90 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Diabetic foot complications, caused by prolonged hyperglycemia, are a significant health concern among diabetes patients. The majority of patients develop diabetic foot complications, contributing significantly to diabetes-related hospital admissions. These complications include foot ulcers, infections, ischemia, Charcot foot, and neuropathy. They also increase the risk of amputation, affecting quality of life and putting strain on healthcare systems. At this stage, early diagnosis plays a vital role. The process of diagnosing involves not only identifying the presence or absence of a disease, but also categorizing the disease. In this study, we examine the use of deep learning methods in the diagnosis of diabetic foot conditions. It explores various aspects, such as predictive modeling and image analysis. The study discusses the progression of model designs, data sources, and interpretability methodologies, with a focus on improving accuracy and early detection. Overall, the study provides a comprehensive analysis of the current state of deep learning in diabetic foot problems, with highlighting advancements.
İnsanoğlunun hayatta kalması gıdaya bağlıdır. Tarih boyunca, insanlar gıdanın çabuk bozulabilir doğasıyla ve tüketimini zorlaştıran birçok engelle karşılaşmış ve bu durumu önlemek için çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Bu yöntemlerin arasında kurutma, tuzlama, tütsüleme, pastörize etme ve dondurma gibi teknikler vardır. Sanayileşme sürecinde, gıda bilimi ve teknolojisindeki ilerlemeler sadece gıdanın doğal halini değiştirmekle kalmamış, aynı zamanda standartlaştırılmış; yoğun üretimi ve besin takviyesi de dahil olmak üzere çeşitli uygulamaları kolaylaştırmıştır. Özellikle 1980’lerden bu yana artan gıda katkı maddeleri kullanımı ve işleme oranları, çeşitli tartışmalara ve sorunlara yol açmıştır. Bu tartışmalardan biri, işlenmiş gıda alımının artması ile obezite, diyabet, metabolik sendromlar ve bazı kanser türleri gibi bulaşıcı olmayan hastalıklar arasındaki ilişkiye odaklanmaktadır. Bu alanda yapılan araştırmalar bu iddiayı desteklemektedir. Ayrıca, çalışmalar genç bireylerin gıda tercihlerinin ultra işlenmiş gıda gruplarına yöneldiğini göstermektedir. Gıda bilimi ve teknolojisi alanındaki bilim insanları çeşitli gıda işleme sınıflandırma şemaları önermişlerdir. NOVA sistemi bu tür yaygın sınıflandırma sistemlerinden biridir. Bu derlemede gıda işlemenin evrimi, gıdaların işleme özelliklerine göre sınıflandırılması kavramı, NOVA sistemi ve bu sistem sayesinde dikkat çeken ultra işlenmiş gıdalar kavramı tartışılmaktadır. Ayrıca, bu makale ultra işlenmiş gıdaların sağlık üzerindeki etkilerini, özellikle bulaşıcı olmayan hastalıklarla ilişkili olarak değerlendirmekte ve bazı araştırma bulgularını sunmaktadır.
Most of the reinforced concrete framed buildings commonly used in developing countries are not secure against earthquakes. Studies on seismic performance of reinforced concrete framed structures showed that; lateral stiffness often needs to be improved. In this study, in order to rehabilitate the structures, performances of ferrocement panels can be used to strengthen the existing hollow brick infill walls such that they act as cast-in-place concrete in fills improving the lateral stiffness is researched. Ferrocement panels are not only to be as light as can be carried by two people easily, but also from the low cost and usefulness against tensional and loads point of view. Previous research results indicated that strength, stiffness, energy dissipation and drift characteristics of the reinforced concrete framed building structures can be rehabilitated by the eco-friendly, cost effective and practically applicable seismic retrofitting technique that does not need evacuation of the building with these high-performance ferrocement panels.
Kamu kurum ve kuruluşları mal, hizmet alımı ve yapım işlerinin sorunsuz bir şekilde istenilen kalite standartlarına uygun olarak teslim alınmasına yönelik denetim süreçlerini işletmektedirler. Bu süreçte meydana gelen ceza ve kesinti türleri hakediş dosyalarının kesintiler ve mahsuplar kısmına kaydedilmektedir. Yükleniciye projenin tamamlanma süresi dahilinde uygulanan cezalar, yapım işi süresince yüklenici performansının değerlendirilebilmesi açısından önemli bir göstergedir. Bu çalışmanın amacı, yüklenicinin projeyi tamamlama süresince aldığı ceza ve kesinti türlerinin yüklenici performansındaki önem seviyelerini belirlemektir. Bu sebeple, yapımı tamamlanmış inşaat projelerinin hakediş belgeleri üzerinde yapılan inceleme ile yüklenicinin inşaat süreci boyunca almış olduğu ceza ve kesinti türleri belirlenmiştir. Daha sonra ceza ve kesinti türlerinin yüklenici performansı üzerindeki önem seviyelerini belirlemek amacıyla bir anket hazırlanmıştır. Hazırlanan anket, kamu yapım işi kabul komisyonlarında görev almış uzman kişilere uygulanmıştır. Sonuçların değerlendirilmesinde dilsel problemlerin çözümünde yaygın olarak kullanılan bulanık analitik hiyerarşi süreci yöntemi kullanılmış ve yüklenicinin yapım işi boyunca aldığı ceza ve kesinti türlerinin yüklenici performansındaki önem dereceleri belirlenmiştir.
In this paper, we propose a distribution for modeling data defined on a unit interval using an exponentiated transformation. The new distribution is based on the unit exponential half-logistic distribution, a member of proportional hazard models. Several measures of the statistical characterization of the distribution are discussed. The statistical inference of the parameters of the proposed distribution is studied by the maximum likelihood method. To explore the properties of the maximum likelihood estimates of the parameters, simulation studies are carried out under various scenarios. Furthermore, a real dataset is analyzed to demonstrate the performance of the distribution.
Bu çalışma da Aksaray-Adana E-90 karayolunun çevresinde yerleşim yerleri, eğitim (üniversite), sanayi ve tarımsal faaliyetlerin sürdürüldüğü bölgede yer alan toprakların jeokimyasal olarak ağır metal içeriklerinin belirlenmesi ve ulusal-uluslararası belirlenmiş standartlarla karşılaştırılarak ağır metal kirliliğinin boyutlarının araştırılması amaçlanmıştır. Bu kapsamda 15 adet toprak örneği alınmış, bu örneklerin arsenik (As), kadmiyum (Cd), kobalt (Co), bakır (Cu), nikel (Ni) ve kurşun (Pb) içerikleri indüktif olarak eşleştirilmiş plazma-kütle spektrometresi (ICP-MS) cihazı kullanılarak belirlenmiştir. Elde edilen analiz sonuçlarına göre As içerikleri 2 ile 212,8 mg/kg, Cd içerikleri 0,1 ile 0,4 mg/kg, Co içerikleri 1,4 ile 19,1 mg/kg, Cu içerikleri 5,1 ile 39,6 mg/kg, Ni içerikleri 12,4 ile 110,7 mg/kg ve Pb içerikleri 7,6 ile 53,2 mg/kg arasında bulunmuştur. Analiz sonuçları çalışma alanındaki bazı toprak örneklerinin Avusturya, Belçika, Hollanda, İsviçre, Türkiye ve Dünya Sağlık Örgütüne ait toprakta belirlenen sınır değerlere göre As, Ni ve Pb açısından, üst kıtasal kabuk, dünya toprak ve şeyl gibi jeolojik ortalama değerlere göre ise As, Cd, Co, Cu, Ni ve Pb açısından zenginleştiğini göstermiştir. Bu karşılaştırmaların yanında jeo-birikim indeksi (Igeo) hesaplamalarına göre ise çalışma alanındaki topraklarda As, Cd, Ni ve Pb kirliliği olduğu belirlenmiştir. Igeo hesaplamalarında Co ve Cu açısından ise belirli alanlarda artış eğilimi olmasına rağmen önemli bir derecede kirlenme gözlenmemiştir.
Rize kenti ile özdeşleşmiş olan ve kente ekonomik, kültürel ve turistik açıdan fayda sağlayan çay bitkisinin peyzaj değerinin ön plana çıkarılması ve bu bitkinin kentsel yeşil alanlarda peyzaj amaçlı kullanımının arttırılmasının teşvik edilmesi amaçlanmaktadır. Bu kapsamda peyzaj tasarımı ve uygulaması ile çay tarımının ve kültürünün tanıtımının yapıldığı turistik bir cazibe alanı oluşturmak hedeflenmiştir. Çalışma alanı olarak seçilen Rize ili kent merkezinde yer alan Ziraat Botanik Parkı yerleşkesi içerisinde yer alan 4 dönümlük alan örnek bir çay bahçesi şeklinde tasarlanmış ve uygulaması yapılmıştır. Yapılan bu proje ile çay bitkisinin yalnızca ekonomik ve tarımsal amaçlarla değil bitkisel tasarımın ana kriterleri olan renk, doku, form ve çizgi gibi estetik ve tasarımsal değerleri ile de ön plana çıkarılan bir peyzaj ögesi olarak kullanılmasına olanak sağlanmıştır. Çalışma alanında yapılan incelemelerle kültürel ve doğal veriler toplanarak tasarım modeli oluşturulmuştur. Oluşturulan model geliştirilip detaylandırılmış alana ait yapısal ve bitkisel plan çizimleri üretilmiştir. Geliştirilen bu planlar üç boyutlu görsellere dönüştürülmüş, alanın uygulama sonrası görünümüne yakın görseller elde edilmiştir. Tasarım sürecinde alanda bir çay bahçesinin taşıdığı karakteristik özelliklerin yanı sıra çay bitkisinin peyzaj mimarlığı için değer taşıyan alternatif kullanımlarının bulunduğu mekânların tasarlanmasına da önem verilmiştir. Yapılan projelendirme ve çizim sürecinin sonunda uygulama süreci başlamıştır. Proje bu anlamda ulusal çapta çay bahçelerinin kentsel alanda peyzaj amaçlı kullanıldığı ve çay tarımının dikimden hasat sürecine kadar her yönüyle deneyimlenebildiği en kapsamlı projelerden biri olacaktır. Proje sonucunda ise çay bitkisinin peyzaj değeri ortaya koyularak, kente ekonomik ve estetik anlamda değer kazandırması hedeflenmektedir.
İnşaat sektöründe en fazla talep edilen malzemelerden birisi betondur. Doğal kaynakların korunması, atık malzemelerin bertaraf sorununa çözüm bulunması ve atık malzeme kullanılarak inşaat maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla agrega yerine kullanılabilecek yeni malzeme arayışları devam etmektedir. Bu çalışmada çay fabrikalarında ortaya çıkan kömür külü atığının (KKA) yol betonu içerisinde ince agrega yerine kullanılarak bertaraf edilebilirliğinin belirlenmesi amaçlanmıştır. KKA fiziksel, kimyasal ve morfolojik özellikleri tespit edildikten sonra %0, %25, %50, %75 ve %100 oranlarında 0-1 mm ince agregaya ikame edilerek beton yol tasarımı yapılmıştır. Taze betonların yoğunluk ve pH değerleri ölçülmüş ve kalıplara yerleştirilmiştir. Beton test çekici, ultrases geçiş hızı, kapiler su emme, basınç, eğilme, yarmada çekme ve aşınma dayanımlarından oluşan sertleşmiş beton deney ölçümleri 7. ve 28. günlerde gerçekleştirilmiştir. Ayrıca %0 ve %50 KKA ikameli betonların ağır metal sızıntısı ölçülmüştür. Sonuç olarak, KKA’nın beton türlerinin kapiler su emme değerlerini arttırdığı, basınç dayanımını azalttığı, çekme dayanımlarını %50 ikame oranına kadar iyileştirdiği, %50 ikame oranına kadar aşınma dayanımı üzerinde herhangi bir değişim yaratmadığı belirlenmiştir. Sızıntı testi sonuçlarına göre ise, KKA’nın betonda kullanılmasıyla ağır metallerin bertaraf edilebildiği tespit edilmiştir.
Kent meydanları, kentlerin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısını hem yansıtan hem de şekillendiren kentsel yaşamın kritik bir unsurudur. Kentin ihtiyaçlarına bağlı olarak gelişen kent meydanı, bir mekân olarak, somutlaşmış deneyime dayalı olarak insan - mekân iletişimi kurmaktadır. Birey ve çevresi arasındaki ilişkiyi bir kent meydanı ve kullanıcısı özelinde incelemeyi araştıran bu çalışma meydanların kent simgesi olarak önemini anlatırken, kentteki rolünü de ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Kullanıcının taleplerine göre değişim gösterebilecek olan meydanların çalışma özelinde incelenen bir örneğe göre analiz edilmesi için mekânsal analiz yöntemi olan mekân dizimi yöntemi kullanılmıştır. Kanıt tabanlı ve yönlendirici etkiye sahip olan mekân dizimi yöntemi veri elde etme aracı olarak tercih edilmiştir. Bu çalışma mekânsal boyutlar arasındaki ilişkileri inceleyip, kullanıcı faaliyetleri ve fiziksel özellikler üzerine çıkarımlar yapmak üzere kurgulanmıştır. Sınırlı bir kapsama sahip olmasına rağmen karşılaştırmalı nicel değerlendirmeler ile örnek teşkil edebilecek açıklamalar yapmayı hedeflemiştir. Ayrıca bu çalışma; meydan tasarımlarının şehir hayatına uyum sağlamak için yıllar içinde nasıl değiştiğine odaklanan kentsel tasarım araştırmaları için geliştirilebilir.
High sensitivity must be shown during the transportation of chemical cargoes due to their flammability, toxicity, purity and incompatibility with each other. Therefore, one of the most crucial procedures in chemical tankers is cleaning the tanks of cargo residues and getting them ready for loading the cargo. Inspection of the tank's suitability for the loading is first performed by a wall wash test (WWT). Evaluation of the errors made during WWT application is essential to prevent cargo contamination with costly consequences. In this study, the risks associated with the application of WWT are analyzed using the Bayes technique in a fuzzy environment. The Bayesian network is used to detect hazards and calculate the probabilities of contributing sub-causes, while fuzzy logic is utilized to quantify the uncertainty in risk assessment. The paper provides practical contributions to all maritime stakeholders in assessing and preventing risks in WWT to the contamination problem, which is one of the most critical problems of chemical tanker transport.
Hesaplamalı temas mekaniği, makine ve inşaat mühendisliği gibi alanların yanı sıra tıbbi uygulamalarda da büyük önem taşımaktadır. Mekaniğin bu dalı, iki cismin etkileşimine yanıt olarak temas alanı, basınç, deformasyon ve gerilmelere sayısal çözümler arar. Temas mekaniği konusu, son yıllarda mekanik ve uygulamalı matematik bilimlerinde yeni ve ilginç alanların gelişmesine önemli derecede katkı sağlamıştır. Bu çalışmada izotrop yarım düzlem üzerine oturan ortotrop tabakanın sürekli temasına ilişkin problem analitik yöntemle incelenmiştir. Çözümde sadece ortotrop tabakanın kütle kuvveti hesaba katılmıştır. Ortotrop tabaka rijit düz profile sahip bir panç vasıtasıyla yüklenmiştir. Tüm yüzeylerin sürtünmesiz olduğu varsayılmıştır. Ortotrop tabaka ve izotrop yarım düzlem için yer değiştirme ve gerilme ifadelerinin elde edilmesinde elastisite teorisi ve integral dönüşüm tekniklerinden yararlanılmıştır. Çalışma sonucunda çeşitli boyutsuz parametrelere ve ortotrop malzeme türlerine bağlı olarak panç altındaki temas gerilmesi, ortotrop tabaka ile izotrop yarım düzlem arasında ilk ayrılmaya neden olan kritik ayrılma yükü ve kritik ayrılma uzaklığı boyutsuz olarak elde edilmiştir.
Bu çalışmada, kentsel bir alanda kazısı gerçekleştirilen geniş kesitli bir ulaşım tünelinde, patlatma kaynaklı titreşimleri kontrol etmek amacıyla yapılan projelendirme aşamaları sunulmaktadır. Tünellerin yerleşim bölgelerine yakınlığı, çevresindeki birçok yapının titreşimlerden olumsuz etkilenmesine neden olabileceği gerçeğini göz önünde bulundurulduğunda, titiz bir titreşim yönetimi gerektirmiştir. Bu çalışma, patlatma faaliyetlerinden kaynaklanan titreşimleri en aza indirmeyi hedefleyen gecikme aralığı, patlatma paternini ve kazı planı optimizasyonunu içeren aşamaları kapsamaktadır. Çalışmanın sonucunda, yüzey titreşimlerini ulusal normlarda belirlenen limitlerin altında tutan, titreşime maruziyet sürelerini kısaltan, bunların yanı sıra proje süresinde ek gecikmelere neden olmayan ve tünel inşaatında mühendislik başarısını elde eden bir patlatma projesinin gerçekleştirildiği görülmüştür.
Ulaştırma, ülke ekonomisi ve toplumun refah düzeyi üzerinde etkilidir. Bunun alt kümesi olan hareketlilik ise insanların dilediği gibi seyahat edebilmesi, yaşam kalitesini artırması ve ülke iç pazarının ticaret hacmi üzerinde etkili olmaktadır. Gelecek yıllarda Dünya üzerindeki petrol kaynaklarının azalmasıyla petrol fiyatlarında artışların yaşanması beklenmekte olup, bunun da mikro hareketlilik araç ve teknolojilerine olan ihtiyaç ve talebi daha da artıracağı aşikârdır. Bu çalışmada, 21. yüzyılda kentsel nüfusun artması, insanların tekil ulaşım araçlarına rağbet göstermesi ve sürdürülebilir enerji kaynaklı yakıt teknolojilerinin gelişimi ile birlikte, elektrikli araçların popüler hale geldiği gerçeğine ulaşılmıştır. Bu kapsamda; mikro hareketlilik unsurlarının gelişimi, ulusal ve uluslararası düzeyde kullanımı, altyapı ihtiyacı ve eksikliklerinin tespit edilerek ortaya konulması için geniş katılımlı bir anket çalışması yapılmış ve Türkiye’nin önde gelen paylaşımlı skuter sistemlerinden birinin kurucusu ile röportaj gerçekleştirilmiştir. Farklı eğitim, yaş, sosyo-kültürel düzeylere sahip katılımcılar ile firma yetkililerinin görüş ve talepleri doğrultusunda; mikro hareketlilik ulaşım araçları için öncelikle ulusal düzeyde farkındalığın oluşturulması ve halkın bu araçların temin ile kullanımı konusunda bilgilendirilmesi gerektiği tespit edilmiştir. Mevcut kullanımla ilgili olarak ise; mikro hareketlilik araçlarına ayrılan yol ağının genişletilmesi, güvenlik amaçlı ekipmanların kolay temin edilebilir olması ve zorunlu hale getirilmesi gerektiği tespit edilmiştir. Ayrıca desteklerin arttırılarak bireysel veya paylaşımlı mikro hareketlilik araçlarının daha uygun fiyatla arz edilmesi ve şarj istasyonları ile park alanlarının yaygınlaştırılmasına ihtiyaç duyulduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu çalışmada bitki örtülü kanalların akım özelliklerinin sayısal olarak tahmin edilmesinde önemli parametrelerden biri olan yakın duvar davranışı yaklaşımlarının sonuçlara etkisi incelenmiştir. Bu amaçla sayısal çalışmalar, Hesaplamalı Akışkanlar Dinamiği (HAD) metodu ile analiz yapabilen Ansys Fluent yazılımı kullanılarak üç boyutlu, türbülanslı, sıkıştırılamayan ve kararlı akım koşullarında bitki örtülü dikdörtgen kesitli bir kanal için gerçekleştirilmiştir. Türbülans modeli olarak gerçekleşebilir k-ε (realizable k-ε) türbülans modeli kullanılmıştır. Sayısal çalışmalarda yakın duvar davranışı için farklı yaklaşımlar kullanılarak (standart duvar fonksiyonları, ölçeklenebilir duvar fonksiyonları, denge dışı duvar fonksiyonları ve geliştirilmiş duvar davranışı) kanaldaki hız dağılımları tahmin edilmeye çalışılmış ve sayısal çalışmalardan elde edilen sonuçlar literatürde yapılmış deneysel bir çalışmayla karşılaştırılarak en başarılı metot ortaya konulmuştur. Yapılan karşılaştırma sonucunda “geliştirilmiş duvar fonksiyonu” yaklaşımıyla kurulan sayısal çalışma en başarılı tahmin sonucu veren yaklaşım olmuştur. Ayrıca HAD analizi sonucunda elde edilen kanaldaki hız dağılımları verilerek, bitki örtülü açık kanal akımında hidrolik özellikler incelenmiştir. Kanal içerisinde bitkisiz bölgede minimum hızlar sadece kanal tabanında oluşurken maksimum hız ise y=14.1 cm yükseklikte su yüzeyinde V=0.051 m/s olarak hesaplanmıştır. Bitkili bölgede ise hızların kanal tabanı ve yüzeydeki yaprak yüzeylerinde sürtünmeden dolayı sıfır olduğu görülmektedir. Maksimum hız tabandan y=7.8 cm yükseklikte V= 0.041 m/s olarak gözlemlenmiştir. Bu çalışma, açık kanal akışının bitki örtüsüyle etkileşimini anlamak ve açık kanal sistemlerinin hidrolik performansını geliştirmek için önemli bilgiler sağlamaktadır.
Dünyada en çok tüketilen malzeme olan kâğıt üretiminde, gelişen baskı teknolojisi ile baskı kalitesini ve yüzey düzgünlüğünü geliştirmeye yönelik artan taleplere bağlı olarak dolgu maddeleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada bitkisel selüloza kıyasla birçok üstün özellikleri olan ve birçok farklı endüstri alanında giderek artan kullanım alanı bulan bakteriyel selüloz (BS)’un çöktürülmüş kalsiyum karbonat (PCC) için tutundurucu etkinliği, tek başına ve ilave tutundurucu madde olarak katyonik poliakrilamid (KPAM) ile beraber araştırılmıştır. BS %5, %10 ve %15 oranlarında, kalsiyum karbonat %30 ve KPAM ise %0,02 oranlarında kullanılmıştır. Tutunumun tespiti için, süzüntü suyunun absorbansı ve üretilen kâğıdın inorganik madde miktarının belirlenmesi yöntemleri kullanılmıştır. Ayrıca kâğıtların mekaniksel ve fiziksel özellikleri de tespit edilmiştir. En yüksek tutunmanın KPAM’in tek kullanımı ile elde edildiği, BS’nin kalsiyum karbonat tutunumunda tek başına sınırlı etki gösterdiği ancak kâğıtların sağlamlık özelliklerini arttırdığı belirlenmiştir. Dolgu maddesi tutunumu ile oluşan direnç kayıplarının BS etkisi ile önlenebildiği, bunun için de %10 BS’nin yeterli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Recep Tayyip Erdogan University Zihni Derin Campus, situated at the Eastern Black Sea Region of Turkey, in the province of Rize, was established on a land area of approximately 3.254.430.28 m². It was found that tea, which was thought to be affected by radiation after the nuclear accident at the Chernobyl Nuclear Power Plant, was buried in sacks in this area, which was used as a tea factory before. Therefore, it is crucial to determine the radiation levels in the campus area. In this study, the quantities of artificial (137Cs), and natural (226Ra, 232Th, and 40K) radionuclides, were assessed using a high purity germanium detector (HPGe) in 15 soil samples collected from the Zihni Derin Campus of Recep Tayyip Erdogan University in Rize. For 226Ra, 232Th, 40K and 137Cs the activity values of soil samples varied from 43.78 to 62.58, 29.85 to 41.61, 132.48 to 346.44 and 3.90 to 202.94 Bq kg-1, respectively. Upon comparison with the average global values provided by the UNSCEAR (2000), it was observed that the mean activity values for 226Ra and 232Th in the soil samples were higher. Conversely, the average activity concentrations for 40K and 137Cs were found to be lower than the world average values reported by UNSCEAR (2000). Furthermore, radiological hazard indexes were calculated and compared with internationally acceptable values. This research demonstrates that there are no health concerns for individuals exposed to the soil samples in the study area.
Endüstriyel kaynaklardan dünya genelinde ve ülkemizde yüksek miktarda atık malzeme ortaya çıkmaktadır. Bu atık malzemelerin bir kısmı belirli oranlarda farklı uygulamalarda kullanılırken, büyük bir kısmı depolama sahalarına gönderilmektedir. Bu atıklardan biri de çeşitli sebeplerle kullanılamaz hale gelen tuğlaların öğütülmesiyle elde edilen tuğla tozudur. Bu atık malzemeye alternatif bir kullanım alanı sağlamak amacıyla, farklı ağırlık oranlarında (%10, %20, %30, %40 ve %50) tuğla tozu doymamış polyester reçine ile ikame edilerek polimer beton numuneleri üretilmiştir. Polimer beton numunelerin üretiminde bağlayıcı olarak doymamış polyester reçine kullanılmıştır ve sertleşme işlemi için MEKP (metil etil keton peroksit) kullanılarak çapraz bağ oluşturulmuştur. Ayrıca, reaksiyonu hızlandırmak için kobalt octoate (%6) kullanılmıştır. Üretilen numuneler kür edildikten sonra, birim hacim ağırlığı, ultrases geçiş hızı, basınç dayanımı ve eğilme dayanımı deneylerine tabi tutulmuşlardır. Deneysel çalışmanın sonucunda, atık tuğla tozu oranının artmasıyla birlikte birim hacim ağırlığı değerlerinde artış meydana gelmiş, ancak basınç dayanımı ve eğilme dayanımı değerlerinde azalma olduğu tespit edilmiştir. Optimum atık tuğla tozu kullanım oranının %10 olduğu sonucuna varılmıştır.
This paper focuses on the development of high-quality bioceramic foams for the treatment of hard tissue defects, which are a widespread clinical problem worldwide. In this experimental study, α-alumina (Al2O3) ceramics with boron carbide (B4C) additives, intended for use in biomedical applications, were produced and characterized as highly porous using the replication method. The thermal properties of open-pore polyurethane sponges, with a pore size of 20 ppi, used as an economical polymer model material, were determined by thermo-gravimetric (TGA) and derivative thermogravimetric analysis (DTG). Ceramic foams based on Al2O3, with varying B4C ratios, were obtained by high-temperature sintering and were thoroughly examined using high-resolution field emission gun scanning electron microscopy (FEG-SEM) for homogeneity, high porosity, and interconnected pore microstructure. X-ray diffraction (XRD) analyses confirmed the presence of B4C within the structure and phase changes. The compressive strength values of sintered ceramic foams containing 0%, 3%, and 5% B4C by weight were measured as 1.92 MPa, 2.05 MPa, and 2.38 MPa, respectively. In vitro tests were performed to evaluate the biological response that biomaterials intended for use in living environments would produce. Satisfactory results were obtained from cell viability experiments, demonstrating that the addition of B4C to Al2O3-based ceramic foams supports cell proliferation, which is an important advantage in hard tissue defect treatment.
Günümüzde, birçok değerli makine sürekli olarak 24 saat boyunca aktif olarak çalışırken genellikle yanında bir görevli gerektirmektedir. Ancak, gelişen endüstri devrimleri sayesinde, bilişim teknolojileri ve robot kolları gibi temel teknolojilerle makineler uzaktan kontrol edilebilir hale gelmiştir. Bu durum, enerji ve kaynak tasarrufu sağlama potansiyeli taşımaktadır. Bu çalışmada, zırhlı ölçüm odasına sahip bir manuel numune değiştiricili cihaz olan Yüksek Saflıkta Germanium Dedektörü'nün uzaktan erişimle kontrol edilebilmesi sağlanmıştır. Bu dedektör, çeşitli çevresel örneklerde (gıda, su, toprak, granit, seramik vb.) gama radyasyon miktarını belirleme kapasitesine sahiptir. Ancak, bu dedektör sıvı azot ile soğutularak çalıştığından, ölçümlerin tamamlanmasının ardından numunelerin manuel olarak değiştirilmesi gerekmektedir. Numune değişim süreleri, ölçülen malzemenin türüne bağlı olarak değişiklik gösterir (25000-80000 s). Ancak, numune değişimleri bazen gece geç saatlere veya hafta sonlarına denk gelebilir. Bu bağlamda, manuel olarak zamanında numune değişimi yapılmadığında dedektör hem elektrik sarfiyatı yapmakta hem de sıvı azot tüketmektedir. Bu durum, boş yere hem elektrik enerjisi hem de sıvı azot israfına yol açmaktadır. Bu çalışma kapsamında, zırhlı ölçüm odalı radyasyon dedektörleri için uzaktan kontrollü bir numune değiştirme sistemi tasarlanmış ve geliştirilmiştir. Bu sayede, araştırmacılara büyük kolaylık sağlanacak ve aynı zamanda enerji ve sıvı azot israfının önüne geçilecektir.
Geopolimerler, yeşil bağlayıcı malzeme olarak adlandırılan ve başlangıç hammaddeleri olarak doğal veya atık malzemeleri içeren yapı malzemeleridir. İnşaat sektöründeki potansiyel uygulamaları bilimsel olarak oldukça araştırılmış olmasına rağmen, doğal malzeme esaslı geopolimerlerin yaygın kullanımları sınırlı kalmıştır. Bunun temel nedeni, doğal malzeme esaslı geopolimerlerin düşük erken basınç dayanım değerlerine sahip olmaları ve dolayısıyla oda koşullarında erken dönemde yeterli kürleme sağlayamamalarıdır. Bu sorunu aşmak için öncelikle klinoptilolit içeren tüf 900°C’de kalsinasyon işlemine maruz bırakılmış, ardından mineral katkı olarak yüksek fırın cürufu eklenmiştir. Elde edilen geopolimerlerin mukavemet gelişimi, basınç dayanım analizleri kullanılarak saptanmıştır. Mikro yapısal incelemeler, XRD ve SEM analizleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Yapılan analizler sonucunda, kalsinasyon işleminin erken dönemde mukavemeti artırdığı ve cüruf katkısıyla basınç dayanımının daha da iyileştiği belirlenmiştir. Analiz sonuçlarına göre 900°C’de kalsine edilmiş yüksek fırın cürufu katkılı geopolimerin 28 günlük basınç dayanım değeri 46 MPa olarak saptanmıştır. XRD analizi sonucunda, malzemenin kalsinasyon başarısının amorf faz ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, SEM/EDX analizi ile geopolimer jelin en iyi cüruf katkılı geopolimerde geliştiği ortaya konulmuştur.

/ 5
2 / 5