721 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Araştırmanın amacı, ilkokul düzeyinde 3. ve 4. sınıfa devam eden öğrencilerin ders çalışma alışkanlıklarını incelemektir. Çalışmada asıl amacın, öğrencilerin ders çalışma alışkanlıklarını olağan haliyle belirlemek olduğu için betimsel tarama modeli tercih edilmiştir. Çalışma evreni, İstanbul’un Avrupa kısmında eğitim öğretim faaliyeti sürdüren devlet okullarındaki 3. ve 4. sınıf seviyelerindeki öğrenciler; örneklemi ise Başakşehir, Bağcılar ve Bahçelievler ilçelerinde bulunan devlet okullarındaki 3. ve 4. sınıfta öğrenim gören 300 öğrenciden oluşmaktadır. Araştırmada “Ders Çalışma Alışkanlıkları Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçekten elde edilen bulgulara göre araştırmada şu sonuçlara ulaşılmıştır: İlkokula devam eden 3. ve 4. sınıfların sahip oldukları ders çalışma alışkanlıkları genel anlamda, sınava hazırlanma ve çalışma ortamı, içsel motivasyon alt boyutlarına göre yüksek düzeyde, kaçınma davranışı alt boyutuna göre ise orta seviyededir. İlkokul öğrencilerinin ders çalışma alışkanlıklarında cinsiyet, anne-baba eğitim durumları, kardeş sayıları, anne-baba meslek dağılımları, günde ortalama ders çalışma süreleri dağılımı ve sınıf mevcudu dağılımlarına göre anlamlı bir fark olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Sınıf mevcudu kalabalık olan ilkokul öğrencilerinin ders çalışma alışkanlıkları kaçınma davranışı puanları sınıf mevcudu az olanlara göre daha yüksek çıkmıştır. Erkek öğrencilerin ders çalışma alışkanlıkları kaçınma davranışı alt boyutunda daha yüksektir. Kız öğrencilerin ders çalışma alışkanlıkları sınava hazırlanma ve çalışma ortamı alt boyutunda erkeklere göre daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. İlkokul öğrencilerinin öğrencilerin ders çalışma alışkanlıklarının, anne-baba eğitim durumlarına göre sınava hazırlanma ve çalışma ortamı alt boyutunda, anne-babanın eğitim seviyesinin arttıkça öğrencilerin lehine olarak arttığı sonucuna ulaşılmıştır. Ders çalışma alışkanlıklarının kendisine ait oda olma değişkenine göre, sınava hazırlanma-çalışma ortamı, içsel motivasyon ve aktif öğrenme alt boyutlarında ve genel toplamda kendisine ait odası olan ilkokul öğrencilerinin ders çalışma alışkanlıklarının daha yüksek olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır.
Individuals with different sexual orientations may face various problems in society because of their sexual orientation or gender at birth. This includes individuals who classify themselves as "LGBTI+Q", i.e. "lesbian, gay, bisexual, transgender, intersexual and queer". The aim of this study is to examine the impact of individuals' sexual orientation on their professional lives. In this study, which is based on the phenomenological design of qualitative research, a total of 15 participants (8 gay, 4 transsexual, 2 bisexual, 1 lesbian) were selected by snowball sampling method. In the survey, 6 personal information forms prepared by the researcher and 4 semi-structured interview questions were used. Semi-structured interview questions were interviewed with each participant for 30 minutes via video conferencing method over online (Zoom programme). The data were analysed by content and analysis methods. In order to ensure the reliability of the study, themes were identified in the process of analysing the data subjected to content analysis, and each theme was first divided into codes and then into categories and analysed within itself. The responses of 15 LGBTI+Q individuals participating in the survey regarding the effects of their sexual orientation on their professional lives were grouped under 4 themes, 21 codes and 8 categories. Each of the four themes was further divided into two different categories. According to the survey results, it was determined that sexual orientation affects career choice positively and negatively, sexual orientation can be revealed/hidden in business life, sexual orientation affects professional performance, and various problems may arise in terms of overlapping sexual orientation and career goals.
هدفت الدراسة إلى تسليط الضوء على المحفزات لإثارة دافعية التعلّم عن بعد لتلاميذ المرحلة الابتدائية و خاصة في هذه الفترة الزمنية و مع جائحة كورونا التي عصفت بالبشرية و ما زالت تداعياتها و آثارها موجودة مع عدم التنبؤ الأكيد بنهايتها ، فتمّ تسليط الضوء على أهمية المرحلة الإبتدائية في التعليم و خصوصيتها النمائية للتلميذ و مفهوم إثارة الدافعية للتعلّم عن بعد و العوامل المؤثرة فيها ومعوقاتها ، وأنواع التعليم عن بعد وأشكاله وخصائصه، ثم الأساليب المحفزة لإثارة دافعية التعلم عن بعد للتلاميذ مع التوصيات وأهمها : مراعاة حاجات التلاميذ في هذه المرحلة، واعتماد برامج ومحتوى تعليمي يُراعي ميولهم واتجاهاتهم، ويثير دافعيتهم للتعلّم، ثم مقترحات لدراسات مستقبلية ذات صلة بالموضوع.
Bu çalışmanın genel amacı ilkokul öğrencilerinin sözcük öğrenme motivasyonlarını çeşitli değişkenler açısından incelemektir. Araştırmada ilkokul öğrencilerinin “sınıf düzeyi, Türkçe dersi başarı notu, okul öncesi eğitim alma, cinsiyet, okul türü, anne ve baba eğitim durumu, anne ve baba mesleği, her gün kitap okuma, kendine ait kitaplık olma, kitap okumaktan zevk alma” değişkenlerine göre farklılaşma durumu tespit edilmiştir. Çalışmanın modeli nicel araştırma yöntemlerinden olan betimsel tarama modeline göre gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Avcılar, Bağcılar, Beylikdüzü ve Esenyurt ilçesinde bulunan devlet ve özel okullarda öğrenim gören 2. sınıf, 3. sınıf ve 4. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Örneklem, evrenden kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemi ile seçilen 518 kız, 521 erkek olmak üzere toplam 1039 ilkokul öğrencisinden oluşmaktadır. Çalışmada veriler 24 maddelik “Sözcük Öğrenme Motivasyonu Ölçeği (SÖMÖ)” kullanılarak elde edilmiştir. Verilerin analizinde t-testi, tek yönlü varyans analizi (One-Way ANOVA) ve Scheffe testi yapılmıştır. Araştırma sonucunda ilkokul öğrencilerinin genel toplam puanlarına göre sözcük öğrenme motivasyonlarının yüksek düzeyde olduğu görülmüştür. İlkokul öğrencilerinin sözcük öğrenme motivasyonları Türkçe dersi başarı notu, sınıf düzeyi, cinsiyet, anne ve baba eğitim durumu, baba mesleği, her gün kitap okuma ve kitap okumaktan zevk alma durumu değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık göstermektedir. İlkokul öğrencilerinin sözcük öğrenme motivasyonları okul türü, okul öncesi eğitim alma durumu, anne mesleği ve kendine ait kitaplık olması durumu değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir.
Organizasyonların başarısında kritik rol oynayan tedarik zinciri yönetimi; stok maliyetleri ile planlama ve operasyonel maliyetleri azaltma, müşteri memnuniyetini artırma, karar alma süreçlerini kısaltması ve tüm bunların doğal sonucu olarak da rekabet gücünü artırması bakımından oldukça önemlidir. Bu çalışma, tedarik zinciri yönetiminde iç kontrolün rolünü ve etkin bir iç kontrol sisteminin varlığının, tedarik zinciri yönetiminde verimliliği artırma ve riskin etkin yönetimi üzerindeki etkisini incelemektedir. Bunun yanı sıra çalışma, tedarik zinciri bağlamında iç kontrolün bileşenlerini inceleyerek, organizasyonların verimliliği artırmak ve riskleri azaltmak için kullanabilecekleri temel stratejileri ve mekanizmaları vurgulamaktadır. Çalışma ayrıca, detaylı bir iç kontrol çerçevesinin önemini vurgulamakta ve tedarik zinciri yönetiminde etkili kontrol önlemlerinin uygulanmasına ilişkin içgörüler sağlamaktadır. Tedarik zinciri yönetiminde detaylı bir iç kontrol çerçevesinin önemine değinen çok az sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmanın tedarik zinciri yönetiminde iç kontrollerin etkin uygulanmasına ilişkin öneriler getirmesi yönüyle literatüre önemli katkılar sunacağı düşünülmektedir.
KOBİ'lerin Türkiye ekonomisindeki önemi ve katkısı düşünüldüğünde KOBİ finansmanının incelenmesi önem arz etmektedir. Bu bağlamda, bu makale, bir katılım bankasının işletme sermayesi (murabaha) ve yatırım (murabaha ve leasing) finansman yöntemlerinin KOBİ’ler üzerindeki etkilerini analiz etmeye çalışmaktadır. Özellikle Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz alt-bölgelerinde (TR62, TR63 ve TRC1) dokuz farklı sektörde faaliyet gösteren toplam 1824 KOBİ’nin kullandığı finansman yöntemlerinin etkileri statik ve dinamik panel veri yöntemleri ile analiz edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre, bir katılım bankası tarafından kullandırılan işletme sermayesi ve yatırım finansmanlarının KOBİ'ler üzerindeki etkisinin işletmelerin faaliyet gösterdiği bölge ve sektörlere göre farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Örneğin, işletme sermayesi (murabaha)’nın KOBİ’lerin net hasılatlarına tüm bölgelerde ve üç sektörde pozitif, yatırım (murabaha ve leasing) finansman yöntemlerinin ise tüm bölgelerde ve dört sektördeki negatif etki ettiği görülmüştür. Dolayısıyla, faizsiz finansal sistemin daha fazla yatırım fonlarını harekete geçirip firmalara tahsis edeceği ve böylece yatırımları arttırıp reel sektörün büyümesini destekleyeceği kanaati oluşmaktadır. Bu analizin daha geniş bir veri seti ile yapılıp geleneksel banka fonları ile karşılaştırılması hem literatüre hem de katılım bankacılığının gelişimine katkı sağlayacaktır.
Seafarers who spend long periods at sea and therefore have little contact with life on land face various difficulties because of their strenuous working conditions. While identifying those challenges and carrying out psychosocial interventions has the potential to increase the psychosocial well-being of seafarers, there is no scale to determine the psychosocial risks that seafarers contend with in the course of their work. This study was conducted with the aim of identifying the elements of the psychosocial risks they face so such a scale can be developed. A preliminary form was prepared for that purpose. Once the validity reliability rate of the form was determined on the basis of feedback, it was submitted to 735 members of the Turkish Seafarers ' Union residing in Istanbul and the resultant data was analyzed with SPSS and AMOS. As a result of the exploratory factor analysis, 3 factors named “Psychological/Spiritual Problems”, “Problems Related to Family and Environment” and “Problems Related to Work Environment” and 26 items were determined. It was determined that the total variance explained was 60.02%. In the confirmatory factor analysis performed, the structure consisting of 26 items and 3 sub-dimensions provided good fit values. As a result, it was concluded that a 3-factor Psychosocial Evaluation Scale for Seafarers consisting of 26 items is a valid and reliable scale.
The primary objective of this study is to conduct a comprehensive analysis of the inquiry, "Can education transform society?" Specifically, this analysis was draw upon a collection of memoirs, narratives, and stories authored by esteemed thinkers from diverse countries and historical periods, all of whom have critically examined the intricate interplay between education and society. The research is a qualitative research and was planned in a narrative research pattern. In the research consists of the works named "Turkiye’nin Maarif Davasi (Nurettin Topçu), Pedagogy of the Oppressed (Paulo Freire), Society Without School (Ivan Illich), Weapons of Mass Instruction: A Schoolteacher's Journey Through the Dark World of Compulsory Schooling (John Taylor Gatto), Can Education Change Society? (Micheal W. Apple), Finland: The Country of White Lilies (Gregoriy Petrov), and Democracy and Education (John Dewey) are selected by criterion sampling method. The data were collected with the help of document analysis and analyzed with the help of content analysis. The content analysis yielded three overarching themes and a total of nine sub-themes, presenting the outcome of the rigorous analytical examination. Based on the works discussed in the research, it has been determined that there are different perspectives and problem perceptions related to education in each work. However, the proposed solutions also differ. The idea that the active elements in the education system are more effective in the social transformation process is the common view found in the works.
Kitle fonlaması, 2008 krizi ile yaygınlaşmıştır. Zira bu kriz, girişimcileri ve şirketlerin ekseriyetini finansal sıkıntılarla baş başa bırakmıştır. Bu sıkıntıları aşmak için ise bankaların sunmuş oldukları finansman modelleri, çoğu zaman olumsuz sonuçlanmıştır. Buna binaen, bu likidite problemine karşı bir alternatif gerekiyordu. İşte bu noktada kitle fonlaması devreye girmiştir. Kitle fonlamasının gündeme gelmesiyle ve tüm Dünya’da insanların ilgisini çekmesiyle farklı modeller geliştirilmiştir. Bu modellerden bir tanesi de paya dayalı kitle fonlaması modelidir. Türkiye’de resmiyet kazanan bu model, diğer ülkelere nazaran farklılık arz etmektedir. Zira Türkiye’de fonlar platformlardan ziyade emanet yetkilisi olan tarafta toplanmaktadır. Bu çalışma, paya dayalı kitle fonlamasında yer alan emanet yetkilisinin mahiyetini ve uygulamasını detaylı bir şekilde ele aldıktan sonra, bunun fıkhi açıdan tahlili yapılmıştır. Ayrıca hem Takasbank’a hem de emanet yetkilisi görevini üstlenebilecek diğer portföy saklama kuruluşlarına yönelik bazı önerilerde bulunmaktadır.
Amaç – Bu çalışma, işyerinde şiddete maruz kalmaya yönelik geliştirilen, “Sözlü Şiddet”, “Fiziksel Şiddet”, “Cinsel Şiddet” olarak adlandırılan 3 boyuttan ve 9 maddeden oluşan “İşyeri Şiddeti Ölçeğinin” Türkiye örneğinde geçerlilik ve güvenirlik çalışmasını yapmayı amaçlamaktadır. İlgili ölçek, çalışanların işyeri şiddetine, maruz kalma durumlarını değerlendirmeye olanak sağlamaktadır. Bu anlamda ülkemiz de güvenilirlik ve geçerlilik çalışması yapılıp ortaya konan ölçme araçlarının sayısının sınırlı olduğunu görmekteyiz. Bu nedenle, işyeri şiddeti ölçeğinin Türkçeye uyarlama çalışmasının bu ihtiyacı büyük ölçüde karşılayacağı ön görülmektedir. Yöntem – Uyarlamanın ilk aşaması olan ölçeğin orijinal dilinden Türkçeye çevrilmesinde, (Beaton vd,, 2000) tarafından uygulan beş kademeli çeviri metodu uygulanmıştır. Bu aşamadan sonra Türkçeleştirilen ölçek, 303 katılımcıya uygulanmıştır. Çalışmada ilk önce, ölçeğe ait dilsel eşdeğerlik gerçekleştirilmiştir. Daha sonra ölçeğe Açıklayıcı Faktör Analizi uygulanarak, orijinal ölçekte yer alan 3 faktörlü yapı test edilmiştir. Bir sonraki aşamada ölçeğe Doğrulayıcı Faktör Analizi uygulanarak yapısal geçerliliği test edilmiştir, Ölçeğe ayrıca Cronbach Alpha testi uygulanarak ölçeğe ilişkin iç tutarlılık güvenirliği belirlenmiştir. Bulgular – Yapılan tüm işlemlerin sonucunda, 3 boyut ve 9 maddeden oluşan orijinal ölçek, hiçbir değişikliğe uğramadan Türkçeye uyarlanmıştır. Tartışma – Yapılan işlemlerin sonucunda ölçeğin makale de kullanıldığı haliyle Türkçeye uyarlanmış bir ölçme aracı olarak kullanılabileceği neticesine varılmıştır.
From the Greek Agora, where we saw the first examples of shopping venues, to the present day, human beings' shopping action and the need for a place to perform this action have always been there. The quality of these shopping places has had to change and transform over time with the changing lifestyle, spatial needs, and consumption styles from generation to generation. The consumer society, which has come to the point of purchasing everything, today's shopping centers are not only needed goods; We can say that they consider these as complexes where recreational activities, where they can maintain their social relations and enjoy, are also purchased. When considered in the context of consumption, hedonic consumption, which is the consumption understanding of the new generation, has begun to replace the utilitarian consumption that was dominant in previous generations. It has also been seen in the studies that the Z generation constitutes an important part of today's shopping malls. For this reason, the existing shopping center design parameters were examined and a synthesis shopping center design criteria table was created. On the other hand, the criteria in the current table were examined, and the examples of shopping malls that entered the literature as 'new generation' shopping centers were examined and the priority design criteria sought by the Z generation in shopping centers were reached.
Amaç – Günümüzde işletmeler sürekli değişiklik gösteren dış çevreye ayak uydurabilmek ve zorlu rekabet koşullarında yaşamlarını sürdürebilmek için çalışanlara daha çok önem vermek zorunda kalmıştır. Bu yüzden pozitif psikolojik sermaye, işe yabancılaşma ve işe tutulma hem çalışanın verimliliğini ve performansını hem de şirketin sürdürülebilirliğini etkilediği genel kabul gören bir görüş olmuştur. Bu çalışma, çalışanların pozitif psikolojik sermayelerinin işe yabancılaşma ile işe tutulma arasındaki ilişkideki düzenleyici rolünü analiz etmeyi amaçlamıştır. Yöntem – Bu araştırma nicel ilişkisel bir araştırma olup, veri çevirimiçi (Google From) olarak oluşturulmuş ve katılımcıların e postalarına gönderilmiştir. Araştırmanın verileri İstanbul ilinde faaliyet gösteren ve yer altı metrolarında çalışan 277 istasyon amirinden toplanarak Pearson Korelasyon ve Hiyerarşik Regresyon testleri ile analiz edilmiştir. Bulgular – Yapılan analizler sonucunda, işe yabancılaşma ile işe tutulma arasında negatif anlamlı bir ilişki bulunurken, işe yabancılaşmanın, işe tutulma üzerindeki etkisinde, pozitif psikolojik sermayenin bu etkiyi düzenlemesi şeklinde sonuçlanması, hipotezlerimizin desteklendiği göstermektedir. Tartışma – İş gücünün işletmeler için öneminin arttığı bu yüzyılda, işe yabancılaşmanın, işe tutulma üzerindeki etkisinde, pozitif psikolojik sermayenin bu etkiyi düzenlemesini ortaya koyan herhangi bir çalışmanın olmaması nedeniyle literatürdeki boşluğu dolduracağı düşünülmektedir.
Plants have been used for the prevention and treatment of diseases since the early days of humankind and constitute the natural sources of today’s modern medicine. Approximately one-quarter of approved drugs are derived from plants. Plant steroids are a group of biologically active secondary metabolites with a 5𝛼 and 5𝛽 gonane carbon skeleton. There is immense chemical diversity in plant steroids due to the side chains, oxidation status of the carbons in the tetracyclic core, and methyl groups. Plant steroids are classified into several groups based on their biological functions and structures, also on their mechanism of biosynthesis. All subtypes have been investigated for their anti-cancer, immunomodulatory, anti-inflammatory, and anti-viral properties. The novel coronavirus disease (COVID-19) is caused by severe acute respiratory syndrome coronavirus (SARS-CoV-2), which carries an RNA genome. An intense effort has been made in terms of effective treatment strategies and vaccine development since it was declared a pandemic. Nucleoside analogs such as favipiravir and remdesivir are used to block RNA-dependent RNA polymerase enzymes. Other strategies including neuraminidase inhibitors, chloroquine, and hydroxychloroquine as immunomodulatory agents, stem cell and cytokine based therapies are being conducted. One part of the therapies against SARS-CoV-2 is focused on the spike (S) protein of the virus that binds to the host receptor, angiotensin-converting enzyme 2 (ACE2). It has been suggested that SARS-CoV-2 S protein has a free fatty acid-binding pocket, and according to molecular simulations, steroids are ligands that bind to this pocket. Therefore, this review summarizes the plant steroid biological actions as well as their anti-viral potential against SARS-CoV-2 infection.
This paper investigates the relationship between an ethnic Muslim minority identity and transnational Muslim solidarity through the case study of HÜDA-PAR,1 the most organized political Islamic organization and the second-largest political party native to Southeast Türkiye. In this paper, it is scrutinized how the concept of ummah motivates the domestic/ ideological, national, and transnational political discourse and initiatives of HÜDA-PAR. Based on interviews with senior members of the party, it is clear that HÜDA-PAR views “Islam as nationalism” while also adopting the ummah as a mechanism to voice the aspirations for greater Kurdish rights and interests. As a part of examining the party’s ideological posi- tion, the first section explores how ummah became an empowering notion within a national Turkish political structure. Section two illustrates the way the notion was used as a legitimizing force within the religiously con- servative Kurdish social structure. The third section examines the notion’s unifying role with like-minded Pan-Islamic groups within the region they operate. The article also addresses the ambiguities that a mostly abstract and idealist ummahist approach to modern politics brings when faced with Kurdish nationalism, the regional realpolitik, and democratic pluralism.
Bu araştırmada akademisyenlerin sanal kaytarma davranışlarının iş stresi üzerindeki etkisi kuşaklar üzerinden incelenmiş olup aynı zamanda sanal kaytarma ve iş stresi seviyelerinin demografik değişkenler ve sanal kaytarma öncüllerine göre farklılaşıp farklılaşmadığının incelenmesi amaçlanmıştır. Türkiye’de farklı üniversitelerde görev yapmakta olan toplamda 383 akademisyene kolayda örnekleme yoluyla ulaşılmış ve online anket yöntemiyle veriler elde edilmiştir. Elde edilen verilere korelasyon analizi, Kruskal Wallis H ve Mann Whitney U testleri uygulanmıştır. Araştırmada, akademisyenlerin sanal kaytarma davranışları ile iş stresleri arasında anlamlı bir ilişki olmadığı saptanmıştır. Akademisyenlerin önemsiz sanal kaytarma davranışlarını daha fazla sergiledikleri, iş stresi ve sanal kaytarma seviyelerinin ise ortalama değerin altında olduğu görülmüştür. Y kuşağındaki akademisyenlerin, X kuşağındaki akademisyenlere göre sanal kaytarma ve iş stresi düzeylerinin daha yüksek olduğu saptanmıştır. Araştırmada akademisyenlerden oluşan bir örneklemin kullanılması ve sanal kaytarma ile iş stresi arasındaki ilişkinin kuşaklar üzerinden incelenmesi, gerçekleştirilen bu çalışmanın literatürde yer alan diğer çalışmalardan farklılığını ve önemini ortaya koymaktadır.
Bu çalışma, Türkiye’de döviz kuru geçişkenliğinin genel ve ana harcama tüketici fiyatları üzerindeki etkilerinin zaman içinde değişip değişmediğini incelemektedir. Çalışma, zamanla-değişen Granger nedensellik (TVGC) testini kullanarak, 1986M01- 2022M06 döneminde ABD doları ile Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) arasındaki nedensellik ilişkisini ve ardından 2003M01-2022M06 döneminde sepet kur (ABD doları ve Avro) ile 12 ana harcama grubu arasındaki nedensellik ilişkisini incelemektedir. Bulgulara göre, Türkiye’de uygulanan dalgalı döviz kuru ve açık enflasyon hedeflemesi rejimine bağlı olarak döviz kuru geçişkenliğinin (ERPT) TÜFE ve ana harcama grupları üzerindeki etkileri azalmıştır. TVGC testi ile elde edilen bulgular, ABD doları ile TÜFE arasında çift yönlü Granger nedensellik ve sepet kurdan ana harcama gruplarına doğru tek yönlü Granger nedensellik olduğunu göstermiştir. Ayrıca elde edilen bulgular, TÜFE’ye ilişkin ERPT’nin ulusal ve uluslararası krizlerde daha belirgin hale geldiğini ve TÜFE beklentilerindeki bozulma nedeniyle yüksek ve kalıcı seyrettiğini göstermektedir.
Kanuni dönemini bizlere anlatan önemli kaynaklardan biri Avusturya elçisi Busbecq’in yazdıklarıdır. Osmanlı ile sık sık karşı karşıya gelen Avusturya, anlaşma zemini oluşturmak için kendini her anlamda iyi yetiştiren Ogier Ghiselin de Busbecq’i elçi olarak İstanbul’a gönderir. Busbecq, Osmanlı ile ilgili gözlem ve değerlendirmelerini arkadaşı Nicolas Michault’a 1555, 1556, 1560 ve 1562 yıllarında dört mektup şeklinde yazıp gönderir. Bu mektuplarda Osmanlı’nın üstün olma ve Avrupalıların geri kalma sebepleri mukayeseli bir şekilde anlatılmıştır. Osmanlı’daki Müslümanların gelenek ve görenekleri, inançları, çalışma hayatları gibi birçok konudaki durumları da çarpıcı bir şekilde anlatılır. Yine Osmanlı devlet ve ordu yönetimi ile padişahı, ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Bununla beraber kendi ülkesindeki durumu da anlatan Busbecq, iki ülkeyi ve halkı mukayese etmiş ve Avrupa’nın Osmanlı’ya karşı nasıl ayağa kalkabileceğinin reçetesini vermekten geri durmamıştır. Bu çalışmada Busbecq’in söz konusu mukayeselerine dikkat çekilecektir.
Türkiye’nin de dâhil olduğu Kara Avrupası hukuk sistemi ile Anglo Sakson hukuk sistemi arasındaki yaklaşım farklılıkları, teknolojinin ve internetin gelişimi ile birlikte, özellikle teknoloji transferini konu alan ticari ilişkilerde kullanılan sözleşmelerde, daha da belirgin bir hal almaktadır. Her ikisi de sözleşme özgürlüğü prensibini esas almasına rağmen, Kara Avrupası hukuk sisteminin, sözleşmelerde ceza koşuluna yer verme hususundaki liberal yaklaşımı ile Anglo Sakson hukukunun ceza koşulunu yasaklayıcı bakış açısı, anılan iki hukuk sisteminin bu konudaki önemli bir yaklaşım farklılığını ortaya koymaktadır. Diğer yandan, Anglo Sakson hukukunda yer alan cezalandırıcı tazminat düzenlemelerine -kural olarak- Kara Avrupası hukuk sistemlerinde yer verilmiyor olması, iki hukuk sistemi arasında bu konuda mevcut olan önemli bir diğer ayrışmayı oluşturmaktadır.
Mekân edebî eserlerin temel ögelerinden olup bazen insan ruhunu etkilemiş, bazen de insan tarafından şekillendirilmiştir. İçinde bulunduğu kültüre göre anlam ve değer kazanan mekân toplumun anlam kodlarını belirleyen, sınırlarını çizen anahtar bir kavramdır. İnsanın yaşadığı olayların, hissettiği duyguların içinde geçtiği mekân, edebî eserlerde genellikle şehir olarak karşımıza çıkar. Şehir ise insan hayatını düzenleyip yönlendiren; aynı zamanda insan tarafından biçimlendirilen büyük bir yapı olarak tanımlanabilir. Şehirler toplum hayatının göstergesi, bir kültürün tüm yönleriyle ortaya konduğu mekânlardır. Mekân divan şiirine şehirlerle, şehirler içinde de en çok İstanbul’un anlatımıyla yansımıştır. Yüzyıllarca farklı imparatorluk ve medeniyetlere ev sahipliği yapan, onlara ait unsurlarla şekillenip zenginleşen İstanbul, Osmanlı devletinin yönetim merkezi olarak divan şiirinde özel bir yere sahiptir. İstanbul Türk şiirinin yayıldığı coğrafyada değişmeyen bir başkenttir. Gerçekten de ‘payitaht’ İstanbul yüzlerce yıl divan şiirinin de merkezi olmuş, Osmanlı İmparatorluğu’nun görkemi bu şiire yansımıştır. Yaptığımız taramalarda, divan şairlerinin duygularını en rahat ifade ettikleri türlerin başında gelen gazel nazım şeklinde yazılmış, İstanbul’u konu edinen ve redifi İstanbul olan 16 şiir tespit edilmiştir. Bu çalışmada İstanbul övgüsünde yazılan bu gazeller şekil ve muhteva özellikleriyle incelenip yorumlanmış, böylece divan şairlerinin gözünden İstanbul sevgisi ortaya konmaya çalışılmıştır. Çalışmada ilk olarak İstanbul redifiyle gazel yazan şairler kronolojik olarak sıralanmış, daha sonra gazel sahibi her şair kısaca tanıtılmıştır. Ardından gazel metinleri önce şekil sonra da muhteva yönüyle incelenmiştir.
Bu araştırma, sınıf öğretmenlerinin örgütsel sinizm algısını etkileyen faktörleri anlamak açısından önemlidir. Öğretmenlik mesleği, farklı paydaşlarla bir arada çalışmayı gerektirdiği için örgütsel sinizm sıklıkla görülen bir durumdur. Bu çalışmada, sınıf öğretmenlerinin örgütsel sinizm düzeylerini etkileyen demografik özellikler incelenmiştir. Çalışmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin örgütsel sinizm algıları ve sinizm algılarının eğitim seviyesi, cinsiyet, okulda çalışma süresi, yaş ve mesleki kıdem özelliklerine göre farklılaşma durumunu tespit etmektir. Araştırmada betimsel ve ilişkisel tarama yöntemleri kullanılmıştır. Araştırma, İstanbul Bağcılar İlçesi'nde görev yapan 214 sınıf öğretmeni ile gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı olarak araştırmacının hazırladığı demografik veri formu, Sağır ve Oğuz (2002) tarafından geliştirilen “Örgütsel Sinizm Ölçeği” kullanılmıştır. Veriler SPSS programı ile analiz edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, cinsiyet, yaş, medeni durum, okulda çalışma süresi, mesleki kıdem açısından bakıldığında mesleki sinizm ile değişkenler arasında anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. Araştırma sonuçlarına göre cinsiyet, yaş, medeni durum, okulda çalışma süresi ve mesleki kıdem gibi faktörler, sınıf öğretmenlerinin örgütsel sinizm algısını etkilemektedir. Bu araştırma sonuçları, eğitim sektöründeki örgütlerin, öğretmenlerin iş tatmini ve performansını artırmak için örgütsel sinizm algısını azaltmaya odaklanmaları gerektiğini göstermektedir.

/ 37
4 / 37