compressive strength values were observed in the early curing ages, with a slight decrease of 3.17% and 0.33% for low nano-SiO2 rates (0.5% and 1%) in later ages. In addition, these results were evaluated with Scanning Electron Microscope (SEM) images. In the samples added 4% nano-SiO2, there was a 13.3% and 9.09% reduction in the initial and final setting times, respectively. Furthermore, mass attenuation coefficients were compared for different cure ages. It was aimed to determine the effect of the curing time on the photon attenuation property by adding nano-SiO2 to the concrete.
The quality and consistency of historical temperature and precipitation records are extremely important to researchers who study water resources, hydrological processes, and climate change. In this regard, Homogeneity tests are helpful tools for managing the accuracy and consistency of the data. In this study, the homogeneity of long-term annual and seasonal precipitation and temperature records obtained from five meteorological stations located in Van, Turkey, is examined using Standard Normal Homogeneity (SNHT), Pettitt (PT), Buishand Range (BR), and Cumulative Deviation (CD) tests at a significance level of 0.05. Finally, change-points were determined for each station where the homogeneity was disturbed. As a result of the study, there is mostly homogeneity in the precipitation data, and the homogeneity in the temperature data is deteriorated. The results of this study constitute a source of information in terms of the reliability of the meteorological data series. As a result, the reliability of the data should be questioned in the hydrological studies to be carried out in the Van region and the data should be made reliable in the projects to be carried out.
Fermente gıdalar, konakçı canlının bağırsağında canlı ve yeterli sayıda bulunduklarında konakçının sağlığını olumlu yönde etkileyen probiyotik mikroorganizmaları içeren gıdalardır. Bununla birlikte, bu gıdaların probiyotik mikroorganizma içermesi, “probiyotik gıda” olarak tanımlanmaları için yeterli değildir. Bu çalışma, yaygın olarak tüketilen bazı fermente ürünlerin laktik asit bakteri (LAB) sayısı ve simüle edilmiş gastrointestinal sindirim sonrası LAB sayılarını belirleyerek bu gıdaların probiyotik gıda olma potansiyellerini ortaya koymak ve tüketicilerde farkındalık oluşturmak için yapılmıştır. Çalışma sonucunda en yüksek LAB içeren fermente ürünler sırası ile endüstriyel kefir (7.52 log kob/g), geleneksel yapım kefir (6.99 log kob/g), geleneksel turşu (6.84 log kob/g), koyun sütünden yapılan ev yoğurdu (5.41 log kob/g), inek sütünden yapılan ev yoğurdu (4.76 log kob/g) olarak belirlenmiştir. Simüle edilmiş gastrointestinal sindirim sonrası LAB sayılarında en yüksek değerin ev yapımı kefir (5.01 log kob/g), endüstriyel kefir (4.1 log kob/g), koyun sütünden yapılmış ev yoğurdu (3.14 log kob/g) ve geleneksel turşu (2 log kob/g) olduğu ortaya konulmuştur. Sonuç olarak kefirin yüksek oranda LAB içerdiği tespit edilmiştir. Simüle edilmiş sindirim sonrasında da LAB miktarının büyük bir kısmının korunduğu belirlenmiştir. Kefirin probiyotik gıda olma potansiyelinin olduğu ve düzenli tüketildiğinde probiyotiklerden beklenen etkiyi sağlayabileceği düşünülmüştür.
Medical devices are fundamental to preventing, diagnosing and treating disease and high availability of them is vital for the uninterrupted operation of a hospital. That is why hospitals should plan and carry out maintenance activities to keep their medical devices in a healthy operating condition. The effectiveness of these activities can be increased by determining the maintenance priorities of devices. On the other hand, setting individual priorities for each device becomes complicated when a hospital has hundreds of medical devices. In this concern, grouping medical devices and determining group-based maintenance priorities will be more advantageous for maintenance planning. In this study, a novel approach is proposed for the maintenance prioritization of medical devices in a new hospital. In the proposed approach, first prioritization attributes are defined and weighted using the analytical hierarchy process (AHP). Then, medical devices are grouped based on the predetermined attributes by using data clustering. Finally, maintenance priorities of medical device clusters are determined based on the weighted sum of cluster centers.
Hidroelektrik santralleri suyun hidrolik gücünü kullanarak elektrik üreten, yüksek verimli enerji santralleridir. Santrallerde birçok nedene bağlı olarak oluşan tahribatlar zamanla teçhizatlardaki verimlilik kayıplarını artırmakta ve santralin performansını düşürmektedir. Santrallerde en fazla verimlilik kaybının gerçekleştiği kısım türbin ve türbin bileşenleridir. Santral verimliliğinin düzenli olarak izlenmesi, kestirimci bakımlarla teçhizatların korunması, santralin ekonomik işletme ömrünün uzatılması gibi amaçlar elektrik üretiminde temel politikalar haline gelmiştir. Hidrolik santrallerde farklı debi ölçüm metotları kullanılarak yapılan türbin performans testleri, bu amaçların gerçekleşmesinde büyük katkılar sunmaktadır. Bu çalışmada, Dikey Francis tipi türbinlerin kullanıldığı Alpaslan-1 HES’in bir ünitesinde boya seyreltme metodu kullanılarak debi ölçümü ve türbin performans testleri gerçekleştirilmiştir. Ünitede kurulumu yapılmış olan verim izleme sisteminden de yararlanılarak yapılan testlerde, santralin devreye alındığı 2012 yılından testlerin yapıldığı zamana kadar geçen sürede türbin veriminde %3.5’lük bir kaybın olduğu tespit edilmiştir.
Makine öğrenmesi ve doğal dil işleme alanındaki gelişmelerle birlikte her alanda olduğu gibi hukuk alanında da çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Makine öğrenmesi ve doğal dil işleme teknolojileri, hukuk alanındaki yazılı metinlerin otomatik olarak analiz edilmesine ve sınıflandırılmasına yardımcı olmuştur. Bu sayede, avukatların ve yargıçların büyük miktarda yasal metni hızlı bir şekilde okuyup anlamaları mümkün hale gelmiş ayrıca, makine öğrenmesi ve doğal dil işleme teknolojileri, hukuk alanında karar verme sürecinde de kullanılmaya başlanmıştır. Bu teknolojiler, hukuk davalarının sonuçlarını tahmin etmek ve olası sonuçları değerlendirmek için kullanılmış bunun yanı sıra, makine öğrenmesi ve doğal dil işleme teknolojileri, hukuk alanında daha önceki kararların analiz edilmesi ve bu kararlardan öğrenme yapılması için de kullanılmıştır. Bu sayede, benzer davalar için önceden verilmiş kararlar incelenerek yeni davalar için fikir yürütülebilir hale gelmiştir. Bu çalışmada da Uyuşmazlık Mahkemesinin olumsuz görev uyuşmazlığı davalarında vermiş olduğu kararlar adli ve idari olmak üzere iki sınıfa ayrılarak tahmin edilmeye çalışılmıştır. Doğal dil işleme yöntemleriyle veri ön işleme ve ardından TF-IDF öznitelik çıkarımı yapılan mahkeme kararları makine diline çevrilmiş ardından makine öğrenmesi algoritmalarından lojistik regresyon, destek vektör makineleri, karar ağaçları ve rassal orman algoritmalarıyla sınıflandırılmıştır. Kullanılan sınıflandırma tekniklerinin performans değerlendirmeleri yapılarak mahkeme kararları %87 oranında doğruluk değerleri ile tahmin edilmiştir. Çalışma sonuçlarının bilim dünyası ile birlikte hukuk aktörleri için de olumlu sonuçları olacağı görülmektedir.
Stock market index data, foreign currency, and gold have an important place in financial time series. Therefore, value or direction of movement estimation studies on this subject attracts the attention of both investors and researchers. This study aims to estimate the daily value of the US Dollar, Gold, and Borsa Istanbul (XU) 100 index using deep learning methods: Recurrent Neural Networks and Long-Short-Term Memory. A data set consisting of 2280 business days between 2013-2022, which includes the date, US Dollar, Gold, and XU 100 closing data, was used in the study. Mean absolute error, mean square error, root mean square error, and coefficient of determination were used to evaluate the performance of the developed prediction models. When the results were examined, it was seen that the Long-Short-Term Memory algorithm performs better than the Recurrent Neural Network algorithm and achieved a determination coefficient value of over 95% for the US Dollar, Gold, and XU 100 index. Moreover, the findings obtained in the study indicate that deep learning algorithms can show high prediction performance on financial time series without using extra independent variables.
Ribonucleic acids (RNAs) are nucleic acid types with 1D/2D/3D structural shapes and are essential for sustaining life. These structural shapes of the RNAs are highly correlated with their functions. While the primary and secondary structures of RNA have been extensively studied, the tertiary structure has received relatively less attention. In this article, we present novel approaches for representing 3D RNA structures as graph data, employing geometric measurements such as Base position, Square root velocity function (SRVF), Arc length, and Curvature. Then, we utilise kernel methods and neural network methods to predict RNA functions. Our findings demonstrate the effectiveness of these methodologies in unraveling the functional attributes of RNA molecules, thus enriching our understanding of their complex biological significance.
In this paper, we have delivered asymptotic stability results for solutions to non-autonomous nonlinear neutral systems. The acquired stability results are independent of the delays, and the delays are also both time-variable and unbounded. Additionally, the results were described as a convex optimization problem, and an example was used to examine the results' feasibility and efficacy.
Trafik kazaları hem can hem de mal kaybına sebebiyet veren çok önemli bir felakettir. Trafik kazalarına neden olan unsurlar: sürücü kusuru, yolcu kusuru, yaya kusuru, yol kusuru ve araç kusuru olarak tanımlanmıştır. Bu çalışmada Türkiye genelinde 2008-2021 yılları arasında meydana gelen ölümlü ve yaralanmalı trafik kaza sayıları ve buna sebep olan kusurlar ele alınarak Genelleştirilmiş Doğrusal Modeller (GDM) yardımı ile analiz edilmiştir. GDM özellikle hatanın dağılımın Normal dağılıma uymadığı, sabit varyans olmadığı, yanıt değişkeninin kategorik ya da kesikli olduğu durumda doğrusal modeller yerine kullanılan ve daha esnek olan bir yöntemdir. Kaza sayısında yıllara göre değişim olup olmadığı ve en çok hangi kusur sebebiyle kazaların meydana geldiği araştırılmıştır. Kaza sayıları değişkeninde aşırıyayılım söz konusu olduğundan aşırıyayılım durumunu dikkate alan ve Poisson dağılımın kullanıldığı GDM ile çözümleme yapılmıştır. Çözümleme sonucunda hem yıl değişekenine ait hem de kusur değişkenine ait parametre tahminleri elde edilmiştir. Sonuçlara göre ölümlü ve yaralanmalı kazalara sebebiyet veren kusurlar içinde en yüksek oranı sürücü kusuru oluşturmaktadır. Yıllara göre ölümlü ve yaralanmalı kaza sayılarında anlamlı bir düşüş olmadığı gözlemlenmiştir.
Piroliz, organik maddelerin oksijensiz ortamda ısıtılması neticesinde meydana gelen ısıl parçalanma olayıdır. Biyokütle katalitik piroliz prosesi ile enerji değeri yüksek sıvı ürünlere dönüştürülmektedir. Katalizör olarak metal destekli/desteksiz MCM-41 katalizörleri kullanılmıştır. Katalizör sentezinde hidrotermal yöntem kullanılmıştır. Bu amaçla bu çalışmada crambe orientalis bitkisi 400 oC sıcaklıkta ve kütlece %5 ve %25'lik MCM-41, MCM-41/Al, MCM-41/Fe katalizörleri varlığında piroliz edilmiştir. Kütlece %5 ve %25 oranları için en yüksek üst ısıl değeri MCM-41 katalizörü varlığında sırasıyla 23.87, 23.95 olarak elde edilmiştir. Katalizörler X-Ray diffraction (XRD), Scanning electron microscopy (sem) with energy dispersive x-ray analysis (EDX) ve energy dispersive spectroscopy (EDS) yöntemleri ile karakterize edilmiştir. Elde edilen sıvı ürünler gas chromatography- mass spectrometry (GC-MS), Elementel ve fouirer transform ınfrared spektrofotometre (FT-IR) analiz yöntemleri ile incelenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre Crambe orientalis bitkisi biyokütle kaynağı olarak kullanım potansiyeline sahiptir. Katalizörler ürün bileşimi üzerine etkilidir.
Bu çalışmada mekanik alaşımlama yöntemi ile Argon atmosferi altında eş molar nanokristal Fe-Si-Cu (at.%) ve Fe-Si-Nb (at.%) alaşımları sentezlenmiştir. Deney parametreleri 350 rpm, 10:1 BPR, 120 saat olarak belirlenmiştir. Sentezlenen alaşımların faz yapıları X-Işınları difraktometresi ile, morfoloji ve elementel analizleri SEM-EDS ile, manyetik özellikleri ise oda sıcaklığında titreşimli örnek manyetometresi (VSM) tekniği ile araştırılmıştır. Fe-Si-Cu alaşımının kristalit boyutu öğütme başlangıcı, 30, 60 ve 120 saat öğütme sonrası sırasıyla 102.3, 22.5, 15.9 ve 8.6 nm, örgü gerinimleri ise % 0.164, % 0.510, %0.672 ve %1.165 olarak bulunurken, Fe-Si-Nb alaşımı için ise kristalit boyutlar 140.8, 42.9, 16.8 ve 7.8 nm, örgü gerinimleri ise % 0.134, % 0.301, % 0.639 ve % 1.271 olarak hesaplanmıştır. Manyetizma sonuçlarına göre, Fe-Si-Cu (at.%) alaşımının doyum manyetizasyonu (Ms) 3146 emu/g olarak bulunurken, Fe-Si-Nb (at.%) alaşımının doyum manyetizasyonu 8.91 emu/g olarak bulunmuştur. Fe-Si alaşım sistemine Nb katkısının kuarzivite değerlerinde artışa sebep olduğu belirlenmiştir.
In this study, the characterization study of the oil of linden seeds obtained by the extraction method was carried out. The outer shells of linden seeds collected from Malatya region in August 2018 were cleaned before extraction. Hexane, ethyl alcohol and acetone were used as solvents. Elemental analysis, XRD (X-Ray Diffraction), SEM (Scanning Electron Microscopy), ash determination and saponification number determinations were performed for characterization processes. After the analysis, the oil yield with ethyl alcohol was determined as 33% by weight with acetone, 28.65% for hexane and 28% for acetone. In linden seed fatty acid, it was determined as oleic acid: 27.442 for acetone, 30.852 for hexane, 10.955 for acetone by weight, 11.929 for hexane, linoleic acid: 51.188 for acetone, 44.145 for hexane. The soap number value was determined as 232.48 mg KOH/g for ethyl alcohol, 176.72 mgKOH/g for hexane and 246.94 mg KOH/g oil for acetone. While the ash determination value was 5.755% for the seed, the shell ash was determined as 2.1% differently.
Based on the density functional theory and first-principal calculations, the physical properties of the Zr3GeO8 crystal for the ground state were calculated. In all calculations, the Density functional theory based ABINIT package program was used. Investigations were made under the local density approximation. The geometric optimization of the Zr3GeO8 crystal, the state density of the valence electrons, the electronic band structure to understand the conductivity character of the crystal, and the linear optical properties to see the response of the material to the electromagnetic wave were calculated. In addition, dynamic-thermodynamic properties were calculated for the Zr3GeO8 crystal. According to the calculated structural optimization and electronic band structure, the band gap of the Zr3GeO8 crystal is 4.4663 eV and it has been obtained that it has an indirect band gap. For the Zr3GeO8 crystal, some constants such as energy loss functions, reflectivity, and absorption coefficient are calculated depending on the ground state linear optical properties and linear optical properties. The phonon distribution, state density and contribution of each atom to the density of state the Zr3GeO8 crystal were calculated. Finally, free energy, internal energy, entropy, and heat capacity were calculated for the Zr3GeO8 crystal.
Zayıf manyetik alan ölçümleri için kullanılan fluxgate sensörler uzay ortamındaki çevresel faktörlerden oldukça fazla etkileniyor olsa da uzay görevlerinde kanıtlanmış performansları ve güvenilirlikleri dolayısıyla oldukça yaygın tercih edilirler. Çevresel faktörler uzay araçlarının görevini kısmen ya da tamamen engelleyebilecek büyük sorunlara neden olacağından, bu çalışmada çevresel faktörlerden biri olan radyasyonun sadece sensör nüvesi üzerinde etkileri incelenmiştir. Üç farklı dozda Gama radyasyona maruz bırakılan nüvelerin karakterizasyon ölçümleri yapılmıştır. Hassasiyet ölçümlerinden elde edilen ölçek faktörlerinin çok az farkla birbirlerine yakın olduğu görülmüştür. Ayrıca yapılan gürültü analizlerinden artan radyasyon miktarıyla gürültü seviyesinin ise nT mertebesinde arttığı gözlenmiştir.
Bu makalede Van topraklarından izole edilen Colpoda Ö. F. Müller 1773 cinsine ait dört siliyat siliyat türünü hem morfolojik hem de 18S rDNA gen dizisine dayalı filogenetik olarak inceledik. C. lucida, C. magna ve C. maupasi morfolojik olarak literatür verileri ile uyumludur. Morfolojik karakterleri bakımından daha önce tanımlanmış herhangi bir popülasyon ile eşleşmeyen bir popülasyon ise Colpoda sp. olarak sunuldu. C. lucida ve C. magna Türkiye siliyat faunasına ilk kez bu çalışma ile kaydedilmiştir. Filogenetik analizlerde (ML ve BI) Colpoda cinsi üyeleri dış grup olarak kullanılan türlerden tam destek ile ayrılmıştır. Bu çalışmada izole edilen C. lucida ve C. magna filogenetik ağaçlarda daha önce tanımlanmış türdeşleri ile birlikte konumlanırken C. maupasi popülasyonunun morfolojik olarak benzer olmamasına karşın C. eucaudata ile daha yakın konumlanmıştır. C. lucida türdeşlerinin bazal pozisyonunda onlardan genetik olarak farklılaşmış olarak yer almaktadır. Colpoda sp. ise diğer hemcinslerinden farklı bir kol üzerinde Colpoda sp. (JF747216) popülasyonu ile kardeş pozisyonda ve ondan genetik olarak uzak pozisyonda konumlanmıştır. Colpoda sp.’nin filogenetik pozisyonu ve genetik farklılığı onun yeni tür olmaya aday olduğuna işaret etmektedir.
Fenolik bileşiklerin birçok antioksidan, antimikrobiyal, antienflamatuar, antioksidan, antitümör, kardiyoprotektif, nöroprotektif ve antidiyabetik aktiviteleri vardır. Orkidelerde fenoliklerle ilgili bilgiler çok azdır ve orkide yumruları önemli droglardan biridir. Bu nedenle çalışmada; hazır materyal olarak elimizde bulunan Orchidaceae familyasından Ophrys sphegodes Mill. subsp. mammosa (Desf.) Soó ex E. Nelson (Kedikulağı) taksonuna ait yumrularda fenolik bileşiklerin tespiti amaçlanmıştır. Bunun için çiçeklenme aşamasında bitkilerden yumrular alınmış, bu yumrulardan LC-MS/MS ile fenolik bileşik analizi yapılmıştır. Yumru örneklerinde 27 değişik fenol taranmış ve 12 fenole rastlanmıştır. Yapılan analiz sonucunda O. sphegodes subsp. mammosa yumrularında Gallik Asit, Protokatekuik Asit, 2,5-Dihidroksibenzoik Asit, Klorogenik Asit, P-kumarik asit, Rutin, Trans Ferrulik Asit, Propil Gallate, Kersetin, Lutolein, Kamferol, Izoramnetin tespit edilmiştir. En fazla fenol 901.6510 ng/gr ile Kamferol olurken, en az fenol ise 1,0168 ng/gr ile Propil Gallat’dır. Nicelik olarak ikinci sırada en fazla olan fenol 392.7265 ng/gr ile P-kumarik asit, üçüncü sırada 375.0809 ng/gr ile Trans Ferrulik Asit, dördüncü sırada 69.4946 ng/gr ile Rutin’dir. Diğer kalan fenollerin miktarları 20 ng/gr’ın altındadır. Sonuçlar, yakın ve uzak taksonlarla yapılan güncel çalışmalarla karşılaştırılmış ve incelenen taksonun olası güçlü antioksidan ve antibakteriyel etkileri ile ilaç endüstrisi ve sürdürülebilir orkide tarımsal üretim için iyi bir potansiyele sahip olduğu vurgulanmıştır.
In the present study, molluscs diversity between 0-0.5 m depths of the hard substrate habitats of Gökçeada coasts was investigated qualitatively and quantitatively, seasonally, and monthly in 2010 and 2011. In addition, in summer months of 2021, samples were taken to investigate the mucilage impact on the mollusc fauna, which occurred in the Marmara Sea in 2021 and affected Gökçeada coasts due to the currents. A total of 76 mollusc species were identified and 27 of the determined species are new records for Gökçeada. Among the found species, while Cardita calyculata (Linnaeus, 1758) was the most dominant species at the Yıldız Koy station sampled monthly, Musculus costulatus (Risso, 1826) was the dominant one at all other sampling stations. The Tepeköy station was found to has the highest number of species and individuals. As the main reason for this can be indicate the limited human access to the region and the presence of various habitats. Mollusc species diversity, which was detected in 2010 due to the pouring of sand for tourists by the municipality at Yıldız Koy station, was found to be increased greatly in 2021 after this practice was abandoned. It was also detected that the mollusc species distributed on the coasts of Gökçeada were not acutely affected by the mucilage event occurred in 2021. However, more detailed studies need to be monitoring and report the negative effects that may occur the mucilage event on the species diversity of the region in the coming years.
Araştırmamızda, kanserojen etkisi de bilinen boyar maddelerden biri olan kristal viyoletin sulu çözeltilerden Siirt/Koçpınar kili ile uzaklaştırılması çalışıldı. Birinci aşamada kil modifikasyona maruz bırakılmadan doğal şekliyle (KO) kullanıldı, ikinci aşamada ise aynı işlemler HNO3 ile aktifleştirilen Siirt/Koçpınar kili (KA) ile tekrar edildi. Adsorpsiyon neticesinde veriler D-R, Langmuir ve Freundlich izoterm modellerine uygulandı. Hesaplamalar sonucunda en iyi verim, 0.4 g adsorbent dozajı ile pH 5 ortamında elde edildi. Çalışma neticesinde optimum koşullarda KO adsorbenti için % 59.48, KA adsorbentin de % 83.97 giderim sağlandı. Korelasyon katsayısının 0.99’dan büyük olarak hesaplandığı Freundlich izoterm modeli, çalışmamızın uygun olduğu izoterm modeli oldu. Ayrıca D-R izoterm modeli için bulunan D-R adsorpsiyon serbest enerjisi, hem doğal hem de aktifleştirilmiş kil için 8 kJ/mol değerinden küçük bulundu. Bu sonuç adsorpsiyon işleminin fiziksel olduğunu gösterdi. Termodinamik hesaplamalar neticesinde hesaplanan Gibbs serbest enerji değerlerinin sıfırdan küçük çıkması bizlere çalışmamızın istemli meydana geldiğini gösterdi.
The traditionally used plant Alcea calvertii (Boiss.) Boiss. (Malvaceae) was extracted by two more methods in addition to those used by the locals, in this study. It was found that ethanol extraction significantly improved the release of total phenolic content of all plant parts compared to extraction by infusion and traditional use. In addition, ethanol appears to be a good solvent for the extracting flavonoids and phenolic contents from A. calvertii. However, metal chelating power was found to be higher in the infusion extracts than in the ethanolic extracts. The antibacterial activities of all extracts from the plant parts were also tested. As a result, it has been confirmed in this study that A. calvertii is rich in phenolic compounds and flavonoids and has high antioxidant activity with strong metal chelating power, however, the right plant parts must come together with the right extraction method for this effect to occur.

/ 26
3 / 26