1.297 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
The primary aim of this study is to review the transformation of occupational health and safety (OHS) practices in the digital age, particularly in light of the onset of Industry 4.0. The study seeks to understand the emergence of OHS 4.0 methodologies and their implications for enhancing performance, reducing risks, and addressing workplace challenges. The overarching objective is to explore the innovations in the OHS domain influenced by digitalization and ascertain the benefits and challenges of integrating digital methodologies into OHS practices. A comprehensive literature review was conducted, scanning multiple sources to gather insights on the innovations brought about by digitalization in the OHS domain. The study further analyzed contemporary research and application areas of new technologies in occupational health and safety. Findings from the study confirm that the integration of digital technologies into the OHS domain can lead to a significant reduction in workplace accidents. However, as workplaces embrace digital processes, new types of risks emerge for employees. In adapting to digitalization, there are recognized challenges in areas like privacy, security, clarity, and responsibility. Digitalization has redefined the landscape of OHS, ushering in an era of OHS 4.0. While the digital methodologies offer significant advantages in reducing workplace accidents and enhancing performance, they also present new risks and challenges. As the workplace undergoes rapid changes due to technological advancements, there's a pressing need to develop OHS approaches that align with the demands of the modern age, ensuring that health and safety remain paramount amidst uncertainties in applicability.
Dijital çağın gelişimiyle birlikte internet, sosyal medya ağları ve diğer dijital araçlar siyasal iletişimi, katılım süreçlerini ve etkileşimi kökten değiştirmiştir. Bu kapsamda dijital siyaset, siyasi aktörlerin ve vatandaşların dijital teknolojileri kullanarak siyasi amaçlara ulaşmalarını ve siyasi süreçlere katılmalarını içermektedir. Dijital teknolo- jiler siyasi bilinci artırmaya, kamuoyu oluşturmaya, siyasi kampanyaları etkileşimli hale getirmeye ve siyasi katılımı artırmaya yardımcı olmaktadır. Özellikle internet ve sosyal medya ağları, siyasetçilerin yanı sıra siyasi partilerin ve sivil toplum örgüt- lerinin kitlelere ulaşmasını ve siyasi mesajlarını yaymasını kolaylaştırmaktadır. Aynı zamanda, bireylerin siyasi konulardaki fikirlerini ifade etmelerini, farklı görüşleri tar- tışmalarını, kendileri gibi düşünen kişilerle topluluk oluşturmalarını ve toplumsal de- ğişim taleplerini dile getirmelerini sağlamaktadır. Bu araştırma, YouTube’da yer alan Babala TV adlı kanaldaki Mevzular Açık Mikrofon programını, siyasetin dijitalleşmesi çerçevesinde incelemeyi ve literatüre katkı sağlamayı amaçlamaktadır. YouTube, ge- leneksel televizyon kanallarına bir alternatif konumunda çeşitli kanal ve programla- rın yer aldığı ve etkileşim sunması özelliği ile dünya çapında yaygın olarak kullanılan bir video paylaşım platformudur. Bu kapsamda, araştırmada nitel içerik analizi yön- temi kullanılmış ve toplamda 13 video ve 650 yoruma ilişkin veriler,MAXQDA yazılım programı ile kodlamaya tabi tutulmuştur. Elde edilen verilere göre, yeni bir siyaset aracı ve etkileşim imkânı sunan Mevzular Açık Mikrofon programına ilişkin YouTube kullanıcıları tarafından yapılan yorumların, genellikle programa katılan konuklar ve programla ilgili olarak olumlu olduğu sonucuna varılmaktadır. Ancak, programa ka- tılan seyircilerle ve gazetecilerle ilgili olarak çoğunlukla eleştirilerin olduğu gözlem- lenmektedir. Programla ilgili videoların etkileşim oranları ve kullanıcı yorumları göz önünde bulundurulduğunda ise, YouTube’un hem siyasi aktörler hem de vatandaşlar tarafından kabul gören bir dijital siyaset ve etkileşim aracı olmaya devam edeceği düşünülmektedir.
Siyasal iletişim aracı olarak sosyal medyada Instagram’a odaklanan bu çalışma- da, 28 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nin ikin- ci turu incelenmiştir. Çalışmada, Cumhurbaşkanı adaylarının paylaştığı 89 gön- deri ve bu gönderilere ait 8900 yorum metni, içerik çözümlemesi yöntemiyle analiz edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre Cumhurbaşkanı adayları, en çok Reels formatlı içerikler paylaşmış ve bu paylaşımlarını çoğunlukla kısa açıklama metinleriyle desteklemişlerdir. Cumhurbaşkanı adaylarının paylaşımlarında ön plana çıkan tema, “seçim”; hedef kitleyse “seçmen” olarak saptanmıştır. Cum- hurbaşkanı adaylarının paylaşımlarına yapılan yorumlarda, “hayranlık/kişisel beğeni” içerikli cevaplar verilmiş ve yorumlarda Cumhurbaşkanı adaylarının paylaşımlarına yüksek düzeyde destekleyici değerlendirmelerde bulunulmuş- tur.
İnsanlık tarihinde güç her zaman önemli bir olgu olmuş, ona sahip olan ve ona tabi olanlar arasındaki ayrım üzerinden toplumsal ilişkiler şekillenmiştir. Çeşitli dönemlerde toplumsal tabakalar ve sınıflar arasında geçirgenlik ve dönüşüm ihtimali belirmiş olsa da güce sahip olma ve güç olgusu varlığını her zaman muhafaza etmiştir. Bu doğrultuda insan üretimi olarak ortaya çıkan teknolojiler de söz konusu olgunun içerisinde meydana gelmiş, işleyiş mantığını soğurmuştur. Bu bağlamda her dönem varlığını sürdüren sömürünün izleri, dijital iletişim teknolojilerinin özgürlükçü potansiyellerinin tartışıldığı günümüz düşünsel ortamında görünürlükten uzaklaşmaktadır. Bununla birlikte insanların gündelik pratiklerinde dijital teknolojilerle etkileşimleri sonucu ortaya çıkan veriler, yaşamı kolaylaştırdığı ve insan odaklı olduğu düşünülen araçlar ve uygulamalar aracılığıyla elde edilmekte ve işlenmektedir. Peki ya bu düzenin aslında beraberinde büyük bir sömürüyü getirdiği söylenebilir mi?
Sosyal ağların son dönemlerde kullanıcı kaybetmesi yeni bir kavramın literatü- re girmesini sağlamıştır: “sosyal ağ yorgunluğu”. İlk kez Gartner Dijital Danış- manlık Şirketi tarafından 2010-2011 yıllarında yapılan pazar araştırmalarının sonunda elde edilen verilere göre dillendirilen kavram, sosyal ağ üyelerinin platform kullanımının fiziksel ve psikolojik sonuçlarından beslenerek iletişim bilimciler tarafından betimlenmiştir. Tıbbi yorgunluk kavramından yola çıkıla- rak yapılandırılan sosyal ağ yorgunluğu kavramı, nitel ve nicel araştırmaların sonuçları üzerine kurularak açıklanmıştır. Literatürde yer alan araştırmalarda kavramın tanımlama aşamasının henüz sonuçlanmadığı ve yapılacak araştır- malarla sınırlarının genişleme olasılığının yüksek olduğu vurgulanmaktadır. Sosyal ağ yorgunluğunun varlığı Türkçe literatürde henüz yer almamıştır. Bu araştırmanın amacı sosyal ağ yorgunluğunun kuramsal çerçevesini Türkçe lite- ratüre kazandırmak ve gelecekte yapılacak sosyal ağ araştırmalarında bu yeni olgunun farklı değişkenler ile incelenmesini sağlamaktır. Buradan hareketle bu çalışma, nitel araştırma desenlerinden literatür taraması ile oluşturulmuş- tur. Araştırma sonunda, sosyal ağ çalışmaları ile ilgilenen akademik camiaya bu yeni kavramın incelenmesine ağırlık verilmesi tavsiye edilmiştir.
Gülme ve alay etmenin ötekileştirme boyutu özellikle gülünen kişinin küçük düşürülmesine yol açarak karşıdaki kişinin anormal olduğuna vurgu yapmak- tadır. Dolayısıyla idealize edilen yapının dışına çıkan delilerin de güldürü ve alay etme bağlamında ele alınması adeta kaçınılmaz olmuştur. Benzer süreç sinemaya da konu olmakta ve sinemada özellikle delilik söylemine maruz kalan karakterlere yönelik gülme ve alay etme biçimlerine oldukça sık yer verilmek- tedir. Bu çalışmada ölçüt örnekleme yöntemiyle belirlenen Vizontele filmi, çok modlu eleştirel söylem çözümlemesiyle çözümlenmiştir. Bu çözümleme sonu- cunda delilik söylemine maruz kalan Emin karakterinin, toplumsal düzene uy- madığı ve anormal davranışlar sergilediğinden dolayı gülme ve alay etmeyle birlikte aşağılayıcı ve küçümseyici ifadelere maruz kaldığı ortaya çıkarılmıştır. Bununla birlikte çözümlenen filmde deliliğin temsil biçimlerinin, psikiyatrik so- runlardan ziyade bir toplumdaki düzene aykırı olarak görülen durumları gös- termek amacıyla kullanıldığı ve delilik temsillerinin olumsuz kültürel tanımla- malar üzerinden kurulduğu görülmüştür.
Çoğunluk tarafından beğenilen ve benimsenen ürünlerin yaygın kullanıma sa- hip olması, popüler kültürün en belirgin yönü, kitle iletişim araçlarınca oluş- turulmasının da en temel nedenidir. Her alanın içine sızan bu ürünler, renkli, canlı, cezbedici biçimleri ve sürekli yenilenen yüzleriyle gündelik hayatın ba- şat unsurlarındadır. Kimi zaman yoğun haz, coşku, oyun barındıran bu ürünler, toplumun eğlence kültürüyle de bağdaşarak yönlendirici bir nitelik taşımakta ve kitleleri peşlerine katmaktadır. Böylece yeniden üretilerek aynı içeriğin tek- rarlanması, toplumda bir akım başlatmaktadır. İşte söz konusu bu akımların en belirgin bir şekilde çoğaldığı mecra, sosyal medya platformları arasında nispe- ten yeni olan TikTok’tur. Günümüzde TikTok ’un kullanıcıya sağladığı olanak- lar, özellikle genç nesli içine çekerek anormalliğin, üslupsuzluğun, toplumsal duyarsızlığın bir yaşam tarzı olarak benimsenmesine yol açmakta ve oluşturu- lan akımlar aracılığıyla bu anlayış pekişmektedir. Bu anlamda ardı arkası kesil- meyen akımların sürekli değişen dinamik yapısı, eğlenirken para kazanma ve gerçek hayatın stresinden uzaklaşma vaadiyle popüler kültür odağında sürekli güncellenmektedir. Buradan yola çıkarak çalışmanın amacı TikTok’un sunduğu akım stratejisini değerlendirerek mevcut yapısını incelemek ve ortaya koyduğu konu başlıklarıyla bir akım trafiği oluşturduğunun altını çizmektedir. Bu doğ- rultuda içerik analizi tekniğiyle incelenen 15 akımın kullanıcılarnını katılım ve etkileşim bağlamında teşvik edici unsurlar taşıdığını ifade etmek mümkündür.
Haber değerlerinin etik ikilemlere yol açabilen kriterler olup olmadığını, ha- berciyi insanın değerine aykırı bir değerlendirme yapmaya teşvik edip etme- diğini anlamak bu çalışmanın amacıdır. Bu zeminde yerel basın mensuplarının deontolojik, teleolojik etik öğretilerinden ve Kuçuradi etiğindeki değerlendir- me biçimlerinden hangisine uygun hareket ettiği yorumlayıcı fenomenolojik yöntem kullanılarak ortaya konmuştur. Amaca uygun olarak belirlenen katılım- cılardan kartopu örnekleme stratejisiyle diğer katılımcılara ulaşılmış, en az 3 yıl tecrübeli 10 gazeteciyle mülakat yapılmıştır. Görüşmeler MAXQDA programın- da tahlil edilmiş, 13 alt tema, 5 temaya ulaşılmıştır. Gazetecilerin, deontolojik ve teleolojik etik öğretilerinin kesiştiği, değer atfetmeler ile değer biçmelerin bir arada bulunduğu çatışmalı bir noktada çalışmak zorunda kaldıkları tespit edilmiştir.
Brands are constantly looking for strategies to meet customer needs in the marketplace and to promote and market their products more effectively. As the new world of technology replaces traditional TV commercials and outdoor billboards, different approaches have emerged. At this point, with the devel- opment of computer software and machine learning, Artificial Intelligence (AI) has become an indispensable option for those companies that want to expand their sales and marketing strategies to different dimensions. Artificial Intelligence technologies, deep machine learning and appropriate software can support companies on a wide range of scales, from providing brands with product options suitable for the target audience to offering customers special discounts, or from managing a complete process of collecting marketing data to ensuring that company information is accurately archived in the digital envi- ronment. The purpose of this article is to provide a descriptive analysis of the leading companies in today's market, with annual revenues of more than $10 million, that were included in the research through random sampling. At this point, the article draws attention to the importance of AI in the development of brands' marketing strategies and gives several examples of campaigns and applications in which brands have used AI. Finally, as a result of the descriptive analysis, the increase in revenue following the use of AI in marketing strate- gies and advertising is also considered.
Bu çalışmanın konusu, İkinci Dünya Savaşı sonunda Sovyetler Birliği’nin ön- cülüğünde başlatılan Sovyet Ermenistan’a göç çağrısının Türk ve İngiliz arşiv belgelerine göre yeniden okumasının yapılmasıdır. Bu okumalar ışığında Tür- kiye’deki Ermeni cemaatinin göç çağrısına tepkisinin anlaşılması için dönemin Türk ve Ermeni basınındaki değerlendirmelerinden de yararlanılacaktır. Erme- ni literatüründe “büyük geri dönüş”, “anavatana geri dönüş” olarak tanımlanan bu göç hareketi 1946-1949 yılları arasında Ortadoğu başta olmak üzere Avru- pa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan yaklaşık 90 bin diaspora Erme- nisinin Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne gitmesiyle sonuçlanmıştır. Sovyetler Birliği İkinci Dünya Savaşı’nı kazanan taraflardan biri olmanın verdiği güvenle kendisini yeni dünya düzeninde politika belirleyici iki güçten biri ola- rak görmüştür. Savaş boyunca tarafsızlık politikasından ödün vermeyen Türki- ye’den de Sovyet Ermenistan’ına göç kampanyasını başlatarak hesap sormuş- tur. Sovyetler Birliği “anavatana geri dönüş” çağrısını Türkiye’den talep ettiği toprakları meşrulaştırabilmenin aracı olarak kullanmış ve çıkarları doğrultu- sunda Ermeni Sorunu’nun yeniden ortaya çıkmasını tasarlamıştır. Batılı ülkele- rin süreç içerisinde Türkiye’nin yanında yer almaları sonucunda Sovyetler Bir- liği isteğini elde edemediği gibi Ermenistan’a göç edenleri de hayal kırıklığına uğratmıştır. Bu göç hareketini başından beri destekleyen diasporadaki Ermeni örgütlenmeleri -kilise, siyasi partiler, komiteler- Sovyet girişiminin başarısızlığı karşısında hüsrana uğramışlardır. Bu çalışmada İngiliz ve Türk arşiv belgeleri ve gazete haberleri için tarihsel ve betimleyici araştırma tasarımından ve nitelik- sel içerik analizden yararlanılmıştır.
The aim of this work is to investigate the evolution of the Turkish language through an analysis of the newspapers’ articles published between the Late Ottoman and the Early Turkish Republican Eras. To conduct this analysis, this work focuses on the etymology of words used in the newspapers’ articles. We decided to focus on newspapers for two main reasons. On the one hand, press emerged in the Turkish cultural context with the aim to inform people about subjects of public interest (e.g., politics, economy, culture). Consequently, newspapers needed to adopt a language register that could be understood by a wide audience. On the other hand, we decided to focus on the language of newspapers since the latter represent one of the most effective means through which language spreads among speakers. Concerning this matter, we analyzed articles from newspapers published in the Late Ottoman Era such as Tasvir-i Efkâr, İkdam and Tercüman-ı Hakikat, as well as others from the Ear- ly Republican Era such as Cumhuriyet, Akşam and Milliyet. Articles included in this analysis were published between 1864 and 1936. Through the analysis of these examples, the scope of this work is to find an answer to the question on whether there are common features in Turkish language between the Late Ottoman and the Early Republican Eras. Moreover, this paper aims to under- stand the impact of the language reform on the evolution of Turkish.
İzleyiciye belirli bir kültürü eğlenceli ve bilgilendirici bir şekilde tanıtmak ve yine belirli bir kültüre ilişkin kendi kültürel deneyimlerini paylaşmak amacıy- la farklı kültürlere üye ‘YouTuber’lar tarafından çekilen videoların “yorumlar” bölümü, kültürlerarası karşılaşmalara olanak sağlaması bakımından oldukça değerlidir. Bu çalışmada, Türk kültürü özelinde kültürün özellikleri, kültürel farklılıkları, kültüre ilişkin stereotipleri ele alan iki farklı YouTube kanalından toplam 8 videonun altında yer alan 1035 yorum incelenmiş ve videoların “yo- rumlar” bölümündeki kültürlerarası iletişim pratikleri analiz edilmiştir. Kulla- nıcıların YouTube’daki kültürlerarası karşılaşmalarda sıklıkla birbirleriyle fikir alışverişinde ve kültüre ilişkin konularda enformasyon talebinde ya da payla- şımında bulundukları sonucuna ulaşılmıştır. Kültürel tanıtım amacıyla yayınla- nan YouTube videolarının hem içerikleriyle hem de “yorumlar” bölümündeki kültürlerarası iletişim pratikleriyle, bireylerin kültürlerarası okuryazarlık kaza- nımında olumlu bir rolü olabileceğini söylemek mümkündür.
Bu çalışmada psikoloji literatürünün yaratıcılık ve yaratıcı düşünme üzerine ta- nım ve sınıflandırmalarından hareket edilerek Türkiye’de ana akım medyada yayınlanmak üzere dizi kaleme alan senaristlerin yaratıcılıklarını baskılayan et- menler tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu amaca uygun olarak çalışmada TV dizi sektöründe son üç yıldır aktif olarak çalışan 11 profesyonel senarist ile yarı ya- pılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Senaristlere, ‘Yaratıcı kişi: Sena- rist’, ‘Yaratıcı süreç: Dizi Projesi Geliştirme ve Hayata Geçirme’, ‘Yaratıcı ürün: Yayına Giren Diziler’, ‘Çevre Etkisi: Seyirci ve Diğerleri’ ve ‘Çözüm Önerileri’ ol- mak üzere beş tema üzerinden sorular yöneltilmiş; yanıtlarından yapılan doğ- rudan ve dolaylı alıntılar betimleyici bir yöntemle analiz edilmiştir. Sektörün ve çalışma koşullarının yapısından kaynağını alan pek çok sorundan doğrudan etkilenen senaristlerin risk alamamalarının; özgün, yenilikçi ve geleceğe kalan eserler üretememelerinin nedenleri üzerinde durulmuş ve söz konusu sorun- lara yönelik olası çözüm önerileri tartışılmıştır. Dolayısıyla çalışmanın yalnızca iletişim bilimi literatürüne katkıda bulunması değil dizi sektörü ve çalışanlarına da yarar sağlaması hedeflenmektedir.
Social media allows both elites and non-elites to share real-time information about crisis events, such as terrorist attacks, and express support and sympa- thy for victims using hashtags. Recently, a terrorist attack occurred in Taksim Square, Türkiye, resulting in numerous deaths and injuries. Following the at- tack, Turkish citizens created the popular hashtag #Taksim to share informa- tion and express their emotions about the incident. This article explores the key influencers within #Taksim during the attack on Taksim Square by review- ing literature on hashtags, crisis events, gatekeeping, and networked gate- keeping theory. Through a quantitative and qualitative content analysis of 285,081 tweets under the hashtag #Taksim, the article examines how key us- ers became prominent in the information flow. The findings demonstrate that Twitter ’s communicative practices (retweets, likes, replies, and quote tweets) allowed primarily elite actors, such as politicians and mass media journalists, to become key gatekeepers following the attack. This suggests that views of Twitter hashtags and their democratizing effects in crisis events need to be reconsidered, as the study highlights the significant role of elites. The find- ings also confirm that users who played crucial roles in the information flow through #Taksim became more prominent by addressing problematic issues like the refugee problem and freedom of the internet in Türkiye. Additionally, users gained prominence within #Taksim by posting messages accompanied by influential visuals.
İnsanların düşüncelerini ve duygularını ifade etmek için kullandıkları temel araç olan dil, iletişim kurmanın yanı sıra insanların düşünce süreçlerini de şekillendirmekte ve toplumsal etki oluşturmaktadır. Belirli bir konu ya da tartışma çerçevesinde kullanılan dil ise ‘söylem’ olarak ifade edilmektedir. Söylemintoplumsaletkisi,kullanılandilindoğruveyayanlışalgılanmasına,belirli bir toplumsal kesime yönelik olup olmamasına ve insanların düşüncelerini nasıl şekillendirdiğine bağlıdır. Bu açıdan kitle iletişim araçlarının en önemlilerinden biri olan gazeteler, toplumsal etki oluşumunda önemli bir rol oynamaktadır. Bu çalışmada, yayın politikaları farklı olan Hürriyet, Sabah ve Cumhuriyet gaze- telerinin 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremde gazete- lerinin manşetlerinde gösterdikleri tavır ve duruşları değerlendirilmiştir. Nitel ve nicel yöntemli bir araştırma olan bu çalışmada Kahramanmaraş depremine yönelik haber ve yorumlar içerik analizi tekniği kullanılarak incelenmiştir. Edi- len bulgular, toplumun birlik ve beraberlik içerisinde olması gereken zamanlar olarak değerlendirilen afet ve savaş hâli gibi durumlarda, gazetelerdeki ayrıştı- rıcı veya birleştirici dilin kullanımı da ortaya koymayı amaç edinmektedir.
Aşırı sağcı ve beyaz üstünlüğünü savunan Brenton Harrison Tarrant tarafından 15 Mart 2019 tarihinde Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde Cuma namazı sırasında gerçekleştirilen terör eyleminin Afganistan uluslararası medyasında nasıl temsil edildiği; terör eyleminin kurbanları olarak Müslümanların ve ola- yın failinin söz konusu kuruluşların haberlerinde nasıl sunulduğu bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Müslümanlara yönelik olarak gerçekleştirilen ve faillerin Batılı olduğu terör eylemlerinin münferit eylemler olarak değerlendi- rilmesi ve failin de psikolojik sorunlarla çerçevelenmesi ilgili literatürün sıklıkla işaret ettiği bir durumdur. Bu verinin Afganistan’da yayın yapan uluslararası yayın kuruluşları açısından, Christchurch terör saldırıları özelinde geçerli olup olmadığı ya da ne ölçüde geçerli olduğu çalışmanın temel problemini teşkil etmektedir. Araştırma kapsamında VOA Dari, DW Dari, Özgür Radyosu, BBC Farsça ve Euronews Farsça gibi Afganistan uluslararası medyasının 15.03.2019- 27.08.2020 tarihleri arasında kendi internet sitelerinde olay ile ilgili yayınladığı yazılar, nitel araştırma yöntemi tekniklerinden doküman analiziyle ele alınmış elde edilen verilerin analiz edilmesinde içerik analizine başvurulmuştur. Analiz süreci, araştırma alt soruları bağlamındaki temalar doğrultusunda şekillendi- rilmiştir. Elde edilen veriler çerçevesinde söz konusu medya kuruluşlarının ola- yı direk olarak terör saldırısı şeklinde vermekten çeşitli tekniklerle ve mümkün olduğu kadar kaçındığı, eylemin failini doğrudan terörist olarak nitelendirme- diği bulgulanmıştır.
Yerel basın yayınlandığı bölge içerisinde yer alan farklı toplulukların sorunları- nı doğrudan ele alabilmesi açısından önemlidir. Akdeniz Çağdaş, Çağdaş Gaze- teciler Derneği Akdeniz Şubesi’nin yayını olarak 2002 yılının Ocak ayında An- talya’da “Gazetecilerin Gazetesi” sloganıyla çıkmaya başlamıştır. Bu çalışmanın amacı, gazetecilik meslek örgütü yayını olan ve bu yönüyle diğer yayın organ- larından ayrılan Akdeniz Çağdaş’ın içerikleriyle Antalya basınının durumunu ortaya koyarak basın tarihi araştırmacılarına yardımcı olmaktır. Literatür tara- masında basın tarihi araştırmalarında bibliyografya türündeki araştırmaların sayıca az olduğu görülmüştür. Kullanılan yöntem ve araştırma konusu itibarıyla alanyazın için özgün bir yer tutacağı düşünülen bu çalışma kapsamında, der- ginin bibliyografyası sunulmuştur. Doküman analizi yöntemiyle yapılan ince- lemede Akdeniz Çağdaş’ta 226 metnin yayınlandığı bulgulanmıştır. Doküman analizi verilerine ek olarak Akdeniz Çağdaş’ta farklı görevler üstlenen isimler- le dergi hakkında bireysel görüşmeler yapılmıştır. Bir bültenle başlayıp der- gi formatına geçen Akdeniz Çağdaş için içerik üreten isimler, yayın organının yerel basında örgütlenme üzerine sağladığı katkılar başta olmak üzere birçok noktaya değinmişlerdir. Katılımcıların ifadeleri Antalya basın tarihine de ışık tutmaktadır. Yayınlanan farklı türlerdeki metinlerin çoğunlukla gazetecilerin yaşadıkları sorunları yansıttığı görülmekle birlikte kent ve ülke sorunlarıyla il- gili içeriklere de yer verildiği tespit edilmiştir. Bu yönüyle kentteki yayıncılığa çeşitlilik katan ancak salt bununla kalmayıp kent belleği ve kimliği oluşumuna da önemli katkılar sunan Akdeniz Çağdaş , bir parçası olduğu yerel basının so- runlarından azade olamamış, düzensiz periyotlarda 7 sayı yayımlandıktan son- ra yayın hayatı sona ermiştir.
Bu araştırmada, süper kahraman temalı film türünde anti kahraman olgusunun inşasını, transmedya hikâye anlatıcılığı perspektifiyle ortaya koymak amaçlanmaktadır. Araştırma evrenini oluşturan Deadpool hikâye evreni çok sayıda mecraya tümleşik gelişim gösteren bir anti kahraman karaktere özgü unsurlar barındırmaktadır. Araştırmanın metodolojisi için niteliksel ve niceliksel içerik analizi yöntemi kullanılmaktadır. Yapılan analizler sonucunda anti kahraman Deadpool karakter inşasında transmedya hikâye anlatıcılığı yaklaşımının uygulandığı tespit edilmiştir. Araştırmada mecranın gelişim süreçleri incelendiğinde, Deadpool transmedya ekosisteminin 8 aşamadan oluştuğu görülmektedir. Bu ekosistemin gelişiminde mecranın yapısı ve üretilen içeriğin niteliği açısından boyut değişimleri saptanmıştır.
Digitalization has brought many new technologies. One of these technologies is artificial intelligence, which has started a new change process in public rela- tions. Some digital public relations duties are currently being performed using artificial intelligence, but it is still unclear what role this technology will play in the field's future. In this study, artificial intelligence is discussed in the context of digital public relations. In this vein, the primary purpose of this study is to identify new technologies and trends that may affect the future transforma- tion of public relations. According to the purpose of the study, expert opinions were used by applying the Delphi technique in the research part. The goal of the first round of this research, which consists of two rounds, was to gather as many opinions as possible from participants on the study's subject. In the second round of the research, the points on which the experts agreed and disagreed were determined. As a result of the research, experts agreed on 55 of 59 opin- ions and did not agree on 4. Depending on the findings of the research, digital public relations activities in the future will likely be based on human and artificial intelligence cooperation.
Tarihin her döneminde insanlar farklı nedenlerle anavatanlarından ayrılarak başka ülkelere göç etmek durumunda kalmıştır. Mart 2011’den itibaren Suri- ye’den Türkiye’ye kitlesel bir göç akını yaşanmış ve Mart 2023 itibariyle geçici koruma, ikamet, T.C. vatandaşlığı kazanma gibi nedenlerle Türkiye’de bulunan Suriyeli göçmenlerin sayısı 4 milyona yaklaşmıştır. İlk kuşak Suriyeli göçmenleri merkezine alan bu araştırma Türkiye’deki Suriyeli göçmenlerin medya kulla- nım haritasını çıkarmayı amaçlamaktadır. Araştırmanın evrenini İstanbul ilinde yaşayan Suriyeli göçmenler, örneklemini ise 348 kişi oluşturmuştur. Araştırma- da olasılıksız örnekleme türlerinden olan kartopu örnekleme ve uygun (elve- rişli) örnekleme tercih edilmiştir.

/ 65
3 / 65