27 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
The objectives of the study are to determine the flea density in goat farms in the Bornova district of the province of Izmir, investigate the reasons, and develop remedies. This study is a situation determination to determine the flea problem in extensive goat farms. The research sample, which was carefully selected from the agricultural and livestock records kept by the Bornova District Directorate, consisted of 39 goat farms. According to research, 84.61% of sheep and goat farms experience flea problems, and 94.87% of those farms lose animals as a result of flea infestations. 33.33% of the body colours of animals with fleas are black. The most frequently infested animals by fleas were goats (28.21%) and young animals (33.33%). The main symptoms of a flea infestation are itching and hair loss (17.95% and 20.51%). Removing manure from the barn was the most widely used flea management technique (38.46%), followed by using pesticides (17.95%). Cats or dogs were reported to have flea issues in 89.74% of the farms. As a result, if flock management activities including hygiene and sanitation, animal welfare, and health-protection techniques are done well, the damage caused by ectoparasites will be reduced. To prevent potential financial losses in the flock, it is recommended to emphasise to goat producers the importance of flea infestations and to apply appropriate flea control methods.
Bu makalenin amacı, Hindistan’ın Ortodoks saldırı doktrinin Hindistan’ın stratejik coğrafi konumundaki köklü değişiklikler karşısında bile ordusunu daha verimsiz bir araç haline getirdiğini ve bu bağlamda son dönemdeki Hint ordusunun inovasyon ve yenileşme hareketlerinin bu doktrin ile neden daha verimsiz olacağı değerlendirmektedir. Hindistan’ın geçmişten gelen bağlantısızlık politikasının daha küresel ölçekte yeni bir boyutunu dış politikada uyguladığı son dönemde Hindistan’ın yeni bir doktrin ile bölgesel ve küresel çıkarlarını ve gücünü daha verimli kullanılabileceğinin tartışıldığı bu makaledeki temel varsayım, Hindistan’ın mevcut askeri doktrininin son dönemdeki askeri ve stratejik işbirlikleri ve yerlileşme hareketleri ile dışa bağımlılığı azaltmayı hedeflediği dış politika izlencelerini verimli kılmayacağı ve yeni bir askeri doktrin ve vizyon geliştirilmesinin ortaya çıkaracağı riskler ve fırsatların yeni bir doktrin çerçevesinde tartışılması gerektiğidir. Bütün bu sınırlamalar ve çıkarımlar ışığında bu makale 3 bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, Hindistan’ın kara kuvvetlerini güvence altına almak üzerine geliştirdiği Ortodoks saldırı doktrini bağlamında Hindistan’ın askeri stratejisinin tarihini inceliyor. İkinci bölümde, 21.yy’da Hindistan’ın güvenlik paradigmalarını altüst eden gelişmeler ve sonrasındaki statik ortamda izlenen askeri politikaların başarısızlığı ve bu başarısızlığın nedenlerini ve sonuçlarını analiz etmektedir. Son bölüm ise, Hindistan’ın askeri gücünün mevcut doktrinde diretilmesi durumunda neden başarısız olacağı ve yeni atılımların verimlilikle sonuçlanabilmesi için oluşturulması gereken yeni modern bir askeri doktrin için bazı analizler ve çıkarımlar üzerine değerlendirmeler yapılmıştır.
In this study, the transformations in Central Asian policies from the post-cold war period of India to the present will be discussed. In this context, the influence of India in the power struggle in Central Asia, the basis on which India has relations with the region, and the place of this spiral of ties in India’s economy will be tried to be revealed in the context of foreign policy analysis. The main determination of the study is that despite the changes in the internal and external conjuncture of India in the historical process of more than a century, their relations have not been broken, and there has always been a unique, exceptional and always special type of economic and security relations. Another finding is that it has the potential to provide strategic benefits to India in geopolitical competition. The historical development of the relations between India and Central Asian countries and how it can be shaped in the future have been tried to be revealed. This study concludes with an analysis of the current threats for India’s national security policy.
In the study, seasonal changes in follicle-stimulating hormone (FSH), lutein hormone (LH), total testosterone (TTH), and Free Testosterone Hormone (FTH) of Saanen goats were investigated. In order to determine the hormone levels between February 2019 and December 2019, blood samples were taken from bucks (n=6) twice a week during the entire trial. FSH level started to decrease relatively after August and the lowest value was determined as 173.01 mlU/ml in January. The difference between the months in the mean FSH level was found to be significant (p <0.05). The highest LH level was obtained in July (13.12 mIU/mL) and the lowest level (8.02 mIU/mL) was obtained in May. However, during the mating season, the increase in LH level was found to be similar to the FSH level. The difference in LH levels by months was found to be statistically significant (p<0.05). Total testosterone level was similar to FSH and LH levels. The highest and lowest total testosterone hormone (TTH) levels in March and January, respectively; 3.03 ng-/mL and 0.62 ng-/-mL. The highest free testosterone hormone (FTH) level was 119.69 pg/ml in August and the lowest was 29.09 pg/ml in December. The difference between FTH by months was significant (p<0.05). The effect of day length on seasonal variation of reproductive hormones in Saanen bucks is statistically significant (p<0.05). As a result, it was determined that reproductive hormone levels in Saanen bucks depend on the season and the release levels are significantly affected by climatic factors such as day length. To summarize, there is a need for more different studies including sampling frequency, sampling time as well as sample size, and other environmental factors in order to examine the effects of male reproductive characteristics and other important hormones in bucks in more detail to interpret the results more accurately.
Amaç: Bu çalışmada, Ege Bölgesi’nde yer alan sekiz ilde yetiştirilen koyun ırklarının verim yönü, kuyruk yapısı ve orijin dikkate alınarak güncel veriler ile durum tespiti yapılmaktadır. Materyal ve Metot: Araştırma, T.C. Tarım ve Orman Bakanlığına ait olan HAYBİS sistemi üzerinden 2021 yılında elde edilen verilere dayanmaktadır. Bu veriler, istatistikî bölge birimleri sınıflamasına göre Ege Bölgesi’nde yer alan illerin sahip oldukları koyun varlıkları üzerinden yapılmıştır. Bulgular: Ege Bölgesi’nde koyun varlığı toplam 5.318.635 baştır. Yerli koyun ırklarının toplamı 4.876.130 baş iken ithal edilmiş koyun ırkları varlığı toplamı 442.505 baştır. Ege Bölgesi’nde 8 ile ait yerli koyun ırklarının ortalaması 607.011 baş olup bu sayı, kültür ırkı için 55.313 baştır. Kuyruk yapılarına göre sırasıyla; ince kuyruklu koyunlar için 5.024.734 baş, yağlı kuyruklu koyunlar için 236.837 baş ve yarım yağlı kuyruklu koyunlar için ise 57.064 baştır. Sonuç: Sürdürülebilir koyun yetiştiriciliği yapabilmek adına bölgesel ve ülkesel koyun ıslah stratejileri geliştirilmelidir. Bunun yapılabilmesi için mevcut durumun tespit edilmesi ve bölgeler bazında sayılar ve oranların ortaya konulması gerekmektedir. Bu araştırma ile elde edilen rakamlar koyunculuk özelinde yapılacak tüm çalışmalar özellikle faydalı olacaktır. Irklar bazında yapılacak projelere yön gösterecektir.
Objective: The objective of this study was to estimate the lactation curves of Saanen goats by using individual milk yields in the early, mid and 0-6 months periods of lactation. For this purpose, Wood’s lactation curve was used to estimate lactation yields. Material and Methods: Milk yields of Saanen goats in different periods of lactation were estimated. For this purpose, the Wood’s lactation curve model was adapted to a total of 480 milk yield measured at 14-day intervals of 40 Saanen goats. Milk yields of goats in the first three months of lactation in January-March, mid-lactation in April-June, and 0-6 months in January-June were estimated. Results: According to the harmony of Wood's model, the determination of coefficient values of the estimations of milk yields in the first, mid-lactation and 0-6 months of lactation are 0.84, 0.87 and 0.84, respectively. The root mean square errors of Wood's model are 0.91 for the first period of lactation, 0.81 for the mid-lactation period and 0.30 for the from 0 to 6 months of lactation period. Conclusions: According to the results obtained in this study, Wood's model was found sufficient to define the lactation curve in Saanen goats. However, it would be beneficial to conduct similar studies with larger herds and yield records.
Covid-19 salgını, bireyleri birçok yönden önemli ölçüde etkilemiĢtir. Bu salgının önemli etkileri arasında hiç Ģüphesiz bireyler üzerinde oluĢturmuĢ olduğu psikososyal etkiler de bulunmaktadır. Bu araĢtırmanın temel amacı bireylerin biliĢsel davranıĢsal kaçınmalarının ve yaĢam yönelimlerinin Koronavirüs korkularını yordayıcı gücünün belirlenebilmesidir. Ayrıca bu üç değiĢkenle iliĢkili olabilecek çeĢitli etmenlerin incelenmesi araĢtırmanın bir diğer temel amacıdır. Bu amaçlar doğrultusunda 411 katılımcıya online form yöntemiyle BDKÖ, KKÖ, YYT-R ve KiĢisel Bilgi Formu uygulanmıĢtır. AraĢtırmada nicel araĢtırma yöntemlerinden ĠliĢkisel Tarama Modeli kullanılmıĢtır. Elde edilen veriler SPSS aracılığıyla iĢlenmiĢ, Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısı, T Testi ve Regresyon analizleri yapılmıĢtır. Yapılan analizler sonucunda BDKÖ ve YYT-R puanlarının Covid-19 Korkusu Ölçeği puanlarını anlamlı bir Ģekilde yordadığı görülmüĢtür. Buna ek olarak katılımcıların Koronavirüs korkuları ile cinsiyetleri, tedbirlere uyum düzeyleri, tedavi gören yakına sahip olma ve uzman açıklamalarını/vaka sayılarını düzenli olarak takip etmeleri arasında anlamlı iliĢkiler bulgulanmıĢtır.
Bu çalışmada, Karadeniz Bölgesi’nde yer alan on sekiz ilde yetiştirilen koyun ırklarının verim yönü, kuyruk yapısı ve orijini dikkate alınmıştır. Çalışma materyalini, Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Hayvancılık Bilgi Sistemi (HAYBİS) üzerinden 2021 yılında elde edilen veriler oluşturmaktadır. Karadeniz Bölgesinde toplam koyun varlığı 2.261.719 baştır. Bölgede on sekiz ilde toplam 33 koyun ırkı yetiştirilmektedir. Koyun sayısı en fazla olan il Tokat (420.608 baş) iken en düşük sayı Bartın (5.821 baş) ilindedir. Karayaka, Akkaraman ve Merinos bölgede en fazla yetiştiriciliği yapılan (18 ilde) koyun ırklarıdır. Bölgede yetiştiriciliği en az yapılan yerli koyun ırkları Tuj, Zom, Hamdani ve Koçeri’dir Bölgede yerli koyun sayısı 2.054.336 baş, kültür ırkı koyun sayısı 207.383 baştır. Bölgede en fazla kültür ırkı koyun sayısı 9 ile Bolu olmuştur. Kuyruk yapısına göre iller arasındaki koyun sayısı bakımından belirlenen fark istatistiki olarak önemlidir (p<0.05). Karadeniz Bölgesindeki koyunları kuyruk yapılarına göre incelediğimizde daha ağırlıklı yarım yağlı kuyruklu ırkların iklimsel çevreye uyum sağladığı anlaşılmaktadır. İnce kuyruklu ırkların daha batıda, yağlı kuyrukluların ise ağırlıklı doğu illerinde yoğun olduğu gözlenmiştir.
The aim of this study was to determine the relationships among the kid birth weight, the placental, and cotyledon traits in Saanen goats. The effect of parity, birth type, and birth weight (BIRWT), on placental and cotyledon characteristics, were analyzed by the general linear model. Significant differences for birth type occurred on cotyledon length (CL) and cotyledon depth (CDEP). The means for cotyledon width (CWID) and cotyledon depth (CDEP) were 21.52 and 0.361 mm, respectively. The general means of total cotyledon surface area (TCSA), cotyledon number (CN), and cotyledon weight (CWE) were 67.27 cm2 , 66.76 unit, and 153.51 g, respectively. There was negative correlation among placental weight (PW) and each of the cotyledon density (CD) (r = –0.321, p < 0.01), placental activity (PA), and cotyledon activity (CA) (r = –0.630, p < 0.01). The relationship among total cotyledon number (TCN), cotyledon weight (CWE), and total cotyledon surface area (TCSA) were significantly and negatively correlated (p < 0.01). It has been found that there was a significant and negative relationship between cotyledon density (CD) and cotyledon width (CWID). There was a positive relationship between cotyledon length (CL) and cotyledon width (CWID) (p < 0.01). Finally, it may enhance to conduct of further nutrition studies examining the relationship between gestation and total cotyledon surface area (TCSA).
Türkiye’nin insan beslenmesinde önemli bir yer tutan süt tüketiminin gelişmiş ülkeler düzeyine ulaşabilmesi için,tüketicilerin süt tüketim tercihlerini belirlemeye yönelik araştırmaların yapılması, gerek tüketici, gerekse üreticifirmalar açısından önemlidir. Bu bağlamda anılan çalışmaların il bazında ele alınarak değerlendirilmesi dahabilinçli tüketicilerin oluşmasında yardımcı olacaktır. Bu tür çalışmalar gelecek kuşakların sağlıklı olmasına dakatkıda bulunacaktır. Bu araştırmada; İzmir' in Bornova ilçesinde süt ve süt ürünlerinin tüketim yapısı analizedilmiş ve etkili olan sosyo-ekonomik faktörler incelenmiştir. Bir başka deyişle bu bir durum tespitine yönelikçalışma olmuştur. Bu araştırmanın amacı, İzmir'in Bornova ilçesinin kentsel kesiminde yaşayan hane halklarınınsüt ve süt ürünleri tüketim yapısı ile tercihlerini analiz etmektir. Araştırmada oransal örnek hacmi formülündenyararlanarak Bornova ilçe merkezinde yaşayan 271 hane halkı üyesinden anket yöntemiyle veriler elde edilmiş vederlenmiştir. Toplanan verilerin analizinde, öncelikle hane halklarının demografik ve sosyo-ekonomik özellikleriortaya konulmuş, daha sonra süt ve süt ürünleri satın alma ve tüketim davranışları analiz edilmiştir. Bu aşamadabasit aritmetik ortalama ve yüzde hesaplamalarından yararlanılmıştır. Süt ve süt ürünlerine ilişkin görüş vetutumların değerlendirilmesinde beşli likert ölçeği kullanılmıştır. Hane halkı üyelerinin; %66.42'si kadındır,%47.97'si lise mezunudur, %70.85'i evlidir, %57.20’si ise halen bir işte çalışmaktadır. Görüşülen hane halkıüyelerinin %93.36’sı süt, %93.36’sı yoğurt, %95.21’i de peynir tükettiğini belirtmiştir. Kişi başına yıllık süttüketimi 37.43 lt, kişi başına yıllık yoğurt tüketimi 32.84 kg, kişi başına yıllık peynir tüketimi ise 18.48 kg olaraksaptanmıştır. Hayvansal protein tüketimini özendirmek, hijyenik koşullarda üretilmiş süt ve ürünlerinin tüketimesunulmasını sağlamak amacıyla toplumun bilgilendirilme ve bilinçlendirilmesine yönelik çalışmalar (afiş, broşür,belgesel ve spot filmler vb.) yapılmalıdır.
Amaç: Uşak ili merkez, Eşme, Ulubey, Karahallı, Sivaslı ve Banaz ilçelerine bağlıköylerde bulunan küçükbaş hayvancılık işletmelerinde pirenin mevcut durumu vebununla yapılan mücadele yöntemleri hakkında bir durum tespiti yapmaktır.Materyal ve Metot: Araştırma materyalini, Uşak ili merkez ile 5 ayrı ilçede (Eşme,Ulubey, Karahallı, Sivaslı ve Banaz) İl Tarım ve Orman Müdürlüğü kayıtlarındangayeli örnekleme yöntemiyle seçilen 170 küçükbaş işletmesi oluşturmuştur.Araştırma Bulguları: Çalışmada, temel üretim dalına göre durum incelendiğindetüm ilçelerde süt verimi ön planda iken (%40-70) besi/kasaplık hayvan yapanişletmelerin oranı %20 ve bunun altında gerçekleşmiştir. İşletmelerinin %66-86’sıyemini satın alma yoluyla temin ederken, yemini kendi yetiştirenlerin oranı oldukçadüşüktür (%2-30). Çalışmada, Karahallı ilçesi dışında sürülerde pire görülme oranıdüşüktür (%10-29). Pirenin sürülerde görülmeme oranı en yüksek Sivaslı (%70) endüşük Ulubey (%41) ilçesindedir. İşletmelerde pirenin en çok görüldüğü hayvan yaşgrubu yavrular olup bu oran %10-66 arasında değişmektedir. İşletmelerinde pireninvücutta göreli olarak en az görüldüğü bölge kulak (%6.2-20) olup bunu meme veçevresi (%2-30) olmuştur. Pirenin genel olarak en yoğun görüldüğü bölge sırttır(%20-50).Sonuç: Uşak ili küçükbaş hayvancılık işletmelerinde bulunan hayvanların düzenliaralıklarla pire yönünden muayene ve tedavilerinin yapılması gerekir. Koyun ve keçiyetiştiricilerine verilecek eğitim çalışmalarıyla da konunun önemi iyi anlatılmalıdır.
Son yıllarda koyun ve keçi yetiştiriciliğine olan talebin artışı, bu üretim dalında ekonomik gelir kaynaklarını en iyi şekilde kullanma isteğine neden olmuştur. Asıl mesleği hayvancılık olmadığı halde bu üretim dalında başarılı olan birçok işletme sahibinin, koruyucu hekimlik adına doğru adımlar atma eğiliminde olduğu gözlenmiştir. Bu eğilimlerin başında elbette ki düzenli aşılamalar ve güncel bilgi paylaşımları gelmektedir. Teknoloji geliştikçe ülkemizde koyun ve keçilerde gözlenen başlıca hastalıklara karşı (keçi ciğer ağrısı, şap, enterotoksemi, veba, pnömoni gibi) uygulanan aşılar hakkında her gün yeni bilgilere ulaşılmaktadır. Aşı etkinliğinin en üst seviyede olması için; aşının içeriği, türü, hangi hastalıklarda kullanıldığı, saklama koşulları gibi konular giderek daha fazla önem kazanmıştır. Bu çalışmada, Türkiye’de koyun-keçilerde görülen bazı yaygın hastalıklar ile bunlara karşı uygulanan aşılar hakkında bilgiler özetlenmiştir. Son olarak da konuyla ilgili bazı teknik önerilere yer verilmiştir.
Amaç: Bu çalışmanın amacı kekik uçucu yağı (Oregano Onites L.) ve acı biber ekstraktı (Capsicum Oleoresin) ilavesinin, sütten kesilmiş Menemen ırkı kuzuların antioksidan durumu üzerine etkisini incelemektir. Materyal ve Metot: Sekiz haftalık yaşta, sütten kesilmiş toplam 36 adet Menemen ırkı kuzu, her grupta 6 dişi, 6 erkek olacak şekilde kontrol, kekik ve biber olmak üzere rastgele üç farklı gruba ayrılmıştır. Deneme boyunca tüm grupların taze suya ve yeme ad-libitum erişimi sağlanmış ve 56 gün süresince kuzular benzer kuzu büyütme yemi ile beslenmiştir. Kontrol grubundan farklı olarak kekik ve biber gruplarının yemlerine 300 mg/kg düzeyinde kekik uçucu yağı veya acı biber ekstraktı ilave edilmiştir. Deneme sonunda her gruptan 6 dişi ve 6 erkek kuzu ticari bir kesimhanede kesilerek analizlerde kullanılmak üzere karkasların her birinin sol yarısındaki longissimus dorsi kasından 2.5 cm kalınlığında doku örnekleri alınmıştır. Bulgular: Kontrol grubunun malondialdehit (MDA) düzeyinin muamele gruplarına göre daha yüksek, glutatyon peroksidaz (GPx) düzeyinin ise daha düşük olduğu saptanmıştır (P<0.05). Araştırma sonunda kontrol, kekik ve biber gruplarının oksidatif stres endeksleri (OSI) anlamlı düzeyde farklılaşmış (P<0.05), deneme gruplarının OSI değerleri sırasıyla 0.698, 0.566 ve 0.494 AU olarak hesaplanmıştır. Sonuç: Yeme kekik uçucu yağı veya acı biber ekstraktı ilavesi kuzularda toplam oksidan seviyesi (TOS) ve OSI değerlerini azaltmış, toplam antioksidan seviyesini (TAS) ise önemli düzeyde yükseltmiştir (P<0.05). Deneme sonuçları her iki antioksidanında kuzularda oksidatif stresi önleme potansiyelinin olduğunu ancak, acı biber ekstraktının antioksidan kapasitesinin, aynı miktardaki kekik uçucu yağından daha yüksek olduğunu göstermiştir.
Amaç: İzmir'in Bornova ilçesinin kentsel kesiminde yaşayan hane halklarının süt tüketimine yönelik laktozduyarlılığını analiz etmektir.Materyal: Araştırmada oransal örnek hacmi formülünden yararlanarak Bornova ilçe merkezinde yaşayan 271hane halkı üyesinden anket yöntemiyle veriler derlenmiştir. Toplanan verilerin analizinde, öncelikle hanehalklarının demografik ve sosyo-ekonomik özellikleri incelenmiş, daha sonra süt tüketimine yönelik laktozduyarlılığı ve ortaya çıkan şikayetler belirlenmiştir. Bu aşamada cinsiyet, yaş, kilo yapısı, eğitim düzeyi vemedeni durum açısından gruplar oluşturulmuş ve karşılaştırmalar yapılmıştır.Bulgular: Ankete katılanların % 6.64’ü hiç süt tüketmezken, her gün süt tüketenlerin oranı % 25.09 dur. Enyüksek oranı % 40.59 ile haftada birkaç kez tüketenler oluşturmuştur. Hane halkı üyelerinden düzenli süttüketenlerin % 63.12'si erkekler, % 36.88'i kadınlar, çok nadir tüketen ve hiç süt tüketmeyenlerin % 38.46’sıerkekler, % 61.54’ünü kadınlar oluşturmuştur. Yaş grubu açısından tüketim durumu incelendiğinde, düzenlisüt tüketenler içinde 17-56 yaş aralığında olanların oranı toplam % 75’i geçerken, çok nadir tüketen ya da hiçtüketmeyenlerde bu oran % 74’den biraz fazladır. Süt tüketiminin eğitim düzeyine göre değişiminebakıldığında, lise ve yükseköğretimde olanların oranı toplam % 74.4, çok nadir tüketen ya da hiçtüketmeyenlerde % 78.85 olarak bulunmuştur. Araştırmada, çok nadir tüketme veya hiç süt tüketmemenedenleri içinde % 28 ile alerjik rahatsızlık, % 23.08 ile tat ve mide-bağırsak rahatsızlıkları gelmektedir. Sütleilgili kötü anı ise % 1.92 ile en düşük neden olmuştur.Sonuç: Türkiye’de laktoz intoleransı sorununa yönelik fermente süt ürünleri ve bu ürünlerde kullanılan aşıkültürleri, laktozsuz süt ürünleri, toz veya tablet şeklindeki laktaz enziminin üretimine yönelik bilimsel veteknolojik çalışmalar yapılmalıdır. Süt tüketimini etkileyen etmenler ve koruyucu önlemler hakkında ebeveynve öğretmenler bilgilendirilmelidir. Özellikle sütü sevmeyen çocukların ebeveynlerine büyük görevdüşmektedir. Çocuklarının sütü neden sevmediklerini araştırıp, süt tüketimlerini artırmaya yönelik yöntemlergeliştirmeleri gerekir. Türkiye’de araştırmalarla bölgelere göre laktoz intolerans haritasının ortaya konmasıgerekmektedir. Bu durum gıda endüstrisinin laktozsuz ürün geliştirme motivasyonunu arttırabileceği gibi,bölgesel olarak yapılan üretimlerde farklılaşmaya gidilmesine de imkân tanıyacaktır.
Amaç: Bu araştırma, Ege Üniversitesi (Bornova-İzmir) kampüsündeki farklı fakültelerdeeğitim gören lisans öğrencilerinin sosyo-ekonomik ve demografik özelliklerini ortayakoymak ve kırmızı et tüketim tercihlerini etkileyen özellikleri belirlemek amacıylayapılmıştır.Materyal: Araştırmanın ana materyalini, Ege Ünivesitesinin farklı fakültelerinde okuyanlisans öğrencilerinden anket yoluyla elde edilen orijinal veriler oluşturmaktadır. EgeÜniversitesinde 2019 yılı itibariyle 34.986 öğrenci kayıtlı durumdadır. Halen üniversiteyebağlı 16 fakülte bulunmakta ve kayıtlı öğrencilerin yaklaşık %85’i bu fakültelerde eğitimgörmektedir. Araştırmada üniversiteye kayıtlı toplam öğrenci sayısı anakitle kabuledilmiş ve oransal örnekleme ile 380 öğrenci kapsama alınmıştır.Bulgular: Ankete katılanların %92.4’ünün kırmızı et tükettiği, %7.6’sının ise tüketmediğisaptanmıştır. Kırmızı etin hayvan türlerine göre tüketim tercihi sırası; sığır (%95.2), koyun(%37.0) ve keçi (%12.8) dir. Gençler, eti, kıyılmış et (%61.8), parça et (%58.1) ve kemikli et(%33.3) olarak almayı tercih etmektedir. Kırmızı eti, sebze yemeklerinin içinde (%69.2),ızgara (%66.4), fırında (%40.5) ve haşlama (%18.8) olarak tüketmektedirler. Kırmızı etsatın alımında hijyen (%82.6), tazelik (%82.3), temizlik (%81.8) ve güvenilirlik (%72.4)öne çıkan özelliklerdir.Sonuç: Kırmızı et tüketiminin arttırılması, ucuz kaba yemlerin (silaj vb) kullanması,üretici ile tüketici arasındaki aracı sayısının azaltılmasıyla olasıdır. Günümüzdetüketicinin daha bilinçli hale gelmesi amacıyla kırmızı etin besin madde içeriği ve insansağlığındaki önemi hakkında çeşitli bilgilendirmeler yapılmalıdır.
Goat meat is a great source of protein that is easily found. Although known to raise cholesterollevels and blood pressure, but goat meat also have health benefits when consumed in appropriateportions. According to data of the Turkish Statistical Institute, there are still 10.63 million goatsin Turkey. Hair goats constitute approximately 98 % of goat population. 37.525 tons of red meatproduced from 2.07 million slaughtering goat meat in 2017. This represents only 3.3 % of thetotal Turkish red meat production, which is at 1.13 million tons. The main purpose of this studyis to analyses recent developments in goat meat production in Turkey and evaluation of itssustainability. Further, current consumer trends for goat meat have been discussed and alternativemarketing channels and strategies for goat meat have been evaluated in this study. Statisticaldata have been obtained from FAOSTAT and Turkish Statistical Institute. Data obtained have beenshown in the tables issued by the use of percentage and index calculations. Socio-demographicvariables like education or the presence of children and geographic variables are important indetermining demand for goat meat. If problems of goat breeders are solve by short- and long-termprecautions in Turkey, goat farming will make important contributions at regional and nationallevel. Firstly, goat farming in Turkey should be supported directly and indirectly in accordance withEU standards.
Amaç: Siirt ili Şirvan ilçesine bağlı merkez ve çevre köylerindeki koyun ve keçi yetiştiriciliği yapanişletmelerde pirenin önemi ve mücadele yöntemleri konusunda bir durum tespiti yapmaktır.Materyal ve Metot: Araştırma materyalini, Şirvan ilçe Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğükayıtlarından gayeli örnekleme yöntemiyle seçilen 165 küçükbaş işletmesi oluşturmuştur.Bulgular: Çalışmada, pire sorununun aile tipi işletmelerde görülme oranı % 35.6 iken bu oranticari işletmelerde % 44.4 dür. İşletme tipleri bakımından pire görülme oranları arasında belirlenenfark istatistiki olarak önemli değildir. Aile tipi işletmelerde pire görülen hayvanlarda en tipik belirtikaşıntı (% 46.6) iken, ticari işletmelerdeki hayvanlarda birden fazla belirti (% 61.1) gözlenmiştir.Pire, aile tipi işletmelerde en çok yavrularda (% 46.6) en az sağmal hayvanlarda (% 4.8) gözlenirken,ticari işletmelerde ise en çok ergin hayvanlarda (% 38.9), en az ise gebe hayvanlarda (% 5.6)saptanmıştır. Pire, aile tipi hayvancılık işletmelerinde en çok koltuk altında (% 48.6) ve kulakta (%22.6) gözlenirken, ticari işletmelerde kulak (% 38.9) pirenin en çok görülen vücut bölgesi olmuştur.Ticari hayvancılık işletmelerinde vücudun diğer bölgelerinde pire görülme oranı ise % 22.2 dir.Pireyle mücadelede en fazla kullanılan yöntem, aile tipi işletmelerde sıvı ilaç iken (% 45.2) ticariişletmelerde toz yöntem (% 33.3) olmuştur. Aile ve ticari işletmelerde bulunan köpeklerde piresorunu görülme oranı sırasıyla; % 47.9 ve % 33.3 dür.Sonuç: Siirt ili Şirvan ilçesinde küçükbaş hayvan yetiştiricileri açısından pire zararının önemivurgulanarak pireden kaynaklanan hayvan ölümleri ya da oluşan ekonomik kayıpları en azaindirecek mücadele yöntemleri belirlenmelidir.
Bu bildirimizde hipertansiyon nedeni ile yapılan tetkiklerinde aort koarktasyonusaptanan, tedavide sol subklavyan arter-desendan aort bypass (dacron greft ile)uyguladığımız 15 yaşında kadın hastayı sunmayı amaçladık
Bu çalışmanın amacı; canlı koyun ve koyun eti fiyatları açısından Türkiye’deki bölgelerin birbirlerine olan benzerliklerini ve farklılıklarını ortaya koymaktır. Bu kapsamda, canlı koyun (koyun ve koç), koyun eti (şişek ve koyun) ve kuzu fiyatlarına göre Türkiye’deki 12 istatistiki bölge çok boyutlu ölçekleme yöntemi ile karşılaştırılmıştır. Çalışmada kullanılan fiyat verileri yetiştirici eline geçen fiyatları kapsamakta olup, bu veriler TÜİK yayınlarından sağlanmıştır. Yapılan çok boyutlu ölçekleme analizinin birinci boyutunda pozitif yükler açısından en önemli ayrıştırıcı bölgeler İstanbul ve Orta Anadolu olarak belirlenmiştir. İstanbul, Orta Anadolu, Batı Marmara, Ortadoğu Anadolu, Kuzeydoğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgeleri genel eğilimden farklılık göstermektedir. Bu bölgeler genelde koyun sayısı ile karkas et fiyatları arasındaki beklenen paralel ilişkinin gerçekleşmediği yerlerdir. Canlı koyun ve karkas et fiyatları açısından Ege, Doğu Marmara, Batı Anadolu, Akdeniz, Batı Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu gibi birbirine benzeyen bölgeler olarak saptanmıştır. Ancak, genel eğilimden farklılık gösteren İstanbul, Orta Anadolu ve Batı Marmara gibi bölgeler de bulunmaktadır. Koyun sayısının yüksek olduğu bölgelerde karkas et fiyatlarının yüksekliği dikkati çeken önemli noktalardan birisidir. Söz konusu bölgelerde dikkati çeken ikinci önemli nokta ise canlı koyun ve karkas koyun eti fiyatları açısından benzer sıralamaya sahip olmamalarıdır. Sonuç olarak, Türkiye’de koyun eti üretimi ve arzı ile ilgili sağlıklı verilereulaşmada sorunlar bulunmaktadır. Karar alıcıların sektörle ilgili politikaları yönlendirmesi için iyi işleyen bir veri tabanına gerek duyulmaktadır.
Önemli bir dış parazit olan pirenin morfolojisi ve biyolojisinin yanı sıra küçükbaş hayvan yetiştiriciliğindeki önemi ve mücadele yöntemleri hakkında bilgi verilmiştir. Pire konusunda yapılmış araştırma makaleleri, derleme ve bildiriler çalışmanın esasını oluşturmaktadır. Kuş ve memelilerden kan emerek beslenen pireler, yaklaşık 1.5-4 mm uzunluğunda, kanatsız küçük eklembacaklılardandır. Yaklaşık 60 milyon yıllık bir geçmişi olan ve tarih öncesi memelilerde bile bulunan pireler, dünyanın birçok bölgesinde yaşayan kuşlarda bile görülmüştür. Günümüze kadar yaklaşık 2700 pire türü ve alt türü tanımlanmıştır. Bilinen pire türlerinin % 94'ü memelilerde, geriye kalanın % 6'sı da kuşlarda bulunmaktadır. Erginleri 1 yıl kadar yaşar. Pirelerde ortalama sıçrama mesafesi, türlere bağlı olarak da değişim gösterip kanatlı pirelerinde (Ceratophyllus styx) en yüksek değere ulaşmaktadır. Sıçrama davranışının esasını, pirelerin arka ayaklarında olup lastik benzeri bir protein (resilin) yapılmış olan zarımsı bir yapı oluşturmaktadır. Pireler, alerjik egzama ve kansızlık gibi ısırmadan kaynaklanan bazı deri hastalıklarından dolayı gerek işletme sahibini gerekse hayvanları oldukça rahatsız eder. C. Felis felis bulunan dişi pirelerin, günde 13.6 μl (0.0136 ml) kan emebilme özelliği vardır. Bu miktar, pire canlı ağırlığının yaklaşık 15 katıkadardır. Pireler, bazı zoonoz hastalıkları taşıma özelliğine de sahiptirler. Bu dış parazitler, tarihte de veba hastalığının (Kara Ölüm) yayılmasında önemli bir rol oynamışlardır. Sonuç olarak özellikle küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde ergin pirelerle etkin bir mücadele doğru zamanda ve doğru yöntemlerle yapılmalıdır. Bu amaçla pire mücadelesinde en etkili yaklaşım, birden fazla yöntemin birlikte kullanımı olan “Entegre Mücadele Yöntemi” olup bu yöntemin uzman kişiler tarafından işletmelerde mutlaka uygulanması sağlanmalıdır.

/ 2
2 / 2