225 sonuç

Tümünü Listeye Ekle
Objective: This paper aims to adapt Gudjonsson suggestibility scale-2 (GSS-2) which is an objective measurement for measuring individuals susceptibility to interrogative suggestibility into Turkish. Methods: GSS-2 scale translated into Turkish and then backtranslated. Then form is applied to 175 participant whose age ranged from 19 to 36. GSS-2 applied to participants by the researchers. In GSS-2 a story regarding to bicycle accident read to the participants. GSS-2 include immediate recall and delayed recall which is after 45 minutes and formal questioning part which include suggestible questions and negative feedback part. Participants answer the questions about the story they heard during the study. Participants also filled the dissociative experiences scale, submissive act scale, and cognitive failure questionnaire for construct validity. Statistical analysis were performed using SPSS 21 and Lisrel 8.80. Results: Results of the descriptive analysis showed that the mean score for accurate information recalled and confabulation after immediate recall is 14.99 and 3.23 respectively. For the delay recalled mean score for the accurate information is found 14.42 and 4.03 for confabulation after delayed recalled. For suggestibility scores mean scores are found to be 5.25 for yield 1 score; 6.66 for yield 2 score; 4.1 for shift score and the mean score for the total suggestibility is 9.35. The cronbach alpha values of the subscales of the scale were calculated 0.713 for yield 1, 0.812 for yield 2, 0.600 for shift score. Confirmatory factor analysis failed that yield 1 factor found to be unidimensional in accordance with the original, however, shift factor did not show unidimensional properties, that some questions did not fit the factor structure.. There was no significant relationship between GSS-2 scores and the other scales determined for construct validity. Conclusion: The results are discussed in comparison with GSS-2 adaptations in different languages. The study results suggest that culture and language factors may be effective in witness memory and suggestibility. There is need for further studies regarding to Turkish form of GSS-2.
Amaç: Maksimal laktat dengesi (MLD), şiddetli egzersiz ala- nının alt sınırını belirleyebilmenin geçerli ve güvenilir bir yöntemidir. Diğer yandan, yakın zamanda ortaya atılan bir teknik, şiddetli egzersiz alanının üst s ınırını belirlemede popüler olmu ştur (the highest inten- sity; IHIGH). Ancak bu yeni tekniğin altında yatan teorik temele dayalı olarak, MLD’yi sorgulayan bir çal ışma yapılmamıştır. Bu çalışmanın amacı, IHIGH belirlemede kullanılan bu yöntemin alt sınıra uygulanması sonucunda elde edilecek egzersiz şiddetinin MLD’yi hangi düzeyde karşılayacağının araştırılmasıydı. Gereç ve Yöntemler: Çalışma, iyi antrene 10 bisiklet sporcusuyla yapıldı. Katılımcılar, tüketici kademeli egzersizlerden sonra bireysel I HIGH düzeylerinin belirlenmesi için bir dizi sabit yüklü tüketici egzersize tabi tutuldu. Bireysel IHIGH düzeyleri, hâlen zirve oksijen kullanımı veren (⩒O2pik) en yüksek egzersiz şiddeti olarak kabul edildi. MLD, farklı egzersiz şiddetlerinde yapılan 30 dk’lık submaksimal egzersizlerin 30 ve 10. dk kan laktat ı farklarının 1 mmol·L-1’den az olabildiği en yüksek egzersiz şiddeti dikkate alınarak belirlendi. Değişkenler arasındaki farklılıklar, eşleştirilmiş örneklem t- test ile de ğerlendirildi. Etki büyüklü ğü (EB) Cohen d’ye göre analiz edildi. Bulgular: Beklendiği gibi MLD ve IHIGH egzersiz şiddetine ait ortalama ⩒O2 farkları anlamlıydı (55,2±4,50’ye k ıyasla 61,2±5,06 mL∙dk-1∙kg-1; p=0,000; EB=2,17). Ancak MLD %5 aşıldığında yapılan bir egzersize ait ortalama ⩒O2 değerleri, IHIGH’ı belirlemede kullanılan yöntemle elde edilen ⩒O2pik’e ula şamadı (56,3±3,42’ye k ıyasla 60,6±5,02 mL·dk-1·kg-1; p=0,002; EB=1,50). Sonuç: Elde edilen bul- gulara göre I HIGH’ı belirlemede kullanılan prosedürün ve şiddetli eg- zersiz alanı için hesaplanan ⩒O2pik’in aynı alanın alt sınırı için geçerli olmadığı ortaya koyuldu.
This paper presents the integration of connected micromobility infrastructure into the existing public transport system. The integration purpose is to help organize the public space in the urban environment, lower operation costs for micromobility operators, and create a better Mobility-as-a-Service (MaaS) experience for citizens with the connected and universal micromobility charging infrastructure solution. Our goal is to efficiently consolidate electric-powered shared micromobility vehicles such as e-scooters and e-bikes into hubs to manage their charging and maintenance operations efficiently. Therefore, determining the locations of these e-hubs and the required charging infrastructure is paramount for satisfying the commuters' needs. We address this problem using an optimization approach and develop a model for siting and sizing micromobility e-hubs within an urban context. We formulate the problem as a mixed-integer linear programming (MILP) and develop a Variable Neighbourhood Search (VNS) metaheuristic algorithm to solve the problem. The evaluation of the performance of the solution methodology is applied using real data from Ankara Metropolitan Municipality (AMM).
Kent içi ulaşım ve erişilebilirlik fiziksel, çevresel, ekonomik ve sosyal yönleri olan çok boyutlu bir olgudur. 19. yüzyılın sonundan itibaren nüfusu artan yerleşimlerde yayılma alanının genişlemesiyle, motorlu taşıtlar kentsel ulaşımda en yaygın ulaşım aracı haline gelmiştir. Fakat uzun vadeli, sürdürülebilir ulaşım politikaları için motorlu araç kullanımının ve ulaşım maliyetlerinin azaltılması, çevre dostu ulaşım türlerinin gereksinimi bisiklet gibi alternatif ulaşım modellerini ortaya çıkartmaktadır. Bu kapsamda Elazığ kenti, bisikletin kentsel ulaşımda çevreci ve az maliyetli bir ulaşım türü olarak yaygınlaştırılmasında çalışma alanı olarak seçilmiştir. Çalışmanın temel amacı, günden güne kentsel yayılımın genişlediği ve motorlu taşıt akslarının yoğunlaştığı orta ölçekli bir kent olan Elazığ’da, kent içi ulaşımda motorlu taşıt kullanımını azaltacak, kentin büyük bölümünde motorsuz ulaşımı destekleyecek bisiklet ağının oluşturulmasıdır. Kente dair topografya haritası, yerleşim planı, nüfus verileri, kent içi yolculuk mesafeleri, trafik ve ulaşım verileri çalışmanın temel materyalleridir. Çalışma bulgularında kentin hem eğim düzeyinin düz bir topografya ortaya çıkarması hem de eğitim, sağlık, ticaret ve konut alanlarının büyük bölümünün düz alanlarda belirli akslar üzerinde yerleşim göstermesinin bisiklet kullanımı için önemli bir altlık oluşturduğu görülmüştür. Doğu batı aksında ağırlıklı olarak doğrusal bir yayılım gösteren kentte, kentin doğu ve batı ucu arasında kesintisiz ulaşım sağlayan bir bisiklet ağı önerisi oluşturulmuştur. Oluşturulan ağ içerisinde trafik hacmine, trafik hızına ve mevcut fiziksel dokuya göre bisiklet yol türleri; paylaşımlı yol, bisiklet şeritleri veya ayrılmış yollar olarak belirlenmiştir. Çalışmanın sonucunda, sosyal ve fiziksel altyapısının uygunluğu ile kent içinde bisikletli ulaşımın arttırılabileceği ve diğer ulaşım sistemlerine entegre edilebileceği görülmüştür.
Amaç: Isınma, tüm spor aktivitelerinde önemli bir etkendir ve uygulanış şekline göre performansı olumlu veya olumsuz yönde etkilemektedir. Son yıllarda özellikle sportif performansta solunum kası ısınma egzersizleri ile ilgili araştırmalar çoğalmıştır. Bu düşünceler ile yapılan çalışmada farklı solunum kası ısınma egzersizlerinin maksimal oksijen tüketimi (maksVO2) ve akciğer fonksiyonları üzerine olan akut etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 18-25 yaşları arasında 23 gönüllü faal erkek hakem katılmıştır. Katılımcılara farklı günlerde olmak üzere aletli solunum kası ısınması, diyafragmatik solunum kası ısınması ve plasebo olmak üzere üç farklı solunum kası ısınması yaptırılmış ve Astrand Bisiklet Ergometre Testi ile maksVO2 değerleri, spirometre ile solunum parametreleri belirlenmiştir. Verilerin normallik dağılımı Shapiro Wilk testi ile belirlenmiş, uygulamalar arası farkın hangi uygulamadan kaynaklandığının belirlenmesinde Kruskal Wallis H testi kullanılmıştır. Bulgular: Solunum parametreleri ve maksVO2 düzeyinin aletli solunum kası ısınmasında, plasebo ve diyafragmatik solunum kası ısınmasına göre istatiksel olarak anlamlı şekilde yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0,05). Sonuç: Akut olarak uygulatılan farklı solunum kası ısınmalarının solunum parametrelerinde ve maksVO2 düzeylerinde artış meydana getirdiği, bu artışın ise aletli solunum kası ısınmasında daha yüksek olduğu görülmüştür. Sportif performansın iyileştirilmesi için antrenmanlar öncesi bu ısınma türlerinin uygulatılmasının faydalı olacağı düşünülmektedir.
Purpose: The present study aimed to analyze the relationship between aerobic exercise and life quality in fibromyalgia patients. Materials and Methods: The study included patients who were followed up at the Physical Medicine and Rehabilitation outpatient clinic of Zonguldak Bülent Ecevit University Faculty of Medicine and were diagnosed with Fibromyalgia Syndrome (FS) according to the criteria of the American Society of Rheumatology. The quality of life and functional levels of the patients included in the study were evaluated with the short form-36, which they filled out before and after the treatment. Results: The mean age of the 22 female patients included in the study was 48.09±7.42(33-64) years, and the follow-up period was 35.50±22.26 (9-84) months. Six of the patients were included in the treadmill and 16 of them were included in the bicycle exercise program. The duration of the exercise program of the patients varied between 7 and 24. Post-treatment SF-36 Scale's physical functioning, limitation in physical role, limitation in emotional role, vitality, mental health, bodily pain and general health scores were statistically significant. There was no statistically significant improvement in social functioning. Conclusion: According to the outcomes of this study; aerobic exercises should be born in mind to elevate life quality in treatment and follow-up of the FS patients.
Amaç: Bu çalışmanın amacı, akut pankreatit (AP) tanısı ile izlenen çocukların etiyolojik, klinik ve laboratuvar özelliklerinin geriye dönük irdelenmesidir. Gereç ve Yöntemler: Ünitemizde, 2005-2021 yılları arasında AP nedeniyle takip edilen <19 yaş çocuklar çalışmaya dâhil edildi. Uluslararası Pediatrik Pankreatit Çalışma Grubu tarafından belirlenmiş olan 3 kriterden en az 2 tanesine sahip olgular, AP olarak kabul edildi. Hastaların demografik, etiyolojik, klinik, tedavi, seyir ve komplikasyon yönünden özellikleri, dosyalarından geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Çalışma kriterlerine uyan 22’si (%47,8) kız, toplam 46 hasta çalışmaya dâhil edildi. Hastaların yaş ortalaması 10,08±4,90 yıl idi. En sık şikâyet karın ağrısıydı (%80,44). Diğer şikâyetlerin %30,44’ü bulantı kusma, %15,2’si ateş, %6,5’i sarılıktı. Hastaların önemli bir bölümünde (%36,9), herhangi bir etiyolojik neden bulunamadı (idiyopatik). Pankreatobiliyer (%23,9), travma (%19,6), enfeksiyöz (%8,7), sistemik hastalık (diyabetik ketoasidoz ve hemolitik üremik sendrom) ve ilaç (valproik asit) kullanım öyküsü diğer nedenlerdi. Travma hastalarının %50’sinde neden, bisiklet gidonunun çarpmasıydı. Hastanede kalış süresi >7 gün olan grupta lökosit değeri daha yüksek, kalsiyum ve albumin daha düşük, enteral beslenmeye başlama zamanı daha uzundu. Transaminaz değerleri, biliyer etiyolojisi olmayan grupta yüksek; gama glutamil transferaz ve bilirubin değerleri ise biliyer etiyolojisi olan grupta yüksekti. Sonuç: Gelişen görüntüleme yöntemleri ile son yıllarda tanı konma sıklığı artan AP, en fazla karın ağrısı ve kusma yakınması olan hastalarda ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Lökositoz, hipoalbuminemi ve hipokalsemi kötü prognostik faktörlerdir. Enteral beslenmeye erken başlanması, hastanede kalış süresini ve komplikasyonları azaltacaktır.
Mikromobilite olarak sınıflandırılan paylaşımlı bisiklet ve scooter sistemleri, son yıllarda, alternatif bir kent içi ulaşım sistemi olarak gündeme gelmiştir. E-scooter sistemi, sağladığı esneklik ve kolay kullanımı sebebiyle kısa sürede dünyada oldukça fazla kullanılan bir ulaşım türü olarak karşımıza çıkmaktadır.Dünya literatüründeki e-scooter kullanımı; demografi, yolculuk süresi, yolculuk mesafesi, yolculuk amacı, güvenlik sorunları, çevresel etkileri, yasal düzenleme ve uygulamaları başlıkları altında incelenmiştir. Kullanıcı yaş aralığının 16-60 yaş aralığında dağılım gösterdiği, genelde kısa mesafeli (~2km) ve kısa süreli (
Son yıllarda kişisel sağlık, enerji, çevre ve ekonomi açısından sağladığı faydalardan dolayı kent içi ulaşımda bisikletin kullanım oranının arttırılması gündeme gelmiştir. Bisiklet kullanım oranının artmasında önemli olan faktör kentlerde bisiklet yollarının yapılmasıdır. Bisiklet yolları bisiklet kullanıcılarının talebi dikkate alınarak tasarlanmalıdır. Bisiklet kullanıcılarının yoğun olarak kullandıkları güzergahların belirlenmesi bisiklet yolunun verimliliği açısından önemlidir. Çalışma kapsamında bisiklet kullanıcılarının coğrafi konum verilerini kullanarak en uygun bisiklet yolu güzergahı belirlenmesi amaçlamaktadır. Çalışma alanı olarak Erzincan ili seçilmiştir. Çalışma kapsamında bisiklet kullanıcılarının mobil uygulama olarak telefonlarına yüklenen GPS takip programı aracılığıyla coğrafi veri elde edilmiştir. Bu veriler kullanılarak, bisiklet kullanıcılarının günlük seyahatlerinde başlangıç ve varış noktaları arasındaki kullandıkları güzergahlar belirlenmiştir. Elde edilen verilerle mekânsal analiz yapılarak bisiklet kullanıcılarının yoğun olarak kullandığı güzergahlar belirlenmiştir. Çalışma sonucunda Erzincan ili için bisiklet yolu güzergâh önerileri belirlenmiştir.
Bisiklet turizmi uygulaması olarak, tamamı bir bisiklet turunu kapsayan ve/veya destinasyona ulaşırken temel aracın bisiklet olduğu turizm etkinlikleri, bağımsız bisiklet turizmi olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışmada Türkiye örneğinde bağımsız bisiklet turistlerinin profilini ortaya koymak üzere tanımlayıcı bir çalışma desenlenmiştir. Turistik amaçlarla tur etkinlikleri yapan 460 katılımcıdan çevrimiçi anket yoluyla toplanan veriler, kümeleme analizi, ANOVA ve ki-kare analizlerine tabi tutulmuştur. İncelemeler sonucunda tur tercihlerine göre bağımsız bisiklet turistlerinin sakin turcular, uzun yol turcuları, konfor arayan turcular ve sosyal turcular olmak üzere dört gruba ayrıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Demografik değişkenler içinde yaş ve medeni durum gruplar arası farklılığı açıklarken, cinsiyet, çalışma ve eğitim durumu bakımından gruplar arası anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır. Çalışma sonucunda bisiklet turizmi alanında hizmet üretecek turizm uygulayıcıları ve bisiklet turizminin gelişmesini sağlayacak politikalar geliştirecek karar vericiler için öneriler sunulmuştur.
Yeni toplumsal hareketlerin medyadaki temsiline odaklanan bu çalışma‘’Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’’ eyleminin ana akım ve alternatif medyadaki temsil biçimlerinin ortaya koyulmasını amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda çalışmanın kuramsal bölümünde; sosyolojik bir kavram olan toplumsal hareketler, yeni toplumsal hareketler ve feminizm ile toplumsal hareketlerin medyada temsili konuları kavramsal olarak incelenmiştir. Çalışmanın uygulama bölümünde ise son dönemde feminist yeni toplumsal hareketlere örnek teşkil eden ‘’Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’’ ile ilgili haber portallarında yayınlanmış içerikler haber analizi yöntemleri ile çözümlenmiştir. Bu çalışmanın örneklemini Cumhuriyet, Hürriyet, Yeni Şafak, Sözcü ve Sabah gazeteleri ile Bianet.org haber sitesinin internet portalları oluşturmaktadır. Çalışma kapsamında, 2013-2020 yılları arasında yayınlan haberler içerik ve söylem analizi ile incelenmiştir. Bu haber portallarında yayınlanan 127 haber içerik çözümlemesi, nitel verilere ulaşmak için ise Teun A. Van Dijk’ın eleştirel söylem analizi yöntemi ile derinlikli olarak analiz edilmiştir. Söylem analizi makroda ‘’başlık’’, ‘’alt başlık’’, ‘’haber girişi’’, ‘’ana olay ve sunuş biçimi’’ ve ‘’ardalan bilgisi’’; mikroda ise ‘’kelime seçimi’’ ve ‘’haber retoriği’’ kapsamaktadır.Çalışmanın içerik ve söylem analizi çözümlemesinde ana akım medyanın kadın odaklı toplumsal hareketleri haberleştirme konusunda taraflı davrandığı sonucuna ulaşılmıştır. Politik söyleme dayanmayan ‘’Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’’ hareketi magazinsel unsurlarla ön plana çıkartılarak tüm haber metinlerinde olumlu nitelikte aktarılmıştır.
Giderek artan sayıda kanıt, günümüzde bisikletin eğlence, rekreasyon ve turizm için kullanımıyla dünya çapında yeniden canlandığını göstermektedir. Bisiklet turizminin ekonomik, sosyal ve çevresel değerleri, destinasyon planlamacılarını ve politika yapıcılarını bisikletle ilgili altyapıyı finanse etmeye, planlamaya, geliştirmeye ve bisiklet turistlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için bir dizi hizmetin geliştirilmesini teşvik etmeye yönlendirmiştir. Türkiye’de bisiklet turizmini geliştirmek için son zamanlarda bisiklet dostu konaklama tesisi uygulaması yürürlüğe konmuştur. Bu çalışmanın amacı, bisiklet dostu konaklama tesisi uygulamasının olası avantajları ile uygulamaya yönelik geliştirilmesi gereken hususları ortaya koymaktır. Veriler Konya ilinde bulunan bir adet bisiklet dostu konaklama tesisinden görüşme ve gözlem tekniğiyle toplanmıştır. Verilerin analizi maksadıyla betimsel analiz kullanılmıştır. Bulgular, bisiklet dostu konaklama tesisi uygulamasının tesislere birçok açıdan avantaj sağladığını ve uygulamanın tekrar gözden geçirilerek gerçekçi bir zemine oturtulması gerektiğini göstermektedir. Bu çalışma, literatürde bisiklet dostu konaklama tesislerini inceleyen ilk çalışmalardan birisi olarak değerlendirilebilir. Bu açıdan turizm literatürüne önemli katkılar sunmaktadır.
İdealkent ( Sosyal - Fen )
Yıl: 2022 Cilt: 13 Sayı: 36 Sayfa: 913 - 918
Bu çalışmada, ulaşımın önemli bir boyutu olan mikromobilite kavramının güncel etkiler göz önünde bulundurularak, Türkiye perspektifinde teorik bir değerlendirmesi yapılmıştır. Amaç mikromobilite kavramına ilişkin şehircilik açısından yeni teorilerin geliştirilme ve değerlendirilmesi, mevcut mikromobilite yaklaşımlarının incelenmesiyle, Türkiye’de mikromobiliteye ilişkin ne tür düzenlemelerin yapılabileceği konusunda öneriler geliştirmektir. Dolayısıyla, daha önce mikromobilite konusunda yapılmış çalışmaların irdelenmesi ve COVID- 19 Pandemisi döneminde mikromobilitenin kentsel ulaşım üzerine olan etkisinin, sayısal sonuçlarının değerlendirmesi yapılmıştır. COVID-19 Pandemisi kaynaklı olarak kentsel ulaşımda, özel taşıt kullanımında artışın gözlendiği durum, trafik sıkışıklığı ve çevresel kirliliklerde de ciddi düzeyde artışa neden olmuştur. Bu durum dünya kentleri için büyük sorunlar oluşturmuştur. Çalışma kapsamında yapılan incelemelerde 20 ülkenin 15’inde özel taşıt kullanım oranının arttığı, 17’sinde yaya kullanımının arttığı görülmektedir. Sadece 8 ülkede toplu taşıma kullanımında artış olduğu görülmektedir. Plan hiyerarşisi açısından her bir ölçekte konunun gündeme gelmiş ve çalışılmış olması, önemli bir adım olarak değerlendirildiğinde mikromobilite açısından Türkiye’de %80’lik bir yönetsel düzeyin varlığından bahsedilebilir. Türkiye'de mikromobilite konusunda bisiklet, scooter ve diğer türler (unicycle, kaykay vb.) konusunda taşıtlar gruplandığında, yasal ve yönetsel çerçevenin %66’lık bir düzeyde olduğu görülmektedir. Türkiye’de kentlerin %24,7’sinde elektrikli scooter işletiminin varlığının olması bize mevcut durumda olumlu gelişmelerin olduğunu göstermektedir.
Ekonomik, sosyal ve çevresel alanlarda etkileri olan ulaşım sektörü, yaşamsal ihtiyaçların karşılanması bağlamında oldukça önemlidir. Ulaşım sektörü aynı zamanda kentsel alan kullanımının önemli bir bölümünü oluşturmakta ve kent formunu ve yayılımını belirlemektedir. Ulaşım sektörünün etkileri arasında hava ve gürültü kirliliği ve iklim değişikliği başta gelirken, ulaşımın kentsel dirençliliği de etkilediği görülmektedir. Ulaşım altyapısının niteliği özellikle kentler için kritik önemdedir ve iklim değişikliği ile ilişkili risk ve afetler ve aşırı hava olaylarının kentlerdeki boyutlarının artmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla ulaşım sektörü ve iklim değişikliği arasındaki çift yönlü ilişki önemle ele alınmalıdır. Bu doğrultuda bu çalışmanın amacı, ulaşım sektörünün iklim değişikliğine etkisinin ve iklim değişikliğinin sonuçlarından etkilenebilirliğinin ve yeşil ulaşım türlerinin kentlerde kullanımının kentsel dirençliliğe katkısının değerlendirilmesidir. Çalışmada kent içi ulaşımda yaya, bisiklet ve toplu taşıma kullanımının desteklenerek, araç bağımlılığını azaltan yeşil ulaşım seçeneklerinin geliştirilmesinin ve alternatif yakıtlı ve elektrikli araçların yaygınlaştırılmasının sera gazı emisyonlarının, taşıt kaynaklı diğer kirleticilerin ve sorunların azaltılmasında etkili olduğu sonucu elde edilmiştir. Kentsel ulaşım planlamasında ve tasarımında yeni iklim normallerine duyarlı bir biçimde kentsel dirençliliği artıran ve kompakt kent gelişimine imkân veren yaklaşımların önümüzdeki süreçte daha önemli hale geleceği elde edilen bir diğer önemli sonuçtur.
Bisiklete binme tüm dünyada popüler hale gelmiş olan egzersizlerden biridir. Bu çalışmada profesyonel bir destek almayan amatör bisikletçilerde boyun ağrısı için risk faktörlerini değerlendirmeyi amaçladık. Bisiklet gruplarının internet üzerindeki sosyal ağlarında bireylerin demografik özelliklerini, bisiklet kullanım özelliklerini, bisiklete binme alışkanlıklarını, Bournemouth Boyun Anketini (BBA), dinlenme ve bisiklet kullanımı esnasındaki boyun ağrısı şiddetini sorgulayan yapılandırılmış bir anket paylaşıldı. Veriler toplandı ve analiz edildi. Yirmi yedi (%25,7) kişi kriterleri karşılamaması nedeni ile çalışma dışı bırakıldı. Yetmiş sekiz bisiklet kullanıcısının analiz sonuçlarında, haftada 10 saatten fazla bisiklet süren bireylerin ortalama BBA değerinin 1-5 ve 5-10 saat bisiklet süren bisikletçilere gore anlamlı derecede düşük olduğu gözlendi (p<0,001). Multivariate lojistik regresyon analizinde ise dağ bisikleti kullanımının (OR=0,147; p=0,033) ve 10-20 saat arasında (OR=0,022; p=0,005) bisiklet kullanım süresinin boyun ağrısı açısından en düşük riske sahip olduğu tespit edildi. Kişiye özel bisiklet ayarlamalarının (bike-fit) boyun ağrısına etkisinin olmadığı gözlemlendi (p=0,5). Çalışmamızın sonuçlarına gore amatör bisikletçilerde boyun ağrısını önlemek için haftalık kullanım süresinin 10-20 saat arasında tutularak düzensiz, az veya aşırı kullanımdan kaçınması ve boyun ağrısı olan bireylerin dağ bisikletine yönelmesi önerilebilir.
Yeni bir solunumsal eşik türü olarak ortaya atılan respirasyon eşiği (RE) kademeli bir rampa testinde dakika ventilasyonu bölü ekspirasyon sonu CO 2 kısmi basıncı (V E /P ET CO 2 ) değerindeki zamana bağlı değişimlerin analizine dayanır. Ancak RE tekniğinin yaygın olarak kullanılan önemli bir eşik belirleme yöntemi olan kritik gücü (KG) hangi düzeyde işaret edebildiğine odaklanan bir araştırma bulgusu rapor edilmemiştir. Bu çalışma nın amacı, RE tekniği kullanılarak elde edilen egzersiz şiddetinin, KG’yi hangi düzeyde karşılayabildiğini araştırmaktır. Çalışmaya iyi antrene on erkek bisiklet sporcusu katılmıştır. Sporcuların gaz değişim eşiği (GDE), solunumsal kompanzasyon noktası (SK N) ve RE düzeyleri kademeli rampa testleriyle belirlenmiştir. Bu testlerde GDE ve SKN düzeyleri, Innocor sistemi yoluyla VCO 2 VO 2 ve V E VCO 2 ilişkilerinde saptanan kırılmalar tespit edilerek değerlendirilmiştir. RE düzeyi SegReg paket programı kullanılarak V E /P ET CO 2 zaman ilişkisindeki en güçlü kırılma noktası tespit edilerek bulunmuştur. Sonrasında KG’yi hesaplamak için farklı günlerde sabit iş oranlarında testler uygulanmıştır. Tüm eşik göstergelerinin birbirleriyle ilişkilerinin sınanması için geçerlik a nalizleri yapılmıştır. Bulgular, RE (328±35,5 W; 4,23±0,39 L·dk −1 ) ile SKN (324±34,3 W; 4,21±0,45 L·dk −1 ) güç çıktıları ve her birine ait VO 2 yanıtları arasında yüksek bir ilişki ve uyum olduğunu göstermiştir (p>0,05; t= 1,19; r>0,96; % tahmini standart ha ta <5). Ancak hem RE hem de SKN güç çıktıları KG'den (298±32 W) yaklaşık %10 daha yüksek bulunmuştur (p<0,001). Çalışmamız, iyi antrene bisikletçilerde V E /P ET CO 2 zaman ilişkisinde oluşan en güçlü kırılmanın çok büyük bir başarı ile SKN’yi gösterdiğini, fak at KG’yi doğrudan belirlemede başarısız olduğunu ortaya koymuştur.
Son yüzyılda hızla artan nüfus ile birlikte kentlerin büyümesi, artan araç sayısı ulaĢımda trafik problemini ortaya çıkartmıĢtır. Trafik sorununun ortadan kalkması için birçok çözüm yolu bulunmaktadır. Bu çözüm yollarından biri de çevreci bir ulaĢım aracı olan bisiklet kullanımıdır. Bu çalıĢmada egzoz gazlarının azaltılması için bisiklet kullanım oranının artırılması amacıyla yola çıkan bir farkındalık hareketi olan “Süslü Kadınlar Bisiklet Turu” etkinliği incelenmiĢtir. Bu farkındalık hareketi çevreci bir amaçla yola çıksa da ikinci bir amaca daha hizmet etmektedir: toplumda kadını görünür kılmak. AraĢtırmada odak grup görüĢme tekniği uygulanmıĢ, “Süslü Kadınlar Bisiklet Turu” farkındalık hareketine katılan farklı yaĢ, meslek ve Ģehirlerdeki 12 kadın ile görüĢülmüĢtür. GörüĢmede daha önceden hazırlanan 7 soru gruba yöneltilmiĢ ve cevaplar not alınarak, analiz edilmiĢtir. Ġzmir‟de “Otomobilsiz Kentler Günü‟nde baĢlayan farkındalık hareketi önce tüm Türkiye‟ye, ardından da Dünya‟ya yayılarak amacına ulaĢmaya devam etmektedir. Bu hareket kadınların toplumda daha görünür hale gelmesine, bisiklet kullanım oranlarında artıĢa, bisiklet yollarının düzenlenmesi ve yapılmasına hız verilmesine yol açmıĢtır. Yapılacak olan yollar, verilecek olan eğitim ile birlikte hava kirliliğine yol açan araçlar yerine temiz, çevreci ulaĢım araçlarının kullanılması sürdürülebilir bir gelecek için önem arz etmektedir.
Üniversite yerleşkeleri ulaşım ağı; eğitim-öğretim ve sosyal-kültürel faaliyetlerinin gerçekleştiği mekânsal kullanımları birbirine bağlayan yaya, bisiklet ve araçların kullanımına imkân veren fiziksel yapılardır. Çalışmada Fırat Üniversitesi Yerleşkesi yaya öncelikli ulaşım ağının planlama ve tasarım kriterleri belirlenerek görselliği, işlevselliği ve yeterliliği değerlendirilmiştir. Değerlendirilen planlama ve tasarım kriterleri; güvenlik, erişilebilirlik, trafik-yönlendirme levhaları, yavaş trafik hızı, hız kesici, otopark, kaldırım, bisiklet yolu, otobüs durağı, yaya geçidi, drenaj, zemin döşemesi, donatı elamanları, aydınlatma, sanatsal öğeler, gölgeleme, bitkisel eleman, eğim, bakım ve temizliktir. Yapılan değerlendirme sonucunda, yerleşke ulaşım ağının bazı kriterler açısından yaya öncelikli olmadığı saptanmıştır. Tespit edilen olumsuzluklar ile ilgili iyileştirme çalışmalarının gerektiği sonucuna varılmış ve bazı çözüm önerileri sunulmuştur.
Artan dünya nüfusu ile birlikte su ihtiyacı, temini ve yönetimi çok önemli bir konu haline gelmiştir. Özellikle iklim değişikliği nedeniyle şiddetli yağışlar, sel vb. durumlarda suyun yer altı sularına kolay ve hızlı bir şekilde ulaştırılması gerekir. Kentin yeşil altyapı sistemlerini güçlendiren sürdürülebilir yağış suyu yönetimi uygulamalarından birisi geçirimli betondur. Otopark, bisiklet yolları, yürüyüş yolları vb. peyzaj yapılarında geçirimli beton kullanılarak su etkin bir şekilde yeraltına iletilebilir. Geçirimli betonda su geçirgenliğini sağlamak için özellikle karışımdaki su/çimento oranı ve agrega miktarının uygun oranlarda olması önemlidir. Geçirimli beton, az miktarda kum ve çok miktarda iri agregadan oluşur. Geçirimli betonun hazırlanmasında farklı tipte çimentolar kullanılabilir. Sunulan çalışmada, CEM V/A 32.5 R, CEM I 42.5 R ve CEM I 52.5 R çimentoları kullanılarak hazırlanan geçirimli betonun mekanik özellikleri incelenmiş ve kentsel peyzajlarda kullanımı araştırılmıştır. Beton karışımlarından alınan küp ve prizma örneklerinden beton basınç dayanımı ve eğilme dayanımı değerleri elde edilmiştir. Ayrıca, polipropilen lif içeren geçirimli beton hazırlanmış ve dayanım değerleri belirlenmiştir. Bu araştırma çalışmasından elde edilen sonuçlar, geçirimli betonun otopark, bisiklet yolları ve yürüyüş yolları gibi kentsel peyzajlarda uygulanabileceğini göstermiştir.

/ 12
2 / 12