586.642 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
-
-
-
-
Ege Denizi, Akdeniz ekosistemi içerisinde çevresel koşulları ve verimli canlı kaynaklan bakımından özel bir öneme sahiptir. Diğer bir önemi de bölgesel özelliğinden kaynaklanmaktadır. Ege Denizi'nin mevsimlere bağlı olarak oşinografik yönden değişimlerinin izlenmesi ve bu değişimlerin deniz, ürünlerine olan etkilerinin saptanması, su ürünlerinin davranışına, bolluğuna, varoluşuna etki eden faktörlere yorum getirilmesi yanında balıkçılığa elvirişli alanlardaki canlı kaynakların belirlenerek ekonomik olan türlere ait stokların tesbiti, söz konusu çalışmanın özünü oluşturmaktadır. Çalışma alanı, Ege Denizi'ndeki Türk karasularında coğrafik, hidrografik ve topoğrafik farklılıklar gözönüne alınarak seçilen 6 bölge ile uluslararası suları kapsamaktadır. Bahsi geçen çalışma bölgelerindeki oşinografik ve kimyasal ölçümler demersal ve pelajik canlı kaynak örneklemeleri mevsimsel olarak Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü'ne bağlı R/V K. Piri Reis ile 1990 yılından itibaren gerçekleştirilmektir. Çalışmanın ilk yılını içeren ölçüm sonuçları 1990 yılı kesin raporunda verilmiştir. 1992 yılı, bölgelerde her mevsim için hesaplanan toplam biyokitle sonuçları ise aşağıda verilmektedir. Buna göre; .BÖLGE BAHAR* GUZ* I. 7792.73 11940.54 II. 18600.85 22503.59 III. 15703.35 17614.87 IV. 2934.99 11823.09 V. 13496.15 19557.17 VI. 15859.31 25982.04 (*). Değerler TON olarak verilmiştir. Ege'nin Uluslararası derin sularında yeni kaynakların araştırılması amacıyla yapılan incelemelerde ise zengin karides, Norveç İstakozu ve kalamar stoklarına rastlanmış olup, konu ile ilgili detay çalışmalar devam etmektedir. Uluslararası sularda yapılan çalışmalarda ayrıca, ulusal ve uluslararası yayınlarda rapor edilmemiş bölge için yeni 30'un üzerinde canlı tür belirlenmiştir.
-
-
-
-
Bu çalışmada Ekim 1991 ile Temmuz 1993 tarihleri arasında Göksu Deltası'ndaki bazı çevre kirleticilerin, çeşitli ortam ve organizmalarda birikimi, biyolojik yükseltgenmeleri saptanmış ve bunların oluşturacağı toksik etkiler, biyoindikatör su kuşları kullanılarak araştırılmıştır. nas için Ekim 1991 ite Ekim 1992 tarihleri arasında yapılan ornitolojik gözlemlere göre, Delta'da bütün bir yıl boyunca bulunan su kuşlarından, su tavuğu (Fulica atra), yeşilbaş ördek (Anas platyrynchos ) ve küçük akbalıkçıl (Egretta garzetta) birikim ve toksikolojik araştırmalar içi biyoindikatör su kuşları olarak seçilmiştir. Kalıntı analizlerinin sonuçlarına göre, Göksu Deltası'ndaki çeşitli ortamların ve organizmalann, civa, kurşun gibi ağır metaller ve organoklorlu pestisit kalıntıları ile bulaşık olduğu saptanmıştır. Ayrıca bu kalıntıların çeşitli organizmalarda biriktiği ve yükseltgendiği de tespit edilmiştir. Yapılan kalıntı analizleri, ağır metal birikiminin, balık ve su kuşlarının kas dokularına göre karaciğerlerinde, organoklorlu pestisit birikiminin ise karaciğelere göre yağ dokularında daha fazla biriktiğini göstermiştir. Birikimin, kefal balıklarına göre sazan balıklarında, su tavuklarına göre yeşilbaş ördeklerde daha fazla olduğu saptanmıştır. Buna ilave olarak yumurtalardaki birikimin en fazla küçük akbalıkçıl yumurtalarında olduğu saptanmıştır. Anatomik ve histolojik incelemelerde ise biyoindikatör su kuşlarında herhangi bir patolojik bulguya rastlanmamıştır. Göksu Deltası'nda terk edilmiş yuvalardan toplanan yumurtalardaki embriyolarda, gelişme geriliği olduğu gözlenmiştir. Döllenmemiş yumurtaların kabuk kalınlıkları ölçülmüş ve bazı yumurta kabuklarının diğerlerinden daha ince olduğu da görülmüştür. Delta'dan toplanan yumurtalarda tespit edilen organoklorlu pestisit kalıntı miktarları esas alınarak, embriyotoksikolojik deneyler yapılmıştır. Buna göre Delta'daki yumurtalarda tespit edilen miktarda o,p'-DDT ve heptaklor, embriyolarda ölüm, gelişme geriliği, yumurtadan çıkış başarısında düşüş ve teratojenik etkilere neden olmuştur. Sonuç olarak, Göksu Deltası'nda bulunan ve besin zincirinin en üst seviyesinde olan su kuşlarının kirleticilerden en fazla etkilenen organizmalar olduğu ve kirleticilerin su kuşlarının üreme başarılarını etkileyebilecekleri saptanmıştır.
Düzenli ve düzensiz dalga koşullarında kıyı boyu kum tepesi oluşumunun hidrodinamik özelliklerinin belirlenmesi amacıyla kuramsal ve deneysel bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Konuyla ilgili kaynakların taranması sonucunda kum tepesi oluşumu ile ilgili çalışmalarda katımadde taşınımı ile bar oluşumu arasındaki ilişkisinin daha çok deneysel sonuçlara dayandırıldığı görülmektedir. Bu çalışmada katımaddelerin hareketine temel etken olarak dalga etkisi ile oluşan taban kayma gerilmesi ile bar oluşumu ve bu oluşum sonucu dalga enerjisindeki azalma arasında kuramsal temel oluşturulmuştur. Buradan hareketle birim alandaki katımadde yükü tanımlanmış ve kıyıya dik doğrultuda katımadde taşınımı için bir bağıntı elde edilmiştir. Çalışmanın deneysel kısmında ise kuramsal çalışmada elde edilen sonuçların laboratuvar koşullarında düzenli ve düzensiz dalga etkisi altında geçerlilikleri denenmiştir.
Çıldır Gölü'ndeki ekonomik değeri yüksek Cyprinus carpio, Capoeta capoeta, Barbus plebejus ve Leuciscus cephalus'un biyo-ekolojik özellikleri ve bazı türlerde stok büyüklüğü ile avcılığın daha iyi yönetilmesini sağlayacak veriler elde edilmiş, balık yaşamı açısından önemi nedeniyle suyun bazı fiziksel ve kimyasal özellikleriyle birlikte Zooplankton faunası da incelenmiştir. Periyodik olarak alınan balık örneklerinde yaş-boy, yaş-ağırlık ilişkileri, kondisyon katsayısı, en küçük av büyüklüğü, üreme zamanı ve stok büyüklükleri ile kompozisyonları belirlenmiştir. Sonuçlara göre avlanma zamanları ve stok yönetenime ilişkin bilgiler önerilmiştir. Plankton türleri ile suyun fiziksel ve kimyasal özellikleri incelenmiş, balık populasyonları açısından değerlendirilmeleri verilmiştir.
-
Bu çalışmada, istanbul Boğazı ve Marmara Denizi kıyılarında midyenin (Mytilus galloprovincialis) indikatör olarak kullanılmasıyla Hg, Pb, Cd, Cr'un seviyeleri hakkında bilgi edinmek ve zamana karşı değişimlerini izlemek hedeflenmiştir. İstanbul Boğazı'nın Rumeli ve Anadolu yakaları ile Marmara Denızi'nın Trakya ve Anadolu kıyılarından, 20 istasyondan toplanan midye örneklerinin yumuşak dokularında atomik absorbsıyon spektrofotometresiyIe Hg, Pb, Cd ve Cr'un konsantrasyonları tespit edilmiştir. Kurşun konsantrasyonunun 0.9 - 20.74 ug/gr , cıvanın 124-292 ng/gr, kadmiyumun 0.43 - 4.00 ug/gr, kromun 0.05 - 0.12 ug/gr arasında değiştiği bulunmuştur. Tüm bölgelerde, kurşun ve kadmiyum konsantrasyonlarının, kaynaklarının irdelenerek,önlem alınmasını gerektirecek kadar yüksek olduğu görüşüne varılmıştır.
-
Projenin amacı; Türk bilim adamlarının, doküman üreten araştırmacı kurum ve kuruluşların, deniz ve çevre bilimleri konusunda yaptıkları tüm araştırma, rapor, tez vb. çalışmaları tek elde toplamak ve elde edilen verileri özet niteliği taşıyan bir forma kavuşturarak bilgisayar aracılığı ile kullanıcıların hizmetine sunmaktır. Projede pilot bölge Ankara seçilmiştir. Öncelikle konu ile ilgili yayınlar tesbit edilerek hazırlanan veri giriş formuna bibliyografik künyeleri çıkarılmıştır. Diğer yandan, amacımıza en uygun yazılım paketi seçilmiş ve kullanılır hale getirtilmiştir. Son aşamada da toplanan veriler programa yüklenmiştir. Elde edilen bulgulara göre; ülkemizde "öz" hazırlama ile ilgili bir standart ve ortak bir terminoloji yoktur. Ayrıca, bir çalışmanın birden çok yayında yer alması, veri tabanında aslında gerçek olmayan bir artışa neden olmaktadır. Sonuç olarak; proje ülkemizde bilgi akışı anlamında büyük bir boşluğu dolduracaktır ve ileride uluslararası ölçekte hizmet verebilen bir enformasyon sistemine geçilmesi önemlidir.
Türkiye'nin doğu Akdeniz kıyıları, özellikle son 30 yıl içerisinde kıyı kumulları ile plaj ve akarsu ağızlarından aşırı miktarlarda kum alımı, kıyı kumullarının yazlık konut ve sera yapımı amacıyla tahribi ve akarsuların denize taşıdığı çökellerin barajlarla kesilmesi gibi nedenlerden ötürü büyük ölçüde zayıflatılmış, bunun sonucunda kıyının bazı kesimlerinde hızlanmış kıyı erozyonu meydana gelmiştir. Doğu Akdeniz'deki Anamur-Kazanlı (Mersin) ve Samandağ (Antakya) kıyıları, hızlanmış kıyı erozyonunun miktarı ve gelecekteki trendini saptayabilmek amacıyla pilot bölgeler olarak seçilmiştir. Bu çalışmada, adı geçen kıyıların durumu, eskiden günümüze kadar farklı dönemlerde yapılmış haritalar, farklı tarihlerde çekilmiş hava fotoğrafları ile arkeolojik ve tarihi yayın, rapor ve belgeler değerlendirilerek yorumlanmıştır. Kıyının genişliği, önce haritalar ve hava fotoğrafları üzerinde uzun süre değişmeyen türbe, antik yapı, yol kesişmesi, nirengi vs; gibi referans noktaları ile kıyı çizgisi arasındaki mesafeler ölçülerek bulunmuştur. Daha sonra ölçümler sahada tekrarlanarak günümüzdeki durum belirlenmiştir. Böylece, kıyı çizgisinin eskiden günümüze kadar gösterdiği değişiklikler ortaya çıkarılmıştır. Bu çalışmanın sonucunda, Anamur kıyısında 1954-1993 yıllan arasında 58 m. Kazanlı kıyısında 1959-1993 yıllan arasında 70 m, Samandağ sahilinde ise 1936-1993 arasında 224 m'ye varan erozyon değerleri bulunmuştur. Özellikle 1960'lı yıllardan itibaren erozyon değerlerinde belirgin bir artış görülmektedir. Erozyonun miktarı, olumsuz insan faaliyetlerinin yol açtığı etkiyle doğrudan bağlantılıdır. Kıyı önü akıntılarının ters yönünde kalan kesimler, akarsuyun taşıdığı çökellerle yeterince beslenemediği için daha çok erozyona uğramıştır. Antropojenik etkenler tarafından maskelendiği için hızlanmış kıyı erozyonunda deniz seviyesi yükseliminin payının ne olduğu ortaya konulamamıştır. Ancak deniz seviyesinin dünya ölçeğinde giderek yükseldiği kıyı kuşağında yaşıyan nüfusun ve buna bağlı olarak insan faaliyetlerinden kaynaklanan olumsuz etkilerin de yıldan yıla katlanarak arttığı gözönüne alındığında, kıyı erozyonunun önümüzdeki yıllarda daha da hızlanacağı tahmin edilmektedir.
Kavak ağaçlandırmalan genellikle iki yaşlı ve köklü fidanlarla yapılmaktadır. Ancak, iki yaşlı ve köksüz fidanlarla da kavaklıklar kurulabilmektedir. Bu araştırmamızda, dört ayn kavak klonu (1-214; 45/51; 5/4) anaç olarak kullanılmak suretiyle bunlardan köksüz kavak fidanı elde edilmesi ve yapılan ağaçlandırmalarda bu köksüz fidanların tutma başarılan üzerinde durulmuştur. Köksüz kavak fidanı yetiştirilirken anaçların toprak düzeyinden yüksekliklerinin (kesim yüksekliğinin) 10cm. olması yeterli olmaktadır. Köksüz kavak fidanı üretiminde anaçlardan ikişer yıl aralıklarla 2-3 kez yararlanılabümektedir. Yeterli kalitede köksüz fidan elde edilebilmesi için anaçlarda iki sürgün bırakılması ideal olmaktadır. Kalite bakımından klonlar arasında farklılıklar bulunmakta, en kaliteli fidan 77/51 klonundan elde edilmekte, 2. sırada 45/51; 3. sıra¬da 5/4 ve 4. sırada 1-214 klonu gelmektedir. Köksüz kavak fidanı dikimlerinde çukur derinliklerinin en az. 1 m. ve toprağın rutubetli olması başaııyı artırmaktadır. İki yaşlı köksüz kavak fidanları ile yapılan ağaçlandırmalar, iki yaşlı köklü kavak fidanları ile yapılan ağaçlandırmalardan daha ekonomik olmaktadır.
"Melez Kavak (1-214 ve 45/51) Fidanlıklarında Çelik Bahçeleri Kurulması ve İşletilmesi ile ilgili Tekniklerinin Belirlenmesi Üzerine Araştırmalar" adlı bu çalışma ile kavak fidanlıklarımızda fidan üretimi için gerekli olan gövde çeliklerinin uygulana gelen yöntemlerin dışında daha pratik ve ekonomik yolla üretilebilme olanakları araştırılmıştır. Her iki kavak klonunda da Çelik Bahçeleri kurularak elde edilen çeliklerin adedi geleneksel yöntemlere nazaran yaklaşık iki misli daha fazla olmaktadır. İki klonda da özellikle gövdeler üzerinde bırakılan 24-6 sürgün içerisinde en iyi sonucu 6 sürgün bırakılan gövdeler vermektedir.
-

/ 29333
29188 / 29333