514 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
The water level of Lake Van has shown changes over time. This study encompasses a statistical investigation conducted to understand the reasons behind the variation in the lake's water level. In this study, an attempt has been made to establish a predictive model by determining the effects of meteorological factors on the lake's water level. Artificial neural networks have been utilized to predict the water level of Lake Van using meteorological parameters such as precipitation, temperature, evaporation, wind speed, relative humidity, and atmospheric pressure. Furthermore, a model equation has been formulated by examining the relationship between independent variables and the changes in the water level of Lake Van through multiple linear regression analysis. The two models have been compared, and the results have been evaluated. The obtained results indicate that the artificial neural network model can provide more realistic predictions for the water level of Lake Van compared to the multiple regression analysis method, demonstrating that artificial neural networks serve as a tool for both temporal and spatial predictions.
Bu çalışmada, hidroelektrik santrallerin kabulüne etki eden faktörler bir yapısal model ile incelenmiştir. Modelde algılanan risk, algılanan yarar, algılanan güven ve kabul niyeti içsel değişken olarak ele alınırken, hidroelektrik santrallere ilişkin bilgi puanı dışsal değişken olarak değerlendirilmiştir. Araştırma modeli, öğrencilerin hidroelektrik santralleri hakkında bilgilerinin, santrallere yönelik risk, yarar ve güven algılarını doğrudan etkileyeceği, bu değişkenlerin de hidroelektrik santralleri kabulüne etkileri olabileceği değerlendirilerek kurgulanmıştır. Ayrıca kişilerin çevresel duyarlılık düzeylerinin, risk → kabul, güven → kabul ve yarar→kabul ilişkilerinde düzenleyici bir rol oynayıp oynamadığı da araştırılmıştır. Analiz sonuçlarına göre hidroelektrik santrallere ilişkin bilgi puanı ile risk algısı arasında pozitif, bilgi puanı ile güven ve yarar algısı arasında negatif bir yönde ilişki olduğu belirlenmiştir. Toplam bilgi puanındaki bir puanlık artış; risk algısında 0.347 puanlık bir artışa, güven ve yarar algılarında ise sırasıyla 0.106 ve 0.087 puanlık azalışa neden olacağı tespit edilmiştir. Sonuç olarak algılanan güvenin hidroelektrik santrallerin kabulünü etkileyen en önemli faktör olduğu ortaya çıkmıştır.
Angiotensin-converting enzyme (ACE, EC 3.4.15.1) is a physiological target for researching new antihypertensive drugs, as it is a substantial enzyme in the regulation of blood pressure. Herein, ACE was purified from human serum with affinity chromatography. Vmax and KM values were found as 60.98 (µmol/min)/mL and 0.34 mM, respectively. The effects of Gly-Arg-Gly-Asp-Ser (GRGDS) and Arg-Gly-Asp (RGD) bioactive peptides on purified ACE were researched. Also, captopril, a specific ACE inhibitory, was used as a reference inhibitor. Bioactive peptides, GRGDS and RGD, demonstrated the inhibitory effect on purified ACE with $IC_{50}$ values of 46.39 µM and 456.46 µM, respectively. Ki values and kind of inhibition for GRGDS and RGD by the Lineweaver-Burk chart were found. The kind of inhibitory for these bioactive peptides was calculated as reversible-competitive inhibitory. Ki values for GRGDS and RGD were obtained as 93.28 µM and 435.67 µM, respectively. The $IC_{50}$ value of captopril was designated as 1.57 nM. The inhibitory kind of captopril was designated as reversible non-competitive inhibitory and the Ki value was 0.99 nM. In this study, it was concluded that RGD and GRGDS bioactive peptides have the potential to be utilized as ACE inhibitors.
Van balığı, Van Gölü havzasına endemik Cyprinidae familyasında yer alan anadrom bir balıktır. Balık beslenme ve büyümesini gerçekleştirdiği Van Gölü’nden nisan-temmuz aylarında göle dökülen akarsulara giriş yapar. Bu sucul ortamlarda balığın beslenme davranışlarında farklılık gözlenir. Bu çalışmada nisan ve temmuz ayları arasında Van Gölünden ve Karasu Çayından örneklenen 30 adet Van balığı sindirim kanalı morfometrik ve histolojik olarak incelendi. Van balığı sindirim kanalı incelendiğinde belirgin bir mide yapısının olmadığı gözlendi. Sindirim kanalı özofagus, mide görevini üstlenen mide benzeri yapı, anterior bağırsak, posterior bağırsak ve anüsten meydana geldiği belirlendi. Van balığının sindirim kanalının en dıştan içe doğru seröz, muskularis, submukoza ve lümene doğru kıvrımlardan oluşan mukoza tabakalarından oluştuğu gözlendi. Bu tabaka kalınlıklarının göl ve akarsudan örneklenen balıklar arasında değiştiği belirlendi. Morfometrik olarak çap, mukoza genişliği, mukoza uzunluğu, mukoza kıvrımları, muskularis kalınlığı, submukoza kalınlığı ve uzunluğu ölçüldü. Bu değerlerin, gölden örneklenen balıklarda akarsulardan örneklenen balıklara göre daha büyük olduğu belirlendi. Van balığı sindirim kanalında ölçümler ilk defa bu çalışma ile belirlendi. Bu ölçülen değerlerin balığın beslenme, stres ve suyun fizikokimyasal yapısı ile ilgili olduğu düşünülmektedir.
Atık su arıtma tesislerinde su kalitesini takip edip müdahale etmek, tesislerin yönetiminde önemli bir rol oynar. Atık su arıtma tesisleri yapılırken ve işletilirken, biyolojik oksijen ihtiyacı değerlerine gereksinim duyulmaktadır. Bu değerin ölçülmesi diğer parametrelere göre daha uzun sürelerde gerçekleşmekte ve deneylerin yapılması da zahmetli ve maliyetli olmaktadır. Bu çalışmada biyolojik oksijen değerinin, atık su arıtma tesislerinde kolayca ölçülebilen diğer parametreler aracılığıyla yapay sinir ağları ve çoklu regresyon analizi teknikleriyle tahmin edilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada kullanılan ölçüm sonuçları 2021-2022 yılları arasında Van iline ait bir atık su arıtma tesisinde ölçülen verileri kapsamaktadır. Kullanılan tahmin girdi parametreleri pH, elektriksel iletkenlik, sıcaklık, çözünmüş oksijen, kimyasal oksijen ihtiyacı, askıda katı madde, toplam azot ve toplam fosfor değerleri bağımsız değişken ve biyolojik oksijen değeri ise bağımlı değişken olarak seçilmiştir. Yapılan tahminlerde yapay sinir ağı modeli için MAPE değeri %0.12, MAD değeri 0.04, R değeri %99.83 ve R2 değeri %99.68 olarak elde edilmiştir. Aynı şekilde çoklu regresyon analizi yöntemi ile BOİ tahmin modelinde MAPE değeri %0.68, MAD değeri 0.06, R değeri %96.40 ve R2 değeri %92.92 olarak bulunmuştur. Çalışmada elde edilen bulgular biyolojik oksijen değerinin kolayca ölçülebilen parametreler yardımıyla ileri beslemeli yapay sinir ağları ve doğrusal çoklu regresyon analizi teknikleri ile oluşturulmuş olan modeller kullanılarak tahmin edilmesi mümkündür. Her iki model karşılaştırıldığında ise yapay sinir ağları ile geliştirilmiş olan modelin çoklu regresyon analizi ile geliştirilmiş olan modele göre daha iyi performans sergilediği tespit edilmiştir.
Bu çalışmada, mısırözü yağı ve zeytinyağında oksidasyon göstergesi olarak kullanılan hekzanalın Katı Faz Mikroekstraksiyon (SPME) yöntemiyle tespiti araştırılmıştır. Hekzanal ile internal standart (IS) olarak kullanılan 5-metil 2-hekzanon arasındaki doğrusal ilişkinin düzeyini belirlemek üzere, matriks olarak kullanılan mısırözü yağı ve zeytinyağına farklı oranlarda hekzanal ve IS eklenerek SPME yöntemi uygulanmış ve daha sonra değişkenler arasındaki ilişki, regresyon denklemi ve korelasyon katsayılarının (R2) belirlenmesi ile değerlendirilmiştir. Mısırözü yağı ve zeytinyağı için uygulanan koşullarda en uygun sıcaklık ve süre koşulunun belirlenmesi için R2 değerlerine bakılmıştır. R2 değerleri dikkate alındığında, 40°C ve 50°C sıcaklıklarda mısırözü yağı ve zeytinyağında en yüksek hekzanal ekstraksiyon etkinliğine 20 dk’da ulaştığı saptanmıştır. 60°C’deki ekstraksiyon sıcaklığında ise en yüksek SPME etkinliği mısırözü yağı ve zeytinyağı için sırasıyla 40 dk ve 30 dk’da saptanmıştır. Tüm sonuçlar topluca değerlendirildiğinde mısırözü yağı ve zeytinyağında hekzanal analizi için 40°C’de 20 dk ekstraksiyon süresinin en uygun koşul olduğu saptanmıştır. Çalışmada hekzanal analizinde IS olarak 5-metil 2-hekzanonun kullanılabileceği tespit edilmiştir. Mısırözü yağı ve zeytinyağında gaz kromatorgrafisi (GC)-SPME yöntemi ile hekzanalın belirleme limitinin 5 ppb’ye kadar düşürülebileceği saptanmıştır.
Since synthetic drugs cause many side effects and have a high cost, there has been increasing interest in the development of herbal-based drugs that have fewer side effects and are relatively inexpensive. Capparis sicula is traditionally used in the treatment of some diseases among people. For this purpose, the antioxidant and antimicrobial properties of the methanol extract of the Capparis sicula plant and its inhibitory effects on COX-1 and COX-2 enzymes were investigated. In the study, the antioxidant properties of the Capparis sicula plant were determined by DPPH and CUPRAC methods, while its antimicrobial properties were determined by the disk diffusion method. The effect of Capparis sicula on COX-1 and COX-2 enzymes was determined colorimetrically using commercial kits. The results showed that Capparis sicula had a significant antioxidant effect, but did not have any antimicrobial effect on standard strains of Staphylococcus aureus, Pseudomonas aeruginosa, Escherichia coli and Candida albicans. In addition, the inhibitory effect on the COX-1 enzyme was 4.23% for the first time, and the inhibition effect on the COX-2 enzyme was determined as 23.21%. As a result, the pharmaceutical, food and cosmetic industries can use Capparis sicula as an important source of natural raw materials.
Network science and graph theory are two important branches of mathematics and computer science. Many problems in engineering and physics are modeled with networks and graphs. Topological analysis of networks enable researchers to analyse networks in relation some physical and engineering properties without conducting expensive experimental studies. Topological indices are numerical descriptors which defined by using degree, distance and eigen-value notions in any graph. Most of the topological indices are defined as by using classical degree concept in graph theory, network and computer science. Recently two novel degree parameters have been defined in graph theory: Vertex-edge degree and Edge-vertex degree. Vertex-edge degree and edge-vertex degree based topological indices have been defined as parallel to their corresponding classical degree counterparts. Generalized Sierpinski networks have an important place of applications in view of engineering science especially in computer science. Classical degree based topological properties of generalized Sierpinski graphs have been investigated by many studies. In this article, vertex-edge degree based topological indices values of generalized Sierpinski graphs have been computed.
Bisphenol-A (BPA) is an endocrine-disrupting environmental toxin widely used in the composition of plastics. Today, the widespread use of BPA in preserving and packaging food and beverages increases BPA exposure. Therefore, recent research has focused on the health effects of continuous exposure to BPA. This study aimed to investigate the protective effect of quercetin (QUE) on different hematologic variables in rats induced by the environmental toxin BPA and streptozocin (STZ). Wistar albino rats were administered BPA orally (p.o.) at 10 mg/kg and QUE intraperitoneally (i.p.) at 15 mg/kg for 14 days. STZ was administered subcutaneously (s.c.) in a single dose of 50 mg/kg at the beginning of the experiment. 72 rats were randomly selected for the experimental procedure and divided into 9 groups with 8 animals in each group. The groups were created as follows; Group 1: Control (Saline); Group 2: Corn oil (0.5 ml, solvent); Group 3: STZ (50 mg/kg); Group 4: BPA (10 mg/kg); Group 5: QUE (15mg/kg); Group 6: STZ (50 mg/kg) + QUE (15mg/kg); Group 7: BPA (10 mg/kg) + QUE (15mg/kg); Group 8: STZ (50 mg/kg) + BPA group (10 mg/kg); Group 9: STZ (50 mg/kg) + BPA (10 mg/kg) + QUE (15mg/kg). STZ and BPA-treated rats showed functional variability in all hematologic parameters. The combination of STZ and BPA significantly reduced erythrocytes, leukocytes, and their associated parameters. However, QUE treatment alone or in combination corrected the altered hematologic parameters. The results of this study demonstrated that exposure to BPA in combination with STZ may alter hematologic indices, while QUE may be a therapeutic agent to correct the altered blood profile.
This study was carried out to determine the factors affecting the honey yield per colony in beekeeping enterprises in Bingöl province by regression analysis. The number of enterprises to be surveyed with the "proportional sampling method" was determined as 87 in the province of Bingöl. "T test", "Anova", "Chi-square", "Correlation and Regression" analyzes were used to evaluate the data. According to the research findings; the average age of the surveyed beekeepers was 46.14 years and the average beekeeping period was 15.5 years. The average number of hives owned by beekeepers was 219.5, while the average honey yield per beehive was calculated as 11.4 kg-1. The coefficients of the variables in the model were found to be statistically significant. The R2 value, which determines the explanatory power of the model, was found to be 0.323 and the adjusted R2 value was found to be 0.203. The way beekeeping is done, the profession and the variables of getting information from PIKOM are determined as the variables that affect the honey yield. As a result; in conclusion; it has been concluded that there is an increase in honey yield per colony of the enterprises that are made by wandering beekeeping, beekeeping is done for the main income, the Caucasian bee race is used, the enterprises that receive training, support and information about beekeeping from picom and that are members of the union and that produce queen bees.. Considering Türkiye's ecological richness and existing rural economic conditions together, beekeeping; it should be done in an organizational, conscious and sustainable structure.
Ennominae is an important group in the Geometridae family that contains problematic species with very similar external morphological characters. In this study, Ennominae species collected from Yüksekova Dağlıca town of Hakkari Province between April and September 2017 were evaluated from a faunistic and taxonomic perspective. 28 species were identified in the study. Charissa onustaria, C. subtaurica and Crocallis tusciaria species were identified for the first time from Hakkari Province. C. loebeli, Neognopharmia cataleucaria, and Ramitia kufrana were detected in the region are also important endemic taxa for the Turkish fauna. Rhoptria mardinata and Eumera hoferi, known only in Türkiye and Iran, are other rare species found in the region. R. mardinata was presented with photographs of male genitalia for the first time. Morphological and taxonomic aspects of the species under the genera Dicrognophos, Gnopharmia, Crocallis, Bellachima, Charissa, Synopsia and Nychiodes are discussed
Poli(N-vinil-2-pirolidon) (PVP) ile kararlaştırılmış Rh-Fe nanoparçacıkları (Rh-Fe@PVP) verimli ve çevreci bir yöntem olan alkol indirgeme tekniği ile sentezlendi. Sentezlenen nanoparçacıklar SEM, SEM/EDX, UV/Vis teknikleriyle karakterize edildi. Hazırlanan nanoparçacıklar yüksek hidrojen içeriği, kararlılığı ve çevre dostu olması gibi avantajları nedeniyle öne çıkan bir bor-azot (B-N) türevi olan dimetilamin-boranın hidroliz tepkimesinden hidrojen üretiminde katalizör olarak kullanıldı. TOF değeri (54.24 1/min) ve aktivasyon enerjisi (49.9 kJ/mol) olarak hesaplanan iki metalli nanoparçacıklar bu özellikleri ile verimli bir katalitik sistem olarak değerlendirildi. Katalizör ve substrat konsantrasyonlarının katalitik tepkime üzerindeki etkilerinin araştırılması sonucu tepkimenin hız ifadesinin; katalizör konsantrasyonuna göre 0.4 mertebeden, substrat konsantrasyonuna göre ise 0.3 mertebeden ilerlediği tespit edildi.
Hidrotermal sıvılaştırma, yüksek basınç ve sıcaklık altında biyokütlenin sulu ortamda sıvılaştırılması işlemidir. Bu işlem, biyokütlenin enerji ve malzeme dönüşümü için çevre dostu bir yöntem olarak kabul edilmektedir. HTL işlemi için uygun katalizörlerin seçimi oldukça önemlidir. Katalizörler, HTL işlemi verimliliğini artırarak daha yüksek kaliteli ürünler elde etmeyi ve aynı zamanda enerji tüketimini azaltarak çevre dostu bir süreç sağlamayı mümkün kılar. Yapılan çalışmada Crambe orientalis bitkisinin hidrotermal sıvılaştırılmasında katalizör olarak NaF/Al2O3 kullanılmıştır. Alüminaya yüklenen NaF miktarına göre 3 farklı katalizör sentezlenmiştir. Reaksiyon sıcaklığı 325 oC bekleme süresi 30 dakika olarak belirlenmiştir. Katalizörlerin ağırlıkça miktarlarının sıvı ürün elementel içeriği üzerindeki etkisi incelenmiştir. En yüksek enerji değeri, NaF-2 katalizörü varlığında ağırlıkça %25’lik oranda elde edilmiştir.
This study was carried out to determine some wool yield characteristics and post-shearing live weight of 35 head Hamdani and 40 head Karakaş sheep reared in fully extensive conditions in Central Budakli village of Hakkari province.In the study, the results for length (Hauter), length (Barbie), elasticity, fineness, strength, clean fleece percentage, greasy fleece weight and post-shearing live weight were found to be; 42.38 mm-40.51 mm-, 58.25 mm-54.64 mm, 32.34%-32.31%, 36.64 μ-37.62 μ, 36.15 cN tex -34.80 cN tex, 63.88%-65.94%, 2.12 kg-1.84 kg and 60.33 kg-48.55 kg respectively in Hamdani and Karakaş ewes.In Hamdani sheep, the correlation between elasticity and strength (0.499) and between greasy fleece weight and post-shearing live weight (0.599) was very significant (p
Bu çalışmanın amacı, Van bölgesindeki köpeklerde bulunan Giardia duodenalis yaygınlığının mikroskobik ve moleküler yöntemlerle araştırılmasıdır. Çalışmanın hayvan materyalini 2020-2021 tarihlerinde Van ilindeki özel veteriner kliniklerine getirilen 0-3 yaş arası toplam 200 köpek dışkı örneği oluşturmaktadır. Köpeklerin rektumlarından dışkı örnekleri alındı ve soğuk zincirle laboratuvara getirildi. Giardia spp. yönünden mikroskobik inceleme gerçekleştirilip sonrasında 200 örneğin tamamından DNA ekstraksiyonu yapıldı. Çalışmaya ilgili primerlerle Nested PCR uygulandı. Çalışmanın mikroskobik sonucu 200 örnekte 12'sinde (% 6) iken Nested PCR sonucu ise 18 (%9)’inde Giardia spp. kistleri tespit edildi. Sonuç olarak Van ilinde köpeklerde Giardia spp. yaygınlığının moleküler olarak araştırılması ilk defa kayıt altına alındı. Ayrıca Nested PCR metodunun mikroskobik inceleme ile karşılaştırıldığında daha güvenilir olduğu görüldü. Araştırmanın verilerine göre köpeklerde Giardiasisin yaygın olduğu ve koruma kontrolleri için gerekli tedbirlerin alınması gerektiği rapor edildi.
In this study, changes in heart-type fatty acid binding protein (H-FABP) and certain biochemical parameters during chronic artery diseases were investigated. Coronary artery disease (CAD) is one of the leading causes of death and morbidity in our country,which is also true for the world in general as well. CAD generally develops on the foundations of atherosclerosis. In this study, blood samples collected from patients who applied to Van Yüzüncü Yıl University Dursun Odabaş Medical Center Emergency Department and Cardiology Polyclinics with acute ischemic chest pain between January 2019 and June 2019 were evaluated. Patients were not given any drugs or other kinds of substances before sample collection. Of the patients who applied to the cardiology clinic, 24 patients with acute ischemic chest pain were diagnosed with chronic arteritis, 12 patients with cardiological problems were diagnosed with diabetes mellitus (DM), 12 patients with hypertension (HT) problems and heart complaints, and 12 healthy individuals (who were not diagnosed with diabetes, hypertension or CAD) were included as research materials. Certain markers like Troponin, CK, CK-MB, AST, ALT, LDL-Cholesterol, HDL-Cholesterol, LDH, Glucose, and Creatinine in the blood samples were biochemically determined using an autoanalyzer (Abbott ci16200),while H-FABP values were determined using ELISA method. LDL-cholesterol levels were highest in the CAD group, HDL-Cholesterol and LDH levels were high in the CAD+HT group, while CK, CK-MB, cTnI, AST, Glucose, creatinine, and H-FABP levels were found to be high in the DM+CADgroup. Meanwhile, cTnI values were increased in people with HT or DM in addition to CAD, but there was no statistical significance. LDL-cholesterol changes also did not vary significantly between the groups. Intergroup changes in other parameters examined showed the importance of CK and Glucose levels at p≤ 0.001, AST p≤ 0.002, LDH p≤ 0.003, CK-MB p≤ 0.004, HDL-Cholesterol p≤ 0.049, Creatinine p≤ 0.011, and H-FABP p≤ 0.050. In recent years, H-FABP has taken its place in the field of cardiology with increasing importance in the diagnosis of CAD and MI. The findings obtained in this study show that the H-FABP level was increased in all patients examined (except the test group), and we recommend its use as a critical and useful parameter in the field of cardiology.
Çalışmada, kent ortamında mikroklimayı ve kullanıcının termal konfor koşullarını yaz döneminde iyileştirmede önemli fonksiyonu olan gölgeleme elemanları ele alınmakta ve Selçuk Üniversitesi yerleşkesinde altı farklı alanda seçilmiş olan doğal ve yapay gölge elemanlarının dış ortam termal konfor koşullarına etkilerinin ortaya konması amaçlanmaktadır. Tipik bir yaz gününde, bu mekânlarda gölgeleme elemanlarının dış ortam termal konfor koşullarına etkisinin belirlenmesi için kısa süreli yerinde mikro-meteorolojik ölçümler yapılmıştır. Mikro-meteorolojik ölçümlerle; anlık hava sıcaklığı (Ta, °C), bağıl nem (RH, %), rüzgâr hızı (WS, m/sn) ve ortalama radyant sıcaklık (MRT, °C) değerleri gün içindeki en yüksek sıcaklık değerlerine sahip 13:30-15:30 saat aralığında belirlenmiştir. Gölgeleme elemanlarının altında ve yakınlarında elde edilecek mikro-meteorolojik değerler kıyaslanarak gölgeleme elemanlarının, mikroklimaya ve dış ortam termal konfor koşullarına olan etkisi tartışmaya açılmıştır. Dış ortam termal konfor koşulları bu çalışmada PET (Fizyolojik eşdeğer sıcaklık) indisi ile hesaplanmıştır. Çalışmanın sonucunda en iyi termal konfor koşulları sağlayan gölge elemanlarının Amerikan sarmaşığı ve söğüt ağacı olduğu saptanmıştır.
Bu çalışmanın amacı, dental implant malzemesi olarak kullanılan Ti6Al4V alaşımının yüzeyine PVD (Magnetron Sputtering) yöntemi ile biriktirilen gümüş tabakasının korozyon davranışını ve antimikrobiyal etkisini belirlemektir. Kaplamalar, aynı kaplama koşulları altında farklı biriktirme süreleri kullanılarak elde edilmiştir. Kaplamaların kesit morfolojileri taramalı elektron mikroskobu (SEM), fazları ise X-ışını difraksiyonu (XRD) kullanılarak tespit edilmiştir. PVD yöntemi ile kaplanmış ve işlemsiz Ti6Al4V numunelerin üzerinde korozyon deneyleri Kokubo'nun simüle edilmiş vücut sıvısı (SBF) pH 7.0 ve 36.5 °C çözeltisi içinde ve normal atmosfer şartlarında gerçekleştirilmiştir. Buna ek olarak, in vitro anti-bakteriyel etkinlik deneylerinde numunelerin yüzeylerine E. coli (Escherichia coli) ve S. aureus (Staphylococcus aureus) mikroorganizmaları sürülerek kaplamanın antibakteriyel özelliği araştırılmıştır. Antibakteriyel özelliklerini ölçmek için ise plaka sayma yöntemi kullanılmıştır. XRD sonuçlarına göre numunelerin yüzeylerindeki kaplama tabakaların homojenliği, SEM analiziyle elde edilen kesit morfolojileri ile de desteklenmiştir. Potansiyodinamik polarizasyon test sonuçları, gümüş kaplamadan sonra korozyon direncinin arttığını göstermektedir. In vitro anti-bakteriyel etkinlik deneyleri sonucunda, PVD ile kaplanmış numunelerde E. Coli ve S.Aureus mikroorganizmalarının tutunumu, kaplanmamış numuneye göre daha az çıkması, kaplamanın anti-bakteriyellik yönünden uygun olduğunu göstermiştir.
Bu çalışmada, Van ilinde bulunan Edremit ve Gevaş Atıksu Arıtma Tesisleri atıksu karakteristiğinin mevsimsel olarak değişimi incelenmiştir. Bu amaçla atıksu karakterizasyonunu incelemek için arıtma tesislerinin giriş ve çıkışlarından 2021 yılı ocak ve temmuz aylarında numuneler alınmıştır ve bu numunelerde pH, alkalinite, sülfat, askıda katı madde, toplam katı madde, toplam uçucu katı madde, çözünmüş oksijen, biyokimyasal oksijen ihtiyacı, kimyasal oksijen ihtiyacı, iletkenlik, sıcaklık, toplam azot, toplam fosfor ve yağ-gres gibi parametreler ölçülmüştür. Gevaş atıksu arıtma tesisinin kimyasal oksijen ihtiyacı için ortalama giderim verimi %83, Edremit atıksu arıtma tesisi için ise yaklaşık %80, Gevaş atıksu arıtma tesisinin biyokimyasal oksijen ihtiyacı için ortalama giderim verimi %92, Edremit atıksu arıtma tesisi için ise yaklaşık %86 olarak bulunmuştur. Askıda katı madde giderim verimi Gevaş atıksu arıtma tesisi için yağışlı ve kurak dönem için sırasıyla; %88, %98 iken Edremit atıksu arıtma tesisi için ise %90 ve %84 olmuştur. Her iki arıtma tesisinde arıtma işleminden sonra deşarj edilen atıksuyun birçok parametre için Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’ne uygun olduğu söylenebilir. Bu çalışmada elde edilen sonuçların, diğer atıksu arıtma tesisleri için yol gösterici olacağı kanısındayız ve ayrıca standartlara uymayan parametrelere dikkat edilmesinin zaruri bir durum olduğu raporlanmıştır.
Epoksi reçineler, ısıya, neme ve kimyasallara karşı mükemmel dirençleri, yüksek gerilme mukavemeti, kürleme işlemi sırasında düşük büzülme ve mükemmel boyutsal stabiliteleri nedeniyle, elektrik ve elektronik endüstrileri, nakliye, kaplamalar, yapıştırıcılar ve kompozitlerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Epoksi reçineler oldukça yanıcıdır ve yanıcılık özellikleri, yüksek alev dayanımı gerektiren alanlarda kullanımlarını ciddi şekilde sınırlar. Bu zorlu problemin üstesinden gelmek için halojen bazlı alev geciktiriciler, organik fosfor bileşikleri, mineral bileşikler, azot, silikon katkısı gibi çeşitli çözümler, şişen alev geciktirici ve nanopartiküller önerilmiştir. Çoğu fosforlu bileşik, alev geciktirici epoksi reçinelerinde halojen bileşikleri yerine kullanılır. Alev geciktirici katkılarla karşılaştırıldığında, epoksi reçinelerdeki reaktif organik fosfor bileşikleri mükemmel alev geciktirici verim gösterir. Bu bildiride, alev geciktiricilerin sınıflandırılması (halojen, organik fosfor bileşikleri, mineraller, nitrojen ve silikon esaslı malzemeler, şişen alev geciktirici ve nanokompozitler) polimerlerin yanma döngüsü ve epoksi reçineler için özellikle fosfor bazlı malzemeler olmak üzere alev geciktiricilerin uygulanması incelenmiştir. UL-94, sınırlayıcı oksijen indeksi ve koni kalorimetri gibi çeşitli alev geciktirici değerlendirme testleri de kısaca açıklanmıştır.

/ 26
4 / 26