1.163 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Sosyal bilgiler dersinin yürütülmesine ilişkin öğretmenlere rehberlik yapan Sosyal Bilgiler Öğretim Programı, 2018-2019 eğitim-öğretim yılında güncellenerek Türkiye’de uygulamaya geçmiştir. Bu açıdan bu çalışmanın amacı Sosyal Bilgiler Öğretim Programına ilişkin sosyal bilgiler alan eğitimcilerinin görüşlerini belirlemektir. Bu çalışma iç içe geçmiş karma desen araştırma yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmanın çalışma grubu 2021-2022 akademik yılında Türkiye’deki devlet üniversitelerinde görevli 30 sosyal bilgiler alan eğitimcisinden oluşmaktadır. Araştırmanın veri toplama aracı araştırmacıların literatür ve alan uzmanlarının önerileri doğrultusunda geliştirdiği Q metot formudur. Bu araştırmanın nicel verileri PQMethod 2.35 istatistik programı ile nitel verileri ise betimsel içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Yapılan analizler doğrultusunda Sosyal Bilgiler Öğretim Programına yönelik katılımcıların görüşlerinin önemli ölçüde benzerlik gösterdiği ve cinsiyet değişkeninin anlamlı bir farklılık oluşturmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca Sosyal Bilgiler Öğretim Programının amaç, beceri, öğrenme alanı ve değer boyutlarında yeterli olduğu ancak felsefe, rehberlik, bireysel farklılık ve içerik boyutlarında ise yetersiz olduğu belirlenmiştir.
This study aims to reveal the differences between digital parenting awareness by gender of the parent, age of the parent, perceived socioeconomic status of parent, daily internet usage duration of the parent, educational level of the parent, age of the child, number of children, and using a control app. Utilizing a cross-sectional survey method, the participants of the study consist of 308 parents with children ages 3 to 6. The Demographic Information Form and Digital Parenting Awareness Scale were administered and analyzed based on quantitative parametric analysis methods. Results showed that some demographics vary between mothers’ and fathers’ digital parenting awareness. Mothers show higher digital parenting awareness. Older parents are inclined to be digitally negligent of their children. Parents’ socioeconomic and educational levels almost do not influence digital parenting awareness. Parents do not act differently in digital environments regarding their pre-school age children. One-child families protect their kids from digital risks more than three-child families. It is important to emphasize that parents using the internet daily for more than four hours tend to have less awareness. Fathers/mothers using a parental control app have higher awareness to save and monitor their children online.
Bu araştırmanın amacı ilkokul 1. sınıfa başlayan öğrencilerin okula uyum ve okula hazır bulunuşluk düzeylerini cinsiyet, yaş ve okul öncesi eğitim alıp almama durumlarına göre değerlendirmektir. Araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örneklem grubunu İzmir ili Bornova ilçesindeki devlet ilkokullarında okuyan 362 ilkokul 1.sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmada, öğrencilerin okula hazır bulunuşluklarını belirlemek amacıyla “İlkokula Hazır Bulunuşluk Ölçeği”, okula uyumlarını belirlemek amacıyla “Okula Uyum Ölçeği” ve demografik bilgileri belirlemek için kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Araştırmada verilerin analizi SPSS istatistik programı kullanılarak yapılmıştır. Araştırma sonucunda, ilkokul 1. sınıf öğrencilerinin okula hazır bulunuşluk ve okula uyum düzeylerinde cinsiyete göre anlamlı fark bulunamamıştır. Okul öncesi eğitim alan ilkokul 1. sınıf öğrencilerinin okula uyumları ve okula hazır bulunuşlukları, okul öncesi eğitim almayan ilkokul 1. sınıf öğrencilerinden yüksek düzeydedir. 69-71 aylık ve 72 ay üzeri olan öğrencilerin okula uyum ve hazır bulunuşlukları, 60-68 aylık öğrencilerden yüksek bulunmuştur. 72 ay üzeri olan öğrencilerin okula uyum ve okula hazır bulunuşlukları 69-71 aylık öğrencilerden daha yüksek düzeydedir. Okula uyum ve okula hazır bulunuşluk arasında pozitif yönlü ve orta düzeyde anlamlı ilişki bulunmuştur.
Many health problems are seen due to aging. One of these is problems in the reproductive system. Reproductive system problems are caused by lower urinary system symptoms, prostate diseases, low fertility, testicular dysfunction. The aim of this study was to compare reproductive parameters of geriatric (3 years old) and young (3 months old) rats. A 3-year-old rat is equivalent to an average 90-95-year-old human. For this purpose, sperm analysis, testicular and prostate histopathology, testicular oxidative stress parameters were examined in geriatric (3 years old) and young (3 months old) rats. In the analysis results, it was determined that sperm motility ratio decreased (p<0.001), abnormal sperm ratio increased (p<0.001) and sperm density decreased (p<0.001) in the geriatric group. Statistically, oxidative stress parameters MDA, AOPP, T-SH levels increased (p<0.05) and CAT level decreased (p<0.05) in geriatric group. Histopathologically, degeneration, necrosis and irregular alignments were observed in the tubulus seminiferous contortus in the geriatric group. Hyperplasia and dilatation of the prostate gland were detected in the geriatric group. As a result of this study, it is thought that reproductive performance in geriatric male rats is very low, and the probability of reproduction is very difficult.
Bu çalışmada, ayçiçeği yağında Katı faz mikroekstraksiyon (SPME) tekniği ile ekstraksiyon süresi (20, 30 ve 40 dakika) ve sıcaklığının (40, 50 ve 60 °C) hegzanal (HE) ve malonaldehit (MA) ekstraksiyonu üzerindeki etkileri araştırılmıştır. HE ve MA’nın kantitatif analizi için İç Standart (IS) olarak 5-Metil 2-hegzanon (500 ppb) kullanılmıştır. HE ve MA’ın IS ile aralarındaki ilişkinin düzeyini belirlemek için ayçiçeği yağına farklı oranlarda HE ve MA (5 ppb, 10 ppb, 50 ppb, 100 ppb, 0.5 ppm, 1 ppm, 5 ppm ve 10 ppm) ve IS (500 ppb) eklenmiştir. Değişkenler arasındaki ilişki, regresyon denklemi (y = mx + n) ve değişkenler (x = HE veya MA’nın derişimi/IS’nin derişimi; y = HE veya MA’nın alanı/IS’nin alanı) arasındaki regresyon katsayılarının (R2) belirlenmesi ile değerlendirilmiştir. MA polar ve reaktif olduğu için MA ile IS arasındaki R2 değeri (0.015 ˂ R2 ˂ 0.606) oldukça düşük bulunmuş ve MA’nın nicel analizi için bu yöntemin uygun olmadığı tespit edilmiştir. HE ile IS arasındaki R2 göz önüne alındığında HE’nin analizi için en uygun ekstraksiyon sıcaklığı ve süresinin 60 °C ve 20 dakika olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak, hızlı ve çözücü gerektirmeyen bir yöntem olan SPME’nin, HE’in ayçiçeği yağında tespitinde kullanılabilirken, MA'nın tespit edilebilmesi için SPME yöntemi ile saptanabileceği türevlerine dönüştürülmesi gerektiği saptanmıştır.
Meta-sezgisel optimizasyon yöntemleri geleneksel algoritmalarla çözümün çok maliyetli olacağı büyük ölçekli gerçek hayat problemleri için başarılı sonuçlar sergilemekte ve birçok alandan araştırmacının ilgi odağı haline gelmektedir. Bu alana duyulan ilgi sayesinde genetik, fizik, biyoloji, müzik gibi ilhamını çeşitli kaynaklardan alan araştırmacılar, yeni meta-sezgisel algoritmalar oluşturmaya devam etmektedir. Şubat 2022’de yayımlanan Bal Porsuğu Algoritması (Honey Badger Algorithm, HBA), ilhamını bal porsuğunun yiyecek arama stratejilerine dayandırmaktadır. Bu çalışmada HBA’nın yanı sıra alan yazının başarısı kanıtlanmış algoritmalarından olan Genetik Algoritma (Genetik Algorithm, GA), Parçacık Sürü (Partical Swarm Optimization, PSO), Yapay Arı Kolonisi (Artificial Bee Colony, ABC), Karınca Kolonisi (Ant Colony Optimization, ACO), Benzetimli Tavlama (Simulated Annealing, SA) algoritmaları, bir yapı problemi olan “üç elemanlı kafes sisteminin ağırlık ve maliyet minimizasyonu” na uygulanmaktadır. Elde edilen sonuçlara göre HBA’ nın, GA, ABC, ACO, SA algoritmalarına kıyasla daha iyi yakınsama hızına ve değerlere ulaştığı gözlemlenmektedir.
Bu çalışmada dokuzuncu sınıf İngilizce öğretim programının Tyler’ın Hedefe Dayalı Program Değerlendirme Modeline göre değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Karma araştırma yönteminin kullanıldığı araştırmada ardışık açıklayıcı desen kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2018-2019 öğretim yılında Van ilinde bulunan iki fen lisesi, bir Anadolu lisesi, iki imam hatip lisesi ve iki meslek lisesinde öğrenim gören 402 dokuzuncu sınıf öğrencisi ve bu öğrencilerin derslerine giren 7 İngilizce öğretmeni oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak başarı testi ve yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Elde edilen nicel verilerin analizinde betimsel istatistikler, ANOVA, bağımlı gruplar t-testi; nitel verilerin analizi için ise betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Bu çalışma sonucunda genel anlamda, programın etkili olduğu söylenebilir. Lise türü açısından bakıldığında ise kazanımlara ulaşma düzeyinde farklılıklar olduğu; fen lisesi öğrencilerinin bütün kazanımlara ulaştığı, imam hatip lisesi öğrencilerinin dört, meslek lisesi öğrencilerinin iki ve Anadolu lisesi öğrencilerinin sadece bir kazanıma ulaştıkları ortaya çıkmıştır.
Araştırmanın amacı, Van ilinde çalışan beden eğitimi öğretmenlerinin serbest zaman doyumu ile öz-yeterlik inançları arasındaki ilişkiyi bazı demografik değişkenlere göre incelemektedir. Araştırmanın örneklem grubunu, basit seçkisiz örnekleme yöntemi ile seçilen Van ilindeki Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda görev yapan 206’sı erkek 131’i kadın toplamda 337 beden eğitimi öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak kişisel bilgi formu, “Serbest Zaman Doyum Ölçeği (SZDÖ)” ve “Öğretmen Öz-yeterlik Ölçeği (ÖÖYÖ)” kullanılmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler, t-Testi ve Pearson Korelasyon, analizleri kullanılmıştır. Çalışmanın bulgularında katılımcıların cinsiyet değişkenine göre SZDÖ toplam puan ortalamalarında anlamlı farklılık bulunmazken estetik alt boyuttan kadın katılımcıların lehine anlamlı farklılık tespit edilmiştir. Cinsiyet değişkenine göre ÖÖYÖ toplamında anlamlı farklılık tespit edilmezken öğretim stratejisi kullanma alt boyutunda kadın katılımcıların lehine anlamlı farklılık bulunmuştur. Katılımcıların düzenli egzersiz yapma durumuna yönelik SZDÖ ve ÖÖYÖ toplam puan ortalamaları ve alt boyutlarında anlamlı farklılık bulunmuştur. Beden eğitimi öğretmenlerinin serbest zaman doyum düzeyi ile öz-yeterlik inançları arasında orta düzeyde ve pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak katılımcıların yaş ve görev yıllarındaki farklılıkların serbest zaman doyum ve öğretmen öz-yeterlik inanç düzeylerini etkilemediği; düzenli olarak egzersiz yapmaları ise serbest zaman doyum ve öz-yeterlik inanç düzeylerini olumlu yönde etkilediği söylenebilir.
Disasters appear in different ways as a result of dangerous and risky situations. The impact of events that may lead to disasters differs according to societies' risk reduction and preparedness levels. In order for societies to attach importance to risk management activities, it is important that they first perceive the hazards and risks that may lead to disasters in their regions. In this framework firstly, the disaster risk perception scale was developed and then it was tried to reveal whether it is related to culture and personality. The survey was limited to 900 people aged 18 and over living in Muğla and Van provinces in Türkiye. The data were analyzed in LISREL software. It was found that the agreeableness dimension of the personality scale was positively related to all dimensions of disaster risk perception. The conscientiousness dimension of the personality scale was found to be negatively related to the threat dimension of disaster risk perception, and the openness to experience was found to be negatively related to the fatalism dimension of disaster risk perception. No relationship was found between the extraversion dimension of personality and the perception of disaster risk. The uncertainty avoidance dimension of the culture scale was found to be positively correlated with the anxiety and controllability dimensions of disaster risk perception. No relationship was found between the collectivism dimension of culture and the perception of disaster risk.
Yargıtay, 24.5.2019 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararında, “Bir miktar para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği kısmi davada, dava konusu miktarın kısmi ıslahla faiz talebi belirtilmeksizin arttırılması halinde, arttırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize hükmedilecektir” şeklinde karar vermiştir. Bu İBK’nı, kısmi dava ve k ısmi ıslahın niteliğiyle bağdaştırmak güçtür. Çünkü k ısmi davada ancak dava konusu yapılan talep derdest hale gelir ve k ısmi dava, ancak dilekçede ileri sürülen talepler bakımından sonuç doğurur. Talebin kısmi ıslah yoluna başvurularak artırılması halinde ise, ıslah dilekçesi ancak bu dilekçede ileri sürülen talepler bakımından hüküm ifade edebilir. Her ne kadar kısmi davada ileri sürülen talep ile ıslah sure- tiyle artırılan talep, bütün talebin bir kısmını teşkil etmekte ise de, bunlar, birbirinin parçası değildir. Aynı şekilde, ıslahla artırılan kısım için istenen faiz de, dava dilekçesinde istenen alacağın bir parçası değildir. Bu nedenle kısmi davadaki faiz talebi sadece o k ısım bakımından sonuç doğurur; kısmi ıslahla artırılan talebe kendiliğinden sirayet edemez ve ıslah dilekçesinde istenmeyen talebin hüküm altına alınmasını sağlayamaz. Talebin artırılmasına yöne- lik olan kısmi ıslah dilekçesi, sadece kısmi davada talep edilen alacağın miktarını değiştirerek artırır ve böylece hüküm altına alınacak yeni talebin belirlenmesini sağlar. Yoksa kısmi ıslah dilekçesi, kısmi davadaki faiz talebinin sadece o talep için istenmiş olduğu hususunu de ğiştirmez. Bu nedenle, kısmi ıslahın, kısmi davadaki faiz talebini ortadan kaldırmadığı, dolayısıyla bu talebin ıslahla artırılan kısım için de yapılmış sayılacağı gerekçesine katılmak güçtür. Öte yandan söz konusu İBK, tarafça talep edilmeyen bir şeye karar verilmesine yol açacağı için, taleple bağlılık ilkesine aykırıdır. Ayr ıca, salt usul ekonomisine uygun olacağı gerekçesiyle, tarafça talep edilmeyen bir şeyin hüküm altına alınmasını kabul etmek de mümkün değildir.
The humans of the Göbekli Tepe Neolithic culture of the Upper Euphrates Basin left behind long-term settlements with surprising monumental structures and a rich set of symbolism. This study puts the various symbolic themes of this culture to its center, and attempts to offer a reasonable interpretation of how the people of this culture and period constructed a “reality” about themselves. When the themes of human head and phallus are positioned at the center of the interpretations of this period’s symbolism, it is possible to claim that the Neolithic people conceptualized/explained themselves through an complex mythological narrative. This paper also hopes to contribute to the disciplines of archaeology, anthropology, sociology and history of religions by asserting that the T-shaped pillars of the Göbekli Tepe Culture are the phalli of the ancestors representing these ancestors’ remaining fragment/aspect on “the world,” and thus, are the material representations of the “now” and “this world,” rather than mythological ancestors, supernatural beings or gods. In this context, it is possible to relate the T-shaped pillars with ancestor cult, and also an important part of the anthropomorphic statues and reliefs with the initiation rites in which a person gains status in society. One of the biggest goals of this study is to begin a discussion about what can be the main mythological narrative of this culture.
Bu araştırmada, üniversite öğrencilerinin karar verme stilleri ile üniversite yaşamına uyum düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada, nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını, 2021-2022 eğitim öğretim yılında Türkiye’nin farklı üniversitelerinde eğitimlerine devam eden 257 kadın ve 114 erkek olmak üzere toplam 371 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmanın verileri, “Melbourne Karar Verme Stilleri Ölçeği”, “Üniversite Yaşamına Uyum Ölçeği” ve “Kişisel Bilgi Formu” aracılığıyla toplanmıştır. Verilerin analizinde, Pearson korelasyon analizi, ilişkisiz örneklemler t testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve çoklu doğrusal regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, öğrencilerin karar verme stilleri ile üniversite yaşamına uyum düzeyleri arasında anlamlı ilişki olduğu tespit edilmiştir. Yapılan regresyon analizine göre, karar verme özsaygısının kişisel uyumu anlamlı düzeyde yordadığı, dikkatli karar verme stilinin ise akademik ve sosyal uyumu anlamlı olarak yordadığı görülmüştür. Ayrıca demografik değişkenlere göre yapılan karşılaştırmada; kadınların panik karar verme stili puanlarının erkeklerin puanlarından anlamlı olarak daha yüksek olduğu, sınıf değişkeninin ise öğrencilerin karar verme stilleri ve üniversite yaşamına uyum düzeyleri açısından anlamlı bir farklılık yaratmadığı saptanmıştır. Çalışmadan elde edilen bütün bulgular bir arada değerlendirildiğinde, öğrencilerinin üniversite yaşamına uyum sağlamalarında karar verme stillerinin önemli rol oynadığı belirtilebilir.
The research carried out to evaluate effects of quince rootstocks [Quince Province BA29 (BA29), Quince A(QA), Quince C (MC)], pear cultivars, and research years on fruit quality and yield efficiency in the years 2020-2021. The highest fruit weight was obtained from BA29 (196.02 g), the lowest from MC (158.09 g). In the cultivars the highest fruit weight was obtained from ‘Abate Fetel’ (210.85 g), the lowest from ‘Santa Maria’ (156.73 g). The highest number of fruits (17.06 pieces tree-1), yield per tree (3.13 kg tree-1), yield per hectare (5982.8 kg ha-1) and yield per trunk cross sectional area (0.30 kg cm-2) obtained from BA29 followed by QA. In the cultivars, highest number of fruits (19.60 pieces tree-1), yield per tree (2.98 kg tree-1), yield per hectare (5685.00 kg ha-1) obtained from ‘Santa Maria’. In the research years, pre-harvest fruit drop rate (PHFDR 11.04%) and black spotted fruit rate (BSFR 13.79%) observed to be higher in 2021, while marketable fruit rate (MFR 77.03%) observed to be higher in 2020. In the rootstocks, the highest PHFDR (11.24%) observed on BA29 rootstocks, while highest MFR (73.72%) recorded on QA. In terms of cultivars, the highest PHFDR (10.73%) observed in ‘Williams’, while highest BSFR (16.41%) in ‘Deveci’, and highest MFR (76.31%) in the ‘Santa Maria’. As a conclusion, the highest yield and marketable fruit rate obtained from ‘Santa Maria’ cultivar and yield from BA29 rootstock. It could be suggested semi-dwarf cultivars and rootstocks for suitably performs under high density pear orchards.
Objectives: In this experimental study, we aimed to investigate the effectiveness of oral pirfenidone (PFD) treatment on preventing tendon adhesion and tendon healing in rats. Materials and methods: A total of 21 rats were assigned into three groups including seven rats in each group. In Group 1 (sham group), no surgical procedure was performed. In Group 2 (control group), tendon repair was performed following right achillotomy. In Group 3 (treatment group), the rats also underwent tendon repair after right achillotomy. Additionally, 30 mg/kg of oral PFD was initiated from the postoperative Day 1 and administered via gavage for 28 days. At the end of the study, tendon healing and fibrosis levels in the tendon repair site were compared macroscopically, histopathologically, and immunohistochemically among the groups. Results: Macroscopically, moderate and severe adhesions were observed in four and three rats, respectively in the control group, while no adhesion was found in four rats and filmy adhesions were observed in three rats in the treatment group (p<0.01). Microscopically, there was moderate adhesions in three rats and severe adhesions in four rats in the control group, while three rats had no adhesions and four rats had slight adhesions in the treatment group (p<0.01). Microscopically, tendon healing was good in six rats and fair in one rat in the control group, while five rats showed excellent tendon healing and two rats showed good tendon healing in the treatment group (p<0.01). Immunohistochemically, expressions of collagen I (p<0.01), collagen III (p<0.001), vascular endothelial growth factor (VEGF) (p<0.001), and proliferating cell nuclear antigen (PCNA) (p<0.001) significantly decreased in the treatment group compared to the control group. Conclusion: Our study results indicated that PFD decreased collagen synthesis and prevented the formation of peritendinous adhesion in rats; however, it did not impair tendon healing.
Bu araştırmanın temel amacı karma biçimli metinlerin ortaokul öğrencilerinin okuma tutumuna ve okur öz algısına etkisini incelemektir. Bu amaç doğrultusunda araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden gerçek deneysel desen çeşitlerinden ön test-son test kontrol gruplu seçkisiz desen kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2021-2022 eğitim-öğretim yılında bir ortaokulda öğrenim görmekte olan 42 öğrenci oluşturmaktadır. Deneysel çalışmanın yapıldığı gruptaki öğrenciler, amaçlı örneklem yöntemlerinden kolay ulaşılabilir durum örneklemesine göre seçilmiştir. Veri toplama aracı olarak 25 maddeden oluşan, Özbay ve Uğur (2009) tarafından geliştirilen okuma tutum ölçeği ile Keskin ve Atmaca (2014) tarafından geliştirilen, 41 maddeden meydana gelen okur öz algısı ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde deney grubu ile kontrol grubu öğrencilerinin testleri arasında bir farklılık meydana gelip gelmediğini tespit etmek için istatistik paket programı “SPSS-PASW Statistcs” kullanılmıştır. Grupların kendi içinde farklılıklarını tespit etmek için bağımlı gruplar t testi, gruplar arasındaki farklılığı belirlemek için ise bağımsız gruplar t testi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda karma metinlerin ortaokul öğrencilerinin okuma tutumu ve okur öz algısı üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığı tespit edilmiştir.
Hıristiyanlığın doğuşundan hemen sonraki erken dönemlerden itibaren gelişim gösterdiği tarihi coğrafyalardan biri de günümüz Mardin İli ve civarını kapsayan Turabdin Bölgesidir. Bu yörede yaşayan kadim Süryani cemaati, henüz Hıristiyanlık Roma İmparatorluğu tarafından resmi din olarak ilan edilmeden bu inancı benimsemeye başladığı için inanç temelli mimari yapılaşma da IV. yüzyıldan sonra kendini göstermeye başlamıştır. Hıristiyanlık inancının ilk dönemlerinde; ibadet, dua, arınma ve inzivaya çekilme şeklinde görüldüğünden ruhaniler, bu amacı gerçekleştirmek için Süryanilerde olduğu gibi toplumdan ve yerleşim yerlerinden uzak mekanları tercih etmişlerdir. Hıristiyanlık tarihinde, ulaşılması zor yerler ve dağlık alanlarda kurulan ve kendini dine adayan insanların bir arada bulunduğu manastır yapılarına bağlı olarak gelişen ve çileci akımlara hizmet eden çeşitli inziva sütunları inşa edilmiştir. Kendisini inandığı din ve Tanrı için dünya ile bağını koparmaya çalışarak yalnız kalmak ve böylece huzura kavuşmaya çalışan iman sahipleri, bedensel isteklerine ve egolarına şiddetle karşı çıkarak bu inziva sütunlarında olağanüstü bir yaşam sergilemeye başlamışlardır. Bu makalede, Kültür ve Turizm Bakanlığı izinleriyle Turabdin bölgesinde sürdürdüğümüz arkeolojik yüzey araştırmaları neticesinde tespit etmiş olduğumuz, Mardin İli, Midyat İlçesi, Bethkustan Mahallesine bağlı Karagöl (Derkube) Mezrası’nda bulunan Mor Ya’kup Manastırının avlusundaki inziva sutünu hakkında bilgiler içermektedir. Bu bağlamda, öncelikle tarihte inziva anlayışı, Hıristiyanlık tarihinde inziva sütunu geleneğinin başlaması ve komşu sanat çevresine yansımaları dikkate alınarak inziva sütunlarında bir karşılaştırma yapılmış ve genel bir değerlendirme ile makale sonlandırılmıştır.
Primary mediastinal large B-cell lymphoma (PMLBCL) is a mature aggressive large B-cell lymphoma of putative thymic B-cell origin arising in the mediastinum, with distinctive clinical, immunophenotypic, genotypic, and molecular features. Cases that arise outside the mediastinum are very uncommon. A 27-year-old woman presented with mass which had an extramedullary, extradural component at the right T5-6 foramina indenting to the spinal canal, extending craniocaudally from the middle mediastinum to the level of the aortic hiatus. Pathological examination of the mass revealed atypical lymphoid cells with medium-large size, eosinophilic and clear cytoplasm In our case CD23 and MAL expression with morphological findings supported PMLBCL. PMLBCL may be seen with abnormal localization and clinical presentation. Immunohistochemical profile including MAL is helpful to detect these cases.
The research was carried out in the ecological conditions of the Ranya region of Sulaymaniyah province, Iraq in the summer growing season of 2020. The goal of the study was to investigate the impact of humic acid on the growth and yield of corn. The trial included two commercial cultivars (DKC6050 and DKC6664) and soil application of four rates of humic acid (HA1: 0 kg/ha, HA2: 60 kg/ha, HA3: 120 kg/ha and HA4: 180 kg/ha). The experiment was conducted according to the split-plot experimental design in randomized blocks. In the study, a trial pattern was designed so that varieties were placed in the main plots, and doses of humic acid were placed in the subplots for a more precise investigation of their effects on the cultivars. In the experiment, the characteristics of growth, yield, and yield components were examined. According to the results, it was determined that applying humic acid positively affected all vegetative and yield parameters except for the germination time, cob diameter, protein ratio, and oil ratio. As the result of the interaction between the cultivars and the humic acid doses, significant results were obtained for seed yield, 100 seeds weight, yield per plant, cob diameter, harvest index, leaf area index, stem diameter, and silk appearance time. The highest grain yield was obtained from the DKC6050 variety (9844.8 kg/ha). Responses of cultivars to humic acid were the same and therefore no appreciable differences were observed between cultivars for comparison. However, it has been determined that the DKC6050 variety is a promising variety in terms of many characteristics and can be cultivated in the ecology where the research is carried out.
Amaç: Sığır, manda ve bizonların ince bağırsaklarında parazitlenen Toxocara vitulorum, Türkiye dahil, nemli iklime sahip tropikal ve subtropikal iklim kuşağında bulunan ülkelerde görülmektedir. Erişkin parazitler özellikle buzağılarda iştahsızlık, zayıflama, ishal veya kabızlık gibi sindirim bozukluklarına ve bazen ölümlere neden olabilmektedir. Bu çalışma, Ağrı yöresi sığırlarında T. vitulorum’un yayılışını araştırmak amacıyla yapıldı. Yöntemler: Bu çalışmada, Ağrı ili ve ilçelerinde 0-6 aylık 200 buzağı ve 1 yaştan büyük 200 sığır rektumundan bir ceviz büyüklüğünde dışkı örneği alınarak, doymuş çinko sülfat flotasyon yöntemi ile preparatlar hazırlandı ve preparatlar ışık mikroskobunda incelendi. Bulgular: Dışkı örnekleri incelenen 0-6 aylık 200 buzağının 70’inde (%35), bir yaş üstü 200 sığırın 21’inde (%10,5) T. vitulorum yumurtası saptandı. Bir yaş üstü sığırlar ile buzağılar arasındaki pozitiflik farkı istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0,001). Dışkı bakısı yapılan buzağıların 22’sinde (%11) ise Trichostrongylidae spp. yumurtaları saptandı. Sonuç: Ağrı iline bağlı Diyadin, Eleşkirt, Doğubayazıt, Hamur, Taşlıçay, Tutak ve Patnos ilçelerinde buzağılarda T. vitulorum yaygınlığının yüksek olduğu saptanmıştır. Sığır yetiştiriciliğinde önemli verim düşüklüğüne neden olan bu parazitin yayılışı ile ilgili daha büyük çaplı araştırmaların yapılması gerektiği kanaatindeyiz.
Amaç: Çalışmamızda açıklanamayan primer infertilite tanılı hastaların tedavisinde klomifen sitrat (CC), aromataz inhibitörü (letrozol) ve letro- zol ile CC birlikte kullanılarak ovulasyon indüksiyonu ve intrauterin inseminasyon (IUI) yapılan hasta gruplarının karşılaştırılması hedeflenmiştir. Gereç ve Yöntemler: Çocuk istemiyle müracaat eden, açıklanamayan infertilite tanısı konmuş 90 primer infertil çift ile yapılan bir çalışmadır. Hastalar ovulasyon indüksiyonunda kullan ılacak ajana göre 3 gruba ayr ıldı. 1. grup; CC ve letrozol; 2. Grup yaln ızca letrozol ve 3. Grup ise yalnızca CC ile tedavi edildi. Dominant follikül geli şen hastalarda 6500 IU koryogonadotropin-alfa ile ovulasyon tetiklendi. Ovulasyondan yaklaşık 36-38 saat sonra IUI i şlemi yapıldı. Takiplerde β-hCG değeri pozitif gelen ve fetal kalp at ımı olan gebelikler kaydedildi. Bulgular: Gruplar arasında IUI günü bakılan estradiol artış miktarlarında ve endometrial kalınlıklarında anlamlı fark bulunmadı. Ovulasyon indüksiyonu zamanında kombine tedavi alan ilk grupta 14-18 mm arası folikül sayısı 2, diğer iki grupta ise 1 olarak bulundu ancak dominant follikül sayısına bakıldığında (>18 mm) gruplar aras ında istatistiksel fark bulunmad ı. Gebelik oranlar ı bakımından 3 grup aras ında istatistiksel olarak anlaml ı fark saptanmadı. Sonuç: CC ve letrazol ile kombine, yalnız CC ve yalnız letrozol ile ovulasyon indüksiyonu ve IUI yapılmış hastalarda gruplar arasında gebelik oranları açısından birbirlerine üstünlükleri görülmemiştir.

/ 59
3 / 59