12.263 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Bu araştırma, Doğu Anadolu Bölgesinde gerek ekolojik koşullara ve gerekse tüketici isteklerine uygun beyaz baş lahana ıslahı amacıyla yürütülmüştür. Bu amaçla 1992 yılında Kağızman, Van, İğdır, Erzurum, Ağrı, Bayburt, Muş, Gümüşhane ve Erzincan illerinde köy çeşidi olarak yetiştirilegelen 25 populasyon araştırmaya alınmıştır. Seçilen bitkiler tohum üretimi için 1993 yılında Erzurum ekolojik koşullarında yetiştirilerek grup içi tozlaşma sağlanmıştır. Çalışmanın süresi içerisinde ancak bir generasyon seleksiyon yapılabilmiştir. 19.94 yılında yapılan seleksiyon sonucu baş ağırlığı, baş çapı, baş tutma oranı ve erkencilik gibi" karekterler göz önüne alındığından, izleyen çalışmalarda 11 ekotipın kullanılmasına, diğerlerinin çalışma dışı bırakılmasına karar verilmiştir. Birinci seleksiyon sonunda baş ağırlığı bakımından 13 (iri), 11 (orta), 22 ve 23 (küçük); baş tutma oranı bakımından 9, erkencilik bakımından 23 nolu ekotipler ümitvar görülmektedir. Araştırmada her iki yılda da herbir ekotıpde üzerinde durulan karekterler arasındaki korelasyonlar da incelenmiştir.
Bu çalışmada, çift serbestlik dereceli Van Der Pol salınıcısı, Helmholtz salınıcısı, Kolmogorov-Spiegel-Sivashinsky, v. b., kaotik davranış gösteren dinamik sistemlerin dallanmalarını inceliyoruz. Rezonansların komşuluğunda daha basit dinamik sistemler elde etmek için normal form analizi, çoklu ölçekler yöntemi ve ikinci mertebe ortalama alma yöntemi kullanılmıştır. Örneğin asal rezonans civarında Helmholtz salınıcısının "cusp" katastrofu geçirdiği gösterilmiştir. Bu şekilde 'doğan periyodik yörüngelerin periyot çiftleme yoluyla kaos'a geçme öncesi altharmoniklere dallanmaktadır. Diğer sistemlerde "pitchfork", "fold" ve Hopf gibi çeşitli eşboyutu bir ve iki olan dallanmalar elde edilmiştir.
200-400 °C'de bulunan cam tabanları üzerinde $SnO_2$ , ZnO, CdO, CdS, $CuInSe_2$ ince filmleri tamamen püskürtmeyle, $Cu_2S$ ince filmleri ise Clevite işlemi ile CdS filmlerinin dönüşümünden elde edildi. Bu ince filmlerin yukarıda belirtilen sırada; 200-900 nm dalgaboyu aralığında optik geçirgenlikleri bazı dalgaboylarmda % 98, % 99, % 80, % 76, % 5, % 15, özdirençleri ise (1-60)x$10^{-2}$ $Omega$ cm, 12-143 $Omega$-cm, (0,02-3,0)x $10^{-3}$ $Omega$ cm, 19-800 $Omega$ cm,(0,8-1,3)x $10^{-3}$ $Omega$ -cm, 2,1-3,8 $Omega$ -cm, arasında bulundu. Anılan bu ince filmler arasında $Sn0_2/Cu_2S , ZnO/Cu_2S, CdO/Cu_2S, SnO_2/CuInSe_2, ZnO/CulnSe_2, CdO/CuInSe_2$ ince film güneş pilleri, cam tabanları üzerinde, oluşturularak bu ince film güneş pillerinin, yaklaşık 545 W/m2'Iik standart ışınım altında, açık devre gerilimleri ve kısa devre akımları ölçüldü. Yukarıda anılan sırada bu ince film güneş,pillerinin; açık devre gerilimleri 0,4-1,4 mV, 5-50 mV, 1-8 mV, 0,4-0,7 mV, 5-18 mV, 0,2-1,2 mV arasında, kısa devre akımları ise 1 $mu$ A'den daha küçük, 1 $mu$ A'den daha küçük, 1-4 $mu$ A arasında, 1 $mu$ A'den daha küçük, 1 $mu$A'den daha küçük, 1 $mu$A civarında, saptandı. Bulunan bu değerlerin çok küçük olması nedeniyle söz konusu bu ince film güneş pillerinin verimleri belirlenemedi.
-
Bu makalede, bir gastrik divertikül olgusu sun¬duk. Gastrik divertiküller genellikle tek ve sıklıkla mi¬denin parakardiyal bölgesinde oluşurlar. Bu nadir has¬talığın teşhis ve tedavisindeki güçlükler tartışıldı. Radyografi ve endoskopinin preoperatif tanıdaki önemi vurgulandı.
Familyal hiperkolesterolemili.heterozigot veya homozigot hastalar, özellikle ayak bileği^ dizler, el bileği ve proksimal interfalanjiyal eklemlerde tekrarlayıcı poliartrit veya tenosinovit atakları geçirebilirler. Yapılan bir çalışmada yetişkin heterozigot hastaların % 40'ında en az bir eklem atağı görülmüştür. Asil ağrısı veya tendonit % 29 hastada, oligaartiküler artrit % 7 hastada ve poliartiküler veya romatizmal ateş benzeri artrit % 40 oranında görülmüştür. Ateş, lökositoz ve yüksek ESR nadiren görülür. Antiinflamatuvar ilaçlar bu'atakların seyrini etkilemektedir. Sedimantasyon yüksekliği muhtemelen yüksek plazma LDL düzeyleriyle bağlantılıdır, Bu makalede hiperkolesteroleminin eşlik ettiği romatizmal ateş benzeri olgu klinik ve laboratuvar bulguları sunularak tartışıldı.
Dalak koruyucu cerrahi yöntemlerden splenik arter li¬gasyonu ve splenik ototrânsplantasyonun pnömokok sep¬sisi oluşumuna etkileri ve birbirlerine karşı üstünlüklerini ortaya koymak amacıyla deneysel bir çalışma plan¬lanmıştır. Bu amaçla ağırlıkları 162^270 gr arasında değişen genç ve dişi 40 Sprague-Dawley sıçan W'arli dört gruba bö¬lündü. 1. grup kontrol, 11. grup splenektomi, III. grup sple¬nik arter ligasyonu ve IV. grup ise splenik otot-ransplantasyon grubu olarak ayrıldı. Ameliyat sonrası 30. günde tüm deneklerin serum kompleman 3 ve 4 (C3-C4), immunglobulin M,G,A (lgM, IgG, IgA) ve fibronektin dü¬zeyleri bakıldı ve kan kültürleri alındı. Ameliyat sonrası 45. günde bütün deneklere intraperitoneal olarak "strep¬tococcus pneumoniae tip 25" enjekte edilerek .48 saat sonra aynı kan parametrelerinin düzeyleri incelendi ve hayvanlar sakrifiye edilerek akciğer doku kültürleri ya¬pıldı. Pnömokok enjeksiyonundan sonra grup II ve IV ara¬sında C3,1gM, fibronektin düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı, intraperitoneal pnö¬mokok enjeksiyonu ile oluşturulan sepsis indüksiyonu son¬rası akciğer doku kültürlerinde IH. gruhda %20, IV. grub-da ise %40 oranında üreme saptanmıştır. Grup II'ye göre grup III ve grup IV serum C3, IgM ve fibronektin dü¬zeylerinin yüksekliği istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.0I). Grup III ve Grup IV de kendi aralarında kı¬yaslandıklarında genel olarak grup Ill'deki değerlerin grup IV'e göre daha iyi olduğu ve bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu görüldü (p<0.0l).
Endokardial yastık defektleri; atrial septumun inferior kısmının, atriovertriküler valvlerin ve ventriküler septumun inflow parçasının tam olmayan gelişmesi sonucu çeşitli derecelerde malformasyonlardan oluşan kongenital defektlerdir. Temel defekt sol ventrikül girişini sağ atriumdan ayıran antrioventriküler septumun yetersizliğidir. Küçük bir ostium primum atrial septal defektten (ASD) komple atrioventriküler (AV) kanala kadar değişen anomalilere neden olur. Ventriküler septal defekt, mitral ve triküspit kapaklarda da defektler olabilir. Kapak deformiteleri olduğunda değişen büyüklükler de 5 veya 6 leafletten oluşan kapaklar olabildiği gibi kommisürelerde de yetersiz olabilir. Sıklıkla aspleni, polispleni sendromu, Down Sendromu, Ellis - van Creveld Sendromu gibi diğer kongenital anomaliler ile birlikte olabilir. İnkomplet vakalar komplike değil ise asemptomatikdirler, bu nedenle ileri yaşlarda tanı konur. Kliniğimize başvuran erişkin yaştaki iki hastaya fizik muayene ve ekokardiografi bulguları ile endokardial yastık defekti tanısı kondu ve yayınlanması uygun görüldü.
Bu çalışmada, Cumhuriyet Üniversitesi Hastanesi iç Hastalıkları Kliniğine kabul edilen 19 Tip 1 diabetes mellituslu (DM) hasta ve 15 sağ¬lıklı kişide kompleman (C3 ve C4) düzeyleri araştı¬rıldı. Diabetik hastalarda C3: 108.6 ±7.4 IVİmi, C4: 90.89 ± 6.6 IUlml bulundu. Kontrol grubuyla kompleman düzeyleri karşılaştırıldığında arada önemli fark olmadığı görüldü (p>0.05). Komplikasyonlu ve komplikasyonsuz diabetijc hastalarda C3 ve C4 düzeyleri sırasıyla; C3: 103.75 ± 8.7 IUlml, C4: 83.6 ± 8.2 IUlml ve C3: 113.1 ± 5.8 IUlml, C4: 96.27 ± 9.7 IUlml olarak bulundu. C3 ve C4 düzeyleri bakımından gruplar arası fark anlamsızdı (p>0.05). Yine diabet süresi¬nin kompleman düzeylerini etkileyip etkilemediğini araştırdığımızda, diabet süresinin kompleman dü¬zeylerini etkilemediği bulundu (p>0.05).
Fötal gelişim sırasında akciğerler, postnatal gaz değigimine hazırlık için hızlı bir farklılaşma dönemi geçirirler. Bu çalışmada farklanma dönemlerinde ortaya çıkan morfolojik değişiklikler 12, 14, 16, 18 ve 20 günlük fötal sıçanlarda ışık mikroskobik seviyede araştırılmıştır. Yüzde 10'luk tamponlanmıs nötral formalin ve Bouin fiksatiflerinde bütün olarak tesbit edilen fötüsler, rutin protokolü takiben parafin içinde bloklanmıstır. Alınan kesitler Hematoksilen-Eosin, Mallory-Azan ve Van-Gieson ile boyanarak değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgulara göre, sıçan embriyolarında geniş plevral kavite içinde mezensim ile çevrili az sayıda pulmoner bronş izlendi. Pulmoner bronşların yalancı çok katlı yüksek prizmatik epitel ile döşeli oldukları görüldü. Gelişimin 14. gününde yalancı çok katlı prizmatik silyalı epitel ile döşeli bronşlar etrafında yoğunlaşan mezensimal halka dikkati çekmiştir. Bu periyotta akciğerlerin ilk kan damarları ortaya çıkmıştır. Prenatal 16. günde bronş ağacı dallanması artmış ve bronşlar geniş lümenli olarak izlenmiştir. İntrauterinal 18. günde akciğer loblarının segmentlerinin sayıca arttığı görülmüştür. Bu dönemde mezensimal stroma içinde kan damar segmentlerindeki artış çok belirgindi. Prenatal 20. günde ise akciğerlerin erişkin dokuya benzer biçimde süngerimsi görünüm aldığı, terminal bronsiyol, solunum bronşiyolleri ve postnatal gaz değişimine hazırlık olarak çok sayıda terminal keselerin (primitif alveol) şekillendiği izlenmiştir.
Bu çalışmada Van gölünün mikrobiyolojik kirliliğini belirlemek amacıyla yapıldı. Araştırmada, 1993 yılının Nisan-Ekim aylarında gölün değişik kesimlerinden alınan toplam 210 adet su numunesi incelendi. Yerleşim yeri niteliğinde olan bölgelerde genel olarak kirliliğin olduğu, yerleşim yeri niteFığinde olmayan bölgelerde ise henüz fazla bir kirlenmenin olmadığı ancak, kirlenmeyi önleyecek acil önlemlerin alınması gerektiği saptandı.
Çeşitli sistemik hastalıklar gözde bozukluklara yol açarlar . Özellikle sistemik hastalığın ilk dönemlerinde göz bulgularının ortaya, çıkması tanı açısından önemlidir. Ayrıca sistematik hastalığın sağaltımına alman yanıtın izlenmesi ve prognozun belirlenmesi açısından aralıklı olarak yapılan gözlemler değerli bilgiler verir. Bu makalede, sistemik hastalıkların gözde oluşturduğu değişimler tartışılacaktır.
Bütün canlılarda mevcut organ ve dokuların farklı fonksiyonları vardır. Bu görev farklılığı organ ve dokuların da farklı yapılarda olmasına sebep olmuştur. İnsan gıdası olarak kullanılmayan hayvan dokularındaki farklılık fazla önenısenmemekle beraber değerli bir gıda olan et, yani kas dokudaki farklılıklar son derecede önemlidir.Kas dokudaki bu fonksiyon farklılığı kesim sonrasında et kalitesine büyük oranda etki etmektedir. Bu yüzden vücuttaki en az çalışan kaslardan (M. psoas major, M.psoas minor, M. qaudratus lumborum've M. iliacus oluşan bonfile yumuşak olmakta ve pahalı olmasına rağmen tüketiciler tarafından tercih edilmektedir. Bu çalışmada, değerli et preparatlarınm anatomik yapıları ve fonksiyonları ile organoleptik kaliteleri arasında bir ilişkinin olup olmadığı konu ile ilgili literatürler taranarak incelenmiştir. Yapılan incelemelerde kasların anatomik yapılarının ve fonksiyonlarının etlerin organoleptik kalitesine etki eden önemli faktörlerden oldukları ortaya çıkmıştır. Anatomik yapıları teııdinöz ve fazla fonksiyonel kaslardan oluşan preparatların daha sert olduğu ve son derece az fonksiyonu olan kaslardan oluşan preparatların da daha yumuşak ve lezzetli olduğu görülmüştür.
Bu çalışmada 8 adet erkek ve dişi tavşan üzerinde medulla spinalis ve ganglion spinalelerin morfolojik ve morfometrik özellikleri incelendi. Medulla spinalisin segınentlerinin $C_1 ve C_4$ segmenlleri arasında belirgin derecede craniale, $C_8 ve T_2$ segmentleri arasında ise caudale kayma gösterdiği görüldü. Lumbal bölgede segmentlerin genellikle kendileri ile aynı sayıdaki vertebraların içinde olduğu gözlenirken, sacral bölgeye ait segmentlerin dikkati çekecek şekilde craniale kaydığı görüldü. İlk cervical sinirler üzerindeki ganglion spinalelerin canalis vertebralis içinde olduğu, $C_4 ve T_{10}$ arasındaki ganlionların ise for intervertebrale laterale içinde onbirinci throcal sinirden itibaren ise ganglionlanucâııalis vertebralis içinde yenildiği gözlenmiştir. Ganglion spinalelerin cervical ve thoracal bölgenin cranialinde küçük yuvarlak , thoraeal bölgenin sonu ve lumbal bölgede oval ve daha büyük lumbal bölgenin sonu ve sacral bölgede mekik şeklinde olduğu görülmüştür. Ganglion spinalelerin 11. thoracal sinirden itibaren medulla spinalise bitişik olduğu gözlenmiştir. Medulla spinalisin transversal çapının en dar olduğu bölge $T_3 ve T_{12}$ segmentleri arası olarak tespit edildi.
Bu çalışmada Istanbul bölgesinden satın alınan 15 adet yerli tiftik keçisi kullanıldı. Keçilerde conus medullarisiıv apexi'nin 2. ve 3.sacral vertebralar arasında yer aldığı, spinal sinirlerin intradural uzunluğunun Le'dan, extradural uzunluğunun $L_6$ den itibaren dereceli olarak arttığı tespit edildi. Spinal sinirlerin radix dorsalis'lerinin medulla spinalis'den çıkışında ve durameteri deldiği yerde cranial yönde yaptıkları açının cranial'den caııdal'deki radix dorsalis'lere gidildikçe büyüdüğü görüldü. Segment uzunluklarının ölçümünde medulla spinalisin conuş medullaris'in dışında kalan en kısa segmentin 12.1 mm ile $T_1$ ve 10.mm ile $L_6$ olduğu belirlendi. Kök uzunluğunun 13.4 mm ile Cı de en uzun olduğu tespit edildi. Birinci vertebra cervicalis ile 6. vertebra lumbalis arasındaki ganglion spinalenin canalis vertebralis dışında diğer bölgedeki ganlion spinalelerin ise canalis vertebralis'in içinde olduğu tespit edilmiştir.
Bıı çalışma 10 adet olgun ve değişik cinsiyetle Beyaz Yeni Zelanda Tavşanının (Oryctalagus Cunicuhıs L.) plexus brachialis'leri üzerinde yapıldı. Bilinen diseksiyon tekniğine göre tavşanların sinirleriyle birlikte plexus'leri çıkartıldı. Plexus brachialis'in oluşumuna katılan rami ventrales'deki ve plexus'ten çıkan sinirlerin morfolojik özellikleri tespit edildiç Daha sonra tespit edilen yerlerden 0.2-0.4 cm kalınlığında enine sinir kesitleri alındı. Bu kesitler stereomikroskopta 0.66x2x10 veya 2x2x10 büyütmede incelendi ve diyagramları çizim aynasından çizildi. Tavşanlarda plexus brachialis $C_5, C_6,C_7,C_8 , Th_1 ve Th_2$ rami ventrales tarafından sekillendirilmektedir.Plexus'im cranial'inden çıkan sinirler daha cranial rami ventrales'ce caudal'den ventrales'deki demet fazla sayıda fakat demet öapları büyük olmasına rağmen plexus'ten çıkan demet sayı ve çaplarının bir örneklilik göstermedikleri gözlendi. Sinir kesitlerinde karşımıza çıkan bu demetler farklı kasları innerve etmektedir. Plexus'ten çıkan sinirlerin neuroftomisi gerektiğinde tüm sinirin kesilmesi yerine sadece kası innerve eden sinir demetlerinin kesilmesi daha uygun olacktır.
: Bu çalışmada, östrus sinkronizasyonunun halka indirilmesi ve PMSG ile yavru saysısının artırılması amaçlanmıştır. Bu nedenle halk elinde bulundurulan 75 Akkaraman koyunu ile 7 Akkaraman koçu kullanıldı. Hayvanlar iki gruba ayrıldıktan sonra sinkronizasyonua başlandı ve 40 mg progesteron (FGA) nun sünger tarzında 14 gün uygulanmasının yanısıra songün her gruptan 5'er koyuna 750 IU PMSG olmak üzere bütün koyunlara 500 IÜ PMSG uygulandı. Kızgınlık tespitinde koyunların östrus sergileme oram %100 olurken bu koyunlar elde sıfat yöntemiyle doğal aşım yaptırılarak tohumlandı. Elde edilen gebelik oranı % 96 olurken 750 IÜ PMSG uygulanan koyunlardan üçüz doğuranlardan birer yavrunun öldüğü de belirlendi.
Bu araştırmada, 82 Akkaraman ve 14 Hamdane koyunu ile değişik ırktan 8 koç (Dorsetdown, Corriadale , Akkaraman, Hemshire) kullanıldı. Koçların ortalama spennatolojik özellikleri ; miktar, nıotilite , yoğunluk ve anormal spermatozoa oranı sırasıyla Tablo-1'de , bunlara ilişkin dölverimleri de Tablo- 2'de verilmiştir.
Bu araştırmada yaşları 1.5 -7 arasında, değişik ırklardan 5 inek kullanıldı. İneklerin rektal ve vaginal ısıları düzenli şekilde ölçüldü ve her iki ısının da kızgınlık döneminde yükseldiği belirlendi.
Ticari preparatlarda asiklovir konsantrasyonları, C8 kolonu, organik çözücü içermeyen 20 mM HClO4 (pH 2.0) mobil fazla ayrılmıştır. Asiklovir fluoresan detektörde emisyonu 260 ran ve eksitasyonu 375 nm'ye ayarlanarak standartlara karşı okundu. 6 tablet (T) arasında önemli bir farklılık olduğu tesbit edildiği halde (p<0.0001), tekrarlar arasında farklılık görülmedi (p<0.24). Asiklovir tabletleri prospektüsteki miktara (200 ng/ml) göre su ile seyreltildi. Tabletlerin ortalama asiklovir değerleri 170.09ng/ml ±7.01 SE, 166.73ng/ml ± 4.01 SE, 145.2ng/ml ± 14.8 SE, 167.74ng/ml ± 7.6 SE, 58.29ng/ml ± 5.9 SE, 162.09ng/ml ± 2.3 SE olarak bulundu. Asiklovir geri alma oranı %94 bulundu. Bir tabletin diğerlerinden oldukça düşük dozda ve diğer 5 tabletinde kutusunda yazılan miktardan önemli düzeyde düşük dozda asiklovir içerdiği saptandı (p<0.05).

/ 614
612 / 614