242 sonuç

Tarama Sonuç Kümeleri
Tümünü Listeye Ekle
Kronik obstrüktif akciğer hastalığının (KOAH) tıbbi tedavisinde son birkaç dekatta önemli gelişmeler sağlanmakla birlikte, destekleyici bir takım rehabilitasyon programlarının gerekliliği de ön plana çıkmaktadır. Çalışmamızda KOAH’ta solunum kasları eğitimi ve aerobik egzersiz programının yaşam kalitesi üzerine etkisini araştırmayı amaçladık. Bu amaçla, 19 KOAH olgusu çalışmaya alındı. Hastalara 6-8 haftalık threshold inspiratory muscle trainer (IMT) cihazıyla uygulanan solunum kas egzersizlerini içeren ev programı ve sonrasında hastane programı olarak 4 hafta süreyle bisiklet ergometresi yaptırıldı. Altı dakika yürüme mesafeleri, Kısa Form 36 (SF-36) ve St George Solunum Sorgulama Formu değerlendirmeleri; başlangıçta, ilk ve son aşamada tekrarlandı. Saint George Solunum Sorgulama Formu ve SF-36 ile değerlendirilen yaşam kalitesi indeksi parametrelerinin tüm alt başlıklarında anlamlı iyileşmeler görüldü (p<0,05). Bu sonuçlar pulmoner rehabilitasyon komponentlerinin güvenli bir şekilde bölünebileceğini ve aerobik egzersiz programından önce solunum sisteminin hazırlanması ile ek yararlar elde edebileceği düşüncemizi desteklemektedir
Obstrüktif uyku apne (OSA) hastalarında egzersiz kısıtlılığının mekanizmaları ve maksimal kardiyopulmoner egzersiz testi (KPET)’nin güvenilirliği konusunda mevcut bilgi oldukça sınırlıdır. Bu çalışmada, orta-ileri derece OSA hastalarında egzersiz kapasitesinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Ondokuz OSA hastası (üç kadın, 16 erkek) ile yaş ve vücut kitle indeksi bakımından benzer 11 gönüllü kontrol grubu (dört kadın, yedi erkek) egzersiz öncesi istirahat döneminde solunum fonksiyon testi ve daha sonra bisiklet ergometresinde maksimal KPET’ye alındı. Tüm çalışma grubu KPET’yi komplikasyonsuz tamamladı. Kontrol grubunda kondisyon eksikliğine bağlı egzersiz sınırlanması saptandı. Hasta grubunda egzersiz süresince ventilasyonda mekanik sınırlanma ya da kardiyak iskemi lehine bulgu saptanmadı. Beş hastada egzersiz sınırlanması yoktu; altı hastada ventrikül disfonksiyonu ile uyumlu olduğu düşünülen düşük VO2peak, düşük anaerobik eşik ve düşük oksijen nabzı gözlendi. Diğer altı hastada ise periferik damar hastalığını düşündüren düşük VO2peak, düşük anaerobik eşik ve hesaplanan maksimum kalp tepe atımının %85’inden daha düşük kalp tepe atımı saptandı. İki hastada ise kondisyon düşüklüğü ile uyumlu olarak düşük VO2peak, düşük anaerobik eşik ve maksimal egzersiz düzeyinde normal sınırlarda oksijen nabzı ve kalp tepe atımı gözlendi. Orta-ileri derece OSA hastalarında egzersiz kapasitesi düşüklüğünün daha sıklıkla ventrikül disfonksiyonu ya da periferik damar hastalığı gibi kardiyovasküler nedenlerden kaynaklanabileceği ve bu hasta grubunda maksimum KPET’nin ciddi komplikasyonlara neden olmadan tolere edilebileceği sonucuna varıldı.
Amaç: Diyastolik disfonksiyonun erken evrelerinde dispne ve çabuk yorulma şeklindeki kalp yetersizliği semptomları sadece egzersiz sırasında belirgin hale gelmektedir. Bu çalışmada, relaksasyon bozukluğu saptanan (evre 1 diyastolik disfonksiyon) hastalarda egzersiz sırasında sol ventrikül diyastolik doluş parametrelerindeki değişiklikler değerlendirildi ve bunların semptomlarla ilişkisi araştırıldı. Çalışma planı: Çalışmada, iskemik kalp hastalığı dışındaki bir nedenle yapılan ekokardiyografik incelemede evre 1 diyastolik disfonksiyon dışında bir anormallik saptanmayan 49 hasta (27 kadın, 22 erkek; ort. yaş 56±8; dağılım 36-77) ve yaş (ort. 54±12; dağılım 33-61) ve cinsiyet (9 kadın, 7 erkek) açısından benzer özelliklerde 16 sağlıklı kişi incelendi. Kırk hastada (%81.6) hipertansiyon vardı. İki grupta da istirahatte ve bisiklet ergometrisi ile uygulanan maksimal egzersiz sırasında diyastolik fonksiyon parametreleri kaydedilerek egzersize yanıt ve semptomlarla ilişkisi araştırıldı. Bulgular: Hasta grubunda istirahatteki E ve A dalga amplitüdleri ve E/A oranı egzersiz ile anlamlı derecede artış gösterdi (sırasıyla, %80, p=0.0003; %44, p=0.0004; %25, p=0.0004); deselerasyon zamanı ise hafif derecede kısaldı (p=0.07). Kontrol grubu E dalga hızında çalışma grubundakine benzer bir artış (%68) görülmesine rağmen, çalışma grubundaki egzersizle değişimin mutlak değerleri ile karşılaştırıldığında anlamlı değildi; A dalga hızındaki artış (%76) ise çalışma grubundaki egzersizle değişimin mutlak değerleri ile karşılaştırıldığında anlamlı bulundu (p=0.011). E ve A hızlarında benzer artışlar nedeniyle E/A oranı kontrol grubunda anlamlı derecede değişmedi. Sonuç: Diyastolik disfonksiyonlu hastalarda egzersiz ile E/A oranında göreceli bir artış olmasına rağmen, önyük artışı, taşikardi ile azalan deselerasyon zamanı ve aktif doluş hızındaki (A dalga hızı) yetersiz artış dispne ve yorgunluk gelişiminden sorumlu olabilir.
Pulmoner rehabilitasyonun temel amacı hastanın yaşam kalitesini, güç ve dayanıklılığını arttırmak ve dispneyi önlemektir. Pulmoner rehabilitasyonun etkinliğini araştırmak üzere yaş ortalaması 61 ve ortalama birinci saniye zorlu ekspirasyon volümü (FEV1) değeri 1,46 (0,60) olan 19 (16/3 erkek/bayan) KOAH olgusu alındı. Hastalara 6-8 haftalık treshold inspratory muscle trainer (İMT) cihazıyla uygulanan solunum kas egzersizlerini içeren ayaktan takipli ev programı ve sonrasında hastane programı olarak 4 hafta süreyle bisiklet ergometresi yaptırıldı. Solunum fonksiyon testlerinden; FEV1, zorlu vital kapasite (FVC), maksimum inspiratuar-ekspiratuar basınçta (PImax-PEmax) ve kan gazı analizlerinden; arter oksijen basıncı ve satürasyonunda, ayrıca 6 dakika yürüme mesafelerinde iyileşmeler olduğu tespit edildi (p<0,05). Bu sonuçlar pulmoner rehabilitasyon komponentlerinin güvenli bir şekilde bölünebileceğini ve aerobik egzersiz programından önce solunum sisteminin hazırlanması ile ek yararlar elde edebileceği düşüncemizi desteklemektedir.
Mühendislikte kara, hava ve deniz taşıtlarında aerodinamik tasarım yönünden yapılan iyileştirmeler, sürtünme direncini azaltarak harcanan gücü düşürmekte ve böylece daha az yakıt sarfiyatı sağlamaktadır. Tamamen insan gücü ile çalışan bisikletlerde, özellikle de yarış bisikletlerinde, aerodinamik açıdan iyileştirmeler güç tüketimini azaltmakta ve böylece verimliliği artırmaktadır. Bu çalışmada ise, bisiklet aerodinamiği, aerodinamiğe etki eden parametreler, aerodinamik hesaplamalar ve sürüş aerodinamiği detaylı olarak ele alınmış ve aerodinamik direnci azaltmak için gerekli şartlar incelenmiştir.
Amaç: Bu çalışmanın amacı, astımlı hastalarda üç egzersiz protokolü sırasındaki enerji tüketimlerini değerlendirmekti. Yöntem ve gereç: Bir hekim tarafından tanısı konan 30 gönüllü astımlı hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalara, 6 dakikalık bisiklet ergometresi egzersizi, serbest koşu ve basamak testi yaptırıldı. Kan basıncı (KB) ve kalp hızı (KH) egzersiz öncesi ve sonrası monitörize edildi. Double product değeri (DP) hesaplandı ve miyokardial oksijen tüketimi olarak belirlendi.Sonuçlar: Çalışmanın sonuçları, her üç egzersiz protokolünün egzersiz öncesi ve sonrası KB, KH ve DP değerleri arasında anlamlı bir farklılık gösterdi (p<0.01). Üç protokol tek-yönlü ANOVA kullanılarak karşılaştırıldığında enerji harcamasında da anlamlı bir farlılık vardı (p<0.01). Post hoc analiz bisiklet ergometresi testindeki enerji harcamasının, serbest koşu ve basamak testinden anlamlı olarak daha düşük olduğunu gösterdi (p<0.01). Serbest koşu ve basamak testi DP değerleri arasında anlamlı farklılık bulunmadı (p>0.01).Tartışma: Obstrüktif akciğer hastalığı olan hastalarda egzersiz testlerinin kullanımı tartışması sürmekle birlikte, 6 dakikalık serbest koşu ve bisiklet ergometresi testlerinin astımlı hastalarda egzersiz toleransının değerlendirilmesinde kullanılabileceği sonucuna varıldı.
Boş zaman endüstri devrimi sonucunda, insanların çalışma hayatlarının yeniden düzenlenmesiyle beraber gündeme girmiş ve her geçen gün daha da önem kazanmıştır. Boş zaman kişinin günlük yaşamı içinde yapmak zorunda olduğu iş ve görevlerinin dışında kalan ve kendi isteği yönünde harcayabileceği zamandır. Boş zaman bir bakıma bireyin özgür ve bağımsız olduğu zamandır. Bu araştırma ile Malatya İl merkezinde bulunan dört üniversiteye hazırlık dershanesine devam eden 474 öğrencinin boş zaman değerlendirme alışkanlıkları ve boş zamana değerlendirmeye ilişkin görüşleri belirlenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla bir anket geliştirilmiş ve uygulanmıştır. Araştırma kapsamında 313 erkek, 161 kız öğrenci bulunmaktadır. Araştırma ile şu sonuçlara ulaşılmıştır; Öğrenciler boş zamanlarında en çok müzik dinlemekte, arkadaş toplantılarına katılmakta, sohbet etmekte, televizyon seyretmekte, yürümekte ve bilgisayar-internet gibi etkinlikleri gerçekleştirmekteler. Kitap okuma, radyo dinleme, tiyatroya gitme, ev işleri yapma, yabancı dil öğrenme, aile toplantılarına katılma, basketbol, voleybol, tenis oynama, resim yapma, su sporları ile uğraşma, bisiklet sürme, bilardo oynama, fotoğrafçılık ile uğraşma, toplantı ve panellere katılma, uzak doğu sporları ile ilgilenme, koleksiyonculuk, dikiş, nakış yapma ve örgü örme gibi etkinlikleri çok az yapmakta yada hiç yapmamaktalar. Öğrencilerin ara sıra futbol oynamakta, gönüllü işlerde çalışmakta yada dinlenmektedirler. En çok dinlenen müzik türü arabesktir. Bunu pop, Türk sanat, Türk halk ve özgün müzik türleri izlemektedir.
Pediatrik yaş grubunda mandibula kırıkları nadir görülür ve erişkinlere göre farklı klinik özellikler gösterir. Etyoloji ve kırık patternindeki farklılıkları vurgulamak amacıyla, bu retrospektif çalışmada, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi kliniğinde 1992-2003 yılları arasında tedavi edilen toplam 30 pediatrik mandibula kırığı olgusunun analizi sunuldu. Olgular, yaş, cinsiyet, etyolojik faktörler, kırık lokalizasyonu ve sayısı, eşlik eden yaralanmalar, uygulanan tedavi yöntemleri ve komplikasyonlar yönünden değerlendirildi. Hastaların 7'si kız (%23.3), 23'ü erkek (%76.6) olup, yaş ortalaması 6.1 yıl idi. Kırıkların oluş nedenleri, 13 olguda (%43.3) yüksekten düşme, 12 olguda (%40) motorlu araçlarla oluşan trafik kazası, 5 olguda (%16.6) bisiklet kazası idi. Sadece 16 olguda (%53.3) izole mandibula kırığı mevcut iken 14 olguda (%46.6) eşlik eden diğer yaralanmalar mevcuttu. Kırık en sık 12 olguda parasimfiz (%40) ve 11 olguda kondil (%36.6) bölgesinde görüldü. Sadece 18 olguda (%60) tek bir kırık hattı mevcut iken 12 olguda (%40) birden fazla alanda kırık vardı. Çocuklarda mandibulanın osteojenik potansiyeli yüksek olduğu için 16 olguda konservatif yaklaşım yeğlenirken geri kalan 14 olguda açık redüksiyon ve internal fiksasyon ile tedavi uygun görüldü. Olgular 4 ay ile 11 yıl arası takip edildi. Toplam 3 (%1) olguda komplikasyon tespit edildi ve hepsinde görülen komplikasyon arch barın gevşemesi idi.
Akciğer rezeksiyonü yapılacak hastaların preoperatif kardiyopulmoner rezervinin değerlendirilmesinde çok sayıda fizyolojik test bulunmasına rağmen, postoperatif pulmoner komplikasyon gelişimini tahmin etmede altın standart olan tek bir ölçüm bulunmamaktadır. Bu çalışmada; egzersiz testinin preoperatif kardiyopulmoner rezervin değerlendirilmesindeki önemi araştırıldı. Çalışmaya rezektabl bir akciğer hastalığı olan 26 hasta alındı [ortalama yaş: 51.5 ± 15.8 (13-78 yıl), 26 erkek; 22 küçük hücreli dışı akciğer kanseri, iki bronşektazi, bir kist hidatik, bir ampiyem]. Hastalar preoperatif solunum fonksiyon testleri (SFT), difüzyon kapasitesi (DLCO)'ve semptom sınırlı bisiklet testi ile prospektif olarak değerlendirildi. Fonksiyonel değerlendirme sonrası, hastaların tümüne standart torakotomi ile pulmoner rezeksiyon (beş pnömonektomi, 12 lobektomi, dört "wedge" rezeksiyon, iki nodül eksizyonu, bir kistotomi, bir eksploratris torakotomi, bir dekortikasyon) yapıldı. Hastaların postoperatif yoğun bakım ünitesi (YBÜ)'nde ortalama kalış süresi 2.6 gün, hastanede ortalama kalış süresi 11.9 ± 8 gün idi. Dokuz hastada postoperatif (30 gün içinde) takipte komplikasyon geliştiği görüldü. Bu hastalardan biri postoperatif dokuzuncu günde eksitus oldu. Komplikasyon uarlığı ile fizyolojik parametreler (SFT, DLCO) arasında bir ilişki gösterilemedi. Tüm hastalar; pik (zirve) oksijen tüketimi/kg (VC>2/kg peak) değerine göre üç gruba ayrıldı (< 10, 10-20, > 20 mL/kg/dakika). Bu gruplar arasında, komplikasyon gelişme açısından farklılık yoktu (p= 0.056). Ancak VC>2/kg peak değeri < 10 mL/kg/dakika olan grupta komplikasyon oranı daha yüksekti (%75). Öte yandan sadece pulmoner komplikasyon varlığı ile Vo2/kg peak arasında anlamlı bir ilişki tespit edildi (p= 0.034). Sonuç olarak; akciğer rezeksiyonu öncesinde preoperatif fonksiyonel değerlendirmenin, postoperatif mortalite ve morbiditeyi azaltmada önemli olduğunu ue özellikle de majör bir komplikasyon olarak değerlendirilebilecek pulmoner komplikasyon gelişimini tahmin etmede, kardi-yopulmoner egzersiz testinin önemli bir rol oynadığını düşünüyoruz.
Amaç: Bu çalışma, kronik böbrek yetmezliği nedeniyle hemodiyalize giren hastalara uygulanan rehabilitasyonun, günlük yaşam aktiviteleri, yaşam kalitesi ve yorgunluk düzeylerine olan etkisini belirlemek amacıyla yapıldı. Gereç ve yöntem: Çalışmaya, ortalama yaşları 39.06±9.95 olan ve 1.5-11 yıldır diyalize alınan toplam 15 hasta alındı. Haftada 3 gün, 4 saat süre ile ayaktan hemodiyalize giren hastalar tedaviye alınmadan önce Ve sonra günlük ve sosyal yaşam aktiviteleri, yaşam kalitesi ve fiziksel yorgunluk -seviyeleri yönünden değerlendirildiler. Solunum egzersizleri, germe ve kuvvetlendirme egzersizlerinin yanı sıra, bisiklet ergometresi ile egzersiz eğitiminden oluşan fizyoterapi ve rehabilitasyon programı, diyaliz günleri dışında haftada 3 gün 8 hafta süre ile uygulandı. Sonuçlar: Tedavinin sonunda hastaların günlük ve sosyal yaşam aktivitelerindeki düzeyleri, bunlarla ilgili parametrelerden biri olan ev içi sosyal aktivitelere katılım hariç, tüm parametrelerde istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). Hastaların yaşam kaliteleri ile ilgili fiziksel ve sosyal iyilik düzeyi anketinde, tedaviden sonra özellikle yorgunlukla ilgili parametrelerde azalma gözlemlendi. Cardenas'ın yorgunluk skalasına göre tedavi öncesi 3.26$pm$0.43 olan yorgunluk puanlan, tedaviden sonra 2.80±0.54 puana düştü (p<0.05). Tartışma: Kronik böbrek yetmezliğine bağlı hemodiyaliz tedavisi gören hastalara uygulanan rehabilitasyonun, hastaların yaşam kalitesini, günlük ve sosyal yaşam aktivite düzeylerini yükselttiği ve yorgunluk düzeylerini azalttığı sonucuna varıldı. Bu sonuçların, farklı egzersiz programlarının farklı parametrelerle değerlendirildiği daha geniş serili çalışmalarla desteklenmesi gerekmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerdeki, motorlu ve motorsuz trafiğin aynı yol yüzeyini paylaştığı karma trafik şartları, gelişmiş ülkelerdekinden daha farklı karakterdedir. Bu durum göz önüne alınarak, Konya'da yapılan hız ve gecikme etüt verileri değerlendirilmiş ve trafik akım hızı modellenmiştir. Araziden gözlemlenen trafik akım hızları, yol tipi ve belirlenmiş bir güzergah boyunca olmak üzere iki farklı şekilde sınıflandırılmıştır. Akım hızını etkileyen değişkenler olarak; trafik hacminin kapasiteye oram, trafik kompozisyonunda bulunan bisiklet sayısı, yol üzerindeki ticari yoğunluk oranı ve güzergah üzerinde bulunan önemli kavşak sayısı alınmıştır. Bu değişkenlerle trafik akım hızının tahmin edilmesi için, genelleştirilmiş en küçük kareler yöntemi kullanılarak çeşitli bağıntılar elde edilmiştir.
Amaç: Kritik güç, maksimal oksijen tüketimi ve anaerobik eşikler arasındaki ilişkileri incelemek. Yöntem: 1822 yaşlarındaki 30 sedanter erkeğe bisiklet ergometresinde yoğunluğu giderek artan maksimal egzersiz yaptırıldı. Solunum gaz parametreleri SensorMedics 2900 Metabolik Ölçüm Kartı kullanılarak 20, kalp hızı değerleri ise Polar Sport Tester aracılığıyla 5 saniyede bir kaydedildi, iki dakikada bir el parmak ucundan kapliler kan alınarak Accusport Laktat Analizörü ile laktat konsantrasyonları belirlendi. Gaz değişim parametreleri, kalp hızı ve laktat değerlerinden 3 ayrı ventilatuvar eşik, kalp hızı sapma noktası ve kan laktat birikmesinin başlangıcı hesaplandı. Kritik güç testi için farklı günlerde üç ayrı yük uygulandı ve lineer iş-zaman ilişkisi kullanılarak kritik güç saptandı. Katılımcılara kritik güç değerlerinde tükenmeye kadar egzersiz yaptırılarak kritik güçteki egzersiz süresi ve iş belirlendi. Bulgular: Kritik güç, VO2rnax ve bazı anaerobik eşiklerle ilişki bulundu. Kritik güç, VO2max'ın oluştuğu yükten düşük, anaerobik eşiklerin oluştukları yüklerden yüksekti. Kritik güçteki egzersiz süresi ve iş ile VO2max ve anaerobik eşikler arasında ilişki yoktu. Sonuç: Kritik gücü maksimal aerobik güçle ve bazı anaerobik eşiklerle ilişkili bulmamıza rağmen, kritik güçteki egzersiz süresi ve işle bu dayanıklılık parametreleri arasında ilişki bulamadığımız için kritik güçteki egzersiz süresinin ve işin, dayanıklılığın tayininde ölçü olarak kullanılamayacaklarını düşünüyoruz.
Bu araştırmanın genel amacı, zihin özürlü öğrencilere özbakım becerilerinin öğretiminde ipucunun giderek azaltılması öğretim yönteminin etkililiğini belirlemektir. Araştırmaya Anadolu Üniversitesi Zihin Engelliler Programı'na devam etmekte olan üç zihin özürlü öğrenci katılmıştır. Araştırmanın modeli tek-denekli araştırma modellerinden beceriler arası yoklama evreli çoklu yoklama modelidir. Araştırmanın bağımlı değişkenleri, öğrencilerin öz-bakım becerilerinden, bisiklet yaka kazak giyme, çıtçıt açma-kapama ve diş fırçalama becerilerini gerçekleştirme düzeyleridir. Araştırmanın bağımsız değişkeni ise, ipucunun giderek azaltılması öğretim yöntemine dayalı olarak hazırlanan bireyselleştirilmiş öğretim programlarının uygulanmasıdır. Araştırmada hedef becerilerin belirlenmesi için öncelikle beceri kontrol listeleri hazırlanmıştır. Belirlenen hedef beceriler dikkate alınarak bireyselleştirilmiş öğretim programları hazırlanmıştır. Araştırmada öğrencilere ilişkin belirlenen hedef becerilerde, başlama, öğretim ve izleme verilerinin toplanması için ölçü araçları geliştirilmiştir. Araştırmanın uygulama evresinde ipucunun giderek azaltılması öğretim yöntemi tam fiziksel ipucu, kısmi fiziksel ipucu, sözel ipucu, bağımsız olarak gerçekleştirme şeklinde sunulmuştur. Araştırma sonucunda bir deneğin diş fırçalama becerisi dışında, belirlenen becerileri araştırmada hedeflenen ölçüt doğrultusunda gerçekleştirdiği görülmüştür.
Dispne, solunum güçlüğünün hissedilmesi olarak tanımlanır. "Medical Research Council (MRC)" skalası, "Baseline Dyspnea Index (BDI)" ve Borg skalası dispnenin derecelendirilmesi için kullanılan klinik yöntemlerdir. Bu çalışmanın amacı, kronik obstrüktif akciğer hastalıklarında (KOAH) klinik dispne skalaları ile solunum fonksiyonları, egzersiz kapasitesi arasındaki ilişkiyi araştırmaktı. Yirmi KOAH'lı olgu ve 12 sağlıklı kontrol olgusu çalışmaya alındı. Tüm olgulara MRC skalası, BDI ve Borg skalası uygulandı. Solunum fonksiyon testleri, maksimal inspiratuvar basınç (Pi<sub>max</sub>), ağız içi tıkanma basıncı (P0.1), solunum paterni (SP), arter kan gazları ve semptom-sınırlı bisiklet egzersiz testi yapıldı. KOAH olgularının tümü dispne nedeniyle testi sonlandırdılar. KOAH olguları orta şiddetli grupta yer alıyordu (ortalama FEV<sub>1</sub>: %56.00 ± 15.03). Klinik dispne skalaları; MRC skalası: 2.10 ± 0.55, BDI: 5.65 ± 1.60 ve Borg skalası: 4.55 ± 1.23 idi. BDI Pi<sub>max</sub> ve P<sub>0.1</sub> ile ilişkili değilken, hava akım hızları, PaO<sub>2</sub> ve SaO<sub>2</sub> ile (p< 0.05, p< 0.01); Borg skalası ise hava akım hızlarıyla anlamlı derecede ilişkiliydi (p< 0.01). Diğer dispne skalaları egzersiz testi parametreleriyle ilişkili değilken, sadece MRC skalası ise pik oksijen tüketimi (VO<sub>2</sub>/kg%) ile önemli derecede ilişkiliydi (p< 0.05). Sonuç olarak, bu çalışmada klinik dispne skalalarının ve egzersiz dispne skalasının özellikle hava akım hızları ve AKG ile ilişkili olduğu gösterildi. Fakat bu skalalar egzersiz kapasitesiyle anlamlı derecede ilişkili değildi.
Kardiyopulmoner fonksiyon testleri kalp, akciğer, dolaşım ve metabolik sistemlerinin egzersiz sırasında uygulanan strese karşı verdiği cevabın ölçülerek kişilerin fonksiyonel durumlarının tespitinde kullanılmaktadır. Egzersiz sırasında deneklere uygulanan stresin en önemli göstergesi olan anaerobik eşik (qan) kan laktik asit konsantrasyonunun sistematik olarak artmaya başladığı nokta olup aerobik ve anaerobik kapasitelerin ayırımında kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı solunumun farklı şiddetteki eksternal rezistans ile baskılanmasının normal deneklerin aerobik ve anaerobik kapasiteleri üzerine olan etkilerini araştırmaktır. Sekiz erkek denek bisiklet ergometre ile kontrol (K), 10 mm (R1) ve 8 mm (R2) çaplarındaki solunum rezistansına karşı olmak üzere üç tane artan yüke karşı yapılan egzersiz testine katıldılar. Egzersiz testi 20 W ısınma dönemi ile başlayıp iş gücünün 15 W/dk olarak arttırılıp deneklerin maksimal seviyelerine kadar devam etti. Solunum ve gaz değişim parametreleri turbin volümmetre ve mass spektrometre ile ölçülüp her soluk alışverişte hesaplandı. qan noninvazif olarak V-slope tekniği ile hesaplandı. Deneklerin maksimal solunumları [100.1±13.6 l/dk (K), 78.0±5.7 l/dk (R1), 57.5±5.0 l/dk (R2)] ve egzersiz kapasiteleri [255±30 W/dk (K) 241±17 W/dk (R1) ve 233±14 W/dk (R2)] solunum yolu rezistansındaki artış ile azalma gösterdi. Buna karşılık deneklerin qan değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı: 1.79±0.29 l/dk (K), 1.81±0.28 l/dk (R1) ve 1.76±0.17 l/dk (R2). Sonuç olarak egzersiz sırasında solunumun artışının akut olarak baskılanmasının sağlıklı insanlarda maksimal egzersiz kapasitesinde düşmeye sebep olmasına rağmen önemli bir sağlık kriteri olan aerobik kapasite üzerine etkisi olmamaktadır.
Amaç: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) olan hastalarda, formoterol (F) ve ipratropium bromür (IPB)'ün ayrı ayrı ve birlikte uygulamalarının solunum fonksiyon testleri (SFT) ve egzersiz performansı üzerine etkilerini karşılaştırmak. Metod: Çalışmaya 17 KOAH'lı hasta alındı. Hastaların 13'ü erkek, 4'ü kadın olup, yaş ortalamaları 56 idi. Öncelikle bazal SFT'leri ve egzersiz testleri yapıldıktan sonra hastalar randomize olarak birer hafta ölçülü doz inhaler ile F (12 saatte bir 24 µg), IPB (6 saatte bir 40 µg) ve F + IPB aldılar. Aralarda birer hafta "washout" periyot bırakıldı. Her tedavi periyodunun sonunda hastaların SFT ve egzersiz testleri tekrarlandı. Egzersiz testleri bisiklet ergometrisinde semptom sınırlamalı olarak yapıldı. Her bir periyottaki ölçümler; [bazal (B), F sonrası, IPB sonrası ve IPB + F sonrası] Friedman varyans analizi ile karşılaştırıldı. Sonuçlar: Hastaların reversibiliteleri %9.76 ± 5.40, FEV<sub>1</sub>'leri %57.82 ± 19.46, difüzyon kapasiteleri %67.07 ± 16.18, PaO<sub>2</sub>'leri 66.84 ± 10.63 idi. Yapılan analizler sonucu FEV<sub>1</sub> parametresi, hastalar F ve F + IPB alıyorken B değerlere göre anlamlı olarak yüksek bulundu. FVC değerleri de her tedavi periyodu sonunda bazal değerlere göre anlamlı olarak yüksek bulundu. Egzersiz parametrelerinden max O<sub>2</sub> "uptake" hastalar F ve F + IPB alıyorken B'ye göre yüksek bulunmakla beraber aradaki fark anlamlı değildi. Hastaların maksimum iş kapasiteleri periyotlar arasında anlamlı farklılık göstermedi. Maksimum egzersiz kalp hızları, dakika ventilasyonları, solunum sayısı, tidal volüm ve oksijen satürasyonları arasında da anlamlı farklılık saptanmadı. Sonuç olarak bu çalışmada reversible hava akımı sınırlanması olan KOAH'lı hastalarda F'in yalnız başına veya IPB ile birlikte uygulandığında etkili bronkodilatasyon sağladığı ve egzersiz performansında ise anlamlı bir değişiklik oluşturmadığı gözlendi.
Amaç: Bu çalışma akut submaksimal egzersizin immün sistem üzerine etkilerini araştırmak için yapıldı. Yöntem: Yaşları 25-30 yıl arasında değişen 19 sağlıklı, sedanter erkek çalışmaya dahil edildi. Deneklere maksimum oksijen volümlerinin % 60'ına denk gelen kalp hızında 60 dakika bisiklet ergometresi ile egzersiz yaptırıldı. Egzersiz öncesinde ve hemen bitiminde alınan kan örneklerinde CD4+ ve CD8+ hücre sayısı ve serum immünglobulinleri çalışıldı. Bulgular: Egzersizle lenfosit, lökosit ve granülosit değerlerinde artma, CD4+ hücrelerde azalma bulundu. IgG, IgM, IgA ve CD8+ hücre değerlerinde kayda değer bir değişiklik bulunmadı. Sonuç: VO2max'ın % 60'ında yapılan 60 dakikalık bir egzersizin immün sistemi deprese edebileceği kanaatine varıldı.
Akut epidural hematom (AEH), akut subdural hematom (ASH), subakut subdural hematom (SSH), kronik subdural hematom (KSH), travmatik intraserebral hematom (TİH) ve travmatik subaraknoid kanama (TSAK) olarak sınıflayabileceğimiz travmatik intrakranyal kanamalar (TİK) dördüncü dekat altı en önemli ölüm nedenlerinden birisidir. Son dört yıl içinde Şişli Etfal Hastanesi Beyin Cerrahisi acil polikliniğimize baş vuran 5410 kafa travması olgusundan TİK tespit edilen 250 olgu retrospektif olarak değerlendirildi. En sık iki neden düşmeler ve trafik kazaları idi. Olguların yaşı ilk dört dekatta ve yedinci dekatta pik yapmakta idi. Trafik kazalarının yarıya yakınında alkol kullanımı, ilk dekatta görülen travmalarda bisiklet kazalarının sıklığı dikkati çekti. Yüzyirmiyedi olgu cerrahi, 123 olgu ise konservatif olarak tedavi edildi. En sık görülen kanama tipi AEH idi. Mortalite oranı % 13.6 olup, en mortal kanama ASH olarak tespit edildi. Bu çalışmada, TlKlerin tipleri, etyolojik ve fızyopatolojik özellikleri, tedavi prensipleri ve mortalite oranları göz önünde bulundurularak tartışıldı.
Bu çalışma, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Pediatrik Allerji Bilim Dalı Polikliniğinde allerjik astım tanısı konan hafif astımlı 97 çocuğu ve 50 kontrol olgusunu (42 kız ve 55 erkek, ortalama yay 11.44 ± 1.68) kapsamaktadır. Astımlı çocuklar 3 gruba ayrıldı. A grubu, serbest oyundan bile kaçınan sedanter yaşam stili olan 35 çocuktan oluşuyordu. B grubu, serbest oyun oynayan 35 çocuk ve C grubu, 3 ay boyunca düzenli yüzme programına katılmış 27 çocuktan oluşuyordu. 50 kişilik normal kontrol gurubu 2 alt gruba ayrıldı: D grubu normal aktivite düzeyine sahip 25 çocuk ve E grubu düzenli spor yapan 25 çocuktan oluşuyordu. Fiziksel is kapasitesi (PWC170) bisiklet ergometresi üzerinde derecelendirilmiş test ile, pulmoner fonksiyonlar ise spirometre ile değerlendirildi. Araştırmanın amacı: Farklı fiziksel aktivite düzeylerindeki allerjik astımlı çocukların, solunum fonksiyon ve eksersiz kapasitelerinin değerlendirilmesiydi. A,B, C grupları D ve E grupları ile karşılaştırıldığında: gurup A, ve B gurup C ile karşılaştırıldığında PWC170, FEV1 (1.sn de zorlu ekspirasyon volümü), VC (vital kapasite), PEF (Peak Ekspiratuvar Flow), MVV (maksimum volünter ventilasyon) ölçümleri anlamlı değişiklik (p<0.01) gösterdi. Bu veriler, astımlı çocukların fiziksel uyumlarının düşük olduğunu ve düzenli fiziksel aktivite ile arttırılabileceğini göstermektedir.
Amaç: KOAH'da egzersizde A VO2/A.WR ilişkisini ve bunun hastalığın ağırlığından ne şekilde etkilendiğini araştırmaktır. Metod: Çalışmaya 51 KOAH hastası ue 25 sağlıklı kontrol alındı. Hastalar havaakımı sınırlanmasının derecesine göre hafif, orta ve ağır olmak üzere 3 gruba ayrıldı (ERS 1995). Her 3 grubun değerleri kontrol grubu ile karşılaştırıldı. Egzersiz test-leri bisiklet ergometrisinde semptom sınırlanmak olarak ue yapılan iş dk'da 15 watt artacak şekilde uygulandı. Sonuç: Her 4 grupta istirahat VO2 değerlen gerek direk ölçümle (L/dk) gerekse ağırlığa göre (mL/dk/kg) düzeltildiğinde gruplar arasında anlamlı farklılık göstermedi (p> 0.05). Maksimum egzersizdeki VO2 değeri, orta ve ileri dereceli KOAH'da sağlıklı kişilere oranla anlamlı olarak düşük bulundu. VO2/WR ilişkisi incelendiğinde, hastalığın ağırlığı arttıkça slopun artmasına rağmen varyans analizi 4 grup arasında anlamlı farklılık olmadığını gösterdi Ört (SD) olarak; kontrol: 10.31 (2.27), hafif: 9.38 (3.06), orta:10.76 (3.67), ağır: 11.59 (3.24) mL O2/dk/watt, p> 0.05. Stepwise regresyon analizi yapıldı-ğında solunum fonksiyonları ue egzersiz parametrelerinden hiçbiri AVO2/AWR ile anlamlı korelasyon göstermedi. Bu çalışmada, sağlıklı kişiler ve KOAH hastalarında &VO2/AWR ilişkisinin anlamlı farklılık göstermediği ve slopun hasta-lığın ağırlığından etkilenmediği sonucuna ulaşıldı.

/ 13
13 / 13