12.298 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
İslâm dünyasının önemli simalarından ve ehl-i sünnet âlimlerinden birisi olarak gösterilen Muhammed Saîd Ramazân el-Bûtî (1919-2013), interdisipliner çalışmalarıyla İslâmî ilimler konusunda uzmanlaşmış; bunun yanında farklı medya platformlarında da eğitici roller üstlenmiş bir şahsiyettir. Geleneksel sünnî anlayışına hâkim olan Bûtî, yazdığı eserleri ve yetiştirdiği öğrencileriyle birçok bölgede etkili olmuş, önder kişiliğiyle kendisinden sonraki dönemde de önemli bir etki alanı oluşturmuştur. İlmî-fikrî birikime sahip bir mütefekkir olan Bûtî, ulusal ve uluslararası mecrada adından söz ettirmiş bir âlim olarak karşımıza çıkmakla beraber tasavvuf kültürüne de sahip biridir. Bu makalede Bûtî’nin İbn Atâullah el-İskenderî’nin (v. 709/1309) el-Hikemü’l-‘Atâ’iyye’sini şerh ettiği ve tahlilini yaptığı eserindeki mârifet ve ârif-i billah kavramlarına yer verilecektir. Bu kavramlardan yola çıkmak suretiyle onun nazariyesinde, insanın Allah’a doğru bir yolculuğa çıkması, mârifetullahtan geçerek hidayete ermesi ve âriflerin Allah odaklı bir bilinçle dünyevî hayatlarını sürdürmeleri ön plandadır. Onun düşünce sisteminde mârifet sahibi olanlar her şeyin ilâhî bir düzen içinde olduğunun bilincindedir. Bu bağlamda onlar Allah’ın varlığını her şeyde görürler ve bu gerçeklikle uyum içinde bulunurlar. Bu makalede konuyla ilgili dokümanlar incelenmiş ve bu dokümanlardan elde edilen bilgiler sistematik bir şekilde analiz edilmiştir. Elde edilen veriler, metnin genel yapısını ve argümanlarını destekleyecek biçimde düzenlenerek yazıya aktarılmış ve konunun anlaşılması sağlanmıştır.
Sahne performansının olduğu her alanda heyecan, gerek izleyici gerekse icracı kişi veya topluluk için performans anının olmazsa olmaz bir bileşenidir. İyi ve etkili bir performans için olması gerektiği ve hatta heyecansız bir performansın yeterince verimli olmayacağı düşünülmekle beraber bu durum istenmeyecek düzeyde belirdiğinde sanatçının performansını olumsuz şekilde etkileyebilmektedir. Bu çalışmada, müzik icra eden bireylerin performans kaygı düzeyleri ile kaygıyla başa çıkmada kullandıkları bilişsel stratejiler arasındaki ilişkilere yer verilmiştir. Araştırmaya Türkiye'nin birçok ilinden yüz yüze ya da çevrimiçi olanaklarla ulaşılan sanatçı, akademisyen, öğretmen ve öğrenci olmak üzere 346 müzisyen gönüllü olarak katılmıştır. Veri analizinde yapılan korelasyon, bağımsız gruplar T-testi ve tek yönlü Varyans Analizi (ANOVA) sonuçlarına göre müzisyenlerin başa çıkma stratejileri ile kaygı düzeyleri arasında ilişki bulunduğu ve ayrıca kullanılan stratejilerin bazı değişkenlere göre farklılık gösterdiği saptanmıştır.
Düzenlendikleri ilk günden itibaren Expo’lar, kentlerin tarihlerinde önemli izler bırakan etkinlikler olmuşlardır. İlk sergi 1851 Londra Dünya Sergisinden başlayarak düzenlenen Expo’ların çoğu miras niteliğinde vurgularla anılmaktadır. Sergiler, mimarlığın da içinde bulunduğu pek çok alan için arayışın yeri olmuştur. Günümüzde kentlerin ve ülkelerin sembolü haline gelen ikonik yapıların üretildiği sergiler, uluslararası arenada birer gösteri mekânı halini almışlardır. Expo’ların belki de en somut mirası kente bıraktığı mimari eserlerdir. Bu çalışma 1851 Büyük Sergiden günümüze kadar düzenlenmiş Expo etkinliklerinin kentlere ve uluslara sağladığı mimari katkıları ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu amaçla Expo temalarında öne çıkan mimari yaklaşımlar dönemsel olarak kategorize edilmiştir. Etkinliklerin mimari etkileri Expo temalarında öne çıkan mimari yaklaşımlar, kentin simgesi haline gelen ikonik yapılar, Expo etkinlikleriyle kente kazandırılan konut çalışmaları ve ülke pavyonları üzerinden anlatılmıştır. Bulgular göstermektedir ki, ikonik yapılar, ülke pavyonları ve etkinlik alanlarının mimarisi ve etkinlik için üretilen konut alanları yapısal ve mimari yenilikleri de beraberinde getirmektedir.
Firma yaşam döngüsü teorisi, ürün yaşam eğrisinden türetilen ve firmanın belirli yaşam evrelerine sahip olduğu anlayışına dayanan, deterministik olmayan bir kavramdır. Bu çalışmada işletmenin sermaye yapısı üzerinde firma yaşam döngüsünün etkisi incelenmiştir. Çalışmada Borsa İstanbul’da işlem gören 294 şirketin 2013-2020 yılları arasındaki verilerinden ve firma yaşam döngüsü göstergesi olarak Dickinson (2011) tarafından geliştirilmiş modelden yararlanılmıştır. Sermaye yapısı göstergeleri olarak da Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar (KVYK), Uzun Vadeli Yabancı Kaynaklar (UVYK) ve Öz Kaynaklar (ÖK) kullanılmıştır. Ampirik analizlerde korelasyon ve regresyondan yararlanılmıştır. Yapılan analiz sonuçlarına göre firmaların sahiplik yapısı ile yaşam döngüsü aşamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişkiler gözlemlenmiştir. Firmaların özellikle giriş aşamasında daha çok KVYK kullandığını, olgunluk aşamasında ise ÖK kullanımının daha fazla olduğu sonucu tespit edilmiştir. Çalışmada ayrıca firma yaşam döngüsü ile firma karakteristikleri arasındaki ilişki de incelenmiş ve istatistiksel olarak anlamlı sonuçlar elde edilmiştir. Giriş ve düşme aşamalarında firmaların maliyetlerinin yüksek olması, karlılık ve satışlarının düşük olmasına yol açmaktadır. Yaşam döngüsünün diğer aşamalarında ise satışlardaki artışa bağlı olarak karlılığın arttığı ve maliyetlerin de azaldığı görülmüştür.
Nitel araştırma desenlerinden keşfedici-bütüncül tek durum deseni olarak tasarlanan bu araştırmanın temel amacı, Düldül Dağı’nın alternatif turizm potansiyelini yerel paydaşların perspektifinden ortaya koymaktır. Ayrıca, Düldül Dağı’nda alternatif turizmin geliştirilebilmesine yönelik öneriler sunmak araştırmanın alt amacı olarak belirlenmiştir. Araştırmanın örneklemini amaçlı örnekleme tekniğine göre belirlenmiş 10 yerel paydaş oluşturmaktadır. Belirlenen amaçlara yönelik olarak yerel paydaşlarla yarı yapılandırılmış soru formu aracılığıyla 2023 yılı Haziran-Temmuz aylarında derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Ayrıca, mevcut durumu ortaya koyabilmek amacıyla saha gezileri kapsamında gözlemler yapılmıştır. Görüşmelerden elde edilen veriler, betimleyici içerik analizi ve güçlü-zayıf-fırsat-tehdit (SWOT) analizi yöntemiyle incelenmiştir. Araştırmanın bulgularına göre, Düldül Dağı ekoturizm ve termal turizm başta olmak üzere alternatif turizm kaynakları bakımından oldukça zengindir. Ancak ekonomik sorunlar, Covid-19, deprem gibi unsurlar nedeniyle alternatif turizme yönelik planlamalar faaliyete geçirilememiştir. SWOT analizi sonuçlarına göre; Düldül Dağı'nın en güçlü yanı doğal turizm kaynakları bakımından zengin olmasıdır. En zayıf yönleri ise altyapı ve üstyapı olanaklarının yetersiz oluşu ve tanıtım eksikliği olarak tespit edilmiştir. Diğer taraftan, Düldül Dağı'na yapılan teleferik tesisi ve alternatif turizme yönelik talep artışı en büyük fırsatlar olarak değerlendirilirken; planlanan projeler için finansal destek bulunamaması, bölgenin zamanla kitle turizmi etkisi altında kalabilme ihtimali ve deprem en büyük tehdit unsurları olarak belirlenmiştir.
Tarih boyunca Doğu Anadolu’nun önde gelen merkezlerinden biri olan Van ve dolayısıyla Gevaş, Türk İslam dönemine ait tarihi dokusuyla dikkati üzerine çekmektedir. Özellikle de Gevaş ilçesinin önemli simgelerden biri olan ve içinde Halime Hatun Kümbeti’nin de olduğu Gevaş İslam Mezarlığı, şahide ve sandukaları ile Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığından sonra Anadolu’nun en büyük İslam mezarlığıdır. Türk ve Anadolu İslam tarihi ile sanatı açısından büyük bir öneme sahip olan bu mezarlıkta bulunan şahide ve sandukaların tüm yönleriyle gün yüzüne çıkarılması büyük önem taşımaktadır. Alanda yapılan incelemelerde her biri ayrı bir tarihi değere sahip olan çok sayıda taşın kırıldığı, ayakta duranların eğrildiği ve kırılmaya yüz tuttuğu gözlemlenmiştir. Yabani otlar içinde kaybolan sanduka ve şahidelerin tekrar ayağa kaldırılmaları ve belgelendirilmeleri, Türk ve Dünya kültür tarihi açısından oldukça önemlidir. Bu çalışmada tarihi mezarlığın Türk mezar sanatı geleneği içinde konumu ortaya konulmaya çalışılacaktır. Bu itibarla mezarlıkta bulunan kabirlere dair pek çok özellik, örnekleme yöntemi ile seçilmiş 6 adet mezar üzerinden detaylı bir şekilde analiz edilmeye çalışılmıştır.
Kitle iletişim araçlarının sahip olduğu nüfuz edici güç sayesinde kaynak ile hedef kitle arasındaki mesafe silinmiş ve geniş kitlelere ulaşmak kolaylaşmıştır. Diğer yandan kitle iletişim araçlarının sunduğu olanaklar doğrultusunda öteki pek çok şeyin yanı sıra kamu diplomasisi faaliyetleri yoğunluk kazanmıştır. Bu çerçevede Türkiye’nin siyasi sınırları dışında kalan ancak Türkçe konuşan topluluklara yönelik televizyon yayınları yapmak ve kamu diplomasisi faaliyetleri yürütmek maksadıyla 21 Mart 2009 tarihinde TRT Avaz televizyon kanalı kurulmuştur. Çalışma kapsamında TRT Avaz televizyon kanalından yayınlanan Avrasya Gündemi adlı haber programı araştırma evreni olarak belirlenmiş ve Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan Karabağ Savaşı (27 Eylül-10 Kasım 2020) esnasında yayınlanan program içerikleri araştırma örneklemi olarak incelenmiştir. Buna göre; haber, yorum ve uzman görüşlerinden oluşan toplam kırk dört program içeriğinde Azerbaycan’a yönelik olumlayıcı ifadeler ile Ermenistan’a yönelik eleştirel ifadeler süzülmüş ve kamu diplomasisi perspektifinden söylem analizine tabii tutulmuştur. Çalışma neticesinde araştırma örneklemi olarak incelenen içeriklerin genel manada Türkiye ile Azerbaycan devletleri arasındaki dış politik söylemle uyumlu, Ermenistan devletinin söylemlerine karşı ise çeşitli argümanlarla desteklenen eleştirel unsurlar içerdiği sonucuna varılmıştır.
Mona Lisa’nın Gülüşü, okul-öğrenci-öğretmen ilişkisi bağlamında kadın eğitimini işleyen bir filmdir. Eğitim konusunun sinemaya yansıtıldığı örnek yapımların sayısı oldukça fazla olmakla birlikte bu filmde 1950’ler Amerikasının kadın eğitimi anlayışı, kadınların eğitimi konusunda köklü bir kurum olan Wellesley Koleji örneğinden hareketle işlenir. Wellesley Koleji, kuruluşundan günümüze dek kadın eğitimi konusunda çok önemli faaliyetler gerçekleştirmiştir. Bu açıdan kolejin tarihsel gerçekliğinin yanı sıra eğitim ilkeleri de konservatist ve liberalist eğitim anlayışlarının filmin senaryosunda en önemli çatışma unsuru olarak işlenmesine olanak sağlar. Filmin olay örgüsü ve tematik yapısı, söz konusu karşıt eğitim anlayışlarının çatışması üzerine inşa edilen fiktif evrenin analizi çerçevesinde tahlil edilmiştir. Filmde özgürlükçü eğitim anlayışı özellikle kadın eğitimi konusunda feminist bir karakter göstermektedir. Mona Lisa’nın Gülüşü, ilk bakışta kadın haklarına odaklanan bir film olarak görülebilir. Ancak filmde örtük olarak işlenen başka izlekler de vardır. Bu çalışmanın amacı, Mona Lisa’nın Gülüşü filmine dair yapılan çalışmalarda feminist yöntemle yapılan söylem analizlerine, eğitim odağında içerik çözümlemesi yaparak katkı sağlamaya çalışmaktır.
Hediye, tarih boyunca bütün kültürlerde görülen evrensel bir unsurdur. Bu kültürel unsurun amaçları, özellikleri, biçimleri devlet ve toplumlara göre farklılık göstermektedir. İlk Türk devletlerinden itibaren çeşitli kavramlarla ifade edilen hediye Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasından sonra da değişen şartlara göre devam ettirilen bir gelenek olmuştur. Atatürk Döneminden itibaren Türkiye’ye gelen yabancı devlet başkanlarına verilen diplomatik hediyeler, muhatap ülke ile siyasî, kültürel, ekonomik ilişkilerde olumlu bir ortam oluşturmak, ikili ilişkilerini geliştirmek, çeşitli sektörlerdeki işbirliğini devamlı kılmak gibi amaçlara katkı sağlamıştır. Türkiye’nin uluslararası ve bölgesel politikalarında dostluk, barış ve dayanışmanın bir aracı olmuştur. Ayrıca hediyeler ile özellikle Orta Doğu, Balkanlar ve Asya ülke liderlerine karşı Türkiye’nin zenginliklerini göstermek ve saygınlıklarını artırmak gibi sembolik hedeflerde gözetilmiştir. Bu çalışmada konu, arşiv belgeleri, süreli yayınlar, telif ve tetkik eserler gibi kaynaklardan yararlanılarak ele alınmıştır. Buna göre; Atatürk Dönemi’nde Türkiye’ye gelen Afganistan Kralı Amânullah Han’dan itibaren pek çok devlet başkanına sunulan diplomatik hediyelerin neler olduğu ve sunuş biçimlerine değinilmiştir. İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanı olduğu yıllarda gerçekleşen ziyaretlerin azlığı dikkat çekmiştir. Diplomatik ziyaretlerin oldukça arttığı bir dönem olan Demokrat Parti iktidarı yıllarında ise hediye takdim edilen ülkelerde bariz farklılıklar ve farklı uygulamalara dikkat çekilmiştir. Çalışmamızda her üç dönemde Türkiye’ye yapılan tüm üst düzey siyasi ve diplomatik ziyaretler incelenmiştir. Bu ziyaretlerde yabancı devlet başkanlarına verilen hediyeler arşivler, basın, hatıratlar ve telif eserlerde yer alan sınırlı bilgilere dayalı olarak tespit edilmiştir.
Çalışma, 2023 Kahramanmaraş depremlerinin ardından büyük ölçüde harabeye dönen kentlerdeki yıkımdan en çok etkilenen yapı grubu olan konutun kavramsal olarak üniversite öğrencileri tarafından nasıl algılandığını belirlemeyi amaçlamaktadır. Deprem yaşamış, sarsıntı hissetmiş ve deprem yaşamamış toplam 183 öğrencinin katılımıyla gerçekleştirilen anket çalışmasında; depremin, deprem öncesi konutun ve deprem sonrası konutun zihinlerinde hangi kavramları çağrıştırdığını belirtmeleri istenmiştir. Öğrencilere “deprem” dendiğinde korku/panik kavramı çok baskın bir şekilde öne çıkmaktadır. Öğrencilerin zihninde “deprem” imgesinin oluşmasında en çok tekrarlanan ilk 10 çağrışım; korku/panik, yıkım/felaket, ölüm, sallantı/sarsıntı, enkaz/yıkıntı, endişe, kayıp, çaresizlik, karanlık, acı olarak sıralanmaktadır. Öğrencilere “deprem öncesi konut/ev” denildiğinde zihinlerine gelen ve en çok tekrarlanan ilk 10 çağrışım ise güven/güvenli alan, yaşam/yaşam alanı, aile, huzur/rahat, yuva, barınma/barınak, sıcak/samimi, aidiyet, sığınak/sığınma, sağlam/dayanıklı olarak sıralanmaktadır. Öğrencilere “deprem sonrası konut/ev” denildiğinde ise korku/panik, dayanıklı/sağlam, güvensizlik, yıkıntı/enkaz, endişe, aile, yıkım, yaşam/yaşam alanı, mezar, güven şeklinde bir sıralama yapmaktadırlar. Sonuç olarak, bu analizler ile ortaya koyulan çağrışım ve sonuçların depremzede ya da deprem korkusu olan bir bireyin psikolojik desteğe ihtiyaç duyduğu andaki hassasiyetine ve iyileşmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bunun yanı sıra birey ve toplumun fiziksel çevresinin oluşumuna yönelik beklenti içinde olduğu sağlam ve güven tesis eden tasarım ve planlamalara da ışık tutması beklenmektedir.
Because of its superior properties, graphene oxide (GO) has become a potential candidate for nano-bio researchers to study its use in biomedical applications. Significant efforts have been made in recent years to explore the biomedical uses of graphene-based materials in smart medicine and genetic engineering. In this study, the electronic properties of commercially available dacarbazine (DTIC) used in cancer treatment and its adsorption on GO nanocage were calculated using density functional theory (DFT). DTIC is also known as imidazole carboxamide. It is an alkylating purine analogue chemotherapy drug used to treat melanoma and Hodgkin's lymphoma. Hodgkin usually uses it in combination with vinblastine, bleomycin, and doxorubicin. It is given by injection into a vein.
This qualitative study examines the gender dynamics and societal expectations embedded within a traditional song and its associated story. Focusing on the themes of virginity and womenpurity, the research investigates the power structures, control, and cultural implications reflected in the narrative. Through a comprehensive literature review, we explore existing scholarship on gender studies and societal norms surrounding virginity. The song and story are analyzed, highlighting the depiction of the character Nazife, a fifteen-year-old girl whose worth is tied to her virginity. Drawing upon gender theories, feminist theory and intersectionality, the study critically deconstructs the societal norms and power dynamics present in the narrative. The research uncovers a patriarchal notion that womensexuality is controlled by men, who act as gatekeepers of a woman's virtue. Moreover, the study examines the social stigma and shaming faced by women who do not conform to traditional expectations of purity. By analyzing the cultural and historical context, the study providesinsights into the gendered dynamics prevalent during the song's origin. This research contributes to the understanding of how societal constructs impact women's agency and the importance of challenging gender norms to achievegender equality.
The aim of this study was to investigate the relationships between eighth grade students’ spatial abilities, attitudes towards geometry and Van Hiele geometric thinking levels. We conducted the study using exploratory correlational research model with 429 students. The students’ spatial ability and attitudes towards geometry were moderate, and their Van Hiele geometric thinking levels were extremely low. We discovered that the students’ spatial ability scores and Van Hiele geometric thinking levels differed depending on their pre-school attendance status and did not differ according to their gender, and that their attitudes towards geometry were independent from gender and pre-school attendance status. The students’ spatial abilities and Van Hiele geometric thinking levels were positively associated with their attitudes towards geometry.
In this research study, environmentally friendly and biodegradable PU polymer foam was synthesized from starch-containing potato crust to be used as a thermal insulation material by reducing reliance on fossil resources and utilizing biomass resources. Biopolyols were obtained by reacting with active solvents at different reaction times, in the presence of different catalysts and at different catalyst concentrations. The most suitable polyol in terms of biomass content, density, viscosity and acid-hydroxyl number was selected for PU foam synthesis. Reactions for PU synthesis were tried and PU foam was synthesized. The synthesized PU foam was examined by Scanning Electron Microscope (SEM) and Thermo Gravimetric Analysis (TGA). Its morphological structure, thermal degradation properties, sound transmission coefficient and water absorption properties were determined by comparing it with a commercial PU foam. SEM images showed a heterogeneous pore distribution with closed and open cells, the majority of which were closed. From the TGA results, it was determined that a two-step degradation occurred and incorporating biomass into its structure improved the total thermal degradation properties. The sound transmission rate of starch-containing PU foam, when used as a thermal insulation material, was measured to be lower than the concrete structure, but partially close to and higher than that of commercial PU foam. The water absorption properties of the synthesized PU foam were found to be significantly higher compared to commercial PU foam and and contributed to its usability as a thermal insulation material. Thermal insulation material PU foam is synthesized in terms of its properties.
Polyurethanes (PUs) are polymers obtained by reacting diisocyanates with a group of polyols. The first synthesized PU compounds were prepared using petroleum subproduct compounds. In this research study, biomass-containing polyols, which have been studied by other scientists, were prepared using potato crust and polymerized with diisocyanates to produce PU foam. Polyol reactions were carried out using the microwave heating method. Synthesis reactions and structural properties of polyols have been studied in many aspects. The most available polyol was used for PU synthesis. Different formulations were tried for PU synthesis and as a result, PU foam containing nearly 25% starch-polyol was synthesized. The chemical structure of PU polymer was identified by ATR-FTIR spectroscopy and crystallographic properties by WA-XRD analysis. The physical and mechanical properties of PU foam, which is used as a large number of building and construction materials, including thermal insulation materials, were evaluated by comparing them with a commercial PU foam. According to the results of our research, it was detected that the incorporation of biomass into the structure of PU polymer improved its density, heat conduction coefficient, pressure based mechanical properties. PU foam derived from potato waste has a WA XRD-ray diffraction peak between 13.1-28.5o. This data is between 12.5-23o in synthetic commercial foam and has been positively improved in the product we synthesized as a result of combining biomass into the structure. The synthesized biomass-based PU foam can be used as thermal insulation material. Biomass-based PU foam has been synthesized with features that can be used as a thermal insulation material.
Ischemia of an appendage caused by dressing, tourniquet or hair is a rare, but devastating clinical entity. A six-year-old girl presented to the emergency department with necrosis of her right thumb caused by compressive dressing for four days. The patient was treated with an immediate surgical decompression and the thumb was saved. The patient had a full range of the thumb at 10 months of follow-up. In conclusion, instead of waiting for full demarcation, timely surgical interventions may protect the fingers from being amputated.
Ischemia of an appendage caused by dressing, tourniquet or hair is a rare, but devastating clinical entity. A six-year-old girl presented to the emergency department with necrosis of her right thumb caused by compressive dressing for four days. The patient was treated with an immediate surgical decompression and the thumb was saved. The patient had a full range of the thumb at 10 months of follow-up. In conclusion, instead of waiting for full demarcation, timely surgical interventions may protect the fingers from being amputated.
Objectives: In this study, we aimed to investigate whether the use of epinephrine solution-impregnated gauzes and irrigation fluid with epinephrine could reduce perioperative blood loss during the combined surgical treatment of developmental dysplasia of the hip (DDH) patients. Patients and methods: Between January 2018 and June 2023, a total of 68 pediatric patients (8 males, 60 females; mean age: 32.4±13.2 months; range, 18 to 98 months) who underwent combined surgery for DDH were retrospectively analyzed. The patients were divided into two groups as those who used topical epinephrine in the surgical sites during combined surgical treatment (n=34) and those who did not (n=34). Demographic and clinical characteristics and pre-, intra-, and postoperative data were recorded. To avoid transfusion complications, blood transfusion was performed in only symptomatic patients in the postoperative period. Results: Age, sex, weight, and surgical duration were similar between the two groups (p>0.05). No statistically significant difference was found between the groups in terms of preoperative hemoglobin and hematocrit levels (p>0.05) There were statistically significantly differences between the groups in terms of postoperative hemoglobin and hematocrit levels, perioperative amount of blood loss, and postoperative length of hospital stay (p0.05). The differences in perioperative and estimated intraoperative blood loss amounts and length of hospital stay were statistically significant between the groups (p
Objectives: This study aims to investigate the effect of cilostazol on intimal hyperplasia and smooth muscle cell proliferation in a rabbit carotid artery anastomosis model. Materials and methods: A total of 16 New Zealand male rabbits weighing 2 to 3 kg were used in this study. The rabbits were divided into two groups with eight in each group as Group A and Group B. A vertical neck incision was made in an appropriate position for all group rabbits and the right carotid artery was dissected. The same artery was transected and anastomosis using 8/0 polypropylene was performed with a continuous anastomosis technique. Group A was assigned as the control group and no medication was given. Cilostazol was administrated to Group B at a dose of 25 mg/kg twice a day per oral for 21 days. At the end of Day 21, the anastomosis segments of the right carotid artery and contralateral carotid artery of all rabbits were sent to the histology laboratory for analysis. The lumen diameter, lumen area, intimal area, medial area, and intima/media area ratio were estimated. Results: In the serial sections, the mean lumen diameter of Group B was found to be significantly higher than Group A (p=0.001). The lumen area of Group B was significantly higher than Group A (p=0.001). The section series were evaluated and the area of the intima of Group B was significantly lower than Group A (p=0.001). The medial area of Group B was significantly larger than Group A (p=0.001). The intima/media area ratio was significantly higher in Group A (p=0.001). Conclusion: Cilostazol may be useful for preventing intimal hyperplasia and smooth muscle cell proliferation after vascular surgery.
Felsefi ve bilimsel boyutlarıyla ele alınabilen hayvan refahı kavramı, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hem Avrupa Birliği hem Avrupa Konseyi nezdinde hukuki düzenlemelerin konusunu oluşturmaya başlamıştır. Hayvan refahına ilişkin AB düzenlemeleri; AB’ye üye devletlerin, hissedebilen varlıklar olarak kabul edilen hayvanların refahına azami ölçüde dikkat etmeleri gerektiğini belirlemiştir. Düzenlemeler aynı zamanda, AB’nin ve üye devletlerin dini ayinlere saygı gösterme zorunluluğunu içerir. Hayvan refahını koruma yükümlülüğü bağlamında, AB’ye üye devletler hayvan kesiminde öldürmeden önce bayıltma işlemini uygulamak zorundadır. AB müktesebatınca bir ilke olarak kabul edilen söz konusu işlem, Belçika’da yaşayan Musevi ve Müslümanların bir bölümü tarafından din ve inanç özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirilmiştir. Bu durum din ve inanç özgürlüğü ile hayvan refahının karşı karşıya gelmesine neden olmuştur. Çalışmada ilk olarak, dini kurallara uygun hayvan kesiminin, din ve inanç özgürlüğünün kapsamına girip girmediği sorusuna cevap aranmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin din ve inanç özgürlüğü çerçevesindeki içtihatları ve 2000 yılında vermiş olduğu Cha’are Shalom ve Tsedek v. Fransa kararı uyarınca, dini kurallara uygun hayvan kesimi uygulamaları, din ve inanç özgürlüğünün bir parçası olarak kabul edilmiştir. Çalışma kapsamında cevabı aranan ikinci soru ise hayvan refahının, dini kurallara uygun hayvan kesimi bağlamında din ve inanç özgürlüğünü sınırlandıran bir neden olup olmadığıdır. Avrupa Birliği Adalet Divanının 2020 yılında verdiği Belçika Merkez İsrail Konseyi ve Diğerleri kararı ile dini kurallara uygun hayvan kesimi, hayvanların refahının korunması amacı çerçevesinde tekrar tartışılmaya açılmıştır. ABAD mevzubahis kararda, çağdaş demokratik toplumlar için hayvan refahının son yıllarda yükselen bir değer olduğunu ifade etmiştir. ABAD’a göre hayvan refahı, toplumdaki değişimler ışığında, din ve inanç özgürlüğü bağlamında daha fazla dikkate alınmalıdır. ABAD’ın insan hakları metinlerinin dinamik doğasına yaptığı vurgu ve bir insan hakkı karşısında hayvan refahını dikkate alarak orantılılık incelemesi yapması, hayvanların menfaatlerinin yalnızca din ve inanç özgürlüğü bağlamında değil genel olarak insan haklarını sınırlandıran bir neden olarak ortaya çıkışının ayak sesleri olarak okunabilir.

/ 615
4 / 615