242 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Bu araştırmanın amacı Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulunda okuyan öğrencilerinin, submaksimal bir efor sırasında farklı tip müzik dinlemenin (yavaş, hızlı) bazı fizyolojik parametrelere etkisinin incelenmesidir. Araştırmaya, yaş ortalamaları 21,91 ± 1,90 yıl, boy ortalamaları 170,41 ± 6,80 cm, vücut ağırlığı ortalaması 65,70 ± 11,53 kg olan, fiziksel açıdan aktif sayılan, toplam 12 öğrenci (6 kız ve 6 erkek) katılmıştır. Deneklerin esas testte çalışacakları şiddeti belirlemek için ilk testte her deneğin Maksimal Mekanik Gücünü (MMG) ölçülmüştür, esas testte ise denekler ergonometrik bisiklet üzerinde, 30 dakika süre ile ve MMG'nin % 65 şiddet ile submaksimal bir efor sarfetmişlerdir. Teste katılan her denek biri müziksiz, biri yavaş müzikli ve diğeri de hızlı müzikli olmak üzere eforu 3 farklı durumda gerçekleştirmiştir. Ölçülen parametreler şunlardır: Kalp Atım Hızı (KAH), Sistolik ve Diastolik Kan Basıncı (SKB, DKB), Vücut Isısı (Vüc.I) ve Borg Göstergesi (BG). İstatistiksel analiz sonucunda 3 farklı test durumu arasında anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Böylece, müziksiz durumundaki KAH hızlı müzik durumundaki KAH'tan % 2 anlamlı düzeyde yüksek olmuştur (p0,05). Müziksiz durumundaki SKB, yavaş müzikli durumundaki SKB'den % 5 ve hızlı müzikli durumundaki SKB'den % 6 anlamlı daha yüksek bulunmuştur (p
Amaç: Alzheimer hastalığı dünya genelinde tüm ölümlerin önde gelen bir sebebidir, bağımsız yaşama ve genel fonksiyon görme kapasitesindeki azalmalara katkıda bulunur. Egzersizin yaşlı insanlarda kas boyutu, gücü ve aerobik kapasitesi üzerine etkilerinin olduğu yönünde kanıtlar mevcuttur. Bu çalışma Alzheimer hastalığında yürüyüş ve bisiklet ergometre şeklindeki aerobik egzersiz idmanı sonrasında yaşam kalitesi ve egzersiz toleransındaki değişiklikleri tespit etmek amacı ile dizayn edildi. Metod: Yaşları 65 ile 72 arasında değişen 30 Alzheimer hastası eşit iki gruba ayrıldı. Grup A daki hastalar 2 ay boyunca haftada 3 seans olacak şekilde bisiklet ergometre ile üst ekstremite egzersizleri ve yürüyüş idmanı yaptılar. İkinci grup (B) egzersiz idmanı yapmadı. Her iki grupta da egzersiz programı öncesi ve sonrasında 6 dakika yürüme ve el sıkma gücü testleri yapıldı ve yaşam kalitesi (YK) anket formu dolduruldu. Bulgular: Grup A hastalarında 6 dakika yürüme testi, el sıkma gücü testi ve yaşam kalitesi skorlarında anlamlı derecelerde iyileşme görülürken Grup B'de anlamlı değişiklik tespit edilmedi. Her iki grup arasında anlamlı bir farklılık tespit edildi. Sonuç: Yürüme ve bisiklet ergometri ile üst ekstremite egzersizleri şeklindeki aerobik egzersiz idman programı Alzheimer hastalarında egzersiz toleransı ve yaşam kalitesini arttırmıştır.
Bu çalışmanın amacı, menstrual döngünün tekrarlı sprint performansına ve sonrasında aktif toparlanma esnasında laktik asidin kandan uzaklaştırılma hızı üzerine etkisini araştırmaktır. Düzenli menstrual döngüye sahip (menstruasyon gün sayısı = 29.5 ± 3.0 gün) 11 sağlıklı kadın sporcuya (yaş = 21.3 ± 1.9 yıl, boy = 167.4 ± 9.11 cm) menstrual döngünün mid-foliküler (MF) ve luteal fazarında (LF) antropometrik ölçümlerden sonra mekanik bisiklet ergometresinde vücut ağırlıklarının % 10'una karşılık gelen dış dirence karşı 5 x 6 sn sprint uygulanmıştır. Sprint testini takiben reserv kalp atım hızının %40'ında uygulanan aktif toparlanma esnasında laktik asitin kandan eliminasyon hızı ölçülmüştür. Menstrual döngünün fazlarında vücut ağırlığı (MF = 62.27 ± 8.36 kg, LF = 62.26 ± 8.42 kg ), vücut yağ yüzdesi (MF = % 21.43 ± 3.19, LF = % 21.05 ± 3.29), yağsız vücut kitlesi (MF = 48.83 ± 6.31 kg, 49.10 ± 6.50 kg) benzer bulunmuştur (p>0.05). Ayrıca,MF ve LF'de ölçülen 5x6 saniye tekrarlı sprint zirve güç (sırasıyla 13.44 ± 1.86 W/kg ve 13.55 ± 2.00 W/kg), toplam güç (sırasıyla 62.77 ± 8.03 W/kg ve 62.14 ± 8.41 W/kg) ve güç kaybı (sırasıyla % 5.53 ± 2.22 ve % 6.56 ± 2.69) değerleri arasında anlamlı fark saptanmamıştır (p>0.05). MF ve LF'de aktif toparlanma esnasında laktik asitin kandan uzaklaştırılma eğrilerinin eğimleri (MF = -0.19 ± 0.05, LF= -0.19 ± 0.06) farklı değildir (p>0.05). Aynı şekilde her iki fazda ölçülen zirve laktik asit konsantrasyonlarının yarıya inme süreleri de benzer bulunmuştur (MF = 14.19 ± 3.79 dk, LF = 14.39 ± 2.36 dk) (p>0.05). Bu araştırmanın sonuçları, menstrual döngü fazlarının tekrarlı sprint performansı ve sonrasında aktif toparlanma esnasında laktik asidin kandan uzaklaştırılma hızı üzerine olumsuz bir etkisi olmadığını göstermiştir.
Bu çalışmanın amacı, antrenmanlı çocuklarda farklı iş yüklerinin anaerobik güç ve anaerobik kapasite değerlerine olan etkisinin incelenmesidir. Yirmi bir erkek, 26 kız toplam 47 basketbol oyuncusuna (yaş: 13.44±0.54 yıl, vücut ağırlığı: 59.66±11.98 kg, boy uzunluğu: 166.81±11.16 cm) vücut ağırlığının kilogramı başına 60, 70 ve 80 g’lık yükler kullanılarak Monark bisiklet ergometresinde üç farklı Wingate testi uygulanmıştır. Tüm denekler en az 1.5 yıldır düzenli antrenman yapmaktadır. Tekrarlı testler çapraz araştırma düzeniyle yapılmıştır. Karşılaştırmalar sonucunda her iki cinsiyet grubu için de 80 gr.kg-1’lık test yükü ile belirlenen absolut ve relatif anaerobik güç ve kapasite değerlerinin diğer test yüklerinde (60 ve 70 gr.kg- 1) elde edilen değerlere göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak Wingate testinde en yüksek anaerobik performans değerlerini verebilecek popülasyona özgü optimal test yükünün belirlenmesi problemi henüz tam olarak çözülmüş değildir, ancak 13–14 yaş grubu antrenmanlı çocuklarla yapılacak Wingate testlerinde en az 80 gr.kg-1‘lık test yükünün kullanılması daha uygundur.
Amaç Çocukluk çağı yaralanmaları, çocuklarda ölümün başta gelen nedenidir ve sağlık başvurusunda önemli bir yere sahiptir. Travma 4 yaşından büyük çocuklarda en sık, 1-4 yaş arası çocuklarda ise ikinci sık ölüm nedenidir. Bu ölümlerin ikinci sık nedeni toraks yaralanmalarıdır. Çoğu künt travmalara bağlı olan toraks yaralanmalarının %50’den fazlası çoklu organ sistemi yaralanmaları ile birliktedir. Bu çalışmada, çocukluk çağında bisiklet kullanımına bağlı toraks travmalı olguları değerlendirilerek bisiklet kullanıcıları için trafik düzenlemelerinin yapılması, eğitimlerinin sağlanması gibi konulara dikkat çekmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntemler 2006-2010 yılları arasında, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı’na bisiklet kullanımına bağlı toraks travması tanısı ile yatırılan 17 pediatrik hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Her hasta için Pediatrik Travma Skoru (PTS) hesaplandı. PTS için tanımlayıcı istatistikler yapıldı. Bulgular Onbir olgu (%64.70) üç tekerlekli bisiklet kazasına, 6 olgu (% 35.29) , iki tekerlekli bisiklet kazasına bağlı olarak yaralanmıştı. En sık rastlanan torasik patolojiler akciğer kontüzyonu (%41.2) ve toraks duvarı kontüzyonu (%29.41) idi. Göğüs dışı yaralanma oranı %35.29 bulundu; en sık ekstremite (%17.64) ve abdominopelvik (%11.76) yaralanmalar görüldü. Tedavide 12 olguda (%70.58) semptomatik tedavi yeterli olurken, 2’sine (%11.76) tüp torakostomi, 1’ine (%5.9) torakotomi uygulandı. Morbidite 3 olguda (%17.64) mevcuttu. Mortalite oranı %5.9 idi (n:1). İlave sistem yaralanması olan olguların ortalama PTS değeri, izole göğüs travmalı olgularının ortalama PTS değerinden daha küçüktü. Sonuç Çocukların göğüs kafesi daha yüksek oranda kıkırdak içerdiği ve kostaların kemikleşmesi tamamlanmadığından göğüs duvarı çok esnek ve mediastinal yapılar hareketlidir. Dışarıdan görülen bir travma işareti olmaksızın ciddi intratorasik yaralanma görülebilir. Pulmoner kontüzyon ve pnömotoraks kosta kırıkları olmaksızın gelişebilir. Bisiklet kazalarını önlemek amacıyla; bisiklet kullanıcılarının eğitimi sağlanmalı, kask kullanımı yaygınlaştırılmalı ve şehir trafiğinde tüm bisiklet kullanıcıları için özel düzenlemeler yapılmalıdır. Aile eğitim düzeyinin artmasının da travmaların önlenmesinde önemli rolü olacaktır.
Amaç: Enerji kısıtlama diyeti olmaksızın uygulanan bisiklet egzersiz prog ramının vücut kompozisyonu ve aerobik kapasite üzerine etkilerinin kadın ve erkeklerde değişim gösterip göstermediğini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya, düzenli olarak egzersiz yapmayan, orta düzeyde aktif ve özel bir diyet programı uygulamayan 19 erkek (10 antrenman, 9 kontrol), 16 kadın (8 antrenman, 8 kontrol) olmak üzere toplam 35 gönüllü katılmıştır. Antrenman grupları hedef kalp atım sayıla rının %50-70 şiddetinde, günde 60 dk, haftada 4 gün olmak üzere 8 hafta süre ile bisiklet egzersiz programına katılmışlar, program öncesi ve sonra sı vücut kompozisyonu ve aerobik kapasite ölçümleri yapılmıştır. Bulgular: Antrenman maksimal oksijen tüketim (VO2maks) değerlerini hem erkeklerde (F=22,99) hem de kadınlarda (F=37,93) önemli düzeyde artır mıştır (p<0,05). Antrenmanlar öncesi ve sonrası vücut ağırlığı (F=22,84), vücut kütle indeksi (F=19,99), vücut yağ miktarı (F=5,57) ve yağsız vücut ağırlığı (F=11,78) değerlerindeki değişimler erkeklerde antrenman ve kont rol gruplarında önemli farklılık gösterirken (p<0,05), kadınlarda benzerdir (p>0,05). Antrenman yapan gruplarda vücut yağ miktarı kadın ve erkekler de artarken, bu artış erkeklerde istatistiksel olarak önemliydi (p<0,05).Sonuç: Enerji kısıtlama diyeti uygulamaksızın yapılan düzenli aerobik egzersizler erkek ve kadınlarda VO2maks değerlerini önemli düzeyde artır mıştır. Bu artışa rağmen tek başına egzersiz uygulamasının her iki cinsi yette de vücut kompozisyonunda olumlu değişimler sağlamak için yeter siz kalabileceği söylenebilir. Türk Fiz Tıp Rehab Derg 2011;57:150-5.
Bu araştırmanın amacı Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulunda okuyan öğrencilerinin, submaksimal bir efor sırasında farklı tip müzik dinlemenin (yavaş, hızlı) bazı fizyolojik parametrelere etkisinin incelenmesidir. Araştırmaya, yaş ortalamaları 21,91 ± 1,90 yıl, boy ortalamaları 170,41 ± 6,80 cm, vücut ağırlığı ortalaması 65,70 ± 11,53 kg olan, fiziksel açıdan aktif sayılan, toplam 12 öğrenci (6 kız ve 6 erkek) katılmıştır. Deneklerin esas testte çalışacakları şiddeti belirlemek için ilk testte her deneğin Maksimal Mekanik Gücünü (MMG) ölçülmüştür, esas testte ise denekler ergonometrik bisiklet üzerinde, 30 dakika süre ile ve MMG’nin % 65 şiddet ile submaksimal bir efor sarfetmişlerdir. Teste katılan her denek biri müziksiz, biri yavaş müzikli ve diğeri de hızlı müzikli olmak üzere eforu 3 farklı durumda gerçekleştirmiştir. Ölçülen parametreler şunlardır: Kalp Atım Hızı (KAH), Sistolik ve Diastolik Kan Basıncı (SKB, DKB), Vücut Isısı (Vüc.I) ve Borg Göstergesi (BG). İstatistiksel analiz sonucunda 3 farklı test durumu arasında anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Böylece, müziksiz durumundaki KAH hızlı müzik durumundaki KAH’tan % 2 anlamlı düzeyde yüksek olmuştur (p<0,05) ve yavaş müzik durumundaki KAH’tan anlamlı farklılık yoktur (p>0,05). Müziksiz durumundaki SKB, yavaş müzikli durumundaki SKB’den % 5 ve hızlı müzikli durumundaki SKB’den % 6 anlamlı daha yüksek bulunmuştur (p<0,05). Hızlı müzik durumundaki DKB ve nabız basıncı (NB) müziksiz durumundaki DKB ve NB’den anlamlı daha düşük olmuştur (p<0,05). Vüc.I ve BG ise müziksiz durumundaki değeri yavaş ve hızlı müzikli durumlardaki değerlerden anlamlı daha yüksek olarak bulunmuştur (p<0,05). Sonuç olarak, müziğin dinlenilmesi submaksimal efor sarfeden bir vücut üzerine pozitif etki oluşturduğu söylenebilir.
Bu çalışmanın amacı, literatürdeki çalışmalara dayanarak Wingate Anaerobik Güç Testi (WAnT) için en uygun optimal yükün belirlenmesidir. WAnT İsrail’de, Wingate Beden Eğitimi ve Spor Enstitüsü’nün Araştırma ve Spor Sağlığı Bölümü’nde 1970’lerde geliştirilmiştir. İlk prototipi sunulduğundan beri tüm dünyada birçok laboratuarda kas gücünü, kas dayanıklılığını ve yorgunluğunu belirlemekte kullanılan bir test olarak kabul görmektedir (1). WAnT uygulaması basit, özel becerili personel gerektirmeyen, ucuz ve kolay edinilebilir aletlerle yapılabilen, invaziv olmayan ve toplumun her kesimine, hatta çocuklara ve engellilere bile uygulanabilen bir test olarak geliştirilmiştir. WAnT alt ekstremitelere olduğu kadar üst ekstremitelere de uygulanabilir. WAnT 30 saniye süre ile vücut ağırlığına dayanan sabit bir yüke karşı maksimum hızla pedal çevirmeyi kapsayan supramaksimal bir testtir. Uygulanacak sabit yük, en yüksek mekanik gücü sağlayacak şekilde belirlenir. Wingate Anaerobik Güç Testi’nde optimal yükü belirlerken elde edilen anaerobik güç ve anaerobik kapasite değerleri bisiklet ergometresine yerleştirilen yükten etkilenmektedir. Bu yüzden maksimal anaerobik gücün değerlendirilmesinde, her denek için en yüksek pik güç ve ortalama güç değerlerine ulaşabilecekleri yükün ayarlanması çok önemlidir. Wingate testi için orjinal olarak ileri sürülen yük vücut ağırlığının kg'ı başına 75 gr'dır. Bu yük antrenmansız gençlerden oluşan küçük bir grup üzerinde yapılan bir çalışmaya dayanarak tespit edilmiştir ve çoğu yetişkin için düşük kalmıştır. Sonuç olarak literatüerde yapılan çalışmalarda genellikle önerilen optimal yük sporcu olmayan erkekler için vücut ağırlığının kg'ı başına 95 g.kg-1, kadınlar için 86 g.kg-1, çocuklar için 75 g.kg-1 iken yetişkin atletler için 100 g.kg-1’dır.
Amaç. Çalışmamızda biyoelektriksel impedans tekniğini kullanarak menstrual dönemin üç fazındaki bazal metabolizma hızını ve vücut kompozisyonundaki olası değişiklikleri değerlendirmeyi amaçladık. Yöntem. Çalışmaya 19,8 ± 1,7 yaş, 1,7 ± 5,2 m boy ve 53,7±5,5 kg ağırlık ortalamasında yirmi bayan öğrenci alındı. Katılımcıların tümü spor akademisi öğrencileri idi. Katılımcılar normal ve düzenli menstruasyon süresine (28±2 gün) sahipti. Denekler Astrand’ın maksimal bisiklet ergometri testine tabi tutuldular. Egzersiz testinde yüklemeye 50 Watt’dan başlandı, denekler tükeninceye kadar çalıştırıldı ve bu noktada test sona erdirildi. Tanita TBF-300 vücut kompozisyon analizatörü kullanılarak; vücut kitle indeksi, bazal metabolik hız, vücut yağ dokusu, yağsız vücut ağırlığı, total vücut su miktarı, vücut yağ oranı ölçümleri yapıldı. Egzersizden önce ve sonra kan basıncı, nabız ve biyoelektriksel impedans (BİA) ölçümleri yapıldı. Bulgular. Bazal metabolik hız (BMR) tüm fazlarda egzersiz öncesinde ve sonrasında farklılık göstermemiştir. Egzersiz öncesi; luteal fazda impedans yüksek, total vücut su oranı (TVS) düşük, foliküler fazda ise yağsız vücut ağırlığı (YVA) düşük olarak saptanmıştır. Egzersiz sonrası ise luteal fazda impedans artmıştır. Erken foliküler fazda YVA ve TVS egzersiz sonrası artarken, yağ dokusu ve yüzde yağ oranı azalmıştır. Luteal fazda ise egzersiz sonrasında BİA ve yağ yüzde değerleri azalırken, yağ dokusu oranları artış göstermiştir. Sonuç. Menstrual siklus fazlarında saptanan vücut kompozisyonuna ait farklılıkların, menstrual siklusun hormonal değişimleri ile birlikte hipohidratasyona bağlı olduğunu düşünmekteyiz.
Koroner arter hastalığı (KAH) ve dislipidemili hastalardaki iskemi ve miyokart yeniden şekillenme üzerine statinlerin yararlı etkileri olduğu kanıtlanmıştır. Amacımız, lovastatinin sol ventrikül (SV) sistolik ve diyastolik fonksiyonları ile miyokart iskemisi üzerine olası ve doğrudan yararlı etkilerini araştırmaktı. Yöntemler: Bu randomize prospektif çalışma, koroner arter ve dislipidemi hastalığı olan 83 hastadan (46 erkek; ortalama yaş, 54.3±6.5 yıl) oluşmaktadır. Bütün hastalar, gruplara randomizeydi: 1. grup (N= 44), 20-60 mg/gün lovastatin aldı, hipolipidemik diyet ve beden eğitimi uygulandı; 2. grup (N=39) - hipolipidemik diyet ve beden eğitimi uygulandı. Başlangıçta lipit spektrumu, Doppler ekokardiyografi, bisiklet egzersiz testi ve 24-saat ambulatuvar elektrokardiyogram izlemesi, yapıldı ve 12 aydan sonra tekrarlandı. Veriler, eşleştirilmiş ve eşleştirilmemiş Student's t-tests kullanarak analiz edildi. Bulgular: Birinci grupta, karaciğer transaminazlarında önemli değişiklikler ve diğer yan etkiler olmaksızın lipit spektrumunda (p<0.05) düzelme vardı. Tedaviden sonra, SV ejeksiyon fraksiyonu yalnız lovastatin grubunda 59.8±8.04’den %62.9±4.43’e yükseldi (p=0.01). İkinci gruptan farklı olarak birinci grup hastalarında da miyokardiyal iskemi azalması vardı: Egzersiz zamanında (5.21±1.81 vs. 5.96±1.76 dk; p<0.05) ve METS’de artma: (4.42±0.6 vs. 4.78±0.7; p<0.05), ST segment depresyon büyüklüğü (1.12±0.34 vs. 0.81±0.19mm; p<0.05) ve süresi (2.16±0.67 vs. 1.04±0.46 dk.; p<0.01) ve ST segment depresyonlu derivasyon sayısında (2.18±0.72 vs. 1.31±0.67; p<0.05) azalma. Sonuç: Lovastatinle lipit-düşürme tedavisi, miyokardiyal iskemiyi azalttı ve SV sistolik fonksiyonunu arttırdı.
Bu çalışmanın amacı, 10 haftalık aerobik (yüzme, bisiklet ve koşu) ve direnç türü (Swiss-ball) egzersizlerinin genç yetişkin erkek üniversite öğrencilerinde sosyal fizik kaygı (SFK) üzerine etkilerini belirlemektir. Çalışmanın örneklemini yaşları 19-27 arasında değişen 103 erkek ( yaş= 21.89 -+ 1.70yıl) üniversite öğrencisi oluşturmaktadır. Katılımcılar aerobik (n=34), swiss ball (n=27) ve kontrol olmak (n=35) üzere üç gruba ayrılmışlardır. Swiss ball ve aerobik grubundaki katılımcılar haftada üç (Pazartesi-Çarşamba-Cuma) seans ve günde 40 dakika olmak üzere 10 hafta boyunca egzersizlere devam ederken, kontrol grubundaki katılımcılar herhangi bir fiziksel aktiviteye katılmamışlardır. Tekrarlı ölçümlerde varyans analizi sonuçları, Swiss ball egzersizlerine katılan bireylerin 10 haftalık sürede sosyal fizik kaygı düzeylerinin hem kontrol hem de aerobik egzersiz grubundaki bireylere oranla anlamlı biçimde düştüğünü belirlemiştir. Buna karşın 10 haftalık aerobik egzersizlere katılan bireylerin sosyal fizik kaygı düzeyleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı farklılık olmadığı gözlenmiştir. Sonuç olarak, bedene yönelik psikolojik tutumların iyileştirilmesi amacıyla kullanılan aerobik egzersiz uygulamalarından ziyade kas kuvvetini artırmaya yönelik direnç türü egzersizlerin genç yetiskin erkeklerde sosyal fizik kaygı değerlerini düşürmede daha etkili bir egzersiz türü olabileceği söylenebilir.
Kop Dağı, tarihi İpek Yolu’ndan geçen Erzurum-Bayburt karayolu üzerinde yer almakta olup, Doğu Anadolu Bölgesi’ni Karadeniz Bölgesi’ne bağlamaktadır. Kop Dağı üzerinde yer alan kayak evi ve günü birlik tesislerde gerçekleştirilen kış sporları kış turizmine, yaylaları yayla turizmine, şehitliği tarihi ve kültürel bir varlık olarak tarihsel alan turizmine imkan tanımaktadır. Bu çalışmada Kop Dağı’nın rekreasyonel peyzaj potansiyeli incelenmiş ve doğal-kültürel kaynakları bakımından kış turizmine, yayla turizmine, tarihsel alan turizmine, kuş gözlemciliğine, fotosafari, atlı doğa yürüyüşü, trekking, dağ bisikleti turları, kamp ve karavan turizmi, botanik turizmine imkan sağlayacak bir potansiyele sahip olduğu saptanmıştır.
19. yüzyılın başlarında Avrupa’da icat edilen bisiklet, ilk dönemlerde seçkinlerin kullandığı bir araç olmuş daha sonra sportif amaçla da kullanılmaya başlamıştır. Bisiklet yaygınlaşmaya başladıktan sonra Osmanlı İmparatorluğu’na da levantenler tarafından getirilmiş ve öncelikle posta teşkilatı, polis teşkilatı ve orduda kullanılmıştır. Osmanlı’da bisikletin gelmesiyle ilgili ilk haber Tarik gazetesi tarafından 1885 yılında duyurulmuştur. Mösyö Tomas İstefanis adında bir Amerikalı, yanındaki bisikletiyle önce İstanbul’a gelmiş, daha sonra İzmit üzerinden beş günlük bir yolculuktan sonra Ankara’ya ulaşmış ve oradan da Yozgat üzerinden Sivas’a geçmiştir. 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı ülkesinde başkent İstanbul’un dışında bisikletin yaygın olarak kullanıldığı şehirler Osmanlı’nın Batı’ya açılan penceresi konumunda olan İzmir ve Selanik olmuştur. Osmanlı döneminde ilk bisiklet yarışları 1897’de Selanik’teki ahşap tribünlü velodromda düzenlenmiştir. İzmir’deki levanten aileler, Batı’daki diğer yenilikler gibi bisikletin de kente getirilmesinde öncülük etmiştir. İzmir’de ilk bisiklet yarışması 15 Mayıs 1895 tarihinde yapılmıştır. İzmir’de 1900 yılından itibaren Rum kulüplerinin düzenlediği spor oyunlarında bisiklet de yer almaya başlamıştır. Özellikle Bornova’da levantenlerin kurduğu kulüpler tarafından bisiklet ve atletizm yarışlarının düzenli olarak yapıldığı görülmektedir. İstanbul’da ilk bisiklet yarışması 18 Ağustos 1895 tarihinde yapılmıştır. Tarabya’daki bu yarışma 5 ayrı mesafede düzenlendi ancak Türk ahaliden katılan olmadı. II. Meşrutiyetten sonra yaygınlaşan bisiklet cemiyetleri Cumhuriyet döneminde daha organize şekilde varlığını sürdürmüştür. 1923 yılında bisiklet federasyonun kurulmasının ardından Milli Takım oluşturulmuştur. Türk bisikletçiler ilk defa 1924 Olimpiyatları’nda katılmak üzere Paris’e gitmiş ancak teknik nedenlerden dolayı yarışamamıştır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bisiklet sporu yedek parça ve lastik sıkıntısıyla durgunluk dönemine girmiştir. 1948 Londra Olimpiyatları’na katılan dört Türk bisikletçisi, 195 kilometrelik yol mukavemet yarışını lastik patlaması ya da mekanik arızalar nedeniyle tamamlayamamıştır. Bisikletin ilk geldiği 1890’lı yıllardan bu yana aradan geçen 120 yıllık sürede Türkiye’de bisikletin hem gündelik hayatta kullanımı artmış, hem de sportif anlamda hareketlilik yaşanmıştır. Ancak Türkiye’de bisikletin sağlıklı ulaşım aracı olarak gelişmiş ülkeler düzeyinde yaygın bir şekilde kullanıldığını söylemek zordur. Beden sağlığı, enerji tasarrufu, çevre bilinci gibi nedenlerle bisiklet kullanımının teşvik edilmesi, kentlerde yolların buna göre düzenlenmesi çağdaşlığın bir gereğidir.
Bu çalışmanın amacı, elit erkek ve bayan eskrimcilerde maksimal yüklenme yoğunluğunun görsel reaksiyon zamanı üzerindeki etkisini araştırmaktır. Bu amaçla, araştırmaya yaş ortalaması 17,00±1,00 yıl, vücut ağırlığı ortalaması 62,67±6,36 kg, boy ortalamaları 176,00±4,48 cm olan, elit 9 erkek eskrimci ve yaş ortalaması 16,56±1,13 yıl, vücut ağırlığı ortalaması 60,10±4,82 kg, boy ortalamaları 168,44±2,24 cm olan, elit 9 bayan eskrimci katılmıştır. Katılımcıların maksimal yüklenme yoğunluklarının sağlanabilmesi için Astrand Bisiklet Ergometre (Monark Ergomedic 839E) Testi kullanılmıştır. Denekler pedal çevirirken kalp atım hızları polar saat ile sürekli olarak kaydedilmiştir. Karvonen yöntemine göre hesaplanan maksimal yüklenme yoğunluğunda, dominant el ile ve görsel reaksiyon zamanı, test akışı devam ederken, Newtest Marka reaksiyon ölçer ile tespit edilmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen verilerin analizi SPSS (14.0) Paket Program kullanılarak t testi ile yapılmıştır. Bu analiz sonucunda, erkek ve bayan sporcuların görsel reaksiyon zamanlarının maksimal yüklenme yoğunluğunda anlamlı olarak artış gösterdiği belirlenmiştir (p<0.05). Sonuç olarak; maksimal yüklenme yoğunluğunun elit Türk Eskrim sporcularının görsel reaksiyon zamanı üzerinde olumsuz etkiye sahip olduğu söylenebilir.
Amaç: Motosiklet ve bisikletin karıştığı trafik kazaları diğerlerine göre daha yüksek mortalite ve morbidite ile seyrederler. Bu çalışmada, acil kliniğine bu tip trafik kazaları ile başvuran hastaların epidemiyolojik özellikleri araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Çalışmada Mayıs-Kasım 2008 tarihlerinde acil servise, motosiklet ve bisiklet kazaları ile başvuran hastalar, ileriye dönük olarak değerlendirildi. Yaş, cinsiyet, kazanın oluş şekli, sürücü belgesi varlığı, koruyucu önlemler, travmanın ciddiyeti, yaralanma şekilleri, hastanede kalış süresi ve mortalite oranları gibi özellikler ele alındı. Bulgular: Çalışmaya 57 hasta dahil edildi. Hastaların %91.2’si erkek, yaş ortalaması 26.8±15.7, ortanca değer 25 idi. Hastaların hiçbirinde kişisel koruyucu önlemler (kask, dizlik, eldiven vs) yoktu ve sürücülerin yalnızca %40’ında sürücü belgesi mevcuttu. En çok travmaya maruz kalan ilk üç sistem sırasıyla baş-boyun (%38.7), cilt-yumuşak doku (%24.0) ve alt-üst ekstremiteler (%20.1) idi. Hastaların ortalama hastanede kalış süresi 7±12.7 gün, ortanca değer 3 gün idi. Olguların 8’i (%14.0) hayatını kaybetti. Sonuç: Bölgemizdeki motosiklet ve bisiklet kazalarında büyük oranda genç yaş grubundaki erkekler etkilenmiştir. Kişisel koruyucu önlemlere hiç dikkat edilmediği, olguların %60’ını sürücü belgesi olmayanların oluşturduğu saptanmıştır. Kafa travmasının bu tip kazalarda önemli bir mortalite ve morbidite nedeni olduğu ortaya konulmuştur.
Epidural pnömatozis epidural boşlukta hava bulunmasıdır. Epidural pnömatozis acil tıp pratiğinde nadir rastlanılan bir durumdur. On yaşında bisiklet kazası sonucu servikal travma geçiren hastada klinik olarak subkutan amfizem, radyolojik olarak pnömotoraks, pnömomediastinum ve epidural pnömatozis geliştiği izlendi. Hastaya sol tüp torakostomi + kapalı sualtı drenajı takibinde pretrakeal fasyanın açılması işlemi uygulandı. Yeterli düzelme izlenmemesi üzerine trakea eksplore edildi ve primer onarım yapıldı. Bu tedaviler sonrası epidural pnömatozis, pnömomediastinum ile birlikte tamamen geriledi. Bu olgu epidural pnömatozisin çok nadir görülmesi ve trakea yaralanmalarında akla getirilmesi amacıyla sunulmuştur.
Bu çalışmada, bütün dünyada bir ulaşım türü olarak kabul edilen bisikletin Türkiye’deki planlama sürecini, uygulama şartlarını ne yönden etkilediği ve bu ortamda karşılaşılan sorunlar Konya örneğinde ortaya araştırılmıştır. Çalışmada ilk olarak, Türkiye’de bisiklet planları ya da ulaşım planları içinde bisikletle ilgili düzenleme önerileri araştırılmıştır. Türkiye’de bisiklet planları ya da ulaşım planları içerisinde bisiklet için ayrılmış özel bölümler son derece sınırlıdır. Bununla birlikte bisiklet ulaşımının diğer alternatif ulaşım türleri arasındaki yerine değinilmiş, Türkiye’deki ve dünyadaki çeşitli uygulamalar incelenmiş ve diğer ulaşım türlerini tamamlayıcı yönleri belirtilmiştir. Çalışmada bu planların uygulama aşamaları araştırılmıştır. Bunun için, Konya’da bisiklet ulaşımının tarihsel gelişimi incelenmiş; ulaşım planlarında bisiklet kullanımı için getirilen önerilerin geçen zaman içerisinde uygulanan ve uygulanmayan bölümlerinin kendileri ve bunların nedenleri araştırılmış; planlanan ile gerçekleşen durum arasındaki farklar ortaya konmuştur. Gerek yerel gerek merkezi yönetim birimlerinin bisiklet ulaşımı için gerekli adımları atması ve kent halkının alışkanlıklarında oluşturulabilecek bir bisiklet kültürü ile bisiklet ulaşımının Türkiye’de de cazip hale geleceği değerlendirilmiştir.
Amaç: Bu çalışmanın amacı; diz osteoartriti (OA) olan hastalarda farklı fizik tedavi kombinasyonlarına ilave edilen bisiklet egzersizlerinin; ağrı, fonksiyonel durum ve yaşam kalitesine katkısının olup olmadığını araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: 80 diz OA’li hasta rastgele yöntemle dört gruba ayrılarak; 1. gruba sıcak paket + transkutanöz elektriksel sinir stimülasyonu (TENS) + ultrason, 2. gruba sıcak paket + TENS + kesikli kısa dalga diatermi (KDD), 3. gruba sıcak paket + TENS + ultrason + bisiklet egzersizi, 4. gruba ise sıcak paket + TENS + kesikli KDD + bisiklet egzersizi uygulandı. Tedavi programı 3 hafta süreyle uygulandı. Hastalar; ağrı, 50 adım yürüme süresi ve eklem hareket açıklığı ile değerlendirildiler. Bulgular: Tedavi bitiminde grupların hepsinde istatistiksel olarak anlamlı düzelme görüldü. Bisiklet egzersizlerinin uygulandığı 3. ve 4. grupta ağrı ve 50 adım yürüme süresi istatistiksel olarak anlamlı düzeyde diğer gruplardan daha iyiydi. Sonuç: Bisiklet egzersizleri ile birlikte uygulanan fizik tedavi kombinasyonlarının tek başına uygulanan fizik tedavi kombinasyonlarından daha etkili olduğu sonucuna varıldı.
Bir bisiklet fabrikasının aynı bölümünde çalışan 3 işçide arka arkaya meslek astımı (MA) saptanmasının ardından, bu fabrikadaki MA sıklığını ve MA gelişimi ile ilgili risk faktörlerini araştırmayı amaçladık. Kırk bir kaynakçı, 23 boyacı ve 46 kontrol grubu (ofis çalışanları) olmak üzere toplam 110 olgu çalışmaya dahil edildi. Olgulara Türk Toraks Derneği Mesleki ve Çevresel Hastalıklar Değerlendirme Anketi ve gereğinde fizik muayene, akciğer grafisi ve solunum fonksiyon testleri uygulandı. Kaynakçı ve boyacılarda pik ekspiratuar akım (PEF) takibi yapıldı. Meslek ile ilişkili semptomları ve ≥ %20 PEF değişkenliği olan olguların MA olduğu kabul edildi. İstatistiksel anlama ulaşmamakla beraber whezing boyacı ve kaynakçılarda kontrol grubundan daha sıktı. Dispne, öksürük ve balgam çıkartma da kaynakçı ve boyacılarda kontrollere göre daha fazlaydı (p< 0.05). Dokuz (%22) kaynakçı ve 4 (%18) boyacı MA tanısı aldı. MA tanısı alan kaynakçı ve boyacıların çalışma süresi (sırasıyla 72 ve 156 ay), MA tanısı almayan kaynakçı ve boyacılardan daha fazlaydı (sırasıyla 45, 76 ay), ancak istatistiksel olarak anlamlı değildi. Sonuçlarımıza göre, kaynak ve boya bölümlerinde çalışmanın solunumsal semptomlara ve MA gelişimine yol açabileceğini düşünmekteyiz.
Bu yazıda, pelvis kırığı, karaciğer laserasyonu ve çıkan kolon yaralanmasını içeren çoklu organ yaralanmasının eşlik ettiği yüksek enerji tipi travmatik karın duvarı fıtığı (TKDF) olgusu sunuldu. Travmanın nedeni, yaklaşık 8 metre yüksekten toprak zemin üzerine düşme idi. Düz zemine düşme esnasında karna etki eden kuvvetler farklı olduğundan, hasar mekanizması düşük enerjili bisiklet ya da motorsiklet gidonunun neden olduğu herniden veya yüksek enerji tipi diğer TKDF?den farklı olabilir. Literatürde yüksek enerji tipi TKDF raporları kısıtlı sayıda olup, hepsi de açılı veya kıvrımlı yüzey üzerine düşme hakkındadır. Bildiğimiz kadarıyla bu yayın, düz yüzey üzerine düşme sonucu oluşan TKDF konusunda tektir. Tanı ve tedavi özetlenmiş, literatür gözden geçirilmiş ve hasar mekanizması tartışılmıştır.

/ 13
11 / 13